Suriye’de Türkiye’nin hakimiyeti altındaki bazı bölgeler ile
El Nusra gibi örgütlerin hakim olduğu İdlib’te yaşanan Türkiye aleyhtarı
gösteriler gelecekte bizi nasıl bir tehlikenin beklediğine dair önemli
işaretler barındırıyor.
Yaşananlar Türkiye’nin geçmişten bu yana uyguladığı
politikaların sonucudur.
Türkiye kendi eliyle bir laboratuvar canavarı yarattı. Bu
canavarı Suriye yönetimine karşı kullanmayı hedefledi. Ancak şimdi bu canavar
bizzat kendi yaratıcısı için tehlike oluşturuyor.
Türkiye Suriye’nin o bölgelerinde 4-5 yıldır “paralel
devlet” oluşturmak için adımlar atıyor. Suriye’nin yeni Golan’ı sayılacak çakma
devletin temel taşını ise Sünnilik ve Türk(men)lük oluşturuyor.
Bunun için malzeme Suriye’de hazır. Taşımaya gerek yok. Bu
malzeme “ılımlı muhalif” adı altında örgütlendi ve devlet yapısı bu şekilde
belirginleşmeye başladı.
Her şey çok güzel gidiyordu ama ufak bir sorun vardı: Tüm bu
yapılanlar BM’de halen temsil edilen, İstanbul’da konsolosluğu bulunan egemen
bir devletin toprağında yapılıyordu. Sanki hiç yokmuş gibi görülen o devlet
günü geldiğinde toprağını geri isteyecekti ve istiyor da.
Türkiye’nin de kendi tanımlamaları içinde o bölgede
bulunmasını gerektirecek gerekçeleri var ama bunların ne kadar geçerli olduğu
tartışma konusu.
Kısaca Türkiye’nin yaptığı aslında Suriye otoritesinin bir
şekilde halledebileceği bazı problemleri gerekçe göstererek terörle mücadele
kılıfı altında yapı taşlarının bir kısmı cihatçı unsurlardan diğerleri
Türkiye’ye tamamen sadık etnik – mezhepsel unsurlardan oluşan bir cep ülke
oluşturmaktır.
Şimdilerde şahit olduğumuz gösteriler bu girişimlerin
kaçınılmaz meyveleri.
Bu bölgede bulunan örgütler kabaca şöyle tarif edilebilir:
- Türkiye’nin ÖSO’dan modifiye ettiği ve “Milli Ordu” adını
verdiği örgüt.
- El Nusra’nın motor gücünü oluşturduğu Hey’et Tahrirüşşam
örgütü (bileşenleri)
- Feth El Mubin (Büyük Fetih) operasyon odası
Bu üç ana örgüt / gruplaşma içinde çok sayıda alt grup /
örgüt de var.
Azez’de gösteriler yaşanmadan önce Çavuşoğlu’nun açıklamsına
tepki gösteren ilk örgüt Ceyşul İzze oldu. Ceyşul İzze Büyük Fetih operasyon
odasının bir bileşeni. Diğer bileşenler ise Hey’et Tahrirüşşam (El Nusra) ve
çeşitli örgütlerden oluşan Ulusal Kurtuluş Cephesi.
Ceyşul İzze sözcüsü diğerleri adına da açıklama yaptığını
belirtiyor ve Türkiye’nin Suriye ile herhangi bir normalleşme adımı atmasına
karşı olduklarını belirtiyor.
Göstericiler de normalleşme karşıtı sloganlar atıyorlar.
Ancak gösteriler sadece protesto değil gelecek ile ilgili bazı tehlikeli
sinyalleri de barındırıyor.
Bu örgütler her şeyden önce “ihanete uğrayacakları” hissine
kapılmışlar. Bu ihtimali oldu bitti hesap etmemiş olmaları mümkün değil
elbette.
Ancak Türkiye’nin yıllardır açık çek vererek ve kendileri
için yarattığı güvenli alanda özgürlükleri yaşayan cihatçılar ilk kez somut bir
açıklama ile karşılaştılar.
Bu da öfkelenmeleri için yeterli. Oluşacak herhangi bir
yakınlaşma, yapılacak herhangi bir anlaşmanın kendi yerel iktidarlarının sona
ermesi ve kendilerinin tarihin sahnesinden silinmesi anlamına geldiğini
biliyorlar çünkü.
İşte tam da böyle bir düşünce ile Türkiye’ye uyarıda da
bulunmak istediler. Bayrak yakılması, ya da ne olursa olsun (Türkiye Suriye ile
anlaşsa da) biz devrimden vazgeçmeyeceğiz mesajları bunun için verildi.
Bu cihatçılar bundan sonra Suriye’nin değil Türkiye’nin
sorunudur. Suriye zaten yıllardır bu cihatçılar ile savaşıyor ve bunları “terör
örgütü” olarak nitelendiriyor. Ama Türkiye bunların bir kısmını “ılımlı
muhalif” olarak nitelendiriyor. İşte bu “ılımlı muhaliflerin” bizatihi kendisi
büyük tehlike.
Bunların bir kısmı IŞİD ve diğerlerinden kopup “ılımlı
muhaliflerin” arasında kamufle oldular. Tehlike sadece bunlarla da sınırlı
değil elbette. Milli Ordu da dahil bu örgütlerin militanları ideoloji / devrim
için savaşmıyorlar, para için savaşıyorlar. Dolayısıyla namlularını kolayca
Türkiye’ye de çevirebilirler. Zaten bu gösterilerde verilen asıl mesaj bu ve bu
mesaj üzerine Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tanju Bilgiç “Suriye yönetimi halkın
meşru taleplerini yerine getirmelidir aksi halde görüşme olmaz” gibisinden
konuşarak cihatçıları yatıştırmaya çalıştı.
İdlib, Azez ve diğer yerlerde yaşananlar gelecek için
tehlike işaretleri barındırıyor. İktidar yıllardır bir takım hesaplar ile
uyguladığı politikaların sonucunda sınırımızın yanıbaşında bir terör / militan
kovanı oluşmasına yol açtı. Bunların istenilen her zaman kontrol altında
tutulabileceği yanılgısına düşüldü. Ancak öyle olmadığı görülüyor.