TALİBAN … MODERN CAHİLİYYE

GİRİŞ: 19.08.2021 14:32      GÜNCELLEME: 19.08.2021 14:32
Rasthaber -  1979 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal girişimine karşı koyanlar genellikle dini referansı olan topluluklardı. Bu gerçeklikten yola çıkan Amerikan istihbaratı CIA 1980’ler boyunca Suudi Arabistan ve Pakistan istihbarat teşkilatlarını kullanarak devasa bir proje geliştirdi.

Pakistan’da bu süreçte daha sonra Taliban’ın kurucusu olan Molla Ömer’in de dahil olduğu en az 90 bin Afgan talebe eğitildi. Bu eğitim esnasında kullanılan ders kitapları ve diğer ekipmanların sağlanmasında Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Kalkınma Ajansı, Nebraska Üniversitesi eliyle milyonlarca dolar sağladı.

1989’da SSCB’nin çekilmesinden kısa bir süre sonra bu seferde Afganistan’da iç savaş patlak verdi. İç savaşın devam ettiği 1994 yılının Eylül ayında Molla Muhammed Ömer memleketi Kandahar'da 50 talebe ile Taliban'ı kurdu. Aylar içinde, Pakistan'daki dini okullardan veya medreselerden çoğu Afgan kökenli olan 15.000 talebe gruba katıldı.

Taliban hem sayısal hem de imkan olarak çığ gibi büyüdü ve kısa sürede Afganistan’ın üçte ikisini ele geçirerek yönetime geldi. Ağır bir “Vahhabi-Selefi” ideolojik yorumdan beslenen Taliban 1996-2001 yılları arasında Afganistan’ı tek kelimeyle ifade edilecek olursa “şiddet” ile yönetti. Neredeyse tüm temel insani hak ve özgürlükler “şeriat” gerekçesi ile askıya alındı.

11 Eylül (2001) olayının ardından Amerika uluslararası koalisyon ile Taliban’ı devirerek yönetimi devraldı. Ve o günden bu güne ABD Afganistan’ı (Türkiye’nin de ciddi bir güçle dahil olduğu) NATO eliyle uydu hükümetlerle yönetiyordu. Ta ki geçtiğimiz aylara kadar. ABD’nin yeni Başkanı Biden hızlı bir şekilde Afganistan’dan çekilme kararı aldı… Ve birkaç gün önce Afganistan ikinci kez Taliban’ın kontrolüne geçti.

Kısa tarihi öykü böyle. Afganistan’da yönetimi yeniden ele geçiren Taliban değerlendirmeyi ve üzerinde uzun uzun çalışılıp analiz yapılmayı fazlası ile hak ediyor.

Bu makale de biz Taliban’ı Taliban Afganistan’ını bir reel politik bir de ideolojik/insanlık açıdan/açısından irdelemeye çalışacağız.

Taliban on yıllardır edindiği tecrübe ile dünyadaki birçok temel dinamiğe ılımlı mesaj vererek bu sefer uluslararası meşruiyetle uzun soluklu hükümet etmenin yolunu arıyor.

Taliban’ın ikinci kez iktidara yürüyüşünde ve bundan sonra olacaklara dair sağlıklı çıkarımlar yapabilmek için öncelikle Rusya, Çin, İran, Pakistan, Suud ile ABD/NATO koalisyonunun pozisyon ve konumunu belirlememiz gerekir.

Rusya kapalı kapılar ardında yönetimi muhtemelen şu an daha önce Amerika’nın kendisine karşı formatlayıp sahaya sürerek kendisine yenilgi tattıran yapıyı bu sefer kendisi Amerika’ya karşı destekleyerek Amerika’yı çekilmek zorunda bırakmış olmanın şerefine kadeh kaldırıyordur. Ayrıca Taliban’ın Rusya tarafından tanınmanın önemini kavradığını satır aralarına inmeye gerek kalmadan okumak mümkün. Rusya askeri güç olarak kovalandığı coğrafyaya yumuşak siyasi güç olarak dönebilmenin avantajını elde etmiş olduğunu görüyoruz.

Çin ipek yolu ve diğer ticaret yollarının güvenliği gibi bir dizi ekonomik,  Amerika’dan arındırılmış bölgesel güvenlik ile cihatçı terörün kendi topraklarına sızmaması gibi bir dizi siyasi argümanlarla uzun süredir Taliban ile görüşme halinde idi. Taliban’ın da özellikle ekonomik olarak ayakta kalabilmek için Çin’e karşı hayati bir zaafının olduğunu herkes biliyor. Çin, kendisi ile birlikte Rusya ve İran’ın da etkinliği olacağı bir Afganistan’ı NATO/ABD kontrolündeki bir Afganistan’a onlarca kez yeğleyeceği şüphe götürmez bir gerçektir.

İran’ın taban tabana zıt bir ideoloji ve dini anlayışa sahip olduğu Taliban’a omuz veriyor olmasının ise ilginç bir hikayesi var kanaatimce. Hem Afganistan’daki ABD varlığından ve hem de Amerika’nın Afganistan sınırında bir IŞİD etkinliği kurma girişiminden üst düzeyde kaygı ve rahatsızlık duyan İran’ın Taliban ile bildiğimiz ilk büyük operasyonu Ocak 2020’de yaşandı. Kasım Süleymani suikastının planlayıcısı olarak bilinen Ayetullah Mike lakaplı CIA’nın Ortadoğu ve İran Masası Şefi Michael D’Andrea 27 Ocak 2020’de Taliban tarafından uçağı düşürülerek öldürüldü. Bu sofistike eylemin istihbarat, plan ve füzesinin İran tarafından temin edildiği dünya çapında yazıldı söylendi. Bu olayın hemen ardından Devrim Muhafızları’nın Taliban’a eğitim verdiği bilgileri basına yansıdı. Tüm bu bilgilere Kudüs Orduları Komutanı İsmail Kani’nin asıl uzmanlık alanının Afganistan olduğu bilgisini de eklememiz gerek. İran yanı başında ABD ve NATO yerine yerel güçlerin olmasını kendine uygun göreceği gibi Afganistan’da ki azımsanmayacak Şii nüfusu korumak kollamak için de Taliban’la çalışmayı yeğleyebilir.

Taliban’ın iktidara yürüyüşünden sahne önündeki en kazançlı ülkenin Pakistan olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Taliban’ın neredeyse tüm lider kadrosu Pakistan tarafından yetiştirildiği gibi örgüt gerek ideolojik gerek siyasi gerek lojistik ve gerekse ilmi olarak göbekten Pakistan’a bağlı. Pakistan ikinci bir ülkede iktidara geldiğinin farkında. Pakistan’ın farkında olduğu ikinci bir gerçek ise Afganistan’da olmak, tutunmak isteyecek istisnasız tüm güçlerin öncelikle kendi kapısını çalacağını biliyor olmasıdır.

Suud ise ideolojisinin dünyanın stratejik bir yerinde mutlak bir şekilde iktidara gelmiş olmasından dolayı kendini kazananlar listesinin ilk sıralarında görüyordur. Özellikle Suriye yenilgisinin ardından bu kazanım Suud’a hem ideolojik ve hem de siyasi olarak can suyu olarak gelmiştir. Bölgede yok olmak istemeyecek Amerika’nın öncelikli taşeron adayının da kendisi olduğunu adı gibi biliyordur Suud.

Amerika, NATO ve AB’yi (aralarında bazı derin yaklaşım farkları olsa da) bir bütün olarak ele aldığımızda bu kaçış büyük bir hezimet. Karizma çizildi. Hem de derin bir çizikle. Estetik yapılsa bile izi kalacak. Ancak ne Amerika ve ne de AB bölgedeki menfaatlerinden vazgeçmek istemeyeceklerdir. Amerika, örgüt üzerindeki derin geçmişi ve kılcal damarlarında dolaşıyor olması ile Pakistan, Türkiye ve Suud üzerindeki etkinliğini kendi hanesindeki en büyük kazanımlar olarak görüyordur.

Peki, Taliban’ın Afganistan’da hükümet ediyor olması ideolojik açıdan insanlık açısından ne anlama geliyor? Bunun sonuçları ne olur ne olabilir?

Taliban bir önceki deneyiminden “devlet” olmanın “devlet imkanları”nı ele geçirmenin ne demek olduğunu kamil bir şekilde biliyor. Önceki hükümetlerinden farklı olarak Batı dünyasına, Şii İran’a, Doğuya velhasıl tüm dünyaya ılımlı mesajlar veriyor, meşruiyet kazanmak istiyor.

Ağır bir “Vahhabi-Selefi” dini anlayışı benimseyen Taliban’ın verdiği ılımlı mesajların ne kadarının pratik bulacağını bekleyerek göreceğiz. Ancak “din”i sadece “şekil, ritüel, Arap örf ve töresi” olarak ele alan bir dini anlayışın değişim sınırının ne kadar genişleyebileceğini öngörmek için allame-i cihan olmaya gerek yok. Kadın, eğitim, sanat, müzik, spor, sinema, iş hayatı, giyim biçimi, çocuk, çevre, evlilik, edebiyat, medya ve diğer inançlar… gibi insan ve toplum hayatının en temel alanlarında “Cahiliyye Dönemi” törelerini “şeriat” olarak içselleştirmiş ve bunlar için hayatını ortaya koymuş bir anlayışın hükümetinde maalesef her şey çürümeye mahkumdur. Felsefe, irfan, ahlak, sanat, edebiyat, hukuk… ya tamamen çürüyecek ya da yeraltına inerek karanlıklar içinde yaşam savaşı verecek. İnsan çürüyecek insanlık çürüyecek.

Afganistan yüzde 43 ile halen dünyada okur yazarlık oranının en düşük olduğu ülkelerden biri. (Karşılaştırma için buraya bir bilgi bırakalım: Günümüzden 130 yıl önce 1890’larda İspanya, %39; İtalya, %45; Belçika, %74; Fransa, %78; Amerika’da %89,3; İngiltere %92 okuryazara sahiptir.) Taliban’ın kız çocuklarının okuması ve kadınların çalışmasına şiddetle karşı olduğu gerçeğini bunun üzerine koyduğumuzda “ne olur bu ülkenin bu halkın hali?” demekten alamıyor insan kendini.

İçinde şeytan var diye televizyon ve müzik aletleri kırma ayinleri düzenleyen, kadını sadece cinsel bir obje olarak algılayan inanç ve düşünce biçiminin en temel argümanı hiç şüphesiz “şiddet” ve “cehalet” olacaktır. Ve tüm bunlar ise “şeriat” adlı bir örtü ile örtülecektir. Oysaki İslam’ın temel mücadelesi “zulüm ve cehalet”e karşıdır…

Evet, son cümleler ile toparlayacak olursak; Taliban ikinci kez iktidarda. O meşruiyet, süper güçler ve bölgesel güçler ise ulusal çıkarlar peşinde. Afganistan’da bir kez daha “reeel politik ile insanlık” karşı karşıya. Acaba yine mi “insanlık” el birliği ile “reel politik”e kurban verilecek?

Muntazar Musavi

YORUMLAR

Mehmet Ufukalp 2 yıl önce
Taliban hakkında maalesef sizlerin de bilgileri yetersiz. İran'ın Taliban ile ilgili çalışmaları 1990 lı yıllarda başladı. O zaman Amerika, İngiltere, İsrail ve Suud'da Taliban ile ilgileniyordu. Onların çalışmaları yardımları Taliban'ı o zaman İran'dan koparsa bile İslami İran'ın Taliban içinde bağlantıları kopmadı. 1996 - 2001 yılları arasında Amerikan kontrolünde Taliban'a İslamı çok kötü gösterecek uygulamalar yaptırıldıktan sonra Taliban yine yardım ettikleri tarafından yıkıldı. İşte tam bu noktada Kasım Süleymani ve İsmail Kaani Taliban'a el attı, adeta Taliban'ı eğittiler. Amerika ve diğer uşakları Taliban'a ihanet ettikleri için Taliban İslami İran'a samimiyetle yöneldi. Ve bu günkü durumuna geldi. Taliban Hanefi mezhebi eksenli bir yapıdır. Selefilikle Vahhabilikle alakası yoktur. Tıpkı Anadoludaki Hanefiler gibi.
Seyyid Hemli 2 yıl önce
Taliban yıllarca yıllık deneyimle ılımlı mesaj verse de, zihniyet olarak aynı noktadan bir adım ileri atmamış ve temel konularda değişmemiştir. Sadece köprüyü geçinceye kadar dayı demektedir. Oysa İran zokayı hemen yutmuş ve çetrefilli ilişkiler kurmaya çalışmaktadır...

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM