Rasthaber - Başlığımız acı da olsa, tahkirat içerikli de olsa bir gerçeği ibraz ediyor. Siz ilk yanlış olarak, İslâm'a mugayir bir girişimle, İslâm adına devrim yapmaya koyuldunuz. Yanlışla başlanan iş doğru sonuç doğurmaz.
Zahiren başardığınızı sanıyorsunuz ama iki hususta büyük bir yanılsama içerisindesiniz. Birincisi hiçbir mezhebin cevaz vermediği silahlı kalkışma ile iç savaş çıkararak bir ülkenin baştan sona harab olmasına, 7-8 milyon dolayında insanın doğup büyüdüğü toprakları terk etmelerine ve 1 milyon dolayında insanın ölümüne sebebiyet verdiniz. İkinci büyük hatanız ise, bu kalkışmada şeytandan, yani ABD'den destek aldınız. Onlar sizi eğitip donattı. Bunun bedeli olarak da Siyonist işgal çetesine "memnun olacakları üslupta" beyanat ve taahhütlerde bulunuyorsunuz. Bu yüzden biz diyoruz ki, HTŞ terör örgütü lideri Colani'nin ve ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) eski sözcüsü ve SMKC (Suriye Milli Kurtuluş Cephesi) Başkanı Fahd el-Mısrî'nin cani İsrail için yaptıkları beyanatlar İslâm ümmetinin beklentilerine cevap niteliğinde olmamaktadır. Bu beyanatlar tam tersi, hayâl kırıklığı niteliğinde...
Bir hayâl kırıklığını da Dışişler Bakanı Hakan Fidan'ın beyanatında gördük. Fidan, 22 Aralık 2024 tarihinde gerçekleştirdiği Şam ziyaretinde HTŞ terör örgütü lideri Colani ile yapmış olduğu basın toplantısında üç gün içerisinde üç Gazze büyüklüğünde toprağı işgal etmiş İsrail için şu ifadeleri kullandı: "İsrail bölgesel güvenliği daha fazla riske atmamalı." Ne kadar trajik, ne kadar ezgin bir beyanat! Bunlar Merhum Erbakan'dan hiç mi ders almamışlar? Erbakan diyordu ki: "İsrail lâftan ve diplomasiden anlamaz, İsrail güçten anlar." Bunlar hâlâ Erbakan'ın sözlerinin hilâfına palyatif dil kullanıyor...
Öte yandan, ABD ve İsrail aleyhinde bir tek söz etmeyen Colanî Siyonist çetenin dur durak bilmeyen işgal girişimi karşısında, "Biz İsrail ile savaşmayı düşünmüyoruz." diyor ve ekleme yaparak Siyonist çeteye teminat veriyor: "Suriye topraklarını İsrail karşıtı saldırılarda kullandırmayacağız." Peki İsrail'in işgaline "dur" demiyecekseniz bu devrimi niye yaptınız?Teminatlar bununla da bitmiyor. Şam'da Siyonist çeteye büyükelçilik açmaydı vaadediyorlar. Bu vaadler ümmetin (bir kesiminin) beklentilerini kursakta bırakma değil de nedir? (Parantez içinde, "Bir kesiminin" ifadesini kullandık çünkü diğer bir kesim var ki Filistin umurunda değil.)
