H.Kanaatlı’ya Cevap(3): Hz. Süleyman’ın (as) Hayvanlarla Konuşması Efsane midir?

GİRİŞ: 13.05.2025 13:30      GÜNCELLEME: 13.05.2025 13:30
Rasthaber -  

Bismillahirrahmanirrahim

وَ وَرِثَ سُلَيْمَانُ دَاوُدَ وَقَالَ يَا أَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنطِقَ الطَّيْرِ وَأُوِتِينَا مِن كُلِّ شَيْ‏ءٍ إِنَّ هذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُبِينُ

“Süleyman Davud'a mirasçı oldu ve dedi ki: "Ey insanlar! Bize kuşların dili öğretildi ve bize her şeyden (bolca) verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur." Neml/16

Bu yazımızda H.Kanaatlı’nın Kur’an’da hurafe olduğu iddiasına delil olarak peygamberler kıssasından efsane olduğu yönünde verdiği örneğin hakikatine değineceğiz.

H.Kanaatlı şöyle diyor;

“Kur'an da Hüdhüd (İbibik) kuşu ve karınca gibi hayvanlar ve de Davud ve Süleyman'ın hikayesi üzerinden, "bize kuşların dili öğretildi" (Neml:16) gibi faydalı efsaneleri bizlere aktarmıştır ve bunların illa da gerçek olması şart değildir”.

H.Kanaatlı’nın düşünce alt yapısını batı epistemolojisi oluşturduğu için yine peygamberler kıssasına batı filozoflarının penceresinden ve materyalist epistemoloji perspektifinden bakmıştır.

Pozitivist ve emprist batılı bilim adamları bilginin doğrulanabilir ve gerçeklenebilir olması için deneylenebilir, somut maddi kanıt ve tecrübe ile elde edilmesi gerektiği görüşüne sahip olduklarından metafizik olayları gerçek ve rasyonel görmezler.

H. Kanaatlı da batılı pozitivist ve empirist düşünürlerin eserlerinden etkilenerek Kur’an’da beyan edilen peygamberler kıssasının akıl ile bağdaşmadığı yanılsamasından dolayı “faydalı efsane” olarak görmektedir. Diğer bir tabirle bu hikayeyi bir “Kurgu” olarak görüyor.

Her hâlükârda biz de bu konuya metafizik epistemolojisi doğrultusunda ilmi, akli ve Kur’ani açıdan bakarak cevap vermeye çalışacağız

Konunun Bilimsel ve Akli açıklanması

Konuşmak nedir?

Bir canlının kendi cinsinden olana işaret, hareket ve ses ile duygu, düşünce, durum ve meramını anlatmasına “konuşma” denir. İnsanın konuşması, bir şeyi anlatmak için çıkarılan manalı seslerdir; harf, kelime, cümleden oluşur.

Manasını anlamadığımız sesler konuşma olur mu?

Örneğin; Bilmediğimiz bir dil konuşulursa veya adını hiç duymadığımız asırlar önce var olan bir kabileye ait bir dil ile konuşurlarsa bu konuşma sayılır mı? Çünkü bir şey anlamıyoruz, o dil ile iletişim kuramıyoruz, sadece karşıdakinin ağzını açıp kapatarak sesler çıkardığını duyuyoruz.

Elbette bu konuşma sayılır, biz anlamasak da. O dili anlayan birisi bize tercüme etse biz de anlamış olacağız.

Ayrıca şunu da unutmamak gerekir, duyma ve konuşma engelliler (sağır ve dilsizler) el, yüz ve ağız hareketleriyle istediklerini anlatıp konuşurlar. Kendilerine özel “işaret dili” denilen bir dilleri vardır. Dünyadaki insanları kahir çoğunluğu onların ne dediğini anlamıyor, şimdi onlar konuşmamış mı oluyorlar?

Görme engelli insanların okuyup yazması için kullanılan “Braille alfabesi” insanların bir çeşit iletişim kurma yöntemidir. Kabartma yazı şeklinde tasarlanan bu alfabe elle temas ederek okunur ve anlatmak istenilen anlaşılır.

Konuşma sadece insana özgü olup ağızdan çıkan harf, kelime ve cümleler söylemekle sınırlı değildir. Konuşmada önemli olan karşıdaki ile iletişim kurmak ve karşılıklı anlaşmaktır.

Hayvanların çıkardığı seslerin de manası olduğu ve kendi aralarında bu seslerle anlaştıkları bilimsel araştırmalar sonucu ispat edilmiştir.

Antropologlar, insanı tanımlarken “konuşma yeteneğine sahip canlı” olarak tanımlarlar. İnsanı diğer canlılardan ayıran özellik diye vurgularlar.

İnsanın konuşan canlı olduğunda şüphe yok ama bu konuşma sıfatının onu diğer canlıların üst kümesinden ayırma özelliği olması ve insanı tanıtmak için bu özelliğinin yeterli olması tartışılır bir konudur.

Dilbilim/filoloji, insanın diğer canlılardan ayrıcalık belgesi olarak kabul edilen dili incelerken dile bağlı olarak düşünceyi ve davranışı da inceler. Dünyadaki dillerin çoğunun sonradan ortaya çıktığı, bazılarının yok olduğu, insanın kültür, düşünce ve idrakini yansıttığı bilinen bir gerçektir.

Dilbilimciler hayvanların konuştuğunu ama insan gibi konuşma özelliği olmadığını iddia ederler. Çünkü bunu gözlemlemek, denemek, tecrübe etmek veya laboratuvarda mikroskop ile görmenin mümkün olmadığını söylerler.

Canlıların büyük bölümünü oluşturan hayvanların aralarında anlaştıkları dilleri olduğu herkes tarafından kabul edilir. Varlıkların konuşabilmesi akli olarak imkansız değildir. Hayvanın konuşması insan için tanınan ve alışık bir durum olmadığından kabul edilmez. İnsan hayvanların çıkardığı seslerin ne manaya geldiğini anlamadığı için kabul etmez. Onlarla insan gibi iletişim kuramadığı için kabul edemiyor.

Bütün bilim adamları hayvanların çıkardıkları seslerin bir anlamı olduğunu kabul eder. Birisi çıkıp bu seslerin manasını yani hayvanların dilini bildiğini söylese ve bize tercüme etse hangi gerekçe ile kabul etmeyeceğiz? İnsan, hayvanlar arası iletişimin hangi prensiplere, kurallara dayandığını ortaya çıkarabilse, onun hayvanlarla konuşamayacağını hangi mantık ve kanıtla reddedebiliriz?

Bilim adamları uzayda yayılan ses dalgalarından bizim dışımızda da canlıların olduğunu ve kendilerine özgü dilleri olduğu varsayımı üzerinde inceleme yapmaktadırlar. O ses dalgalarının sırlarını/kodlarını çözmeye çalışıyorlar. Yani insan dışındaki canlıların konuşması akli olarak imkansız değildir.

Hz. Süleyman’ın (as) hayvanların dilini bilmesinin anlamı hakkında ihtimaller

Hayvanların çıkardıkları sesler

Kuşların konuşmasında önemli olan husus, kuşların da tıpkı diğer hayvanlar gibi insanlarınkine benzer durumlara sahip olmalarıdır; acıkırlar, tok olurlar, sevinçlidirler, üzgündürler, acı çekerler, rahat hissederler, birleşmeye ihtiyaç duyarlar, refaha ihtiyaç duyarlar, yavrularını yetiştirirler, vb.

Çok deneyimli bir veteriner hayvanların çeşitli hallerini tespit ederek, bu hayvanın doğum ağrısı mı, yoksa başka bir ağrı mı çektiğini, hangi bölgesinin ağrıdığını anlayıp tedavi etmesi mümkündür.

Veterinerlik/hayvan hekimliğinde uzman kişi, bu hayvanların çeşitli durumları olduğunu bilir; hangi durumda olduklarını anlamasını sağlayacak çeşitli sesler, tınılar ve melodiler de bulunmaktadır: acı mı çekiyorlar, mutlular mı, doğum mu yapıyorlar vb.

Bazıları diyorlar ki, Hz. Süleyman’ın (as) hayvanlarını dilini bilmesi bu manadadır, onları çıkardıkları seslerden ne demek istediklerini anlıyordu.

Cevap: Eğer Hz. Süleyman’ın (as) konuşması bir veterinerin, bir hayvan doktorunun hayvanların çıkardıkları seslerden ne dediğini anlaması gibi olursa bunun bir özelliği yoktur. Sıradan bir iş gibi olur ve mucize olmaktan çıkar. Kur’an’da zikredilecek kadar önemli bir konu olmazdı.

