Orta doğuda zulüm üzerine bina edilmek istenen bir sürecin
sıcaklığını hissetmemek olası değil. Yezit içgüdüselliğiyle hareket edip, Alevileri
mutlaka öldürülmesi gereken bir topluluk olarak görmelerini, Ortadoğu
sürecinden önce de biliyorduk. Ancak biz Alevilerin Orta doğuda yaşananlara pek
de ilgisiz kaldığımız, süreci iyi kavrayamadığımız, gösterilen bir kaç cılız ve
etkisiz tepkinin de iş olsun diye verildiğini açıkça belirtmek gerekir. Bunun
nedenlerinin başında; Aleviliğin Hz. Ali ile başlayıp, 12 imamla devam edilen
ilahi bir yol olduğunu kavrayamamak-anlayamamak olduğu gerçeğidir. Yani
Aleviliği kültürel saçmalıkların ve ideolojik tortuların toplamı olarak
görmekten dolayı, Aleviler Suriye-Irak ve Yemen'deki Ali taraftarlarına yönelik katliamlara şaşı
bakmak zorunda kaldılar. Yani Hüseyni bir bakış, Hüseyni bir duruş ve
algılamadan uzak kaldılar..
Bir anlamda Aleviler, yıpratılmış değerlerin tuhaflığında,
öngörüden yoksul bırakıldılar. İblisi kötülüğün egemen kılındığı dünyayı
yorumlayacak akıldan mahrum edildiğinden, Orta doğuda yaşananları doğru bir
tarzda algılayamadı. Veya ilgisiz kaldı diyebiliriz. Ortadoğu gerçekliğini
kavrayamamak, anlama kaybına uğramak demektir. Gelişen tehlikeleri görmemek ve
aynı olumsuzlukların yakın gelecekte ülkemizde olmayacağını görmemek olacaktır.
Eğri okun doğru yol alamayacağı gibi...Alevilerin veya Alevi gençlerinin içinde
bulunduğu inanç eksenli yanlış algılar giderilmedikçe, masum bir şeytana
dönüştürülen koşulların kurbanı olmaktan kurtulamayacağımız açıktır.
Orta doğuda tetiklenen mezhep eksenli savaşların,
emperyalist sistemin çıkmazı da olsa, bedeli kimin ödeyeceği belli olan bir
savaştır. Çünkü ülkemizin uluslararası ilişkilerin kritik bir bölgesinde
bulunuyor olması, gelişen olayların dışında kalamayacağının bir göstergesidir. Bu
anlamda Aleviler olarak koptuğumuz veya parçası olduğumuz bütünü aramaktan
başka çaremiz olmayacağını bilmemizde yarar olduğunu sanıyorum. Ne idüğü
belirsiz akımların amaçlarına özne
olmak, bizi kurtuluşa erdirmeyecektir. Çünkü yukarıda da belirttiğim gibi, bu
acıların kökleri bilincimizde kalın
çizgilerle yazılıyken, hayatımızın akışındaki anlamsızlıklar niye?
Ciddi bir tehlikenin bizi beklediğini söylemek için kahin
olmaya gerek yok sanırım. Yakın komşu devletlere baktığımızda, başsız ölülerin
mezarlıklara sığmadığını hepimiz görmekteyiz. Kadın ve kızların köle
pazarlarında satıldığını, hediye olarak verildiğini bilmeyen kaldı mı diye düşünüyorum. Alevi
olmanın, öldürülme nedeni olduğunu -malının ve namusunun helal olduğunu
söyleyen deyyusları duymayan mı kaldı? Bunlar yakın komşularımızdan. Bizde de
İdris-i Bitlisiler-Ebu Suud efendiler-İbni Kemaller çoğalarak yaşamaktadırlar. Bunların
veya zihniyetlerinin hala diri olması başlı başına bir tehlike değil mi?
Alevilere yönelik hakaretler-tehditler-aşağılamalar-ötelemeler- devam etmiyor
mu?
İstesek de, istemesek de bizim dışımızda gelişen olaylar
bizi içine doğru çekmektedir. En uzakta duranı bile yakınlaştırıyor. Deyim
yerindeyse, sürükleniyoruz. Bu anlamda, gerçeği görme, özümseme ve ona doğru
bir yönelme olmadığı gibi, sürekli ötelenmiş ve hakikat bilinci şarlatanlar
tarafından kullanılmıştır. Olumsuzluklar karşısındaki tepkiselliğimiz, bilinçli
olarak bize ait olmayanlara kanalize edilmiş ve edilmektedir. Açıkçası,
sömürülüyoruz... İnancımızla, gücümüzle, enerji ve emeğimizle başkalarına
hizmet etmekte olduğumuz için, ve
yaratılan algılardan dolayı , bizi bekleyen tehlikeleri görememekteyiz.
Rıza Bakırlı