Sayın okuyucumuz, gerçek devrim ile güdümlü devrim arasındaki farkın anlaşılması için bir örnek vermek istiyoruz: İran İslâm Devrimi arefesinde, yani devrimin gerçekleşmesine bir - iki ay kala İtalyan gazeteci İmâm Humeynî'ye şöyle bir soru yöneltiyor: "Devrimi gerçekleştirirseniz İsrail ile ilişkileriniz nasıl olacak?" İmâm Humeynî bu soruya tepkisel ve net cevap veriyor: "Biz İsrail diye bir devlet tanımıyoruz. İsrail İslâm coğrafyasına saplanmış bir hançer gibidir. Onu oradan söküp atmak için uğraşacağız. Filistin toprakları denizden nehire kadar Filistinlilerindir." Birilerinin dediği gibi "Şiîler takiyecidir" sözünden yola çıkarak diyoruz ki, Merhum İmâm Humeynî ABD ve Batılılara şirin gözükmek için takiye yapabilirdi, ama yapmadı. Ve devrim gerçekleşir gerçekleşmez kapatılan İsrail konsolosluk binası Filistinlilere tahsis edildi. Akabinde Devrim Muhafızları Ordusu bünyesinde müstakilen "Kudüs Gücü" isminde bir askerî birim oluşturuldu. O gün bugündür "Kudüs Gücü" konsolide ettiği Direniş Cephesi bileşenleriyle sahada mücadelesini sürdürmektedir. Bu süreçte İran Filistin davasına sahip çıktığından dolayı çok büyük bedeller ödedi ve nice şehitler verdi. İran yine bu süreçte sürekli entrikalara uğradı, ambargolardan dolayı çok sıkıntılar çekti, ülkenin ekonomisi allak bullak oldu. Yine de mücadeleden el çekmedi. "Bize ne Filistin'den" deyip serzenişte bulunanlara İmâm Humeynî şu sözlerle cevap veriyordu: "Eğer biz ilk kıblemiz Mescid-i Aksa'ya sahip çıkmayacaksak, eğer biz kutsal Filistin toprakları için mücadele etmeyeceksek bu devrimi niye yaptık?" Sayın okuyucumuz iki devrim arasındaki farkı aktarmaya devam edelim: HTŞ (Heyet Tahtir eş-Şam) lideri Ebu Muhammed Colani'nin ve ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) eski sözcüsü ve SMKC (Suriye Milli Kurtuluş Cephesi) Başkanı Fahd el-Mısrî'nin cani İsrail için yaptıkları beyanatlarla zillet içerisinde nasıl bir duruş sergilediklerini, nasıl bir pespaye konum aldıklarını ortaya koymaktadır. Öyle ki, Siyonist işgalciler Golan Tepeleri'ni aşıp Şam kırsalına yaklaşmış, bunlar, "Biz İsrail ile savaşmayacağız, molaya ihtiyacımız var" diyorlar. Hatırlayalım, 1982 yılında Güney Lübnan toprakları Siyonist çete tarafından işgal edildiğinde Lübnan'ın ulusal ordusu mukavemet gösterememişti, buna mukabil gönüllülerden oluşan Hizbullah işgalcilere karşı 18 yıl gerilla savaşı verdi ve bi iznillah Siyonist çeteye tarihinde ilk defa yenilgi tattırdı. İfade etmek istediğimiz o ki, Hizbullah, 18 yıllık mücadeleden sonra, "yorulduk molaya ihtiyacımız var" demedi, Gazzeli kardeşlerinin yardımına koştu. Gazze'de 2000 yılından 2005 yılına kadar verilen amansız mücadele sonucu HAMAS ve Hizbullah dayanışmasıyla Siyonist çete 1967 yılından beri işgalinde tuttuğu Gazze'yi terk etmek zorunda kaldı. Kısacası, HTŞ'nin "mola" diye mazerette bulunması geçerli değil. Siz din ve mukaddesat adına Suriye'yi ele geçirdiğinizi söylüyorsunuz, o hâlde mukaddes topraklarımızı işgal altında tutan Siyonist çeteye karşı bir tavrınız ve söyleyecek bir sözünüz yok mu? Bugüne kadar işgalci İsrail'e bir kurşun sıkmadınız ama öte yandan Irak ve Suriye'de sadece kardeş kanı akıttınız. Tekbirler getirerek Müslüman kestiniz, Müslüman katlettiniz. Irak ve Suriye'yi kan gölüne çevirdiniz. İlerleyen süreçte Irak'tan kovuldunuz.
