İyiliği Emretme Metotları

GİRİŞ: 02.05.2019 09:40      GÜNCELLEME: 02.05.2019 09:40
Rasthaber -  Öyle bir insan ki, ilmin kapasitesi melekleri bile hayrete düşürmüştür...

Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Marufu emreden kimsenin metodu da maruf olmalıdır."

Bir insan suç işlediğinde, bunun birçok sebebi olabilir. Nitekim bir baş ağrısının da çeşitli sebepleri vardır. Meselâ bir kadının örtüsü kötü ise bu amelinin birkaç sebebi olabilir.
 

Örneğin:
 

1- Tesettür meselesini bilmemekte ve bunun sakıncasız olduğunu düşünmektedir.
 

2- Tesettürün felsefesini ve başıboşluğun kötü sonuçlarını bilmemektedir.
 

3- Bir eksikliği vardır ve bununla kendisini söz konusu etmek istemektedir.
 

4- Heva, heves ve meyli üzere amel etmektedir
 

5- Diğer tesettürü kötü kimselerden geri kalmamak istemektedir.
 

6- Annesi, kız kardeşi ve dostları tesettürsüzdür.
 

7- Tesettürü savunan sisteme muhalefet etmek istemektedir.
 

8- Kötü propagandaların etkisi altında kalmıştır.
 

9- Tesettürsüzlüğün ilerleme ve aydınlık sembolü olduğunu düşünmektedir.
 

10- Diğerlerinden farklı olmak istemektedir.
 

11- Tesettürsüzlüğün basit bir günah olduğunu ve hiç kimseye bir zararı dokunmadığını düşünmektedir.
 

Dolayısıyla tesettürsüzlük münkerinden sakındırmak isteyen bir kimse, bütün bu etkenleri incelemelidir ve özel bir reçete yazmalıdır.
 

Burada açıklığa kavuştuğu üzere münkerden sakındırmak herkesin görevi olmakla birlikte uzmanlık gerektiren bir iştir. İlmî, ruhsal, toplumsal ve sanatsal uzmanlığa, ayrıca propaganda uzmanlığına ihtiyaç duymaktadır. Dolayısıyla marufu emredenler ve münkerden sakındıranlar, âlimlerden, mütefekkirlerden, ıslâhatçılardan ve toplumun iyiliğini düşünenlerden olmalıdır.

 

Eğer bazen münkerden sakındırmanın etkisiz olduğunu görüyorsak, bunun günahını sadece suçluluların üzerine atmamalıyız. Zira bazen çeşitli dertler için tek metodun izlenmesi tıpkı çeşitli hastalıklar için aynı reçetenin yazılması gibidir; tabii ki bu reçete şifa verici olmayacaktır.

 

Burada çeşitli tavırlar takınmayla ilgili ilginç bir hadisi nakletmemiz yerinde olacaktır:
 

Kur'ân-ı Kerim, Bakara Suresi'nin 189. ayetinde şöyle buyurmuştur:
 

"İyilik, evlere arka kapılarından girmek değildir; iyilik, takvadadır ve evlere kapısından girmektedir."
 

Bu ayet hacda ihram hâlindeyken evlere arka kapıdan girmeyi öngören batıl inancı reddetmekle birlikte her işin bir yolu, bir zamanı, bir mekanı, bir önderi ve bir metodu olduğunu da söylemektedir.
 

Dolayısıyla işleri yaparken birtakım özel şartları göz önünde tutmak icap eder.
 

Şimdi de konuyla ilgili bir kaç rivayete değinelim:
 

1- İmam Muhammed Bâkır (a.s) bu ayetin tefsirinde şöyle buyurmuştur:

 

"Evlere yolundan giriniz." (Kenz'ül-Ummal, 5523. hadis)

 

Yani her işi yolundan yapınız." (Her derdin özel bir reçetesi vardır, her münkerin de kendine özgü bir metodu vardır ve özel bir tavrı gerektirir.)
 

2- İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir işe kendi yolundan girecek olursa asla sürçmez, eğer sürçme olursa da hileler ve şeytanlıklar onu hor kılmaz." (el Hayat, c.1, s.349; ed-Dürr'ül-Bahire, s.38-40)

3- İmam Cevad (a.s) şöyle buyurmuştur: "İşin yolunu bilmeyen kimseyi, işin bilinmeyen kökleri o işte felç kılar."
 

Rivayetlerden alınan sonuç şudur:

 

Her maruf ve münker hususunda her şahıs, her mekan ve her zaman hakkında belli bir metot takip etmek gerekir. Eğer bu metotlara riayet edilmezse kötü sonuçlar doğurabilir. Her işin bir metodu olduğu gibi bir işin birden fazla metotları da olabilir.

 

çrneğin: Kur'ân'da ve rivayetlerde önemle vurgulanan maruflardan biri de insanlara yardım etmek ve infakta bulunmaktır. Kur'ân bu marufun insanlar arasında ihya edilmesi için çeşitli metotlar önermiştir. çrneğin:
 

1- Dünya metası azdır, (1) ve sen ey insan, Allah'ın hâlifesisin (2). Senin dünyaya esir olman doğru değildir (3). Bu metotta Kur'ân insanın Allah'ın hâlifesi olduğunu beyan ederek ve dünyanın az bir meta olduğunu açıklayarak insanı adeta infak etmeye hazırlamaktadır.
 

2- Eğer Allah yolunda bir mal verecek olursan diğer malların sigortalanmış olur. Dolayısıyla da zarar görmemiş olursun. (4)
 

3- Eğer fakirlere yardım etmezsen, malın yok olur. Zira fakirlerin âhı veya mazlumların saldırısı, senin malikiyetini sarsar. (5)
 

4- Eğer bir şeyi Allah yolunda verecek olursan şüphesiz Allah onun yerini doldurur, bu Kur'ân'ın bir vaadidir. (6)
 

5- Yardım etmeyen kimseler suya ve toprağa gömülürler. Firavun ve Karun'un tarihine bir bakış bu gerçeği ispat etmektedir. (7)
 

6- Bazı kimseler kolay bir şekilde Allah yolunda fedakârlık ettiler (8). Sen neden geri kaldın? Kemaller hususunda insan sürekli bir yarışma ve rekabet içinde olmalıdır.
 

7- İnfak edilen malın örneği, yeryüzüne ekilen ve her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren tanenin durumu gibidir. (9)
 

8- Dünyada biriktirilen ve fakirlere yardım edilmeyen mallar, kıyamet günü sahibini dağlar. Zenginlerin alnına ve yanlarına vurulur ve onlara şöyle hitap edilir: "Bu, dünyada biriktirdiğiniz şeylerdir." (10)
 

Kur'ân ayetlerinden elde edilen yukarıdaki bütün tabirler insanları fakirlere infak etmeye hazırlayan metotlardır.
 

İnsanın Saygınlık ve Yüceliğine Dikkat Etmek
 

Marufu emretme ve münkerden sakındırma yolundaki etkili faktörlerden biri de insanın makamına ve konumuna dikkati çekmektir.
 

Eğer insan, Allah'ın hâlifesi olduğunu bilecek olursa (11), asla Allah'ın razılığına aykırı bir iş yapmaz. Yani birinin makamında oturan kimse asla o makam sahibinin isteğine aykırı hareket etmez.
 

Eğer insan meleklerin kendine secde ettiğini (12), kendisine Allah'ın ruhunun üflendiğini (13 ), Allah'ın yaratışında kendini övdüğü tek varlık olduğunu (14), her şeyi kendisine munsahhar kıldığını (15), onu en güzel bir şekilde yarattığını,16 insanı kendisine itaat için yarattığını (17), insan için peygamberler ve semavî kitaplar gönderdiğini (18), insanı fani olmayan bir varlık kıldığını (19), insanın değerinin ancak ve ancak cennet olduğunu ve bütün fazilet ve yücelikleri kendisine Allah'ın bağışladığını, (20), yiyecek, giyecek ve konut düzeyindeki bir hayatın hayvanî bir hayat olduğunu, bütün bu kabiliyet ve aklın maddî sebeplere feda edilmemesi gerektiğini, insanda varolan ve sonsuzluk talep eden fıtratın, sonsuz bir şekilde gelişim içinde olduğunu bilecek olursa; evet, insan bütün bu yücelikleri ve makamları dikkate alacak olursa asla kendisini çirkin işlere bulaştırmaz.
 

• Öyle bir insan ki, her an Allah ile vasıtasız irtibata geçebilir. (21)
 

• Öyle bir insan ki, Allah onu mükellef kılmıştır ve onunla konuşmuştur. (22)
 

• Öyle bir insan ki, ilmî kapasitesi melekleri bile hayrete düşürmüştür. (23)
 

• Öyle bir insan ki, niyetiyle dahi bütün değerleri elde edebilir. (24)
 

• Öyle bir insan ki, Allah'ın meleklere karşı övüneceği bir makama ulaşabilir. (25)
 

• Öyle bir insan ki, Allah'a yakınlığı amaçlayarak bütün maddî şeylere maneviyat ve bütün fanî şeylere bekâ görünümü verebilir.
 

• Öyle bir insan ki, kırk gün ihlâs fakültesine kapandığında, kendini kalbinden diline hikmet çeşmeleri dökülen bir mezun hâline getirebilir. (26)
 

• Öyle bir insan ki, kulluk sayesinde Allah'tan "iyi kul" madalyasını alabilir. (27)
 

• Öyle bir insan ki, ibadetiyle varlık âleminde tasarrufta bulunabilir. (28)
 

• Eğer insan ömrüne eklenen her gün sayesinde büyümediğini ve aksine küçüldüğünü bilecek olursa ömür sermayesinden azaldığı için gurura kapılmaz. (29)
 

• Eğer insan ölümün kendisine aniden gelip çatabileceğini (30) ve kabrin kendisi için bir amel sandığı olduğunu bilecek olursa…
 

• Eğer insan cehenneme girişinin kesin; ama çıkışının şüpheli olduğunu bilecek olursa... (31)
 

• Evet, insan kendi değer ve yüceliğini her ne kadar fazla bilirse bir o kadar az suç işler. Sizler pahalı bir kaset alacak olsanız onun üzerine her sesi kaydetmezsiniz. Pahalı bir halı görecek olsanız, kesinlikle üzerine ayakkabıyla basmazsınız.
 

Peki biz neden ömrümüzü şeytanın otlağı kılmaktayız ve şeytanla arkadaş olmaktayız.

 

Oysa biz Allah'ın halifesiyiz. O hâlde neden Allah'ın düşmanıyla birlikte olalım?! İnsanın değeri manevî makamıyladır. Aksi takdirde zâhirî yükselmek dumanın işidir. Altın ve gümüşe sahip olmak dağın işidir ve şöhrete gelince, Himalya dağlarının da şöhreti vardır.
 

Velhasıl münkerlere bulaşan bir insan, aslında kendi değerini unutur. Nitekim Kur'ân'da şöyle okumaktasın: "Her kim Allah'ı unutursa ceza olarak da Allah ona kendini unutturur."

 

Zira Allah'ı unutmak insanın en büyük suçudur. Dolayısıyla cezası da en şiddetli ceza olmalıdır. Bu yüzden Allah buna ceza olarak insanın kendini unutmasını kılmıştır.

 

Buradan da anlamaktayız ki insanlık makamından gaflet etmek Allah'ın cezalarından en şiddetlisidir.
 

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Her kim yüceliğini ve değerini bilirse dünya ve hevesleri onun nezdinde küçülür."

 

Yani böyle bir insan ruhî yüceliği sebebiyle dalgalardan ve heveslerden geçip gider. Evet bisikletin lastiği ince olduğundan yolun engebelerinden etkilenir ve tekerleği laçkalaşır; ama traktörün lastiği büyük olduğundan rahatlıkla yolun engebeleri üzerinden geçer ve rahat bir şekilde ilerler. Lastiği de laçkalaşmaz.
 

Aynı şekilde ruh da her ne kadar büyük olursa ve sonsuzlukla irtibatı her ne kadar fazla olursa, bela ve şehvetlerin dalgasından o ölçüde etkilenmez. İlmî, toplumsal ve kabilevî makamını dikkate almak, insanı günahlardan alıkoyar. Bu yüzden Kur'ân Peygamberi Ekrem'in eşlerine şöyle buyurmuştur:

 

"Siz bir suç işlerseniz, cezası diğer kadınların iki katıdır. Zira sizler Peygamber'in eşlerisiniz."
 

Bir Örnek
 

Şekranî adında birisi İmam Cafer Sadık (a.s) zamanında şarap içti. İmam Cafer Sadık (a.s) ona şöyle buyurdu:
 

"Ey şekranî! çirkin iş her kimden olursa çirkindir. Ama senden olursa daha çirkindir. Aynı şekilde iyi iş de her kimden olursa iyidir; ama bu senden olursa bu daha iyidir. Bu senin dinî ve toplumsal makamın sebebiyledir. Sen bizim yakınlarımızdansın. O hâlde değerini bil."
 

Bazen kâfirler önderleriyle birlikte Müslüman oluyorlardı. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) onların önderini, Müslüman olan o grubun yöneticisi olarak tayin ediyor ve daha düne kadar insanların sevgilisi olan birinin, bugün Müslüman olduğu için sıradan bir insan hâline gelmesine izin vermiyordu.
 

Birçok defa görüldüğü gibi bazı kimseler bir öksürük veya hapşırık sebebiyle televizyon kameraları karşısında özür dilemektedir. Oysa bu kimseler eğer televizyon kameralarının karşısında olmasaydı özür dilemezdi. Bu da onun hissettiği konumunu dikkate almasından kaynaklanıyor.
 

Evet, fertlerin şahsiyetini, konumunu ve makamını dikkate almak da münker ve çirkin işlerden alıkoyma etkenlerinden biridir. Bu yüzden şöyle tavsiye edilmiştir:

 

"Hatta yakınlarınızın yanında bile âdâba riayet ediniz."

 

Zira senli benli olmak ve şakalaşmak haya perdelerini yıkmakta ve günah yolunu açmaktadır.
 

Bu önemli ilkeye çocuklar konusunda da riayet edilmelidir. Eğer çocuklarımızın tavsiyelerimize uymalarını istiyorsak, onları güzel isimlerle çağırmalı ve onlara şahsiyet kazandırmalıyız.
 

İslâm dini şöyle diyor: "Kölelerinizi feta (yiğit) kelimesiyle çağırınız." İslâm'ın ortaya koyduğu orijinal ilkelerden biri de kötü isimleri iyi ve anlamlı isimlere çevirmektir. Bu yüzden Kur'ân'da insanları kötü isimle çağırmaktan sakındırmak hususunda çeşitli ayetler mevcuttur.

 

Velhasıl iyi isim, saygı, kemallere teveccüh, muhabbet, teşvik, marufu emretme ve münkerden sakındırmakta başarılı olmanın yöntemleri ve yollarıdır.

 

Hatta eğer bir şahsın hiçbir kemali yoksa da, buna karşılık atalarıyla yakınları veya ikamet ettiği bölgesi veya hocası ve dostları yüksek bir makama sahip ise onu hayra çağırmak için bu faktörlerden istifade etmek gerekir. çrneğin ona şöyle denir:
 

"Sen ki falan kimsenin oğlusun, sen ki falan bölgelisin, falancanın yakınısın, sen ki falan kimselerin dostusun, o hâlde şöyle olman gerekir."

 

Kaynaklar

1- "Dünya metası azdır." (Nisâ, 77)
2- "şüphesiz ben yeryüzünde bir halife karar kılmak istedim." (Bakara, 30)
3- "Dünya hayatı sizi hoşnut eder mi?" (Tevbe, 28)
4- "Mallarınızı zekâtla koruyunuz."
5- "İnfak ediniz… kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız." (Bakara, 195) Elbette bu ayet savaş bütçesini temin etmek ve savaşçılara yardımda bulunmak hakkındadır ki, eğer onlar himaye edilmezse, Müslümanlar yenilgiye uğrar.
6- "İnfak ettiğiniz herhangi bir şeyin yerine O daha iyisini koyar." (Sebe', 39)
7- "Sonunda, onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik." (Kasas, 81) "Onu ve ordusunu suda boğduk."
8- "Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar." (Haşr, 9)
9- "Her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren tanenin durumu gibidir." (Bakara, 261)
10- "Alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacak." (Tevbe, 35)
11- "şüphesiz ben yeryüzünde bir karar kılmak istedim." (Bakara, 30)
12- "Bütün melekler ona secde ettiler" (Hicr, 30)
13- "Ona ruhumdan üfledim." (Hicr, 29)
14- "Yaratanların en güzeli olan Allah ne uludur." (Mü'minun, 14)
15- "Göklerde ve yerde olan her şeyi size musahhar kıldık." (Lokman, 20)

16- "şüphesiz insanı en güzel bir şekilde yarattık." (Tin, 4)
17- "Cinleri ve insanları bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat, 56)
18- "şüphesiz sizlere şahitlik etsinler diye elçiler gönderdik." (Müzzemmil, 15)
19- "şüphesiz sizler fena için değil beka için yaratıldınız." (Biha-r'ul-Envar, c.6, s.249)
20- "Andolsun ki, biz Adem oğullarını şerefli kıldık, onların karada ve denizde gezmesini sağladık, temiz şeylerle onları rızıklandırdık, yaratıklarımızın pek çoğundan üstün kıldık." (İsrâ, 70)
21- "Hiçbir aracı olmaksızın ihtiyacım olduğunda her zaman kendisine dua ettiğim ve ihtiyacımı gideren Allah'a hamd olsun." (Ebu Hamza Sumalî Münacatı, İmam Seccad'dan)
22- "Ey insan …", "Ey iman edenler."
23- "Adem'e bütün isimleri öğretti ve sonra onları meleklere arz etti." (Bakara, 31)
24- "şüphesiz ameller niyete göredir." (Bihar'ul-Envar, c.70, s.20)
25- Rivayetlerde de Allah defalarca insanın amelleriyle meleklere karşı övünmüştür.
26- "Her kim kırk gün Allah için sabahlarsa Allah hikmet çeşmesini kalbinden diline akıtır." (Bihar'ul-Envar, c.70, s.249)
27- "İyi kul." (Sâd, 30)
28- "Anadan doğma körleri, alacalıları iyi ederim, Allah'ın izniyle ölüleri diriltirim." (Âl-i İmrân, 49)
29- "şüphesiz insan hüsran içindedir." (Asr, 2)
30- "O ölüm onlara ansızın gelir." (Enbiyâ, 40)
31- "Sizden cehenneme uğramayacak yoktur. Bu, Rabbinin yapmayı üzerine aldığı kesinleşmiş bir hükümdür. 

Ehlader Araştırma Bölümü

YORUMLAR

REKLAM