Bakınız, İslâm Cumhuriyeti'nin varlık sebebi İslâm'a
hizmettir, ümmetin mazlumlarına, ümmetin zulme uğrayanlarına yardım etmektir ve
mukaddes beldelerimize sahip çıkmaktır.
Bakınız İmâm Humeynî ne buyuruyor? "Biz İslâm'ın İran
halkına hizmet etmesini değil, İran halkının İslâm'a hizmet etmesini istiyoruz.
İslâm'a hizmet etmeyecek İran'ı ben ne yapayım? Bu devrimi biz İslâm'a hizmet
etmek, zulme uğrayan mazlumlara yardım etmek ve mukaddeslerimize sahip çıkmak
için yaptık." Bu sözler ilk günden itibaren fiîliyata geçmiş
bulunmaktadır.
Bizzat İmâm Humeynî'nin talimatıyla ABD ve Siyonist çete
konsoloslukları kapatıldı, ardından "Namus-u Ekber"imiz olan kutsal
Filistin topraklarımıza sahip çıkmak için "Devrim Muhafızları Ordusu"
bünyesinde "Kudüs Gücü" kuruldu.
"Kudüs Gücü"nün konsolide ettiği "Direniş Cephesi"
Allah Teâlâ'ya adanarak, sabırla, metanetle ve nice ağır bedeller ödeyerek
mücadele vermektedir...
İran İslâm Cumhuriyeti'nin sahadaki varlık sebebi, İslâm'a,
mukaddesatımıza, kutsal mekânlarımıza ilişkin bir hizmete mebnidir. Filistin
davasına İslâm adına sahip çıkmak beraberinde birçok bedeli ödemeyi de
gerektirmektedir. Nitekim İran bunun bedelini ödeyerek yoluna devam etmektedir.
İran İslâm Cumhuriyeti devrimin ilk gününden itibaren işgalci İsrail'in
hamiliğini yapan ABD ve Batılı ülkelerin hışmına, ambargolarına ve tahmilî
savaş (Saddam'ın piyon olarak kullanılıp ABD adına İran'a savaş ilan etmesi ve
bu savaşın 8 yıl sürmesi) dahil olmak üzere her türlü entrikalarına maruz
kalmış durumdadır.
Sayın okuyucumuz biz bu satırları yazdığımız esnada Devrim
Lideri Hamaney'in konumuza ilişkin bir videosu sosyal medyada karşımıza çıktı.
Diyor ki: "Birileri ümmetin vahdetini baltalamak adına 'Şiî Hilâli'
ifadesini kullanıyor. Bunlar Siyonistlerin 70 küsur yıldan beri milyonlarca
Filistinlinin katledilmesini görmüyorlar mı? Biz İslâm Cumhuriyeti olarak bu
bayrağı kaldırdık ve 'Direniş Cephesi'ni organize etmekteyiz. Şu bilinsin ki,
bizim Filistin halkını desteklememiz taktiksel değil itikadîdir. Bizim ve tüm
ümmetin vazifesi mazlum Filistin halkını uğradığı zulüm ve esaretten
kurtarmaktır. Bu bizim için imanî vecibedir."
Bu beyanattan sonra biz de sormuş olalım: İran coğrafî
anlamda teritoryal alanını genişletmek mi istemektedir, yoksa Filistin
meselesine imanî açıdan mı bakmaktadır? Rehberin dediği gibi elbette imanî
açıdan bakmaktadır.
Teyit olsun diye ek olarak ifade edecek olursak, Merhum
Erbakan Hoca’mızın Filistin davasına ilişkin bir beyanı İran'a yönelik haince
dile getirilen sözleri çürütmektedir. Erbakan Hoca'mız diyor ki: "Filistin
meselesi coğrafî değil, imanî bir meseledir." Bu söz bütün ümmet için
bağlayıcı olduğu gibi İran İslâm Cumhuriyeti için de öyledir.
Her Müslüman Filistin davasına bu zaviyeden bakmak
ödevindedir. İran İslâm Cumhuriyeti mesullerinin de bakışı bu minvâl üzeredir.
