İnanç, İnsan Hayatının Neresinde?

GİRİŞ: 19.04.2022 16:55      GÜNCELLEME: 19.04.2022 16:55
Rasthaber - “Onlar hem sana indirilene hem de senden önce indirilenlere iman ederler. Ahiret gününe ise yakinen inanırlar.” (Bakara-4) “Onlar, kendilerinin Rablerine kavuşacaklarını ve günün birinde O’na döneceklerini kesinlikle bilen kimselerdir.” (Bakara-46)

İnsanoğlunun yaratılışında fıtrat olarak var olan inanç duygusu (“iyi bilin ki, ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat 56)) dolayı insan, kendini ve her şeyi var eden doğa üstü bir güce inanmıştır. Çünkü, Hatırlayalım; “Rabbin Âdemoğullarından -onların sırtlarından- zürriyetlerini alıp bunları kendileri hakkındaki şu sözleşmeye şahit tutmuştu: Ben sizin rabbiniz değil miyim? “Elbette öyle! Tanıklık ederiz” dediler.” (A’raf-172). Eğer Allah (cc), insanlara bu duyguyu (kalplerine ve düşüncelerine) fıtratı olarak vermeseydi insanların kendisine inanmasını istemez ve sorumlu tutmazdı. İnsanoğlu, Rabbini kim olduğunu daha dünyaya gelmeden önce biliyordu. Fakat bu sözleşme (tanışma) dünya hayatında insanda “inanç duygusu” olarak kendini gösterdi. Bizlerin var oluş sebebini bilen ve ebedi düşmanımızı şeytan, bize karşı dünya çekiciliğini kullanarak kurguladığı oyunlarla inancı farklı algılamamızı sağladı. “Dedi ki: 'Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım.” (Hicr-39) dolayısıyla bunu bilen Allah (cc), bizlere hatırlatıcı olarak Nebiler, Peygamberler ve ilahi kitaplara yolladı.

(İnancın nedir? etimolojik tanımını yaptığımızda, eski Türkçe, inanç; güvenilen kimse, (mutemet); devlet hazinesini anahtarını elinde tutan bir unvan, vezir, sözcüğünden evirilmiştir. Türkiye Türkçesi: [Ahmed Vefik Paşa, Lehce-ı Osmani, 1876] inanç: Emin, mutemet, mutemen, mevsuk (kanıtlı olarak doğruluğuna güvenilen kimse). Yeni Türkçe: [Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu, 1935] inanç = Akide, itikat anlamındadır. Iman, inanç kelimesinin tamamlayıcısıdır. Hatırlatırsak iman, “Arapça Amn kökünden gelen īmān ايمان “dine inanma, inançlı olma” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça amana امن “inandı” fiilinin ifˁāl vezninde IV. mastarıdır. Bu fiil Aramice/Süryanice ve İbranice āmēn אָמֵן “emin ve sadık olma, âmin deme” sözcüğü ile eş kökenlidir.)

İnanç & Iman, hayatımızda çok önemli yer bir tutmakta öylesine ki hayatımızın temelini oluşturmaktadır fakat biz bunun bilinç ve şuurunda pek değiliz. Çünkü bizler inancı olması gereken yerde değil de değişik tanımlar/ anlamlar vererek farklı yerlerde aramaktayız.

İnanç; İnsanın çevresinde oluşmuş & oluşan doğa üstü olay ve yapılanmalar var eden, kendi varlık sebebini ve sebepleri oluşturan gücü araması, kendini o güce bağlayarak/ itaat ederek güvende, emniyete hissetme duygusudur. İnsan, varlığından buyana farklı şekillerde kendine inançlar oluşturmuş ve bu bağlamada ritüeller var etmiştir. Dolayısıyla inanç karşımıza iki türde çıkmakta; Ruhun aradığı inanç ve Vücudun istediği inanç

1-) Ruhun aradığı inanç (Maneviyat);  “Inne lillah va inne ileyhi rajioun” (Ondan gedik ona döneceğiz) Ruh, aslına dönmek ve yönelmek istiyor, kendini var eden yaratıcığı biliyor fakat bulunduğu boyuta (dünya) ve yapıda (bedende) bunu açıklaması/ tanımlaması mümkün değil, dolayısıyla insanlar yaratıcığı madde boyutta indirgeyerek, şekillendirerek açıklamaya, iman etmeye çalışıyorlar ve en uç noktası inkâr etmek oluyor. Örnek; Putperestler, Budistler, Yahudiler Hristiyanlar yaratıcıya şekil vermişlerdir “Yahudiler: ‹Üzeyir Allah’ın oğludur› dediler. Hıristiyanlar da: ‹Mesih Allah’ın oğludur› dediler. Bu, onların ağızlarında geveledikleri cahilce sözlerdir ki, kendilerinden önce geçmiş bazı kâfirlerin sözle­rine benzetiyorlar” (Tevbe-30) Hata hiçbir şeye inanmıyorum diyenlerde verdikleri negatif cevapla inançlı olduklarını teyit etmektedir, çünkü yukarda açıkladığımız gibi ruh, bu soruyu fabrika ayarı olarak otomatik sormaktadır yani fıtratı arayıştır. Yeryüzündeki her bir insan, inansın & inanmasın Allah (cc) varlığını bilmektedir.

