Enflasyon, devalüasyon, cari açık tabirleri yabancıydı, mali
sohbetlerin konusu bile değildi. Gıda, su, gaz, benzin, ilaç konuları
hayatlarından uzaktı. Din Allah’ın vatan hepimizin şiarı yaşam felsefesiydi.
Sünni, Şii, Alevi, Arabi, Kürdi, Türkmeni, Süryani, Ermeni, Yahudi, Çerkez,
Arnavut, Memluk, Abhaz kardeşçe yaşıyordu. Suriye Arap Cumhuriyeti'nin
kuruluşuna giden anti-Emperyalist mücadeleyi birlikte inşa etmişlerdi.
1945-1949 yılları arasında 150 binden fazla insanın ölümü ve
1 milyon insanı yurtsuz eden Yunanistan iç savaşından kaçanların bir bölümü
Kıbrıs üzerinden Lübnan ve Suriye’nin Akdeniz şehri Tartus’a yerleşti. Birçoğu
kalıcı oldu.
Bugün Tartus, Hamadani Mahallesi Rum-Yunan mahallesi olarak
bilinir. Suriye, iç savaşlardan, açlıktan, krizlerden kaçan Afrikalıların,
Asyalıların, Kafkasların yurdu oldu. Yabancı sömürge devletlerine karşı savaşan
Libya, Tunus, Cezayir, Eritre, Yemen, Anadolu, Filistinli, Lübnanlı
devrimcilerin, milli kuvvetlerin, sanatçıların, sinemacıların, edebiyatçıların,
şairlerin, tüccarların sığındığı güvenli limandı.
1980’de ABD’nin Conileri Kenan Evren cuntasından kaçan
solcuların koruma, 2000’den sonra ülkemizde okuyamayan başörtülü kızlarımızın
üniversite okuma fırsatı bulduğu ülkeydi Suriye. Halkımız Suriye’den ucuz
mazot, şeker, içki, sigara, kahve, çikolata, zeytin yağı, peçete ve hatta
sebze-meyve almak için kuyruklar oluşturur, sınırda izdihamlar yaşanırdı.
Ülkemize turist amaçlı gelen Suriyelileri kazığa bağlasınız
ülkemizde kalmazlardı. Zira ülkeleri daha huzurlu, daha zengin ve daha güvenli
idi. Şimdiki tabloya bakın. Sebep olanlar utansın ve kahrolsun.
İKTİDARINI VE MEŞRUİYETİNİ DAHA DA PEKİŞTİRDİ
Anlamak istemeyenlere, genelde Suriye özelde Halep’i mezhep
taassubu ile okuyanlara, Halep’i Osmanlı haritasında okuyanlara, Sultan
Selim’in atına binmiş fethe çıkanlara tane tane anlatalım. Osmanlı Halep
Vilayeti, Osmanlı Musul Vilayeti diye başlayanlara, Halep Türkiye’nin olacak
hezeyanları yaşayanlara tane tane anlatalım.
Halep Kalesi'ne Türk bayrağı asanlara methiyeler düzenlere,
kökleri El-Nusra, El-Kaide başı HTŞ olan ülkemizin terör listesinde yer alan
örgüte Suriye silahlı muhalifleri, Halep fatihleri diyenlere tane tane
anlatalım.
Sahibine göre kişneyen, sahibinin kırbacının sesine göre
şahlanan yerlerde sürünenlere tane tane anlatalım. 2022’den sonra Esad ile
normalleşme sürecinin sinyalini alan, en nihayet Sayın Erdoğan’ın Esad’a
daveti, buluşma arzusu, tekrar ailece olabilme dilekleri telaffuz edilince jet
hızıyla Esad’la normalleşmenin neden zaruri olduğu, neden Türkiye için önemli
olduğu, deviremediğimiz Esad ile inatlaşmanın ekonomimize, toplumumuza
maliyetini hatırlayanlara tane tane anlatalım.
Ahmet Davutoğlu gibi “Esad, Sayın Erdoğan’ı dinleseydi,
benim önerdiğim reformları yapsaydı Esad şimdi bu kadar yalnız, aciz, bitmiş
olmazdı.” diyenlere tane tane anlatalım: Esad, Halep faciasından sonra
iktidarını ve meşruiyetini daha çok pekiştirdi. Siyaset, askeri sanat, tarih
cahili olanlar Halep’in düşmesiyle Esad’ın sonunun geldiğine inanır bunu umut
eder.
Mustafa Kemal bunların geçmişteki versiyonu olan Turan ve
İslam Ümmeti Devleti talep edenlere maceracı, yalancı sahtekarlar demiştir.
Esad, 2011-2021 yılları arasında takriben tüm Arap
ülkelerinin dışladığı, kurucusu olduğu Arap Ligi'ndeki üyeliği askıya alınmış
bir Suriye’nin başındaydı. Ambargo ve abluka altında inleyen bir ülkenin
lideriydi. Tüm şehirlerinde sivil ve silahlı isyan yaşayan, dünyanın her
yerinden devşirilmiş on binlerce profesyonel savaşçı ve katilin Suriye’yi yakıp
yıktığı bir yurdun başkanıydı.
ABD, İsrail, İngiltere, Fransa, Ukrayna, Suudi Arabistan,
Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Türkiye’nin medyasıyla, lejyonerler
göndererek, silah ve yüzlerce milyar dolar para harcayarak yok etmek istediği bir
devletin başıydı.
Sahada askeri kayıpları olan, tüm şehirlerinde savaşmak
zorunda kalan, İran, Rusya ve Hizbullah’tan yardım talep etmeye muhtaç kalan,
2011’den önce Türkiye favorisi iken, öncelikli ülke saymışken şimdi bu
devletlere muhtaç özellikle Rusya’ya üs tavizi vermek zorunda bırakılan, siyasi
meşruiyeti tartışılan Esad’ın konumu ve durumu o tarihte mi iyi idi?