Onun için "Direniş Cephesi"nin bileşenlerine "vekil güç"
diyemeyiz. "Vekil güç" diye tabir edilen unsurlar verdikleri
mücadeleyi İran adına vermiyorlar ki "İran'ın vekil güçleri" densin.
Bütün bileşenler Filistin davasının aslî unsurdur. Bu yüzden biz diyoruz ki,
Yemen halkının mücadelesi İran için değil, mukaddes dinimiz adınadır. Bu bir
din savaşıdır, mezhep savaşı hiç değil.
Filistin davasına ilişkin İran'ın da Yemen'in de güttüğü
maksat denizden nehire bütün Filistin topraklarının bağımsızlığına
kavuşturulması ve yönetimin Filistin halkına teslim edilmesidir. "Direniş
Cephesi"nin bundan başka ne amacı olabilir ki? "Direniş
Cephesi"ne her türlü silah ve füzeyi veren, "Direniş Cephesi"ni
konsolide eden İran İslâm Cumhuriyeti'nin emperyal bir amacı yok ki, gelip
Filistin topraklarına çöksün. Gerek devlet bazında gerek örgüt olarak Filistin
davasına destek veren her hareket kutsal Filistin topraklarının özgürlüğüne kavuşturulmasına
mebnidir. Çünkü Filistin denizden nehire "Namus-u Ekber'imiz"dir.
Gerek siyasî liderlik açısından gerek münferiden her Müslüman Filistin davasına
bu zaviyeden bakmaktadır. Bu nedenle biz diyoruz ki direniş bütün
bileşenleriyle bir tak cephedir.
Bakınız, "Aksa Tufanı"nın başladığı 7 Ekim
tarihinden bu yana Filistin davasına fiîlen omuz verip katkı sağlayan
Hizbullah’tan sonra Yemen'in mücahid halkını görüyoruz. Bu savaş mücessem
anlamda iman ile küfrün savaşıdır. Bu savaşa katkı sağlayanlar, bu savaşa
fiîlen omuz veren bütün unsurlar imanı temsil etmektedir. Allah Resûlü 1400 yıl
öncesinden, "İman Yemen'dedir" demesi adeta günümüz Yemen'ine işaret
etmektedir. Yemen İslâm dünyasının yoksulluk ve sefaletle boğuşan bir bölgesi.
Garibanlık had safhada. GSMH'sı son derece düşük bir ekonomik yapıya sahip.
Yemen, Ali Abdullah Salih isimli bir diktatör tarafından 32 yıl boyunca baskı
ve tahakkümle yönetilen bir ülkeydi. "Arap Baharı" sürecinde Husîler
olarak bilinen ve diğer adı Ensarullah olan grubun verdiği devrimsel mücadele
sonucu başta başkent Sana olmak üzere ülke yönetiminin büyük bir kısmını ele
geçirmiş oldular. Doğal olarak stratejik öneme haiz "Ba'bul Mendeb"in
kontrolü de Ensarullah'ın eline geçmiş oldu. Bu gelişmeden en çok büyük şeytan
ABD ve Siyonist çete rahatsız olmuştu. Çünkü kendilerine ait veya kendilerine
lojistik hizmet veren uluslararası yük transfer gemileri o boğazdan geçiyordu.
Doğal olarak "Ba'bül Mendeb"in Ensarullah'ın eline geçmesinden
rahatsız olan ABD ve Siyonist çete alelacele kendilerine taşeronluk ve piyonluk
yapan Suudi Arabistan'a bir vazife verdiler. Bunun üzerine Suudi Arabistan
almış olduğu talimatla yedeğine aldığı 8 Arap ülkesi ile birlikte ortak hareket
ederek operasyona start verdiler ve mazlum Yemen halkının üzerine bomba
yağdırmaya başladılar. Suudi Arabistan, Yemen'i ABD ve Siyonist çete adına
"vekaleten" bombalarken Ensarullah mücahidleri, "El mevtu
Amerika, el mevtu İsrail" diye slogan atıyorlardı. Çünkü o saldırılarda
aslî faktör ABD ve Siyonist çetedir. Bunu bütün dünya biliyor. O melunca
sürdürülen saldırılardan güdülen maksat Ba'bül Mendeb'ten geçiş inisiyatifini
(diktatör Ali Abdullah Salih dönemindeki gibi) ABD ve Siyonist çeteye vermek.
Bu bombardıman ve katliamlar 2015 tarihinden 2023'e kadar,
yani 8 yıl sürdü. Yemen halkı bu süreçte büyük yıkım ve acılara maruz kaldı
fakat geri adım atmadı, direnmeye devam etti. Suudi Arabistan öncülüğünde
oluşturulan koalisyon gücü bu 8 yıllık süreçte işlemiş olduğu katliamlardan
dolayı günümüzde ve gelecekte lânetle anılmayı fazlasıyla hak etmiş durumdadır.
Ensarullah, ABD ortaklığındaki ARAMCO tesislerini vurmaya başlayınca Suud
saldırılarına son verip ateşkes yapmak zorunda kaldı...
Suudi Arabistan öylesine alçak ve öylesine melun bir rejim
ki, "Aksa Tufanı" sürecinde İran ve Yemen’in fırlattığı füzeleri
İsrail'den önce engelleme çabasına girdi. Bu nasıl bir alçaklıktır böyle? Aynı
melunluğu Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün de yapmıştı. Bu aşağılık zalim
melunlar zaten "Yüzyılın Anlaşması" ve "Abraham Sözleşmesi"
ile Filistin davasına en büyük ihaneti yapmışlardı. Ayet: "Herkes
şakilesine göre hareket eder." (İsra: 84) Herkes kendisine yakışanı yapar.
Aşağılık soysuz güruh kendilerine yakışanı yapıyor. ABD ve Siyonist çeteye maşa
ve piyonluk yapmak onlara yakışıyor. Gazze'de çoluk çocuk, bebek, kadın yaşlı
olmak üzere 60 000'in üzerinde insan katledilmiş, 100 000'in üzerinde yaralı ve
sakat var, Gazze baştan sona enkaz yığınına dönmüş ama o nesebi gayri sahih
aşağılık mahlûkların umurunda değil. Onların derdi, "Filistin
topraklarından geriye kalan son parça (Gazze) Siyonist çete tarafından işgal
edilsin, böylece Filistin tarihe gömülsün biz de keyfimize bakalım"
düşüncesindeler. Bu alçaklar, bu namus yoksunu pespaye rezil Arap rejimleri
tarihin en büyük ihaneti içerisindeler. Sadece Arap rejimleri değil birçok
Müslüman ülke Siyonist çete ile ticaretlerini bile kesmedi. Onlar da aynı
ihanetin içerisindeler. Yemen ise tamamen farklı bir tablo çizmektedir. İmanın
mücessem hâli bugün Yemen tarafından sergilenmektedir. Yemen, bugün tarih
boyunca unutulmayacak bir destan yazmaktadır. "İzzet ve şeref Allah'ın,
Resûlü'nün ve mü'minlerindir." (Münafikun: 8)
İşte bu şerefe erişen Yemenli mü'minlerdir. İzzet ve şeref
sahibi olmanın ön koşulu Allah Teâlâ'nın buyruklarına uygun davranış
sergilemekten geçmektedir. Bugün bunu "Direniş Cephesi"nin yüz akı
Yemen halkı yapmaktadır. Yemen, ABD'nin savaş destroyerlerini, uçak gemilerini,
Siyonist çeteye yük taşıyan şilepleri vurması ve başta Tel Aviv, Hayfa ve
Aşkelon olmak üzere işgal altındaki şehirlere füze fırlatması; öte yandan Ben
Goriyon Havalimanı'nı ve stratejik öneme haiz askerî tesisleri vurması sonucu
Siyonist işgalcileri sığınaklarda yaşamaya mahkum etmesi izzet değil de nedir?
Açık yüreklilikle ifade edecek olursak 57 Müslüman ülke
içerisinde Gazze Cihadı'nda "Direniş Cephesi"ne en büyük katkıyı
veren Yemen'in yiğit halkını görüyoruz. Siz istediğiniz kadar silah verin, füze
verin onu kullanacak iman dolu yürek yoksa hiçbir mesafe kat edemez, hiçbir
başarı elde edemezsiniz. İşte bu yiğit insanlar Allah Teâlâ'ya adanmış
yürekleriyle destan yazıyor ve yazmaya devam ediyor...