Kimi zaman bir şehit eşi veya annesi olurken, kimi zaman
savaştan kaçıp hiç tanımadığı bir ülkede baraka veya çadırda zorluklarla
mücadele ederken çıkar karşımıza...
Rahatsızdım, oğlumla birlikte hastaneye gittik.
Evrak işlerimizi yaptırdıktan sonra aşağıya indik.
Sıramız gelene kadar, kendimize bir kahve aldık. Oturma
bölümüne geçip kendimize bir koltuk bulup oturduk.
Kahvemizi yudumlarken sıradaki insanlara göz ucuyla
bakıyorduk oğlumla.
Bize biraz uzak, görüş mesafemizde bir kadının elinde tesbih
sürekli dua edip ağlaması oğlumun dikkatini çekti.
Hafiften kulağıma eğildi, "karşıdaki hanımın bir
hastası olmalı çok üzgün.
Gariplik işte kimi kimsesi yok sanırım yalnız, istersen
yanına git biraz teselli ver yazık" dedi.
Oğlumun dediği yöne doğru baktım, kadını uzaktan gözlemledim
bir süre.
Kim bilir ne zamandan beri bu durumdaydı, sürekli dua ettiği
için olacak ki dudakları kurumuş rengi sararmıştı.
Kadının içinde bulunduğu duruma içimin yağı eridi.
Oğluma hafiften duyacağı şekilde fısıldadım" garipliğin
gözü kör olsun, acımız olduğunda bile yaslanacak bir omuz bulamıyoruz"
Dedim ve kadının yanına gitmek için ayağa kalktım.
Yaklaştım önce selam verdim.
Derdiyle o kadar meşguldü ki selamımı duymadı.
Oturmak için müsaade istediğimde varlığımı fark etti.
Başını kaldırıp gözüme baktı, gözleri bir ölüye ait gibi
donuk bakıyordu.
Bütün ışıkları sönmüş, feri kaçmış,
Bir pus gibi üzerine çökmüştü acı...
Hafiften kendisinin de zor duyacağı bir ses tonuyla
"oturabilirsiniz" dedi bozuk Almancasıyla.
Bakışlarımı yüzünden ayırmadan kelimler döküldü
dudaklarımdan. “Kusuruma bakmayın sizi rahatsız etmek istemezdim, oğlum sizi
fark etti, beni yanınıza gönderdi. Sanırım bir hastanız var,” dedim
Kadın önce yutkundu, sonra hıçkırıkları yükseldi. Eliyle
ağzını kapattı.
"Göz yaşları ruhu boğulmaktan kurtarır derler, biraz
ağla iyi gelir,” dedim kadının ellerinden tutarken.
Yanağındaki göz yaşlarını elinin tersiyle sildi.
Titrek bir ses, takatsiz bir eda ile.
"Kızım komada durumu iyi değil, ne olur dua edin.
Evlâdım daha on sekiz yaşında hayatının baharında ölümle pençeleşiyor.
Bir tek ülkemizi değil, bizim hayatlarımızı da elimizden
aldılar.
Huzur içinde yaşıyorduk, ülkemize teröristleri gönderdiler,
Suriyelileri baş kaldırmış gibi gösterip iç savaş çıkardılar.
Bir anda ülkeyi kan gölüne çevirdiler, o da yetmezmiş gibi
kızlarımızı kaçırıp tecavüz etiler.
O kızlardan birisi de benim evladım.
Psikolojik tedavi görüyor. Birkaç defa intihara kalkıştı
başarmadan müdahale ettik bu sefer geç kaldık.
Bizim bu duruma düşmemize en çok sınırımızdaki ülkeler
yardımcı oldu."
Dedi ruhundaki acı parmaklarına sirayet etmiş gibi sürekli parmaklarıyla
oynuyordu.
Ölü gibi solgun yüzünün çizgilerinde, derin acılar gizliydi.
İçten kırık dökük bir sesle yalvardı, Rabbim sen bizi bu zalimler güruhundan
kurtar dedi.
Gözünde biriken yaş yanağına aktı.
Acılar içinde kıvranan bir anneye nasıl teselli verilir, bir
an aklım dağıldı.
Böyle bir durum karşısında zor olsa da birkaç sözcük tutup
çıkardım aklımdan.
"Allah sabır edenlerle beraberdir, imtihan
dünyasındayız unutmayalım. Allah hiç kimseni evladıyla sınamasın" dedim ve
telefon numarasını aldım eve gittiğimde kızının durumunu öğrenmek için.
Sonra, yeni aklıma gelmiş gibi sordum.
"Neden yalnızsınız, ailenizden kimse yok mu?"
Kadının yarasına tuz basmışım gibi dudaklarını birbirine
bastırdı.
"Biz Suriye'den savaştan kaçtık, Almanya'da kimsemiz
yoktur garibiz" dedi.
Ve ileride bir erkeğin hızla bize doğru geldiğini fark
ettim.
Kadının gözü gelen adama doğru kaydı, hemen yerinden kalkıp
adama doğru koştu.
Ben de kadına doğru gitmek için yerimden kalktım.
Adam sanırım kocası olmalı, aralarında geçen kısa bir konuşmadan
sonra kadın mutluluk göz yaşlarına boğuldu.
Gözümde bin bir soruyla kadına baktım.
Omuzundan tutup kendine çekti, bana sarıldı. Sıkı sıkı
gözlerini kapattı, dudaklarının arasından mırıldandı.
" Elhamdülillah Elhamdülillah Rabbim dualarımıza cevap
verdi. Kızım tehlikeyi atlattı." dedi kocasının gözlerine bakarken.