Öncelikle bize doğduğunuz yer ve yetiştiğiniz çevre
hakkında bilgi verir misiniz?
1953 yılında Katolik bir ailenin çocuğu olarak Amerika’da
doğdum. Öğrenim hayatıma Katolik okulunda başladım; ancak Hıristiyan inancıyla
ilgili şüpheler ve sorular hep zihnimi meşgul ederdi. Lise yıllarımda Hz.
İsa’nın Tanrı olamayacağı sonucuna vardığımı hatırlıyorum. Ayrıca teslis
inancını öğretildiği şekliyle kabul edemiyordum. Tabii bütün bunlara karşın
kendimi bir Hıristiyan kabul ediyordum. Bu durum, Albani’deki New York Eyalet
Üniversitesi’ne girene dek devam etti. Üniversitede artık Hıristiyanlığa olan
inancımı yitirmiş ve dinsiz olmuştum.
Bu şekilde hayatıma devam ederken yüksek lisans için
Teksas’daki Las Üniversitesi’ne kabul edildim. Mezun olduktan sonra Kuzey
Teksas Üniversitesi’nde ders vermeye başladım. Orada İran, Pakistan, Lübnan,
Filistin, Arabistan, Ürdün ve Nijerya gibi farklı İslam ülkelerinden gelmiş
Müslüman öğrencilerle tanıştım. Onların dünyaya bakış tarzları, olayları
değerlendiriş biçimleri bana farklı geliyordu. Onların dine bakışları benim
daha önce tecrübe etmediğim özelliklere sahipti. Bu, beni daha fazla
araştırmaya itti. Üniversite bana okuyacağım dersi seçme hakkı tanımıştı; ben
de din felsefesi dersini seçtim ve iki dönem boyunca bir yandan ders verdim,
bir yandan da öğrencilerle birlikte dinleri araştırdım. Bu süreçte kendimi
İslam’a daha yakın hissettim ve sonunda İslam’ı kabul edip Müslüman oldum.
Müslüman oluşunuz üzerinde biraz daha durmak istiyorum.
İslam’ı nasıl seçtiniz? O dönemde içinde bulunduğunuz haletiruhiyeyi biraz daha
açıklar mısınız?
Benim Müslüman oluş hikâyem din tebliğcilerine biraz
karmaşık gelebilir; çünkü başta ilmî ve hissî olmak üzere birçok etken söz
konusuydu. Kuzey Teksas Üniversitesi’nde ders verirken Ekber Nevcedehî adında
bir İranlı öğrenciyle tanıştım. Felsefeye Giriş dersinde öğrencimdi. Ekber iki
hafta devamsızlık yaptı. Kendisine derse niçin gelmediğini sorduğumda bana
“Halkımız İran’da bir devrim yaptı, buradaki öğrencilerin devrim konusunda
bilgilendirilmeleri gerektiğine inanıyorum. Devrimi öğrencilere anlatmak
zamanımı alıyor, bu yüzden de derse devam edemedim” dedi. Düşüncesinin doğru
olduğunu ancak derse devam etmesi gerektiğini söyledim. Ona sınıfta öğrencilere
İran devrimini anlatacağıma söz verdim, o da bana derse gireceği sözünü verdi.
Bu olaydan sonra Ekber’le arkadaş olduk, birlikte çalıştık. Sonra Ekber
lisansını aldı ve İran’a döndü. Daha sonra cepheye gittiğini ve şehid olduğunu
öğrendim.
Ekber’le inançları hakkında konuşurduk. İyi bir öğrenciydi,
doğru sözlüydü ve inançlarına bağlıydı. Ekber’le tanıştıktan yaklaşık üç yıl
sonra Müslüman oldum. Tabii bu sürede camilere gidiyor, Müslümanlarla sohbet
ediyor ve İslam’ın cezp edici yönlerini daha fazla idrak ediyordum. İslam’ın
daha ziyade ilmî yönü ilgimi çekiyordu. Müslümanların nasıl düşündüklerini
merak ediyordum. Araştırdıkça İslam daha fazla ilgimi çekiyordu. Namaz kılmayı
öğrenmiştim, ara sıra namaz kılardım, özellikle cemaat namazına katılmayı
seviyordum. Bununla birlikte henüz şehadet getirmemiştim. Bir Cuma namazı
çıkışında caminin otoparkında birkaç Amerikalı siyahî öğrenci benimle tanışmak
istediklerini söylediler. Sonra bana nasıl Müslüman olduğumu sordular… Bilahare
ben orada şehadet getirdim ve resmen Müslüman oldum. Ağladım. Onlar da çok
sevindiler ve o gün cemaat namazında benden imam olmamı istediler. Daha fazla bir
araya gelip birlikte çalışmaya karar verdik. Sonra Kuzey Teksas
Üniversitesi’nde Müslüman öğrenci derneği kurduk. Dernekteki öğrencilerin
çoğunluğu Sünni idi, ama ben baştan itibaren Şii mi yoksa Sünni mi olacağım
konusunda tereddüt yaşamadım. Çünkü Nehcü’l-Belağa’yı okumuştum; ya Şiiliği
kabul edecektim ya da dinsiz olmaya devam edecektim.
Amerikalı siyahî öğrencilerle karşılaşmanızdan hemen sonra
şehadet getirmenizin nedeni neydi? Bu karşılaşmada sizi etkileyen bir şey mi
oldu?
Hayır, birden olan bir şey değildi bu, öncesinde İslam
üzerine çok düşünmüştüm. Ancak onlarla karşılaşmam beni harekete geçirdi; şunu
demek istiyorum: onlarla karşılaşmadan önce ben İslam’ın sınırındaydım, İslam’a
çok yaklaşmıştım, fakat onlarla karşılaşmak beni etkilemişti, ihlâsları bana
çok sempatik gelmişti ve beni İslam’ı kabul etme konusunda motive etti, beni
İslam’a çekti.
İslam’ı resmen kabul ettikten sonra gündelik yaşantınızda
neler değişti? İran’a gelmeye nasıl karar verdiniz?
Müslüman öğrencilerin sayısı artmıştı, bu yüzden üniversite
yönetimiyle ihtilaf yaşadık. Onlar benim üniversite yönetiminde çalışmamı
istiyorlardı, beni bürokratik işlerin esiri yapacaklardı. Bense ders vermek
istiyordum. Bu yüzden de İran’a gelmeye karar verdim.
Bir İranlı öğrenci beni o zaman Birleşmiş Milletler’de
İran’ı temsil eden Dr. Harrazi ile tanıştırdı. Sonra üniversiteden istifa edip
İran’a gelme kararımı kesinleştirdim. Amacım iki yıl İran’da kalmak, İslam
felsefesi eğitimi almak ve İslam’ı öğrenmekti. Sonra tekrar Amerika’ya dönecektim.
Dr. Harrazi’nin yardımıyla İran Felsefe ve Hikmet
Kurumu’ndan bir davetiye aldım. Dr. Harrazi’nin ofisinde tevafuken Ayetullah
Misbah Yezdi ile karşılaştım. Kendisi bir konferansa katılmak için Amerika’ya
gelmişti. Orada kendisiyle tanışma fırsatı buldum. Bir süre sohbet ettik, sonra
Ayetullah Misbah Kum’a gelmemi ve o zaman Bâkıru’l-Ulum (a.s) Müessesi adıyla
faaliyet gösteren İmam Humeyni Araştırma Merkezi’nde çalışmamı teklif etti.
Resmî bir davetiye olursa teklifi kabul edeceğimi söyledim. Ama davetiyeyi
bekleyemedim ve Felsefe ve Hikmet Kurumu’nun davetiyle Tahran’a gittim ve orada
Dr. Avani ile felsefe okudum.
İran’a gelmeden önce biraz Farsça okumuştum, ama biri bana
hal hatır sorduğunda cevap veremiyordum, Farsça konuşurken zorlanıyordum. Dr. Avani
Farsçamı güçlendirmem için Farsça felsefe kitapları okumamızı önerdi. Bunun
üzerine Sühreverdi’nin risalelerini okumaya başladık. Okumalar sırasında
telaffuzumdan dolayı sınıfta gülüşmeler olurdu.
Bir süre sonra Dr. Avani felsefeyi iyice öğrenmek istiyorsam
Sühreverdi’nin Arapça risalelerini de okumam gerektiğini söyledi. Bunun üzerine
Sühreverdi’nin Arapça yazdığı risaleleri de okuduk.
İmam Humeyni Araştırma Merkezi’nde çalışmaya ne zaman
başladınız?
İmam Humeyni Araştırma Merkezi’nde çalışmaya başlamam
tamamen tesadüfiydi. Teksas’ta yaşayan Irak asıllı bir arkadaşım vardı. Bir gün
bana İran’da yaşayan Iraklı bir bayanı ailesinden istemek için Kum’a
gideceğini, benim de kendisine eşlik etmemi istediğini söyledi. Kum’da yolda
yürürken Ayetullah Misbah’ın yardımcılarından biriyle karşılaştım. Kendisi beni
tanıyordu. Ayetullah Misbah’ın yanına gitmeyi teklif etti, gittik. Ayetullah
Misbah İran’da olmamdan duyduğu memnuniyeti dile getirdi ve niçin Kum’a gelmediğimi
sordu. Resmî davetiye beklediğimi söyledim. Bana hemen orada bir davetiye
verdi. Bu görüşmeden sonra haftada bir gün Kum’a gitmeye ve İmam Humeyni
Araştırma Merkezi’nde ders vermeye başladım. Ertesi yıl ders sayısı haftada iki
güne çıktı. Farsçamı geliştirmek istediğimden bir yıl daha İran’da kalmaya
karar verdim ve Kum’a yerleştim. Bir sonraki yıl da böyle devam etti. Üçüncü
yılımda öğrencilerimden biri evlenmek amacıyla beni İranlı bir bayanla
tanıştırdı.
Evliliğimiz de oldukça ilginçti. Birkaç görüşme sonra
evlenmeye karar verdim. Görüştüğüm bayanı ve ailesini yeterince tanımıyordum.
Öğrencime duyduğum güvenden dolayı evliliği kabul ettim. Nikâh töreninden önce
Hz. Masume’yi ziyaret edip mutlu bir evliliğim olması için dua ettim.
Evlendikten sonra bütün zamanımı Bâkıru’l-Ulum Müessesi’nde
geçiriyordum. Sonradan düşüncem tamamen değişti; Kum’da kalıp talebelere ders
verirsem İslam’a daha fazla hizmet edeceğimi düşündüm.
Bir Amerikalı olarak İran’da Kalıcı Sima seçildiniz.
Duygularınız nedir?
Bu benim için bir iftihar, şükran duyuyorum. Bu ülkede
hizmet etmeye muvaffak kıldığı için önce Allah’a şükrediyorum. Beni böyle bir
ödülle ödüllendiren İranlı yetkililere de teşekkür ederim. İran halkı bana hep
olumlu yaklaştı, bu yüzden kendimi daha sorumlu hissediyor, daha fazla hizmet
edebilmeyi ümit ediyorum.
Başarılarınızı neye borçlusunuz? Başarılı olmanızı
sağlayan ana unsur nedir?
Allah’ın lutfuna. Geçmiş yaşantıma baktığımda hatalı
fiillerimden başka bir şey görmüyorum; ama Allah lutfuyla yolumu açtı.
Yaklaşık 12 yıl önce hac yolculuğuna çıkmadan önce başıma
bir sürü iş geldi; pasaportum kayboldu, kafile beni Cidde’de unuttu vs. Ama
sonra bütün sorunlar çözüldü, hem de öyle bir çözüldü ki Hz. Musa’nın (a.s)
önünde denizin iki yarılması gibi sorunların hallolduğunu gördüm. Ben kendi
başıma o sorunlarla başa çıkamazdım, sorunları çözmeye gücüm yetmezdi, ama
sorunlar çözülüyordu. Bunu niçin anlattım? Şunu demek istiyorum: kulun
muvaffakiyeti Allah’ın lutfudur. Tek başıma ilerleyemediğimi her zaman gördüm;
kulun önünü açan Allah’tır. Aynı hac yolculuğumda Mekke’den İran’a dönecekken
biletimin bizden önce İran’a dönen kafile başkanının cebinde kaldığı ortaya
çıktı. Havaalanında görevliye biletimin olmadığını söylediğimde uçağa
binemeyeceğimi söyledi. Olayı anlattım ve kafile başkanının adını söyledim.
Görevli kafile başkanının arkadaşı olduğunu söyledi ve hemen onu aradı.
Anlattıklarımın doğruluğundan emin olunca uçağa binmeme yardımcı oldu ve ben
biletim olmadan uçağa bindim. Bütün hayatım böyle, bu hac yolculuğu da Allah
tarafından bana gösterilen bir nişane idi. Allah bana kulların hiçbir güce
sahip olmadığını, bütün işlerin kendi elinde olduğunu gösterdi.
Hayatta en çok önemsediğiniz şey nedir?
Benim daima peşinde olduğum şey hakikatin keşfi. Babam düşünmemiz
ve hakikati keşfetmemiz gerektiğini söylerdi. İran’a geldiğimde de Ayetullah
Misbah Yezdi bana defalarca hakikati aramam gerektiğini söyledi. Araştırarak
hakikati keşfetmek benim açımdan çok önemli. Hayatımın öncelikli meselesi
budur.
Müslüman olduktan sonra akrabalarınızdan ve
arkadaşlarınızdan sizin vesilenizle Müslüman olanlar oldu mu?
Arkadaşlarımın çoğu Müslüman olduktan sonra benimle
görüşmediler. Genellikle İran’da olduğumdan eski arkadaşlarımla pek
görüşemiyorum. Tabii Müslüman olan birkaç kişi oldu; ama akrabam veya
arkadaşlarımdan Müslüman olan olmadı. Benim Müslüman olmamdan sonra İslam’a
ilgi duyan ve İslam’ı araştırmak isteyenler de oldu...
İran halkı hakkında ne düşünüyorsunuz? İranlılarla
ilişkileriniz nasıl?
Farklı kesimlerden İranlılarla çok fazla bir araya
gelemiyorum; genelde medrese talebeleriyle, üniversite öğrencileriyle ve
hocalarla akademik ilişkilerim var. Bununla birlikte İranlıları seviyorum ve
İran’da yaşamayı tercih ediyorum.
Ben ileri görüşlü, entelektüel talebelerle ve hocalarla
tanıştığım için şanslıyım. Başta Batı düşüncesi olmak üzere farklı konular
üzerine tartışıyoruz. Burada tanıdığım talebelerin geleceğinin parlak olduğunu
düşünüyorum. İnşallah gelecekte dinî düşüncenin ilerlemesinde önemli roller ifa
edecekler.
Yapmak isteyip de bugüne değin yapamadığınız bir arzunuz
var mı?
Benim isteklerim genelde akademik çalışmalarla sınırlı.
Bugüne kadar bir şeyler yazdım ve bunları tamamlayıp yayımlayarak Şia mektebine
hizmet etmek istiyorum. Farklı konularda makaleler yazdım, mesela Şii düşüncede
Allah ve Peygamber anlayışı başlıklı bir makalem var. Allah izin verirse bir
kitap yazmak, Şia’yı dünya halklarına tanıtmak istiyorum. İbn Sina üzerine
yazdığım makalelerim de var, umarım bir araya getirip kitap şeklinde
yayımlayabilirim.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Size çok teşekkür ederim. Burada İslam’a az da olsa hizmet
ettiğimi düşünüyorum. Umarım Allah’ın tevfikiyle daha fazla hizmet edebilirim.
Medya Şafak