İran’da İslam İnkılabının gerçekleştiği 1979’da tüm dünyada
olduğu gibi Türkiye’de de İslam taraftarları İran’a ilgi duymaya ve İnkılabı
tanımaya, anlatmaya yoğun ilgi gösterdiler. Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde
İnkılap hakkında dergiler, kitap tercümeleri yayınlanmıştır. ABD’nin başını
çektiği batı emperyalizmine ve Rusya’nın başını çektiği Sovyet bloğuna karşı
üçüncü bir yol olan ve önceliği emperyalizmin sömürüsüne karşı özgürlüğü ve dik
duruşu savunan İslam’a veren İnkılap, Türkiye’deki Müslümanlar için bir umut
olmuş bir yol açmıştı.
Mezhepçi saplantılarından kurtulan Türkiyeli Müslümanlar
İslam İnkılabını benimseyip savunurken, mezhepçi takıntıları olan bazı gruplar
ise İslam İnkılabına mesafeli yaklaşıyorlardı. Buna rağmen İslam İnkılabının
emperyalizm karşıtlığı nedeniyle İran düşmanlığı da gütmüyorlardı. Zaman
içerisinde İslam İnkılabının gelişmesi mezhepçi çevrelerin İran’a olan bakış
açılarında değişikliğe neden olmuş ve İran’ı Şiiliği yaymak hatta Fars
milliyetçiliğini yaymakla itham etmişlerdir. Yine de Suriye savaşı patlak verene
kadar İran ile ilişkiler ılımlı bir düzeyde ilerlemiştir diyebiliriz. Suriye
savaşının başlaması ve ABD’nin başını çektiği emperyalizmin IŞİD terörünü
oluşturup Irak ve Suriye’de katliamlar yapması üzerine İran’ın Esad hükümetini
desteklemesine karşı Erdoğan hükümetinin ABD’nin yanında yer alması Türkiyeli
İslamcıların İran karşısında saf bağlamalarına neden oldu. 2011’de başlayan
Suriye savaşında ABD, İngiltere ve Fransa’nın başını çektiği emperyalist bloğa
Türkiye başta olmak üzere Müslüman ülkelerin de katılması ve bir türlü Esad
hükümetini devirememeleri mezhepçi taifenin İran’a karşı daha çok kinlenmesine
neden olmuştur.
ABD ve emperyalizmin kurduğu IŞİD safında yer alan mezhepçi
taife, Hamas’ın askeri kolu İzzeddin el- Kassam Tugaylarının başlattığı Aksa
Tufanı Operasyonu sonrası İran karşıtlığına yeni bir boyut kazandırdı.
Filistinli direniş örgütü liderlerinin açıkça İran’ın kendilerine olan
desteğini açıklamaları ve İran’la yakın ilişki içinde olmalarına rağmen İran’ın
mezhepçi saiklerle hareket ettiğini şimdiye kadar sadece Müslüman ülkelerle
savaştığını ve İslam dünyası içinde bölücü bir unsur olduğunu yüksek sesle söylemeye
başladılar. Öyle ki İşgalci Siyonist İsrail’in Gazze’de işlediği soykırımı
durdurma adına somut bir şey yapmayan, büyükelçisini dahi geri çekme cesareti
göstermeyen üstelik Siyonist İsrail’in doğalgaz ve petrol enerjisini sağlayarak
ticarete tam gaz devam eden hükümete ufacık bir eleştiri dahi yapmadan İran’ı
düşman konumuna yerleştirmede yarış haline girmişler.
“Hamas’ı İsrail’in Üstüne İran Saldı”
Aksa Tufanı Operasyonu başladığı ilk günlerde kamuoyunda
Cübbeli Ahmet olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, fütursuzca Hamas’ın İsrail’e
saldırısının arkasında İran’ın olduğunu iddia etti. Cübbeli Ahmet, saldırının
sebebini ise zengin petrol ve gaz kaynaklarını İsrail’e vermek olarak gösterdi.
Cübbeli açıklamasında şunları söyledi: “ABD
saldırılarda ‘İran’ın yaptığına dair bir veri yok’ diyor. Peki bizim bildiğimz
Ehli Sünnet kadın soyup doğrar mı? biz bunları nerede gördük Haşdi Şabi’nin
Suriye’de Ehli Sünnet Müslümanın kadınına yaptığında gördük. Müslümanın
kadınına bunu yapan Yahudinin kadınını da bunu yapar. Hamas da Ehli Sünnet se
Hamas bunu yapamaz. O zaman başka bir iş var değil mi?”
“Senin ne gücün var?”
Yine Hamas’a ve Filistinli diğer direniş güçlerine silah
verme ve füze yapımını İran’ın verdiği tüm dünyaca bilindiği bir durumda
Türkiye Büyük Millet Meclisi Eski Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç,
Hamas’ın Siyonist rejime karşı füze saldırısını eleştirmişti.
Arınç, “her defasında da onlara söylüyorum yanlışlık
şurada; senin ne gücün var? Senin gıdanı bile dışarıdan gönderiyoruz, senin
teknik aletlerini, ihtiyaçlarını dışarıdan karşılıyoruz. Sen iki tane uydurma
füze atıyorsun, İsrail'de sinek vızıltısı gibi geliyor ama onlar diyor ki
'Hamas bize hücum etti', senin başına bomba yağdırıyor.” şeklinde eleştirmişti.
Sana olan oluyor ve onlara haklılık payı kazandırıyorsun.
Niye bunu yapıyorsun? Burada çıkarımız ne bizim? Dinlemiyorlar. Sayın
Cumhurbaşkanımız dün de kongrede çok güzel konuştu. Yani iki tarafı da diline
almadan, 'Taraflara sükûnet tavsiye ediyoruz' dedi.
“İsrail İle İran’ın Danışıklı Düelloları”
Yine başka bir İslamcı yazar Yusuf Kaplan ise İran
karşıtlığında vites yükselterek fazla şımardı bu İran münafığı diyerek halkı
kin ve nefrete sürüklemekte.
Kaplan, Yeni Şafak için kaleme aldığı yazısında İran
hakkında şöyle demekte; Gazze meselesinde Yahudilerin görünüşte ön
aldığı görülüyor ama bence gerçekte ön alan İngilizler. Yahudileri ve
İranlıları Gazze meselesinde kışkırtanların İngilizler olduğunu düşünüyorum.
İngilizlerin hedefi, Yahudileri küresel ölçekte
zayıflatmak ve bölgede İran’ın önünü alabildiğine açmak. İran’ın önünü niçin
alabildiğine açmak istiyor İngilizler? Türkiye’nin önünü kesmek için.
Yahudiler Türkiye’yi İran maşası ile durdurmayı
planladıklarını Irak’ı işgal ederek ve parçalayarak, Suriye’yi paramparça
ederek ve cehenneme çevirerek ve iki ülkeye de İran’ı yerleştirerek
ispatladılar.
İran’ın Türkiye’yi güneyden kuşatması, ardından Yemen’e
kadar bütün Arabistan Yarımadası’na yerleştirilmesi, İran’ın Türkiye’ye
musallat edilmesinin ön hazırlıklarıdır.
İran, Ortadoğu’yu ve İslâm dünyasını
istikrarsızlaştırmak, Türkiye’nin bölgeye çekidüzen verecek şekilde büyümesinin
önüne set çekmek için bulunmaz bir “asset” / “araç” Batılı ve Yahudi haydutlar
için.
O yüzden sadece İran ile İsrail’in danışıklı düellolarına
tanık oluyoruz üç aydır. Bu danışıklı düellolar, önümüzdeki süreçte hızlanacak
gibi görünüyor. Hem İsrail hem de İran ön almış olacak ve bölgeye derinlemesine
yayılacak ikisi de.
Fazla şımardı bu İran münafığı!
“İran; İsrail, Filistin diye etrafı yaygaraya tutarak
yayılıyor”
Yine İlahiyatçı Mehmet Ali Büyükkara da İran’ın Yemen’de
Husilere verdiği desteği hazmedememiş sosyal medya hesabından Husilerin
aslında zeydi olduklarını İran’ın on yıllarca yatırım yaptığını ve meyvesini
yediğini aslında seküler bir NATO ülkesi olan Türkiye’nin yatırım yapması
gerektiğini yazmıştı. Tabi bununla yetinmemiş şimdiki Tahran Belediye
Başkanı’ndan alıntı yaparak İran’ın 4 Arap başkentini ele geçirdiğini;
İsrail, Filistin diye etrafı yaygaraya tutuğunu söylemiş Erbil, İdlib ve
Pakistan’daki terör unsurlarına saldırılardan rahatsız olduğunu vurgulamıştır.
Bununla yetinmeyen Büyükkara, mezhepçi saiklerle Şirazici
birinin videosunu yayınlayarak Şirazicilerin veliyi fakihi tanımadıklarını ve
takiyye yapmadıklarını şiilerin sahabeye ve halifelere küfür ettiklerini
söyleyerek mezhepçi takipçilerini galeyana getirmekte.
“Molla Diktası İran Sünnilerin Kanına Giren Bir
Organizasyondur”
Bunlara ilaveten yine Yeni Şafak Gazetesi Yazarı İsmail
Kılıçarslan, TVNET Televizyon kanalında çıktığı programda İran’ın emperyalist
amaçları olduğunu ve Suriye’de katledilen Sünnilerin sorumlusunun İran olduğunu
ifade etti.
Kılıçarslan programda yaptığı konuşmada; "Bugün
baktığımızda bütün yerli İslamcı unsurların o yada bu oranda AK Parti'yi
destekledikleri ve Recep Tayyip Erdoğan'da kendini temsil ettiğini görüyoruz.
Bir yönelim hariç. İrancı yönelimin bugün adına Saadet Partisi denilen bir
partisi var. Yani bugün Saadet Partili arkadaşların Kerbela toprağından
yapılmış secde taşlarına secde etmelerini yakın görüyorum. Saadet Partisi'ni
bütünüyle İran'ın ajandasıyla hareket eden tuhaf bir yapıya
dönüştürdüler."
İran'ın emperyalist yayılmacılığına çanak tutacak şekilde
Saadet Partisi gibi unsurların devşirildiğinin altını çizen Kılıçarslan, Niye
böyle çünkü İran yüzde 12'lik Nusayri diktasını sadece kendi emperyalist
amaçları yüzünden fiziki destek de vererek Sünnileri katleden korkunç bir
mekanizmaya döndürdü.
İran’ı hedef tahtasına koymada kararlı olan Kılıçarslan
hızını alamayarak İran’ın son dönemde ABD’ye karşı kışkırtma ve karşılık verme
hareketlerini tamamen flu şekilde yaptığını ve Müslüman coğrafyasında gerilimi
arttırdığını vurguladı.
"Şii Ve Siyonist Düşünce Arasında Benzerlikler
Var"
Yine aynı TV programında konuşan Yeni Şafak yazarı Taha
Kılınç da Şii ve Siyonist düşünce arasında benzerlikler olduğunu ve İran’ın
Sünni dünyaya nüfuz etmek için çeşitli yollar kullandığını söyledi.
Kılınç, Gazze ve Filistin örneğiyle İran'ın Şii
yayılmacılığı yaptığını ileri sürdüğü konuşması şu şekilde; "Bir
Şii'nin düşünce dünyasına bakıldığında; Hz. Ömer, Selahattin Eyyubi ve Yavuz
Sultan Selim'e nefret var. Kudüs'ün tarihinde bu üç figür var. Yavuz Sultan
Selim, bölgeye 400 yıl sürecek sükunet getirdi. Bunlar olunca çocuklara ne
anlatacaksınız? Şii kahraman da yok. Bu nedenle modern figürler üretiliyor.
Kasım Süleymani falan üretiyorlar. Zihinler ABD'ye karşı çıkıyor diye düşünüyor
ama lafın ucu Süleymaniye çıkıyor." dedi.
"Şii ve Siyonist düşünce arasında benzerlikler
var" diyen Kılınç, "Trajedi ve acılar üzerinden varlığını
anlamlandırma ciddi bir ortaklık. Diğer insanlardan üstünlük ve yayılmacılık da
aynı şekilde" diye konuştu.
Tabi siyasal İslamcıların önde gelenleri böyle açıklamalar
yapınca elemanları hiç durur mu? Sosyal medya başta olmak üzre çeşitli
platformlarda Gazze’de yaşanan soykırımın suçlusu İran’mış gibi İran’a karşı
yazanlar çizenler konuşanlar bir hayli arttı. İran’ın sunduğu imkanlarla İran
üniversitelerinde ders okuyup Türkiye’ye dönen ve kendilerine yağlı bir kapı
bulmaya çalışan öğrenciler de İran’a gitmiş olduklarından İran uzmanı olarak
İran aleyhinde demediklerini bırakmamaktalar.
Bir merkezden düğmeye basılmışçasına Siyonist soykırım
görmezden gelinerek Türkiyeli İslamcılar eliyle İran hedef tahtasına oturtulup
şiddetli bir İran düşmanlığı yaratılmaya çalışılmakta. Bunun iki türlü
açıklaması yapılabilir. Birincisi ABD’nin başını çektiği emperyalist-siyonist
blok direniş cephesi karşısında aldığı yenilginin de acısıyla İran’a her yönden
saldırarak intikam almak istemeleri ve bunun için Türkiyeli İslamcıları da
kullanmaları ikincisi ise İran’ın Filistinli direniş gruplarını destekleyip
Siyonist İsrail’e karşı savaşırken Erdoğan hükümetinin Siyonist soykırım
karşısında hiçbir şey yapmayıp ticaretine devam etmesinin getirdiği yükün
altında kalan Türkiyeli İslamcıların bu yükten kurtulmak için mezhepçilik
kartını ileri sürmeleridir diyebiliriz.