Tabii ki hayır. Peki 27 Kasım 2024’te Halep’i işgal eden
HTŞ’den veya deyimleriyle Suriyeli silahlı muhalefetin son saldırılarından
sonra Esad düne kıyasla siyaseten ve askeri olarak ne durumdadır?
HER ŞEYE EVET DİYEN DÜNYA ARTIK YOK
Daha önce Esad’a savaş açmış olan Suudi Arabistan ve
Birleşik Arap Emirlikleri Esad’a ülkesindeki işgalcilere ve teröristlere karşı
desteğe ve yardıma hazır olduğunu ilan etti. Suriye savaşının en provokatör
medyası El-Jazira'nın sahibi Katar haberlerinde yumuşak bir dil kullanıyor.
Halep’e giren yabancı savaşçılardan bahsediyor. Arap devletleri topyekün
Halep’in terör işgali altında olduğunu, Esad ve Suriye ordusunun savunma ve
şehirlerini kurtarma hakkı olduğundan bahsediyor.
Çünkü, tüm dünyada HTŞ ve bileşenlerinin ve onun yanında yer
alanların terör örgütü olduğuna ve BM kararlarına istinaden HTŞ ile savaşmak
meşru Suriye devletine hak olarak verilmiştir.
Ve dünya artık ABD ve İsrail’in güdümünden çok farklı bir
yerde. İsrail ve ABD’nin desteklediği her şeye evet diyen, düşman bellediği her
şeyi düşman kabul eden bir dünya yok artık. HTŞ ve emsalleri istediği kadar
parlatılsın, aklansın, istediği kadar mülayim davransın kuzu postundaki kanlı
dişli canavardır.
Bu canavarı çok iyi bilen Fırat’ın kuzeydoğusunda yer alan
Haseke Vilayetinde yaşayan onlarca Arap aşiret ve kabilenin reisleri, terör
örgütlerine karşı mücadelede devletin ve Esad’ın yanında olduklarını ilan etti.
Bu canavarların dinini, tanrılarını çok iyi tanıyan Şam Coğrafyası (Suriye,
Lübnan ve Filistin) İslam alimleri ve Suriye Cami İmamları Birliği teröre karşı
savaşta ve Halep’in teröristlerden kurtarılması savaşında Suriye ordusu ve
Esad’ın yanında olduklarını ilan etti.
CANAVAR MASAYA YATIRILACAK
Türkiye, İran ve Rusya önümüzdeki hafta Doha’da bir araya
gelmek için hazırlık yapıyor. Bu canavarın akıbeti masada olacak ve Suriye’de
çözüm aranacak. Türkiye halen Esad ile buluşma ve uzlaşmadan vazgeçmiş değil.
Türkiye’nin aracıları vasıtasıyla Şam’a çözüm önerileri gönderdiği, Suriye
güvenlik heyetinin Antalya'da olduğu haberleri revaçta.
Gelişmeler HTŞ ve silahlı muhalefet saflarında korku ve
kaygı yarattı. Açıkça Rus-Türk ihanetinden bahsediyorlar. Siyasi cühela olan
muhalefetin Halep zaferi sarhoşluğunun kendilerine pahalıya patlayacağını
söylüyorlar.
Sayın Erdoğan ve Fidan, Halep’te yokuz diyor. Suriye
meselesinde ÖSO’ya her konuda sahip çıkan, şehit ilan eden, kanları askerimizin
kanıyla birleşti diyen Sayın Erdoğan ve hükümet erkanı Halep konusunda neden
izliyoruz, gözlemliyoruz diyor bu cühela takımı çözebiliyor mu?
Halep bir gaflet ve delalet sonucu mu HTŞ’nin kontrolüne
geçti? İsrail, Ukrayna, ABD ve İngiltere’nin sahiplendiği HTŞ ve YPG arasındaki
ayan beyan işbirliğini ortaya koyan İdlib ve Halep sahasından Suriye ordusu ve
müttefikleri bu devasa hazırlığın idrakinde değil miydi? Gafil mi avlandı?
Bilerek, planlayarak mı çekildi?
Suriye’nin en büyük sanayi ve ticaret merkezi Halep’i
kaybetmek Suriye’nin zaten çok kötü durumunu feci yapar. Bu şehri neden eskiden
olduğu gibi savunmadı? Şehrin tahrip edilmemesi için miydi? HTŞ’yi ve yabancı
savaşçıları İdlib’in Türkiye sınırı boyunca bulunan merkezi karargâhlarından
aşağıya ve daha geniş bir alana çekip kepçe operasyonu ve Kurt Kapanı taktiği
mi uygulandı?
Tüm bu soruların cevabı askeri olarak sahada ve siyasi
müzakereler netleşince ortaya çıkacaktır.
Tüm bu konular halen muğlak olabilir ama kesin olan bir şey
varsa o da Esad’ın siyasi konumu, itibarı ve meşruiyetinin Halep’ten sonra
pekiştiğidir. Askeri zaferler siyasi zaferlerle taçlandırıldığında anlam ve
önem kazanır. Esad'ın 2011-2020'de siyasi zaferini sağlayan askeri zaferdi.
Bugün Suriye’nin askeri zaferini Esad'ın sahip olduğu siyasi zafer
sağlayacaktır. Her konuda uzman, kelli felli ekran güzellerine ve yarın yine
pır dönecek sahibine göre kişneyen ‘’gazetecilere’’ bildirilir.
aydınlık