Rasthaber - Bismillah
“Yoksa sizden önce gelip geçmiş olanların başlarına gelen zorlukların benzerinin sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız...?!” Bakara/214
Kendi ailesinden kırka yakın evladı ve yakın akrabasını şehid verdiği halde dimdik duran, şehadeti arzulayan, daha şehadetinden saatlerce önce İmam Hamanei ile yaptığı görüşmede “ Bir yiğit ölür başka bir yiğit ayağa kalkar, İslam ümmeti ebedi kalacaktır” diyen İsmail Haniye gibi birine de zaten normal ölüm değil şehadet yakışırdı.
İmam Hamanei bu büyük mücahidin şehadeti münasebetiyle yayınladığı mesajda “intikamını almak ev sahibi olarak bizim görevimizdir” diyerek Siyonist rejime gereken cevabın verileceğini ortaya koydu ve ilgili kesimlerin görevini belirlemiş oldu.
Siyonist Rejim ve Batı Sulta Sistemi Allah’ın halis kullarından birini şehid etmekle geçici bir sevince kapılabilirler, ama onların bu sarhoşluğu uzun sürmeyecektir, inşallah.
İçimizdeki kafir, münafık ve bağnaz kesimlerin başta İran olmak üzere Direniş Cephesini, dostlarını, misafirlerini korumakta aciz kaldığını ve intikam söyleminde zayıf, etkisiz tepkiler göstereceğine dair düşman propagandalara gelince;
1- Hamas’ın Siyasi Lideri İsmail Haniye’nin Tahran’da iken şehid edilmesi stratejik olmaktan ziyade sembolik bir bir hadisedir. Bu, olayın önemsiz olduğu anlamına gelmez elbet, ama düşman açısından, savaşın/direnişin seyrini belirleyici bir yönü yoktur. Çünkü bu cinayet Filistin direnişi başta olmak üzere bölgedeki direniş ekseni üzerinde en küçük bir olumsuz etki bırakmayacak ve tam aksine direnişin azmini ve gücünü daha da artıracaktır. Olayın Direniş Ekseninin merkezi İran’da, başkent Tahran’da vuku bulması sindirilmesi kolay bir hadise olmadığı için psikolojik yönü bakımından oldukça ağırdır.
2- Gerçek şu ki, terörist çeteler rejimi, Batının tüm sultacı güçlerini arkasına almasına rağmen yokluğa doğru hareket ettiğinin farkındadır. Bu kesin sonu engellemek için her yola başvurmaktadır. Siyonistlerin son 24 saat içerisinde Lübnan, Irak, Suriye ve İran’da başvurdukları terörleri bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
3- Terör ile savaşı karıştırmamak gerekir. İlan edilmemiş de olsa tarihten gelen bir örfle savaşın kuralları vardır. Şehid İsmail Haniye’ye yönelik saldırı bir devlet terörüdür ve bu yöntem varlığı gayri meşru olan Siyonist rejime mahsustur. Şehid Haniye resmi bir devlet makamıdır ve başka bir ülkenin resmi konuğudur. Böyle bir cinayete başvuran rejim belli ki varlığını tehlikede gördüğü için her türlü çılgınlığa başvurmaktan çekinmiyor ve mevcut uluslararası düzenin kurucusu ve koruyucuları iddiasında olanlar da bu cinayeti onaylıyor.
4- Sulta sisteminin son terör saldırıları bir tür teknolojik üstünlüğün göstergesi olup savaş meydanındaki yenilgilerini örtbas etmeye yöneliktir. Yapay zeka da dahil en son bilimsel- teknolojik buluşları askeri ve istihbarat alanında kullanan Batı emperyalizmi tüm ahlaki değerlerini ayaklar altına almış bulunuyor.
5- İran’ın teknolojik, askeri, ekonomik ve medya gücü bakımından Batılı sultacı güçlerle karşılaştırılamayacağı açıktır. Ama aradaki orantısız güce rağmen hiç bir zaman teslim olmamış, kendisi teslim olmadığı gibi bölgedeki direniş bileşenlerini de desteklemekten çekinmemiştir. Geçen bu süre içerisinde askeri ve teknoloji alanında önemli ilerlemeler kaydeden İran eskisine göre daha bir dik durmakta, her geçen gün dostlarına umut ve düşmanlarına korku vermektedir. Bundan 40 yıl öncelerde dikenli tel bile üretemeyen İran bugün sivil alanda nükleer ve nanoteknolojiyi elde ettiği gibi askeri alanda beş bin kilometre menzilli güdümlü, balistik ve süpersonic füzeler ile en modern SİHA'lar, tanklar, uçaklar ve hava savunma sistemleri üretecek düzeye ulaşmış bulunuyor. Yakın bir gelecekte Batının sultacı güçleri ile aradaki mesafeyi kapatacak çabalar içerisindedir. Bunun farkında olan şeytani güçler nihai karşılaşmayı öne çekmeye çalışmaktadırlar.
6- İslam İnkılabının zaferinden beri defalarca doğrudan askeri saldırılara, iç karışıklıklara, binlerce terör operasyonuna ve en ağır ambargolara maruz kalmasına rağmen durmadan güçlenen ve bölgedeki kurtuluş hareketlerini organize eden, destekleyen İran’ın bu duruşu Batılı sultacı güçler tarafından tahammül edilecek gibi değildir. Bunun için de İran ve dostları, müttefikleri bundan sonra da amansız saldırılara maruz kalacaklardır. Bu mücadele hiç kuşkusuz taraflardan birinin yenilgisiyle sonuçlanacaktır. Hak cephesinde yerini alanlar hakkın batıla, mazlumun zalime galip geleceğine kesin olarak inanıyorlar.
7- Hak cephesinin safları her geçen gün daha bir netleşmektedir. Rusya ve Çin gibi güçlü devletler her ne kadar menfaatleri gereği Direniş Ekseniyle bazı konularda işbirliği yapsalar veya rakipleri olan Batı emperyalizminin cinayetlerini kınasalar da asla zalimi/caniyi engellemeye yanaşmazlar. Ve yine uğursuz varlıklarının devamını Batı Sulta Sistemine yaslanmakta, onlarla işbirliğinde gören İslam ülkelerine tahakküm eden rejimlerin çoğu da batılın/Batılıların saflarında yer almaktadır. Çarpık İslam çizgisinde ısrar eden bağnaz Müslümanlar ise kıskançlıkları yüzünden isteyerek veya anlamadan batıl güçlerin çizgisinde hareket etmekteler. Umut edilir ki geç olmadan bu inatlarından döner ve İslam düşmanlarına gönüllü hizmetçilikten vazgeçerler.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında Direniş Cephesi dostları bilmelidirler ki, gün geçtikçe şiddetlenen bu mücadele önümüzdeki aylar ve yıllarda daha geniş çapta ve daha zor şartlarda devam edecektir. Batı’nın ve temsilcisi Siyonist rejimin son terörleri ve zahiri psikolojik üstünlük kurma manevraları müminleri asla yeise düşürmemelidir. Zaman hayıflanmak, yeise kapılmak zamanı değil hazırlanmak, zaafları/eksiklikleri gidermek, gerçeklerle yüzleşmek ve mücadeleye bilenmek zamanıdır.
Esselamu ela menittebe’l huda/ Hidayete tabi olanlara selam olsun.
Ziya Türkyılmaz