2-) Materyalist yönde (Madde) inanç; Vücudun aradığı, kendi güvenini ve emniyetini sağlayacağı aynı anda görebileceği ve hâkim olabileceği bir güç. Ekonomik güce inanç, Politik güce inanç, Bilime inanç, hükmetmeye (kuvvet) inanç, materyalist sistemlere inanç vs. İnsanlar yaşadıkları ortamın sunduğu verilerle & bilgilerle sükuneti & huzuru bulmak için kendi elleriyle yaptıklarına iman etmesidir. (En son Metavars) Fakat Materyalist inanç, ruhu hiçbir zaman tatmin etmemiştir tam aksine insanın çevresi ve kendisiyle olan dengeyi, uyumu bozmuştur.

Her bir yapı, inancı kendi terminolojilerindeki ögeleri referans alarak kavramaya, anlam vermeye ve şekil vermeye çalışmış, insanları yönlendirmiş ama hiçbir zaman yeterli olmamıştır. İnsan yapısı doğal olarak değişken ve doyumsuzdur. Bu doyumsuzluk sadece ruhun kendi kaynağına dönmesiyle, yönelmesiyle tatmin olması mümkündür. Buda ancak ruhu kendi kaynağına yöneltecek ve insani “denge, uyum ve gereklilik” (sırat el müstakim-doğru yol) menzilinde tutacak TEVHID inancıyla mümkündür. Tevhit inancı, Adam atamızdan Peygamberimize kadar gelen her Nebi ve her Resulün ilan ettiği tek ilahi inançtır. Buna rağmen insanlar ebedi düşmanımızın oyunları & kurgularıyla farklı inançlara sahip olmuşlardır.

Bizler “La ilahe” derken bütün ilahlıkları ret ediyor, kabul etmiyoruz, ilahlıklar insan elliye oluşturulmuş, değişken, tezatlı, zulümkâr, hükümsüz, manipüle edilen inançlardır. Biz Sadece tek olan Allah inanıyoruz ki; O, Allah'tır, bir tektir. Allah Samet'tir. (Her şey O'na muhtaçtır, o, hiçbir şeye muhtaç değildir.) Ondan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir). Evveli ve ahiri olmayan, düşünemediğimiz ve de tasvirini bile edemediğimiz tüm mükemmeliyetlerin sahibi, her şeyi kapsayan, sınırlanmayan, şekillenmeyen, var olan her şeyin aynı zamanda; önünde, beraberinde ve de arkasında olan. Eklenemeyen veya çıkarılamayan, sayısal olmayan ve bilip-bilemediğimiz her tür boyutu kapsayan tek olan Allah’a inanıyor ve iman ediyoruz.

İnançlı & iman etmiş bir Müslümanın bir Yahudi'den, bir Hristiyan'dan veya bir Budist'ten inanç farkı nedir?

Buradaki farkı bilmemiz için inançlı (iman etmiş) Müslüman tanımını yapmamız gerekir. Kime Müslüman denir? Tabi ki şahadet (Tevhit ve Muhammed Mustafa (saa) Allah'ın resulü olduğunu ikrar etmek) getiren her bir kişi Müslümandır. Fakat tevhit bilmek, inancın (gerçek güvenilir) ve iman ettiğine (emin ve sadık) olduğu ispat etmek için yeterlimidir?

İmanlı & inançlı” olmak için sadece “ben Müslümanım” demekle (lafla) olmuyor. Bu sözler, kendisini amellerde samimi (ihlasla) olarak göstermesi gerekiyor. Allah (cc) diyor ki; “Bedeviler, 'İman ettik' dediler. De ki: 'Siz iman etmediniz; ancak 'İslam (Müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir” Söz (bilmek, tanımak), Ameli (itaat & uygulamayı) bir şahit olarak beraberinde getiri. “Eğer Allah'a ve Resul'üne itaat ederseniz,” (Hucrat-14) iman etmiş olursunuz. “Onlar hem sana indirilene hem de senden önce indirilenlere iman ederler. Ahiret gününe ise yakinen inanırlar.”  (Bakara-4)

İnanmak/bilmek (inanç) ile iman etmek (itaat etmek) arasındaki fark nedir? Peygamberi (saa) & Kuranı kerimi bilmek/ tanımak/ görmek hata bu konularda eğitimini almak onlara inanmak anlamında gelmez. Ne demek istediğimi daha detaylı açıklarsak;

1-) Tevhidi özümsemek, hayatını merkezi & uygulayıcısı yapmak;

Allah (cc); bilmek, tanımak, inanmak, itaat etmek, yaşamak, yaşadığını ilan etmek ve özünü bilerek hiçbir şeyi ortak koşmamak. “Rablerinin ayetlerine inananlar; Rablerine ortak tanımayanlar ve Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri çarparak yapanlar.” (Mu’minun / 58-60.)

2-) Takva Elbisesin giymek ve kirletmemek;

- Ne milletin/ Irkın ne mevkiinin ne deri rengin ne zenginliğin nede kabilenin Allah indinde değeri yoktur “Allah indinde en üstününüz, en şerefliniz takvada en ileri olandır.” (Hucurat 13).

- Ne doğu ne batı nede nefsiniz, sadece İslam; “Yüzlerinizi doğu ya da batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere inanan; malını sevdiği halde akrabasına, yetimlere, yoksullara, yolda kalan gariplere, dilenenlere, hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere veren; namazı dosdoğru kılıp zekâtı ödeyen, antlaşma yaptığında sözünde duran; sıkıntı, darlık, hastalık ve şiddetli savaş zamanlarında sabredenlerin yaptığıdır. Kulluklarında samimi ve dürüst olanlar işte bunlardır; gerçek takva sahipleri de yine bunlardır.” (Bakara-177)

- Allah’ın sevdiklerini (dostlarını) sevmek Allah'ın buğz etikleri (düşmanlarını) düşman edinmek; “Allah’a ve kıyamet gününe iman edenler; babaları, kardeşleri ve akrabası olsa da Allah’ın ve Resulünün düşmanlarını sevmez.” (Mücadele-22), “Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin! Onlar, birbirinin dostudur. Onları (benzeyerek) dost edinen onlardan olur. Allah, [kâfirleri dost edinip, kendine] zulmedenlere hidayet etmez.” (Maide 51)

- Allah'ın Peygamberi (saa) ve Ehli beytini sevmek, onların dostlarını dost düşmanlarını düşman edinmek; “De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak yakınlarıma (ehli beytime) sevgidir.” (Sura-23)

- Allah (cc) Peygamberinin ve de velilerini (önderlerinin) takipçisi/taraftarı olmak; “Sizin dostunuz yalnız ve yalnız Allah, O’nun Resulü ve namaz kılan, rükû etmiş haldeyken zekât veren müminlerdir.” (Maide-55), “Ve onların içinden, sabrettikleri zaman emrimizle doğru yola iletip-yönelten önderler kıldık. (Secde-24)

- Yapılan her amelde Allah rızasını ve hoşnutluğunu aramak, gösterişten, riyadan uzak durmak; “Ey iman edenler! Allah’a ve âhiret gününe inanmadığı halde sırf insanlara gösteriş olsun diye mallarını harcayanlar gibi, başa kakıp eziyet etmek sûretiyle sadakalarınızı boşa çıkarmayın.” (Bakara-264)

İşte bizler müminleri, Yahudilerden, Hristiyanlardan ve Budistlerden ayıran farkımız budur. Ama ne yazık ki İslam Ümmetinin Yahudilerden ve Hristiyanlardan yaşantı olarak hiçbir farkı kalmamıştır ve bugün yaşantımızda onların elleriyle oluşturdukları inançları (helal & haram) yaşamakta ve uygulamaktayız. İslam'a uymak değil İslam'ı uydurmak üzeri bir yaşantı yaşadığımız için zulme, adaletsizliğe ve acizliğe uğramamızın ana sebebidir.

Netice olarak; Tevhit inancı üniverseldir, bir Yahudi, bir Batılı (Amerikalı, Fransız, İngiliz vs), bir Hindu, bir Arap, bir Türk, bir Kürt veya bir Marslı veya bir uzaylı tek bir şartla “Müslüman” ve “Iman etmiş” olabilir. Sadece TEVHIDI kabul edip TAKVA elbisesini giyer ve kirletmezse.  Allah (cc), bunu net belirtmiştir. “Şüphesiz, Yahudiler, Hristiyanlar ve sabilerden inanlardan kim Allah’a (Tevhit) ve ahiret gününe (Resulüne) iman eder ve Salih amellerde bulunursa, artık onların Allah katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” (Bakara-62)

Allah’a olan inancımızdan & imanımızdan (tevhitten) sapmamak için Allah'ın hüccetin (velisini) tanımalıyız, Allah'ın hüccetini tanımak için Allah Resulünü tanımalıyız, Allah'ın resulünü tanımak içinde kendi hür irademize sahip olmalıyız ki hiçbir şeyin kölesi olmadan Allah'a tam teslimiyetle iman etmeliyiz.

Mustafa Kemal TASPINAR

19 Nisan 2022

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM