Şu günlerde İran ile ABD arasında dolaylı müzakereler sürerken ve üçüncü tur müzakerelerin ise bugün Umman'da yapılması planlanırken, bahsedilen tehditler göz ardı edilmemeli ve kolayca geçiştirilmemelidir.

Geçtiğimiz hafta Çarşamba günü, tam da üçüncü tur müzakerelerin arifesinde uygulanan ABD’nin üç yaptırımına ilişkin bir yazıda, Trump ile Netanyahu arasındaki telefon görüşmesinde İran’ın tehdit edilmesini dile getirmiş ve şu ifadelerde bulunmuştuk: “Bahsedilen dört mesaj, Amerika'nın şantaj hedeflerinden vazgeçmediğini gösteriyor.

Eğer durum böyle olmasaydı, müzakerelerin tam da sıcağında (siz ona soğuğunda deyin) bahsi geçen dört olayın en ufak bir gerekçesi olmazdı. Steve Witkoff’un her iki müzakere turunda da karşılıklı sorunların çözülmesi ve her iki tarafın da kabul edebileceği bir anlaşmaya varılması vurgusu doğru değil mi?! Eğer durum böyleyse, Trump'ın kanlı cellad Siyonist rejimle yaptığı telefon görüşmesindeki yaptırım zincirinin ve açıklamalarının hangi gerekçesi olabilir?!

2- Trump'ın yukarıdaki açıklamaları şu soruyu gündeme getiriyor: “Amerika, İran'la bir anlaşmaya vararak neyi istiyor ki bu anlaşmanın zıddını, yani anlaşma olmamasını savaş ve askeri saldırı olarak adlandırıyor?! Tarafların İran'ın nükleer programının barışçıl nitelikte olduğuna dair (ki öyle olduğunu biliyorlar) ve karşılığında yaptırımların kaldırılmasına dair vardıkları anlaşma, bunun karşıtı olarak bir askeri saldırıyı gerektirecek kadar önemli değil! Dolayısıyla bu formülde hangi faktörün yer aldığına bakmamız gerekiyor ki, müzakere süreci ABD yetkililerinin duyurduğu açıklamalarla örtüşmüyor! Peki, takdire şayan bir zeka örneği gösteren İran müzakere heyeti, bu kasıtlı olarak yerleştirilen faktör konusunda endişe duymamalı ve karşı taraftan bir açıklama istememeli mi?!

3- Trump'ın Birleşmiş Milletler'deki ilk dönem temsilcisi olan Nikki Haley, şu itirafta bulundu: “Trump “deli adam” taktiği uyguluyor ve benden kendisini öngörülemez bir başkan olarak sunmamı istiyor! Trump’a, “Neden böyle olmalı” diye sorduğumda şu yanıtı verdi: “Karşı tarafı korkutmak için!” Trump'ın göreve gelmesinin üzerinden geçen yaklaşık 100 güne şöyle bir bakıldığında, Trump'ın en belirgin özelliğinin aşırı övünme bağımlılığı olduğu ve kurt maskesi takmış bir koyuna benzediği açıkça görülüyor!

4- Amerika, İran'a askeri saldırı yapma konusundaki abartılı söylemlerinde en ufak bir başarı şansına sahip olsaydı, bir an bile tereddüt etmezdi ve Amerika zaten hiçbir hukuki ölçüte, hukuki veya insani mülahazaya vs. uymadığını defalarca göstermiştir. Amerika'yı bu konuda engelleyen şey, İran İslam Cumhuriyeti'nin son kırk küsür yıldır açıkça ortaya konan örnek otoritesidir. İşte tam da bu nedenle hedeflerine müzakere yoluyla ulaşmak istiyorlar.

5- Geçtiğimiz yılın ocak ayında İran'a yönelik yaptırımların mimarı olarak bilinen Richard Nephew, Amerika’nın Foreign Affairs dergisinde yayınlanan bir yazısında İran'a yönelik yaptırımların etkililiği konusundaki umutsuzluğunu dile getirmiş, ayrıca İran'a yönelik olası bir saldırı hakkında şunları yazmıştı: “İran'a yönelik askeri saldırının sonuçları çok ciddidir ve başarısızlık ve Amerika'nın güvenilirliğinin zayıflaması olasılığı çok yüksektir. İran'ın nükleer tesislerine saldırı da etkisizdir, çünkü İran'ın nükleer bilgisi ithal değil yerlidir. İran'a karşı koymanın ve onu kontrol altına almanın tek yolu müzakeredir.” Dikkat edin, İran'ı kontrol altına almak için müzakere istiyorlar başka bir şey için değil…

İran müzakere heyeti, son iki müzakere turunda rakibin belirlenen çerçeveden sapmasına izin vermeyecek şekilde bir zeka ortaya koymuş olsa da bugün Umman'da Trump'ın açıklamaları ile açıklanan müzakere formülü arasındaki çelişki konusunda karşı taraftan bir açıklama istemesi beklenmektedir.

Hüseyin Şeriatmedari