Halen inanılması
güç olan Hizbullah Genel Sekreteri'nin şehadeti ve işgalci rejimin Pazar günü
verdiği ağır kayıplar, tarafların kontrol edilemez koşullarla karşı karşıya
olduğunu gösterdi ve savaşın kendisi de sürprizleri beraberinde getirdi.
Bu kolay bir savaş
değil, bir teknoloji savaşı ama her şey ona bağlı değil; Bu bir irade savaşı ama
her şey iradeye de bağlı değil. Bu aynı zamanda bir medya savaşı ama her şey
medya da değil. Bu bir cephe ve destek savaşı ama her şey bunlar da değil.
Netanyahu, bu
savaşı sadece İsrail ve Filistin'in değil, bölgenin, hatta dünyanın kaderinin savaşı
olarak nitelendiriyor. Talmudistler bu savaşı “son savaş” olarak adlandırıyorlar
ve Batılılar bunun son 50 yılın en önemli savaşı olduğuna ve Sovyetler
Birliği'nin 33 yıl önceki çöküşünden daha fazla etkiye sahip olduğuna inanıyor.
Birçok marifet ehli kişi de İsrail projesinin sona ermesine fazla zaman
kalmadığını öngörüyor. Savaşın süreci, etkileri ve ufku açısından şu noktalar önem
arz etmektedir:
1-Terör ordusu
İsrail, 76 yılının 42 yılında, yani bu rejimin ömrünün yarısından fazlasında
Lübnan Hizbullah'ıyla çatışmıştır. Bunun bir döneminde 18 yıl boyunca sürekli
bir çatışma vardı, bir döneminde de bu ağır çatışma bir yıl sürdü, bir dönem 33
gün yoğun çatışmalar yaşandı ve şimdi dördüncü aşamanın üzerinden 23 gün geçti
ve Hizbullah'la ağır bir çatışma yaşıyor. İsrail ile Hizbullah arasındaki dört
savaş ve dağınık gerilla çatışmaları (Kassam, Arafat deneyimleri vb.) dışında,
1948 ile 1973 arasındaki ağır Arap-İsrail çatışmalarının deneyimi 25 yıl sürdü
ve bu süre zarfında dört büyük savaş yaşandı.Arap hükümetleri ile gaspçı rejim
arasında 25 yıl süren savaş ile Hizbullah ile İsrail arasında 42 yıl süren
savaşın neredeyse iki katı. Arap-İsrail savaşlarının sonuçlarını biliyorsunuz,
Hizbullah-İsrail savaşlarının sonuçlarını da biliyorsunuz, bizim konumuz bu
değil. Mesele şu ki, İsrail şu anda insan kaybının çok yüksek olduğu, yıkımın
çok yüksek olduğu ve elbette çok keskin sonuçları olacak olan, seksen yılın en şiddetli,
en uzun ve stratejik savaşını yaşıyor. Dolayısıyla bu savaşın analiz
seviyesinin askeri operasyonun analiz seviyesinden daha yüksek olması
gerekiyor. 48, 56, 67 ve 73 yıllarındaki savaş ve 82’den 2000’e kadar olan Birinci
Lübnan Savaşı ve 2006’daki İkinci Lübnan Savaşı gerçekte her biri belirli bir
hedefi olan bir operasyondu. Ama şimdi İsrailli yetkililer “hayatta kalma
savaşından” “İsrail’in ölüm kalım savaşından” “bölgenin kaderinin değişiminden”
ve “dünyanın kaderinin belirlenmesinden” bahsediyorlar ve bu savaş için
kullanılabilecek en asgari terimin “hayatta kalma savaşı” olduğunu söylemek
yanlış olmaz.
Yıkımın boyutuna,
on binlerce şehit ve yaralıya bakıldığında, bazıları İsrail'in bu savaşın
sonunda temellerini güçlendireceğine ve Filistin ve Lübnan'ın direnişini kıracağına
ve İran İslam Cumhuriyeti'nin kollarını keserek büyük ölçüde zayıflatacağına ve
çöküşe sürükleyeceğine inanıyor. Buradan hareketle Netanyahu ve Biden'ın “hayatta
kalma savaşı” tabirini, İsrail ve Amerika'nın, direnişin ve İran İslam
Cumhuriyeti'nin hayatta kalmasına karşı yürüttüğü savaş olarak yorumluyorlar! Ama
elbette bu, İsrailli yetkililerin ve uzman kurumların, Amerikalıların ve Avrupalıların
açıklamalarıyla temel farklara sahip.
Netanyahu geçen
ağustos ayında ABD Kongresi'nde Amerikalı temsilcilere seslendi ve şöyle dedi: ‘Eğer
el ele vermezsek yok oluruz ve Orta Doğu'yu sonsuza kadar terk etmek zorunda
kalırız.’ Dolayısıyla beka savaşının doğru tercümesi, İsrail'in hem bir rejim
olarak hem de İslam dünyası üzerindeki Batı egemenliğinin sembolü olarak kritik
koşullarla karşı karşıya olduğudur.
Elbette bu koşullar
bölgesel direniş için de etkili ve bir dönüm noktasıdır ama bir medeniyet
niteliğinde olduğu için İsrail'in yıkılmasından ve Amerika'nın bölgeden
çıkarılmasından sonra direniş mutlaka devam edecektir ve mevcut savaş onun için
hayati bir belirleyiciliğe sahip olmayacaktır. Ancak durumunu ve etkinliğini
kesinlikle etkileyecektir.
2- Bu savaşın nihai kaderini belirleyen,
başlangıçtaki hayatta kalma ve galip gelme isteği değil, kalıcılık ve
dayanıklılıktır. İsrail rejimi kendisini, nereye kadar sürerse sürsün direniş
cephesine karşı uzun ve yoğun bir çatışmaya hazırlıklıymış gibi gösteriyor. Öyle
görünüyor ki, son on-on iki yıldır Yahudi toplumunda ve toplumsal yapıda, zor
koşullara dayanmaya hazır olma düzeyi yaratıldı. Sığınakların geliştirilmesi,
kamu eğitiminin uyarlanması ve Yahudi toplumunun uzun vadeli yönetimi için yer
altı depolarının ve malzemelerin genişletilmesi, Yahudi toplumunun kamuoyunun yönetilmesi ve askeri bilgilerin
tamamen kontrol edilmesi de bu rejimin bu dönemdeki icraatları arasındaydı.
Ancak, İsrail Ordusu gerçekçi bir şekilde uzun bir süre boyunca büyük
miktardaki bu baskıya dayanabilir mi? Bu sorunun cevabı çok önemli ve temel bir
konudur. Öte yandan Gazze ve Lübnan'daki, özellikle de Lübnan'daki direniş
güçlerinin dayanıklılığı oldukça belirleyicidir. İsrail, Gazze ve Lübnan'da bir
tür kara, hava ve deniz ablukası oluşturarak, Hamas veya Hizbullah'ın konuşlanmış
olduğunu düşündüğü çok büyük merkezleri, teçhizat ve rezervlerini bombalayarak,
hayati damarlarnı vurup, direnişi kırmaya ve “ölüm öncesi” durumu olarak
gördüğü mevcut durumuna son vermeye çalışıyor.
Ama gerçek şu ki
hem Filistin'de hem de Lübnan'daki direniş, gaspçı rejimle yaptığı önceki
savaşın sona ermesinden bu yana, kendisine karşı yeni ve daha ağır bir savaşın
başlayacağını öngörüyordu. Bu nedenle hiçbir şekilde eli bağlı değildir. Bu
arada direniş, Siyonist rejimin onun direncini kırma yönündeki baskılarına bir
süre dayanır ve zayıflık yaşamazsa, daha önceki savaşların ötesinde bir savaşta
sahneyi kazanacak ve Siyonist rejimi mağlup edecektir.
Bu sahnede eğer İsrail'in
zafere ulaşmak için direnişi devirmesi gerekiyorsa, direnişin zaferi onun
hayatta kalması ve devamında yatmaktadır. Dolayısıyla böyle bir mücadelede
gaspçı rejimin işi daha zordur. Bu nedenle Batılı istihbarat ve güvenlik
merkezleri, Gazze ve Lübnan direnişini ortadan kaldırmaya yönelik iddialı
stratejinin, İsrail rejimine yeni ve ağır bir yenilgiye yol açacağı ve bunun
önceki savaşlardaki yenilgisinin ötesinde etkileri olacağı konusunda uyarıda bulundu.
Yaklaşık bir ay önce İngiliz Chatham House veya diğer adıyla Kraliyet
Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, şunları yazdı: ‘İsrail liderliği,
Netanyahu'nun barışa giden tüm yolları kasten yok etmesi sorunuyla karşı
karşıyadır. İsrail toplumunda laikler, dindarların kendileri bir bedel
ödemediği halde sorun çıkardığını düşünüyor.’
İran'da, Irak'ta,
Lübnan'da, Suriye'de, Yemen'de ve Filistin'deki direniş, İsrail'in stratejisine
göre İsrail'i askeri açıdan yenilgiye uğratmaktan başka çare olmadığını ve bu
zaferin temelinin kararlılık ve düşmanın Gazze'de kuzeyi güneyden ayırmak ve Lübnan'da
ise ana hatları ele geçirmek olan ana askeri stratejisine odaklanmak olduğunu biliyor.
Bu her ne kadar taktiksel bir durum gibi görünse de aslında stratejik bir
durumdur. Çünkü, İsrail'in Gazze'nin kuzeyini işgal altındaki topraklara ilhak
etme ve Lübnan’ın güneydeki ana bölgeleri ele geçireme konusunda başarısız
olması, İsrail ordusunun ve bu rejimin Yahudi toplumunun iradesi üzerinde ciddi
bir etkiye sahiptir ve düşmanın durumunu değiştirmektedir ve İsrail'in isteğine
rağmen, onu bu savaşı durdurmaya sevk etmektedir.
Dolayısıyla
direnişin başarısının ve Siyonist rejimin yenilgisinin sırrı, özellikle güney
Lübnan'da nüfuz ve toprak genişletme planının başarısızlığında yatmaktadır ve
zaferinin sırrı da nüfuzun genişletilmesinde de yatmaktadır. İsrail son 25
yılda hiçbir savaşta Hizbullah'ı yenememiş ve bu nedenle de bu savaşlarda
mağlup taraf olarak görülmüştür. Bu defa da aynısı olmalıdır ve kanıtlar,
direnişin aldığı yaralara rağmen devam etme konusunda bir sıkıntısının
olmadığını gösteriyor.
3-Görüldüğü gibi
mevcut savaş İsrail'in son savaşı olacaktır. Dolayısıyla daha önceki savaşlar
gibi klasik ya da asimetrik olarak değerlendirilmemelidir. Bu bir hayatta kalma
savaşıdır, üstünlüğü koruma savaşı değil. Bu savaşın kendine has koordinatları
vardır ve şartların değişimini, savunma taktiklerinin değişimini, yeni planlama
ve sürpriz yaratma ihtiyacını dikkate alan sahayı kazanacaktır. Bir yıldır
devam eden Gazze Savaşı ve bir yıldır süren Gazze direnişinin yaşanması da
dahil olmak üzere daha önce hayal bile edilemeyen olayların yaşanması,
direnişin kazanma gücüne sahip olduğunu gösteriyor.
Sadullah Zarei