İsrail inşa edilirken iki önemli taraf etkili
olmuştu; İsrail’i bir Siyonist Yahudi kolonisi ve polis karakolu sömürge devlet
olarak tasarım eden, en önemli finans, siyasal ve toplumsal mühendislik
desteğini sağlayan Rothshild Hanedanlığıdır. Bu hanedanlığın ekonomik
projelerini gerçekleşebilmesi için etkin kullandığı önemli bir kitle vardı;
Kanatları altında palazlanan Yahudi ruhban sınıfı. Bu çalışmaların ayyuka
çıktığı dönemde henüz ne Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) ne de 1933’te
Almanya’da iktidar olan Hitler vardı. İsrail’in inşası sürecinde batıdan gelen
Yahudilerin heybesinde önemli silahlar vardı;
Aydınlanma çağı sonrasında Batı kapitalist sistemin en
önemli unsuru haline gelen rasyonel düşünce ve yaşam tarzı ile örgütlü sermaye.
Net hedefleri vardı; Süveyş Kanalındaki İngiliz Rothshild yatırımları ve
hisseler korunacak; Şam Coğrafyası ile Nil Deltası (Mısır) arasındaki karasal
bağ koparılacak ve iki coğrafya arasındaki tarih, dil, kültür ve medeniyet
birlikteliği rafa kaldırılacak. Mısırlılar Firavun kökeninden gelen, Kıpti veya
Piramitleri inşa eden (henüz o tarihte kurulmamış, olmamış olsa da) Yahudi bir
halk, Şam halkı da Arabi, Finikeli, Kenanlı, Süryani, Arami, Farisi, İsrailli,
Kapadokyalı, Kilikyalı diye tarih yeniden yazılacak. Ve tek dayanağı ve kaynağı
Tevrat bu sapkınlığa delil olarak gösterilecek, Nil’den Fırat’a tüm bu coğrafya
Tanrı tarafından Yahudilere tahsis edildi denilecek. Biat ve hizmet eden
ödüllendirilecek engel teşkil edenleri haşlayacak ve yakacaklar.
Hatırlar mısınız daha önce “Suriye’de ne işimiz var orada
petrol bile yok!” diyorlardı. Halbuki rakamlarla Şam coğrafyası ve denizinin en
az Irak kadar zengin enerji yataklarına sahip olduğunu ve Arap yarımadasının
devasa petrol ve doğal gazı için Akdeniz’e açılan kapı ve doğal bir güzergah
oluşturduğunu söylemiştik. Katar, İran, Irak ve Mısır doğal gazı ve petrolünün
Suriye üzerinden, Türkiye ve Doğu Akdeniz’e buradan Balkanlara
ve Avrupa’nın her yerine ulaştırmak için Esad’ın Erdoğan’a sunduğu bir projeden
bahsetmiştik. Bu proje ifşa olunca İsrail’in çok rahatsız olduğunu yazmıştık.
ABD, Rusya, Suudi Arabistan da çok rahatsız olmuştu.
Tamah ettikleri Suriye’nin çok zengin madenleri, petrolü,
doğalgazı, suyu, tarımı, kadim medeniyet şehirleri ve jeo-stratejik konumu var.
Bu kaynakları ABD ve İsrail ivedilikle istiyor. Sahip olamazlarsa kimseye yar
etmeyecekler iddiasındalar. Suriye’yi terör, yoksulluk ve parçalanmışlık
sarmalında tutabilirler. Sahada ihtiyaç duyduklarından daha fazla terör örgütü
var. İsrail, Esad sonrası Suriye’de rüyalarını gerçekleştirmek için tarihi bir
fırsat yakaladı. Ancak Güney’den Kuzey’e doğru genişleyen İsrail’in önünde
duran bir Türkiye engeli var. İsrail kalıcı askeri üsler inşa ederken,
Suriye’de güçlü merkezi bir devlet istemiyor. Çıkarına hizmet edecek en iyi
formül Suriye’nin dört parçaya bölünmesidir. Bu amaca hizmet eden en çok
kullandığı argüman “azınlıkların barbar dincilerden korunması ve Şam’da bir
terör örgütünün var olmasıdır.”
ASKERİ ÜS
İsrail tarafında Netanyahu cephesi, “kendi ulusal çıkarları
ve güvenlikleri için Ruslar ve Amerikalılar Suriye’de askeri üslere sahip
olurken, terörle mücadele diyerek Türkiye Suriye’de silahlı örgütleri eğitip
donatırken ve bizatihi kendisi müdahil olurken, kalıcı askeri üsler isterken
(Ak Parti hükümeti ısrarla Suriye’de askeri üs talebinde bulunmadıklarını
söylüyor), Suriye’nin Osmanlı vilayeti, Türkiye’nin şehirleri propagandası
yapılırken, hudutlarını istediği gibi kullanırken, İsrail’in de benzer haklara”
sahip olma hakkı var iddiasında. İsrail medyası ve sosyal medya mecraları
İsrail’in Kürt, Dürzi, Hristiyan düşmanı, Alevilere soykırım yapan terör
örgütleri tarafından kontrol edildiğini ve bu örgütlerin Erdoğan hükümeti ile
kuvvetli ilişkilere sahip olduğunu işliyor ve Türkiye’yi karalama kampanyaları
yürütüyor.
İçişleri Bakanımız Yerlikaya’nın emniyetimiz tarafından
aranan, başına ödül konulan bir Türkiyeli teröristin Şam’a güvenlik şefi olarak
atandıktan sonra apar topar ve mahkeme kararı olmadan terör listesinde ve
aranalar sayfasından kaldırması da maalesef bu propagandalara yaradı. Buna
mukabil Ak Parti hükümeti İsrail’i Gazze’de soykırım yapmak, Suriye’yi
istikrarsızlaştırmak ve bölmekle itham ediyor ki doğrudur. Peki bunun önlenmesi
için salt diplomatik mahfillerde lobi çalışması yapmak yeterli mi? Yetmez. Arap
Ligi ve İslam örgütlerinden de zarardan başka bir adım gelmez. O halde İsrail
silahına, işgaline ve yayılmacılığına silahla mı karşılık verilecek? Suriye,
İsrail, Rusya, ABD ve Türkiye’nin kantonlarından mı oluşacak? Mevcut tabloya
Şam ve Türkiye razı mı olacak? Yoksa bazı kesimlerin iddia ettiği gibi bir
İsrail-Türkiye tiyatrosu mu izliyoruz? Teşbihte hata olmaz demek istiyorlar ki
“birbirlerine havlayan ama birbirlerini ısırmayan” bir komplo mu yaşıyoruz?
Arap dünyasının kalbi Şam coğrafyası “İsrail Siyonistleri ve
Siyasal Yahudiliğin tamah ettiği Büyük İsrail Projesi’yle, Turancı sosla
süslenmiş Siyasal İslam’ın tamah ettiği Büyük Osmanlı Projesi” arasında mı
bölünüyor? Yoksa beklenen Armageddon, (Melhamutu el-Kübra-Büyük Kıyamet Savaşı)
İsrail-Türkiye savaşıyla mı başlayacak? Yoksa AK Parti iktidarı Suriye’de beyaz
havlu mu attı? Filistin, Suriye, İsrail meseleleriyle bunalan hükümet İmamoğlu,
belediye başkanları, Gezi olaylarını bu sebeple mi başlattı? Yoksa Erdoğan
iktidarı Türkiye’nin Suriye’de eli kolu bağlanmasın, ayaklarına pranga
vurulmasın, İsrail planlarını sorunsuz gerçekleştirmesin diye bu kuvvetlerin
Türkiye’deki temsilcilerine operasyon mu yapıyor?
Bir gece ansızın Fırat’ın doğusuna operasyon başlar mı?
Yoksa Şam yönetiminin hastalık derecesinde olan Hizbullah, İran, Şii, Alevi
düşmanlığı sebebiyle aslında HTŞ İsrail’in Lübnan’da, Suriye’de ve Filistin’de
ve hatta Türkiye’ye karşı planlarında Truva atı mıdır? Bu meseleler
konuşulmadan karpuz misali ikiye bölünen ülkemizde yaşanan son olayları sadece
“yolsuzluk”, “terörle iltisak”, “hukuksuzluk” mertebesine indirgemek akılla
alay etmektir.
AYDINLIK