Hayvanların eğitilmesi

Eskiden olduğu gibi günümüzde de hayvanların eğitilebildiği biliniyor. Hayvanları bir takım eğitim sürecinden geçirerek insanı hayrete düşüren işler yaptığını biliyoruz. Örneğin, bir köpeği eğiterek avcılıkta, güvenlikte, narkotikte, kaçakçılıkta, depremlerde kullanıldığı herkes tarafından bilinen bir şeydir.

Kur’an ayeti av köpeği eğitimi hakkında şöyle buyuruyor;

“Kendilerine neler helal edilmiştir diye sana sorarlar. De ki: Size temiz şeyler ve Allah'ın, size öğrettiği bilgiyle öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların tuttukları avlar helal edilmiştir. Sizin için tuttuklarını yiyin ve avı tutup keserken Allah adını anın ve Allah'tan sakının, şüphe yok ki Allah, pek tez hesap görür.” Maide/4

Ayette buyuruyor: “...Allah'ın, size öğrettiği bilgiyle öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanların...”

Yani dinin size öğrettiği ve Allah'ın Peygamber vasıtasıyla size öğrettiği davranış kurallarını bu av köpeklerine öğretmeniz gerekir. Allah’ın hayvanları eğitmek için peygamberlere öğrettiği bir ilim var.

Hayvan eğitimcileri de tecrübe ile köpekleri veya başka bir hayvanı eğitime ihtiyaç gördükleri avcılık, narkotik, güvenlik, kaçakçılık, deprem..vs  gibi alanların her birinde özel eğitimden geçirirler.

Bazıları, Hz. Süleyman’ın (as) da ordusunun bir bölümünü hayvanlar oluşturduğundan dolayı onları eğittiğini söylerler. Ve bu eğitim neticesinde Hz. Süleyman (as) onlara sözlü emir ve komut veriyordu, hayvanlar da emir ve komutlara itaat ediyorlardı.

Cevap: Bu görüş te önceki gibi olağanüstü bir güç gerektirmiyor.  O zaman bu Hz. Süleyman’a (as) verilmiş bir mucize ve özel bir ilim olamaz çünkü günümüzde hayvan eğiticileri de bunu yapabiliyorlar. Hayvanın, eğiticisinin dediğini yapması, emirlere itaat konuşmak değildir. Tek taraflı itaattir.

O çağda hayvanların akıl seviyelerinin yüksek olması

Bazıları, o devirde, yani Hz. Süleyman'ın (as) zamanında kuşların “akıl veya akıla yakın” bir seviyeye ulaştığını söylüyor. Sonuç olarak, ya mükellef idiler ya da mükellef olma eşiğindeydiler. Dolayısıyla Hz. Süleyman (as) onlarla konuşuyordu.

Cevap: Bu görüş, akli bir ihtimaldir; ancak sonuçta delil ve kanıta ihtiyaç vardır. Bunu ayetten anlamak mümkün değildir ve diğer taraftan “kesin nakli” delil olması gerekir. Bunlar olmadığı müddetçe sadece bir “akli ihtimal” olarak kalacaktır. Eğer bu ihtimal doğruysa şimdi de geçerli olması gerekir, o zamanki hayvanlara mahsus olmaması gerekir.

Hayvanlar alemine geçiş

Yaratılış dünyasında birkaç alem ve boyut vardır.

Allah-u teala mahlukatı çeşitli yaratmış ve her birine farklı özellik ve sıfatlar vermiştir. Her alemin kendisine ait tekvini kanun, yaratılış yasası, özellik ve şartları vardır. Her alemde ilahi sıfatlar tecelli eder.

Melekler alemi: Melekler alemine melekut alemi de denir; madde ötesi metafizik alemdir. O alemde Allah'ın Esma-i hüsnasından “tenzihi sıfatlar” tecelli eder; “Subbuh”, “Kuddus” gibi. Bu alemde tekamül ve ilerleme söz konusu değildir. Her bir meleğin belli bir yer ve makamı vardır. Kendilerine emredileni yaparlar, günah ve isyan yoktur.

İnsanlar alemi: Hem fizik hem de metafizik alemin var olduğu alemdir. Bu alem bütün varlıkların özelliklerini kendisinde toplayan ve Esma-i hüsnanın hepsinin tecelli ettiği “insanların dünyasıdır”. Tekamül ve değişim ve ilerlemenin olduğu tek alemdir. İnsanı diğer mahlukattan ayıran onun “ontolojik ve ekolojik” yapısıdır.

Cinler alemi: Kendine has özellik ve şartları olan bir dünyadır. İnsanlar alemiyle aralarında boyut/ dimension farkı vardır. Sahip oldukları bu iki farklı boyutu birbirinden ayıran bir perde ve duvar vardır aralarında. Birbirinin dünyasına geçmeleri Allah izin vermediği müddetçe mümkün değildir. İnsanlar aleminde olduğu gibi cinler aleminde de iman-küfür/inkar vardır ve onlar da mükelleftirler.

Hayvanlar alemi: Hayvanlar alemine maddi alem veya nasut alemi de denir. Bu alemde Allah'ın Esma-i hüsnasından “teşbih sıfatları” tecelli eder. Halik, Razik, Nafi', Zarr sıfatları gibi.

Hayvanlar aleminde de tekamül yoktur, yani ilerleme ve evrim söz konusu değildir, içgüdü ile hareket ederler, varlıkları, özellik ve sıfatlarının kendiliğinden gelişmesi, maddi cisimlerinin dışında gelişme yoktur, tüm sıfatları sabittir; eğitim sayesinde nisbi değişim müstesna.

Bitkiler alemi: Maddi alemde canlılığın ilk emaresi olan alemdir, hayatın ilk nişanesinin tecelli ettiği dünyadır. Bitkisel/nebati hayatın olduğu alemdir. Sadece büyüme ve gelişme vardır.

Cansız varlıklar alemi: Dış dünyamızda bildiğimiz gökyüzü ve yeryüzündeki maddi alemdir. Tekamül yoktur, ilerleme yoktur ama değişim vardır, evrim vardır. Madenlerin oluşması bunun örneğidir.

Bu kısa bilgiden sonra şu soru sorulmalıdır; bu farklı dünyalara gitmek mümkün müdür? İnsan kendi dünyasının dışında diğer varlıkların dünyasına girip iletişim kurabilir mi?

Hayvanlarla iletişim kurabilir mi?

İster hayvan olsun ister başka bir varlık, mahlukatın dünyalarını, dünyalarının özelliklerini tanımadan onlarla iletişim kurma hakkında görüş belirtmek akli ve ilmi değildir. Onların dünyasına girmeden onlarla iletişim kamil olmaz sadece tek yönlü, yüzeysel ve teorik olur.

Yüce Yaratıcı, sahip oldukları yetenekle meleklere bütün alemlere gidebilme, her varlık ile iletişim kurma izni vermiştir. Liyakat ve yetenek sahibi olan insanlara da en üst alemden en aşağısına kadar inme imkanı ve kabiliyetini vermiştir. Bir boyuttan diğerine geçmek akli olarak imkansız değildir.

Ama bu yetenek genel gelenek, alışıklık ve şartlardan dolayı gerçekleşmiyor. Bir dünyadan diğerine geçmek o dünyanın özelliklerine aşina olmak ile mümkündür. İnsan bütün alemlere gitme ve onların dünyasına girme imkan ve kapasitesine sahiptir.

Bilim adamları maddi alemde, fizik dünyasında hareket ettiklerinden dolayı yeryüzünde ve gökyüzünde araştırma yapıp insanı hayrete düşüren bilgiler elde etseler de hepsi madde alemi dairesinde dönüp durmaktır. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler ve cansız varlıklar üzerinde yapılan inceleme ve buluşların hepsi fizik dünyasına aittir. Yani yatay bir ilerleme kat ediyorlar. O varlıkların hakiki dünyasına ve sahip oldukları tüm boyutlara giremiyorlar. Bu boyutlar onların fiziksel boyutuyla sınırlı olmayıp onların hakikatini oluşturan boyuttur/dimensiondur.

Metafizik alemi veya varlık aleminin farklı bir boyutuna girmek için insanların sahip olduğu ilim, tecrübe ve teknoloji yeterli değildir; İnsanın ilim ya “ilmi huzuridir/A priori” veya “ilmi husuli/A posteriori.” Bu ilimlerin hiç birisi ile insan kendi dünyasından diğer aleme geçemez. Fizik, kimya, arkeoloji, astroloji, antropoloji, tıb vs...bütün bilim dalları madde alemi olan fizik dünyasında geçerlidir. Diğer bir dünya ve dimensionda kullanım için yeterli değildir.

Durum böyleyken insan kendi dünyasından başka alemlerin hakiki boyutlarına gitmek isterse özel bir güçe ihtiyaç duyacaktır. Bir boyuttan diğer bir boyuta geçmek; insanların dünyasından hayvanların dünyasına geçmek için özel bir güce ihtiyaç vardır. Özel güce sahip olmak, özel bir ruh yüceliğine ve iman gücüne sahip olmayı gerektirir. Bu özel güç ya “ilmi ledunni” veya “şuhud ilmidir”.

Pozitivist ve emprist filozof ve bilim adamları metafizik epistemolojiyi kabul etmediklerinden dolayı “Ledunni ilmi” ve “Şuhudi ilmi” kabul etmemektedirler.

Hz. Süleyman (as) peygamber olduğu için vahiy ile donatılmıştı. Yüce ruha ve imana sahip olduğu için vahyin yanı sıra ona “özel bir ilim” verilir. Kendisi de “şuhud ilmine” sahipti. Böylece sahip olduğu makam sayesinde bütün alemler onun emrindeydi. İnsanlar, cinler, hayvanlar, hatta cansız varlıklar; dağlar, rüzgar onun emrine verilmişti.

Hz. Süleyman'a (as) hükümdarlık ve saltanat verildi. Bu hükumette insanlar, cinler ve hayvanlar görev alıyorlar. Rüzgar Hz. Süleyman’ın (as) emrine verilmişti.

Bu varlıkların her birinin Hz. Süleyman’ın (as) emirlerini anlama yeteneği ve kapasitesi olması gerekir, yani zeka, şuur ve idraka sahip olmadan itaatleri anlamsız olur.

Emirlere cevap vermek, itaati bildirmek için konuşmaları gerekir. Aslında hz. Süleyman’ın (as) emirlerini anlayıp itaat ettikten sonra nasıl konuştukları konusu basit kalır ve pek önemi yoktur.
Kur’ani açıklaması

Konuyla ilgili ayetler Kur’an’da şöyle geçiyor;

“Andolsun biz Davud'a ve Süleyman'a bir ilim verdik. Onlar da: "Bizi mü'min kullarının çoğuna üstün kılan Allah'a hamdolsun" dediler.

Süleyman Davud'a mirasçı oldu ve dedi ki: "Ey insanlar! Bize kuşların dili öğretildi ve bize her şeyden (bolca) verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur."

Ve Süleyman'ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana gelen orduları toplandı ve her takım, yerli yerince karar etti.” Neml/15-17

Peygamberlerin ilmi

Hz. Süleyman (as) kıssası Neml suresinde anlatılırken Hz. Davud (as) ve Hz. Süleyman (as) hakkında şöyle denilmektedir:

“Andolsun biz Davud'a ve Süleyman'a bir ilim verdik. Onlar da: "Bizi mü'min kullarının çoğuna üstün kılan Allah'a hamdolsun" dediler. Süleyman Davud'a mirasçı oldu ve dedi ki: "Ey insanlar! Bize kuşların dili öğretildi ve bize her şeyden (bolca) verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur.” Neml/15-16

-“Andolsun ki, biz Davud ve Süleyman’a ilim verdik....”  buradaki “ilimden” maksat özel bir ilim olması gerekiyor çünkü ilim Yüce Allah tarafından birçoklarına verilmiştir.

Onlar da şükür ederek şöyle dediler: "Bizi mü'min kullarının çoğuna üstün kılan Allah'a hamdolsun." Yani O bizi yalnızca kâfir, münafık, inkarcı ve bunlar gibi hesapları farklı olan kullarına karşı üstün kılmakla kalmadı; bizi, mümin kullarının birçoğuna karşı da üstün kıldı.

Diğer bir ayette de Allah şöyle buyurmuştur: “Allah sizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltecektir.” Mücadele/11

Söz konusu ayette, Hz. Süleyman’ın (as) dilinden kendilerine “kuşdili” öğretildiği beyan ediliyor. ".....Ey insanlar! Bize kuşların dili öğretildi ve bize her şeyden (bolca) verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur.”

Bize kuşların dili öğretildi...” cümlesinden, kuşların konuştuğu bir dil olduğu ve bu dilin kendilerine öğretildiği anlaşılıyor. Yani Hz. Süleyman (as) kendisine verilen bu özel ilim ile insanların alışık olduğu dünyadan, alışık olmadığı hayvanlar dünyasına girerek onlarla konuşuyor.

Peki hayvanlar konuşabilir mi?

Fussilet suresinde ise konuşmanın delili beyan ediliyor;

“O gün derilerine: "Bizim aleyhimize niye şahitlik ettiniz?" derler. Onlar da derler ki: "Bizi, her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. Sizi ilk kez yaratan da O'dur ve O'na döndürülüyorsunuz." Fussilet/21

Ayette buyuruyor; insanın derisi konuşacak, elleri ve ayakları şahitlik edecek, demek ki insandan başka şeyler de konuşabilir. Ayet açıkça “...Bizi, her şeyi konuşturan Allah konuşturdu...” Allah’ın iradesi ile her şeyin konuşabildiğini beyan ediyor.

Sadece kuşların değil, bütün varlıkların bir dili vardır. Biz onların konuşmalarını anlamıyorsak, bu onların konuşmadıkları anlamına gelmez.

Ayette geçen “her şeyi konuşturan” “konuşmadan” maksat gerçek ve hakiki bir konuşmadır ama bizim anladığımız kavram ve mefhumdan öte bir şeydir, meşhur kullanımının dışında bir manadır. “Her şeyden” maksat Masivellah (Allah’tan başka) olan bütün canlı ve cansız her şeydir.

Diğer bir ayette buyuruyor;

Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tesbih ederler. Hiçbir şey yoktur ki O'nu övgüyle tesbih etmesin. Ancak siz onların tesbihlerini anlamıyorsunuz. Şüphesiz O hilim sahibidir, bağışlayandır.” İsra/44

Yer ve göklerde olan bütün varlıklar Allah’ı tesbih ediyor. İnsan onların dünyasına girebilirse onların tesbihini duyacaktır. Dağlar, Hz. Davut (as) ile beraber tesbih ediyorlar ve Hz. Davut (as) onların tesbihini duyuyor.

“Sen onların dediklerine sabret ve güçlü kulumuz Davud'u an. Çünkü o (her tutumunda Allah'a) yönelen biriydi. Biz dağları onun buyruğuna verdik; akşam ve sabah onunla tesbih ederlerdi.” Sad/17-18

Diğer bir ayette şöyle buyuruyor:

“Andolsun, Davud'a tarafımızdan bir üstünlük verdik. "Ey dağlar! Onunla birlikte (onun tesbihini) yankılayın!" Kuşlara da (bunu emrettik). Ona demiri yumuşattık.” Sebe’/ 10

Bizler başka varlıkların zikir, tesbih, tenzih ve konuşmasını anlamıyorsak onların dünyasında olmadığımızdandır. Ve bu sadece bizim konuştuğumuz anlamına gelmez. Belki de onlar bizim konuşabildiğimizi bile bilmiyorlar.

İnsan ilim, takva, ruh yüceliğine sahip olursa Allah kendisine verdiği kabiliyet ve yetenek ile bütün alemlere yolculuk edip oradaki varlıkların dünyasına hakim olan tekvini yasalara göre davranabilecektir.

Hayvanların konuşabilmesini ispat etmek zor değildir ama daha önemli konu; Kur’an’da beyan edilen bir hayvanın düşünme yeteneği olması, bilgi sahibi olması, hakikatleri görmesi, hakkı-batılı ayırt etmesi, tevhid ve şirki anlayıp anlatmasıdır. Hatta insanın hatasını görüp ona akıl vermesi gibi özelliklere sahip olmasını anlamak zordur.

Varlık aleminde her şeyin şahitlik yapabileceği örneğin bedenin azalarının insanın aleyhine şahitlik yapması anlaşılması zor konulardan biridir.

Bu konu ile ilgili ayrı bir yazı hazırlanması gerekmektedir.

Hz. Süleyman’ın (as) “kuşdilini” bilmesi hayvanlarla konuşabilmesinde bilinmesi gereken bazı hususlar;

- Hz. Süleyman’ın (as) özel ilme sahip olması: İnsanın ilim ya “ilmi huzuridir/A priori” veya “ilmi husuli/A posteriori.” Bu ilimlerin hiç birisi ile insan kendi dünyasından diğer aleme geçemez. Bunun için “ilm-i ledunni” ve “şuhud ilmine” sahip olması gerekir.

- Hz. Süleyman (as) kıssasının devamında şöyle buyuruyor:

“Ve Süleyman'ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana gelen orduları toplandı ve her takım, yerli yerince karar etti”.

Hz. Süleyman’ın (as) saltanatı diğer varlıkların dünyasını da kapsıyor ve bütün yaratıklar onun emrine verilmişti. Hz. Süleyman (as) bu ilim sayesinde diğer alemlerin kanun ve yasalarına hakim idi. Bundan dolayı Hz. Süleyman’ın (as) hayvanlar ile konuşması O‘nun ilmi, imanı ve ruh yüceliği ile ilintilidir.

Ayette buyuruyor ki, biz bunların hepsini Süleyman'ın saltanatı altında topladık ve onun zamanında onları düzenli bir şekilde düzenledik. Yani Üç grup asker vardı; Hz. Süleyman'ın (a.s.) askerleri ve ordusu bu üç sınıftan oluşuyordu; insanlar, cinler ve hayvanlar.

Cinlerin dünyasına girmek, onlara sahip olmak, onları çağırmak ve onlara hükmetmek çok zordur. Bu nedenle, bu zor ve güç meseleyi ilk olarak zikrediyor. İnsanlara hükmetmek neredeyse normal bir konudur. Kuşları yönetmek insanlara göre çok daha zordur.

Hayvanlarla iletişim kurmak zor değildir, sevgi, ilgi, duygusal bağ kurmakla mümkündür. Bunun için özel ilme, mucizeye gerek yoktur. Aynı şeklide hayvanların duygu ve hislerini anlamak zor olsa da akli olarak imkansız değildir.

Ama hayvanların dünyasına girmek ve onları emrine alıp onları ordusuna katmak, ilahi emirle olması gerektiği gibi ilahi güç ve ruhi yetenek de gerektirir.

İşte Hz. Süleyman’ın (as) yaptığı da buydu.

Yani Hud Hud’un konuşması onun için olağan dışı bir iş değildir. Hud Hud kendi dünyasında yaptığını yapıyor, Hz. Süleyman’ın (as) seviyesine çıkmıyor, Hz. Süleyman (as) onun dünyasına giriyor daha doğrusu hayvanların dünyasının yasalarına da hakim olduğu için konuşması sorun oluşturmuyor. Melek, insan, cin ve hayvan dünyasına hakim olduğu için bütün her şey onun emrinde ve ordusundaydı.

Hud Hud‘un konuşması hayvan aleminden çıkıp insanların dünyasına girmiş olsaydı, birincisi diğer insanlar da duyardı. İkincisi bu Hud Hud‘un fazileti olurdu Hz. Süleyman’ın (as) değil, üçüncüsü bu Hz. Süleyman’ın (as) mucizesi olmaz ve Kur’an da bunu büyük bir nimet ve lütuf olarak beyan etmezdi.

Hz. Süleyman’ın (as) da "Ey insanlar! Bize kuşların dili öğretildi ve bize her şeyden (bolca) verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur”, demesine gerek kalmazdı.

Dolayısıyla ayette geçen “konuşan” kelimesini “düşünen, akıllı, uyanık, zeki” anlamında yorumlarsak ve Hz. Süleyman’ın (as) onların dünyasına girdiği şeklinde tefsir edersek bu sorun çözülmüş olur.

Hz. Süleyman’ın (a.s.) hükümetinde kuşların diliyle ilgili bir bölümde, Hz. Süleyman’ın (a.s.), “Bize kuşların dili öğretildi,” demesinden anlaşıldı ki, bu anlamdaki konuşma insana özgü değildir, çünkü konuşma hayvanlar için de bazı genel konuları anlamak anlamına gelmektedir.

Dolayısıyla genel konuları anlama anlamındaki bu konuşma, insana özel bir sıfat değildir. İnsanı hayvanlardan ayıran özellik değildir. İnsanı diğer canlılardan ayıran onun konuşan canlı değil İlahi sıfatlara sahip olmasıdır.

Hayvanların konuşabilmesini ispat etmek zor değildir, ondan daha zor ve daha önemli olan düşünebilme yeteneğine sahip olmalarını ispat etmektir.

Vesselamu Ala Menitteb-el Huda

Sabahattin Türkyılmaz

 

 

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM