Umut ediyoruz ki Avrupa ve Amerika'da üniversitelerden,
sokaklardan, sendikalardan yükselen vicdanın ve adaletin sesi kış uykusunda
olan üniversitelerimiz, medyamız, camilerimiz, cemevlerimiz ve sendikalarımızı
uyandırmaya vesile olur. Zira Filistin, Lübnan, Suriye, Irak, İran
ve Doğu Akdeniz'de hasıl olan her vukuat devletin ve halkın milli
güvenlik meselesidir. Kudüs, Beyrut, Şam, Bağdat, Tahran ve Kıbrıs
hapşırırsa Anadolu zatürre olur. Tersi de mutlak doğrudur. Tüm bu coğrafyanın
selameti, huzuru ve refahı için elzem olan devlet ve millet bağışıklık
sistemini diri tutacak reçete Ankara-Şam yoldaşlığıdır. Bu Sihirli Reçetinin
yarattığı sonuçlar tarihi tecrübelerle sabittir. Asıl konumuza gelelim;
'İSTİLACI KAVİM'
Suriye ve Filistin cephesinde hararet yükselince doğal
olarak insanlar açılan pandoranın kutusundan çıkan konulara ilgi duymaya
başladı. Bu işin tüccarları Youtuber'lar, İngilizce ve Türkçe Vikipedi ki en
önemli konular İngilizceden harfiyen tercüme edilerek yayınlanıyor ve beş
dakikada Beşiktaş misali ışık hızıyla piyasaya beş kitap sürenlerin anlatımları
okurların bilgi hazinesine katkı yaparken aynı zamanda algılarda mevcut olan
yanlışların ve tashihe muhtaç önemli konuların pekişmesine de sebep oluyorlar.
Girin bakın, Filistinlilerin denizden, özellikle Girit Adası'ndan gelen bir
istilacı kavim oldukları ısrarla vurgulanır. Buna mukabil bu toprakların yerli
ve milli sahipleri İsrailoğulları ve Yahudiler olur. Böylece
aslında İsrailoğulları ve Yahudiler yüzlerce yıl önce çıkarıldıkları topraklara
dönmüş ve atalarının vatanında tekrar yaşama hakkını elde etmiş bir topluluk
iken korsan Filistinliler denizden, Ege'den, Girit'ten talana gelmiş bu
topraklara gelmiş ecnebi haramiler olarak tanıtılır.
Bu konsepte uygun olarak hikayeler üretildi. M. Ö. 604-572
yılları arasında 32 sene hüküm süren, Babil merkezli devleti ve imparatorluğunu
yeniden görkemli zirveye taşıyan Babil Kralı Nebu-Khud-El-Nassır
(Nebuchadnezzar) veya Baht Nasır Arapça-Süryanice-Farsça'da "Bahtı Güzel,
Hudutların Koruyucusu İlah, Zaferin İlahı, Zürriyeti Koruyan İlah"
manasındadır, Yahudi edebiyatı ve buradan intikalle Batı tarih mefhumunda
Yahudilere zulmeden lanetlik bir hükümdar olarak tedavüle sokuldu. Batı ve Yahudi
edebiyatı 'Hudutları Koruyan İlah' adı ile müsemma olan Melik (Mülkün Sahibi)
Nebu- Had- El Nasır'ın imparatorluğunu bir şehir devlet olarak sunar. Babil'i
bir şehir veya bir dar bölge olarak zihinlere işler. Aynı zulümden Asur,
(El-Suri) Akad, Finike (Sur) devletleri de nasibini aldı.
Halbuki bu devletler medeniyet beşiği Bereketli Hilal
Coğrafyası'nın merkezinde tarih sahnesine çıkan kurumları, kanunları, ticaret
kolonileri, güzergahları, nizami orduları, mahkemeleri ve meclisleriyle ilk
organize devletler ve imparatorluklardır. Mesela bunların ardından gelen Pers,
(Persopolis, Fars, Farsi), Makedonyalı El-Skander (Alexandre), Selukya
(Samandağ-Antakya) ve Roma denildiğinde devasa bir imparatorluğun isimleri ve
başkentleri akla gelir. Halbuki tüm bu saydığımız devletleri, şehirleri kuranlar
kadim merkez Bereketli Hilal Coğrafyası medeniyetlerin ustaları, çırakları,
öğretmenleri, mimarları, mühendisleri, filozofları, tanrıları, oğulları veya
torunlarıdır. Bu devletleri ve kuruluş tarihi hikayelerini de işleyeceğiz.
İSRAİLOĞULLARI 'ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇISI' OLUYOR
Kıssadan hisse Babil muazzam bir medeniyet merkezi,
üretimin, ticaretin, istikrarın, eğitimin, hukukun, nizamın zirve yaptığı
imparatorluktan sınırlı bir bölgeye hükmeden şehir devlet, bu devletin
başındaki zalim hükümdar, milleti ve ordusu çapulcu, istilacı, yağmacı
barbarlar sürüsü olur. Jerusalem (Kudüs) merkezli Nil Nehrinden Fırat Nehrine
hakim yerli ve milli İsrailoğulları ve Yahudiler de topraklarını işgal eden bu
yamyam sürülerine direnen özgürlük savaşçıları oldular. Onları topraklarından
koparıp Babil'e esir ve köle olarak götüren bu barbarlara sürgünle gelen bu
zengin Yahudiler ve alim İsrailoğulları Babil'in cahil, ummi, uygarlıktan
mahrum milletini uygar yapmışlar.
Tam tersi hasıl olan bir tarih ters yüz edilir. Zira Asur,
Akad ve Babil üretim ve tüketim kültüründe zirvedeyken İsrailoğulları da
Yahudiler de göçerkonar kabileler idi. Halep asıllı Yahudi, İsrail eski Savunma
Bakanı Moşe (Musa) Dayan emekli olduktan sonra tüm gücünü İsrail'in hüküm
sürdüğü veya işgal ettiği Filistin'de, Golan'da, Lübnan'da arkeolojik
çalışmalara vermişti. Avrupalı uzmanlarla yapılan kazı çalışmaların tümünde
ortaya çıkan eserler Asur-Fenike dönemine ait oldukları tespit edilmiştir. Zira
Yemen ve Arabistan kökenli, Etiyopya kökenli Yahudiler birçok Mesihi
(Hristiyan) ve Müslüman kabileler gibi göçerkonar idi. Bereketli Hilal
Coğrafyasının merkez medeniyetleri ve devletlerin kuruluşunda tek tanrılı ve
çok tanrılı topluluklar, putperestler, Museviler-Yahudiler,
Mesihiler-Hristiyanlar-Muhammediler-Müslümanlar kıssadan hisse bu coğrafyanın
kadim halkları ve dinleri birlikte inşa etti. Medeniyet süreci dışında kalanlar
veya iştirak etmek istemeyen göçebe topluluklar, merkezi devlete karşı olan göçerkonar
Yahudiler gibi putperest, hristiyan ve müslüman kabileler de savaş açmış,
isyanlara katılmıştır.
BİR NETANYAHU MASALI
Kıssadan hisse merkez devletin vatandaşı olan Yahudi
itikadında olanlar o devletin bürokrasisinde, eğitiminde, üretiminde,
ticaretinde ve yaşamın her alanında eşit vatandaşlar olarak yaşamış ve
katkısını yapmıştır. Bu sebeple Yahudileri parçalanamaz, bölünemez,
devredilemez, ayrıştırılamaz, sınıflara taksim edilemez banka garantisi gibi
görmek yanlıştır. Bir Netanyahu Masalıdır. İsrail sokaklarında Filistin
haklarını savunanları İsrail polislerinin atları ile ezdiği, zorla işgal
edilmek istenen Filistin evlerini korudukları için buldozerlerin üstünden
geçtiği Yahudileri nereye koyacağız? Tüm Arap ülkelerinde, Endülüs'te,
Türkiye'de, Avrupa devletlerinde, Çin'de, Rusya'da Latin Amerika'da, Afrika'da
ABD'de yaşayan Yahudileri toptancı zihniyetiyle Netanyahu ve Savaş Kabinesi
savunucusu olarak görmek mümkün mü? Filistin Savaşı bunu farklı gösterenleri ve
göstermek isteyenleri mahcup etti.
Batıdan ve Merkez devletin periferisinde (çevre
mahallelerinde) yaşayan, günlük işler yapan, ağırlıklı olarak hayvan güden,
mera arayış içinde olan, imkan buldukça merkezi devletin zenginliklerini
yağmalayan ve bu sebeple sürekli kaçak yaşayan veya munazzam nizama karşı isyan
eden topluluklar idi. Babil de herhangi bir tehdit altında olan veya savaş
halindeki devlet ve imparatorluğun milli güvenlik icraatına uygun davranmıştır.
Sorun çıkaran, asayişi bozan Yahudilere de yapılan buydu. Bu göçerkonarların,
Yahudilerin veya Yörüklerin haksız oldukları manasına da gelmez. Merkez otorite
nizamı ile tabiatla iç içe keyfince, hudutsuz vergisiz yaşamak isteyen
topluluklar arasındaki mücadele ve mücadelenin her iki taraf açısından önemine
vurgu yapıyoruz. Üretenle üretilene el koyan arasındaki mücadeleden
bahsediyoruz. Kendi kurulu düzeninin bozulmasını istemeyen ile bu kuralı bozan
yeni nizam arasındaki kavgaya işaret ediyoruz. Ancak şunu da tespit ediyoruz:
Göçerkonar topluluklar kalıcı eserler bırakamaz. Bunu yapabilmek için kurulu
bir nizamınız ve kurumlarınız olmak zorundadır.
GÜNEY ARABİSTAN'DAN YOLA ÇIKTILAR
Ardından Nil Krallıkları (uydurma Firavunların Mısır'ı)
masalları anlatıldı. Piramitleri yapan Yahudiler, zalim Firavunlar ve zulme
karşı başkaldıran Musa ve mazlum Yahudileri Mısır'dan başka bir diyara (Kenan)
götüren kahramanların hikayeleri tedavüle sokuldu. Bu minvalde bolca Hollywood
filmleri yapıldı. Bu masalları da ele alacağız. Filiştin F. L. Ş. Faleş Fales
kökenlidir. Ş ve S Arapça-Süryanice'de aynı harf olarak da kullanılır. Asur da
denilir Aşur da. Faleş serpen, hoyratça harcayan, düzensiz, kural tanımaz,
hürriyetine düşkün demektir. Güney Arabistan-Yemen kökenli bir topluluktur.
Arap-Süryani dil familyası ve gövdesinin bir branşıdır. İri yapılı, savaşçı ve
korkusuz olmalarından mütevellit Amalika-Devasa, Kocaman, ismiyle de
bilindiler. Yemen'in, Umman'ın Güney Arabistan'ın ve ardından Şam merkezli
hanedanlıkların ordularında hizmet etmişlerdir. Şam coğrafyasına (Filistin'e),
Irak'a, Mısır'a, Kuzey Afrika'ya ve en nihayet dünyanın her yerine göç
serüveni, diğer dinler ve topluluklar gibi 3-4 bin yıl önce başladı. Girit'e
hatta daha ötesi Batı coğrafyalarına, Roma'ya, İspanya ve Portekiz'e, Sicilya,
Malta ve Korsika'ya da göç ettiler. Zira orada aynı dili konuşan, aynı kültürü
yaşayan akraba devletler vardı.
Varsayalım ki Girit'ten iki bin küsur sene önce geldiler.
Daha dün 1930, 1945, 1980, 1991 ve halen Filistin ve İsrail'e göç eden
milyonlarca Yahudiden daha fazla hak sahibidir. Zaten asıl kavga da yerli
Yahudiler ile yerli Filistinliler arasında değildir. Mesele, Batı Avrupa, Hazar
Denizi, Rusya, Ukrayna, ABD ve Afrika'dan gelen sömürgeci, fanatik, kendisini
ilah geri kalanları da kendinden bile olsa böcek gören bir sınıf ve zümrenin
zihniyetine ve zulmüne karşı mücadele eden Yerli Filistinliler ve Musevilerin-Yahudilerin
birlikte yaşama ve var olma hikayesidir.
aydınlık