Şimdi ise Suriye'yi ele geçirdiniz. Geçmişinize ve sicilinize bakmayan, iyi niyetli/saf Müslümanların sizden beklentileri var. Oysa daha ilk günden itibaren yaptığınız beyanatlarla ümmeti sükût-u hâyale uğrattınız. Bu hayâl kırıklığı ile ilgili Yakın Doğu Haber portalından alıntıladığımız birkaç pasaj aktarmış olalım: "Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) eski sözcüsü ve Suriye Milli Kurtuluş Cephesi Başkanı Fahd el-Mısri, İsrail merkezli i24News’e verdiği mülakatta dikkat çeken açıklamalarda bulundu."
"El-Mısri, Şam’daki İran büyükelçiliğinin yerinde bir İsrail büyükelçiliği görmek istediklerini söyledi ve Suriye’nin yeniden inşa sürecinde İsrail’in de yer almasını arzuladıklarını ifade etti."
"Buna rağmen İsrail’in Suriye’de devam eden hava saldırılarını 'tarihi bir hata' olarak nitelendiren el-Mısri, bu tür eylemlerin barış sürecine zarar verdiğini belirtti."
"El-Mısri, İsrail’in Hermon (Şeyh) Dağı ve Kuneytra’daki hamlelerini 'yanlış ve irrasyonel' olarak nitelendirdi. İsrail’in bu tür adımlarının, on yıldır sürdürülen barış çabalarına zarar verdiğini savundu."
"İsrail ile Suriye arasında "adil bir barış" çağrısında bulunan el-Mısri, iki halkın iş birliği içinde bir gelecek inşa edebileceğine inandığını dile getirdi."
"El-Mısri, ayrıca Suriye’nin yeniden inşa sürecinde İsrail’in tarım, su ve teknoloji gibi alanlarda katkı sağlamasını umduklarını söyledi."
Bu ifadeler Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi diğer Arap ülke liderlerine veya Mahmut Abbas'a ait olsa şaşırmazdık. Bu beyanat ve gelişmeler, Suriye'nin de diğer Arap ülkeleri gibi bir yapıya büründüreceğine işaret etmektedir. ABD ve Siyonist çetenin baştan beri istediği de buydu. Zaten buna istinaden HTŞ ve diğer terör örgütleri ABD tarafından desteklendi, eğitilip donatıldı.
Esad dönemine baktığımızda 22 Arap ülkesi içerisinde Filistinli savaşçı gruplara ulaştırılmak üzere İran'dan gelen silah sevkiyatına lojistik destek sağlayan tek ülke Suriye idi. Yine aynı şekilde Suriye rejimini diğer Arap ülkelerinden ayıran en önemli özelliği işgalci İsrail ile ne ticarî ve ne de diplomatik ilişki içerisinde olmayışıydı. 22 Arap ülkesi içerisinde Siyonist çetenin büyükelçilik binası olmayan tek ülke Suriye idi. Bu bağlamda Esad ile teşriki mesai içerisinde olan İran, Hizbullah, HAMAS, İslâmî Cihad ve birçok Filistinli gruplardı. Bu grupların Busra kırsalında eğitim kampları vardı. İran'dan gelen askerî personel tüm ekipmanlarıyla burada eğitim veriyordu. HAMAS'ın şimdiki lideri Halid Meşâl Colani'yi tebrik etmek için aradığında bu eğitim kaplarının kapatılmaması için ricada bulundu. Maattessüf ki rica kabul görmedi ve eğitim kampları kapatılıp silahlara el kondu. Bu tutum, "dakika bir, gol bir" değil de nedir? Siyonist çete ve ABD'nin yıllardan beri Esad'tan istediği buydu. ABD, işgalci İsrail adına Esad'a, "İran'dan gelen silah sevkiyatını durdur, Filistinlilere tahsis ettiğiniz ofisleri ve eğitim kamplarını kapat" diyordu. ABD ve Siyonist çetenin istediklerini şimdi Colani yapıyor.
Kısacası Esad Filistin davasına sahip çıkmanın bedelini çok ağır ödedi. Siyonist çetenin beklentilerini ve ABD'nin taleplerini yerine getirseydi diğer Arap ülkelerinin liderleri gibi el üstünde tutulur, tahtına-sarayına dokunulmazdı. Hatırlayalım, kan içici Netanyahu 7 Ekim'de Arap liderlerine seslenerek, "Koltuklarınızdan olmak istemiyorsanız sesinizi çıkarmayın" demişti. Bütün bu vahşete ve katliamlara karşılık onlarda söz dinleyip seslerini çıkarmadılar. İslâm ümmeti açısından ne kadar zelil ve kahredici bir durum değil mi? Gazze'de 50 binin üzerinde cana kıyılıyor, (İran ve Yemen istisna) ümmetin başındaki siyasîler sessizce ve zillet içerisinde bu vahşeti seyrediyor. Böyle mi olmalıydı?
Esad'ın düşürülmesinin nedeni anlaşılmıştır sanırım. Yoksa diğer yönüyle Esad yönetiminin öteki Arap rejimlerinden ayrı olmayan totaliter yapısından söz etmiyoruz. Mesele olayın o yönü değil, mesele Esad'ın Filistinli direniş gruplarına sahip çıkıyor olmasıydı. Esad rejimini diğer Arap resimlerinden ayıran tek belirgin yönü buydu. Şu hâlde sormuş olalım: Esad'ın Siyonist çeteye karşı duruşundan ve Filistinli savaşçı gruplara verdiği destekten mi rahatsız oldunuz da iç savaş çıkarıp 1 milyona yakın insanın ölümüne, 7-8 milyon insanın doğup büyüdüğü toprakları terketmelerine sebebiyet verdiniz, Bir ülkenin baştan sona şehirlerini enkaz yığınına çevirip alt yapısını ekonomisiyle birlikte çökerttiniz. Bu yaptığınız marifet midir? Müslüman ahaliden müteşekkil Suriye'nin ulusal ordusu ve emniyet güçleri size 13 yıl direndi.
Uzun süredir İdlip kırsalında kurduğunuz karargâhta sizi ABD eğitip donattı ve büyük hazırlık içerisinde tekrar nice kanlar dökmek üzere Halep'e doğru yola koyuldunuz. Durum değerlendirmesi yapan ve İran'ın da tavsiyesine uyan Esad kan akatılmaması adına direnmekten vazgeçti ve ülkesini terk edip Rusya’ya iltica etti...
13 yıl boyunca nice kanlar dökerek savaştığınız Esad yok artık. Şimdi Filistin konusunda ondan daha iyisini yapın ki, ümmetin beklentisine cevap vermiş olasınız. Ama nerede? Bırakın fiîliyatı, yaptığınız beyanatlar bile Siyonist çete liderlerinin yüreklerine su serpiyor.
Terör örgütü HTŞ; Halep, Hama ve Humus'tan sonra en son Şam'ı da ele geçirince Siyonist çete lideri Benyamin Netanyahu mikrofonların karşısına geçip, "Gelişmelerden çok memnunuz, ortak düşmanlarımız tek tek bertaraf ediliyor." dedi. Elbette ki, "Ortak düşmanlar ortak dostlukları beraberinde getirir." Ancak tabloya baktığımızda kazananın işgalci İsrail olduğu görülmektedir. HTŞ'yi ise zillet bekliyor. Keşke yanılsak!
Bakınız, İsrail Suriye'de ilerleyişini sürdürürken Colani'den dikkat çeken bir açıklama geldi. The Times'a verdiği röportajda Colani "İsrail'in Suriye'ye müdahalesinin gerekçesi İran ve Hizbullah'tı. Onlar artık yok bu sebeple gerekçe de ortadan kalktı." ifadelerini kullandı. Ne demezsin, bay Colanî, işgalci İsrail senin bu sözlerini dikkate alıp hemen işgal ettiği yerleri terk eder, öyle mi?
İşin ilginç tarafı, Colani diğer Arap ülkelerinin liderleri gibi bütün demeçlerinde düşmanın beklentileri doğrultusunda "sadakat ve teslimiyet" ifade eden bir üslupla diplomasî dili kullanıyor.
Yukarıda örneğini vermiştik, yeri gelmişken tekrar kaydedelim:
"Suriye topraklarını İsrail’e saldırılarda kullanılmasına müsaade etmeyeceğiz." İsrail üç gün içerisinde üç Gazze büyüklüğünde toprağı işgal edecek ve sen bu sözleri sarf edeceksin! Bu ne yaman bir çelişki, bu ne tenakuz böyle? Yani demek isteniyor ki: "İsrail artık lütfedip bombardımanlardan ve işgalden vazgeçsin." Nasıl bir akıl tutulmasıdır bu? İsrail, Filistin topraklarına yerleştiği tarihten bu yana işgal ve katliamlarından ne zaman vaz geçmiş? Yayılmacı politikalarını ne zaman terk etmiş? Peki şu hâlde, bu teslimiyetçi tavırlarınız neyin nesi?
Sormuş olalım: Şu an İran ve Hizbullah Suriye'de yok, İsrail neden işgal ve bombardımanlarına devam ediyor? Demek oluyor ki, söz konusu gerekçe plöften ibaretmiş. Zaten İsrail’in bugüne kadar Suriye'ye girmeye cesaret edemeyişinin tek nedeni İran'ın ve Hizbullah'ın oradaki varlığı idi. Esad 13 yıl dayandı ve pes edip gitti. Hâl böyle olunca İran ve Hizbullah alandan çekildi ve meydan size kaldı. Her hangi bir mukavemetle karşılaşmadan Halep, Hama, Humus ve Ardından Şam'a girdiniz. Şimdilerde fetih sevinci yaşıyorsunuz. Oysa Golan Tepeleri'nden bu yana vuku bulan gelişmelere baktığımızda fetih değil hezimet görülmektedir. Siyonist çete bölgedeki baraj ve su kaynaklarını ele geçirip Şam kırsalına dayandı. Çevredeki köy ve kasabalar silah zoru ile boşaltılıyor. Kamyonlar dolusu mühimmatları da ele geçirdiler. Yeni işgal ettikleri bölgeye getirdirdikleri harita uzmanlarına kadastro çalışması başlatıp yeni yerleşim yerleri kurdurmak için harekete geçtiler bile. Hiçbir engelle karşılaşmadan gasp ettikleri topraklada gövde gösterisi yapan bu kişiler ellerindeki harita ve planları kameralara gösterip, "buralar bizim işgal edilmiş ebedi yurdumuzdu geri aldık, yeni yerleşim binaları kurarak halkımızı buralarda iskân edeceğiz" diyorlar. Anlıyacağınız adım adım Arz-ı Mevud'a doğru ilerliyorlar. Siz zafer sarhoşluğu içerisinde iken elin Siyonisti ensenize kadar yaklaştı farkında değilsiniz. Siz ABD ve Siyonist çete tarafından kullanıldınız ve kullanılmaya devam ediyorsunuz.
Sizin sayenizde İsrail’e böylesi bir alan açılmış oldu. Zaten ABD'nin sizi eğitip donatması ve oraya yerleştirmesinin bedeli olarak İsrail'in yapıp edeceklerine sesinizi çıkarmamak olacak. Siz bu teminatı işin başında verdiniz zaten...
İşgalci İsrail gasp ettiği toprakları sizin sayenizde % 20 büyüttüyse bu sizin için de, ümmet içinde hezimetten başka bir şey değildir.
Sonuç itibariyle, Suriye'deki gelişmeleri analitik olarak enine-boyuna inceleyen her aklıselim insan bu acı tabloyu görecektir.
Hazım KORAL