Peki, Rusya, İran, Çin ve müttefiklerin oluşturduğu tarafın
(çok önemli stratejik hatalarına karşın) Beşar Esad’dan ne istediği
belliydi. Rusya, onlarca yıldır hayalini süsleyen Doğu Akdeniz’in nadide
limanları Lazkiye ve Tartus’ta üs sahibi olmak istiyordu, oldu. Esad ve öncesi
dönemlerde Suriye ile inşa ettiği yakın ilişkilere, Suriye ordusu ve akademik
camiasının ezici çoğunluğunu eğiten kurumların Sovyet Rusya veya müttefiki
devletlerden mezun olmalarına karşın Moskova, başta Suriye Şam coğrafyasında
kültürel, ekonomik ve siyasi marka ve cazibe merkezi olamadı. Az bir kesim
Rusya’nın edebiyat, tarih, müzik, dans alanlarında ulaştığı seviyeden istifade
edebildi. Geniş kesim için Rusya ürünlerini satabilecekleri ve kadınlarıyla
oynaşacakları diyar olarak görüldü.
MOSKOVA’NIN HASSAS KARNI
Petrol ve doğal gaz zengini, başta Avrupa olmak üzere dünya
pazarlarında ciddi bir pay sahibi olan Rusya Suriye’nin kara ve denizinde sahip
olduğu zengin petrol ve doğal gaz havzalarının başkaları tarafından
kullanılmasına karşıydı. Ne işletebiliyor ne de işlenmesine katkıda
bulunuyordu. Rusya, Türkiye’ye verdiği ve hatta Suudi Emirliği’ne satmayı
arzuladığı S-400 hava savunma sistemini savaşın içinde eriyen, İsrail ve
ABD’nin hava saldırılarına aciz kalan koruması altında olduğunu iddia ettiği
Suriye’ye vermedi. Aksine Suriye’nin elinde olan alt nesil S-300leri elinden
aldı. Bunun yerine hava-deniz limanları ve Suriye hava sahasını kendisinin
tedarik edeceğini taahhüt etti ama taahhüdünü de yerine getirmedi. Moskova’nın
hassas karnı İsrail ve ABD’dir. Bunun da Putin’in “gizli Yahudi” olması
saçmalığından ziyade özel sebepleri vardır. Birçok yazımızda bu özel sebeplere
atıfta bulunduk.
ETKİ-TEPKİ ÇERÇEVESİ
İran ise Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin coğrafyasında
İsrail’e karşı koruyucu bir kalkan, etkin ve caydırıcı bir güç olma
hedefindeydi. Baba ve oğul Esat döneminde, bu amacına büyük oranda ulaştı. Ama
ve lakin, özel bir araştırma gerektiren bir konudur, Suriye’de siyaseti,
ekonomisi, din turizmi dışındaki turizm, sinema, müzik, edebiyat, tarih,
üniversiteler arası münasebetlerde marka olmadı. Rusya’ya sağladığı binlerce
SİHA ve İHA’yı müttefiki Suriye’ye vermedi. Bugün İsrail’e karşı etkili
kullandığı ve İsrail’i frenleyen Füzelerini Suriye’nin hizmetine sokmadı.
Karada mukavemet etme ve sahadaki “düşman örgütleri” etkisiz hale getirme
savaşında istihlak oldu. O örgütleri sadece böcek yiyen böcekler veya iti ite
kırdırma çerçevesinde istihdam eden İsrail ve müttefiklerine karşı etki-tepki
çerçevesinde yaklaştı.
45 yıllık yakın dostluğa rağmen Şam’da “bu bir İran markası”
diyebileceğiniz bir yemek menüsü bile yok. Şam Üniversitesine Farsça ve Rusça,
Türkçe ile birlikte girdi. Türkiye ile iyi dönem ilişkilerinde üniversiteye
kazandırdığımız Türkçe öğretim merkezi ve Türk dili edebiyatı bölümleri için
izin alınırken, Yüksek Eğitim Bakanı Şam Üniversitesi Rektörü’ne hitaben, “Rus
ve İranlı dostlarımız üzülmesin, Farsça ve Rusça için de emsal bir karar
alalım.” demişti. Rusya ve İran ile ilişkiler havadan havaya yani devlet erkânı
arasında kalmıştı. Suriye savaşının Esad lehine dönüşmesinde İran çok önemli
bir güçtü. İddia edildiğinin aksine İran’ın ajandasında Suriye Sünnilerini
Şiileştirme derdi de takati de hevesi de ihtiyacı da yoktu. Bırakın Sünnileri
Ali’nin Şiası meşrebinden gelen Suriye Alevileri, Dürzileri, İsmail’i ve
mürşidilerde bile böyle bir girişim hasıl olmadı.
BÖLGEYİ İYİ ANALİZ EDEMEDİLER
Çin ise ne şiş ne kebap yansın tutumunu devam ettirdi. ABD
ve müttefiklerinin Esad’a karşı BM’de aldırmak istediği kararları engelledi.
Pazar güvenliği ve ürünlerinin serbest dolaşımı, yatırımlarının zarar
görmemesi, herkesle “iyi” olmak, suyuna sabununa dokunmadan ülke içinde üretmek
ve dünya pazarlarında cirit atmak stratejisini felsefe edinmiş Çin bunun bir
ütopyadan ibaret olduğunu idrak edecek kadar bir tarih birikimine sahip ama en
büyük hatayı büyükler ve en çok bilenler yapar. Çin, dünyanın merkezinin uzak
doğu Asya olmadığını, merkezin Şam (Suriye, Anadolu, Irak, Lübnan,
Filistin/İsrail) olduğunu idrak edemedi. ABD’nin buraları bırakıp Çin’in
coğrafyasına odaklanacağını sandı.
Bölgemiz tarihine müdrik olmayan Çin, sahip olduğu
coğrafyayı savunacak kabiliyette ve yeterlilikte olmanın yeterli olmadığını
aslında Çin’in oksijen borusu olan Arap-Farisi Körfezi, Kızıldeniz ve Doğu
Akdeniz’in sadece Çin’in değil tüm dünya merkezi devletlerinin yükseliş ve
batış hikayelerinin yazıldığı diyarı olduğunu anlayamadı. Envanterinde olan
hava savunma sistemlerini, yeni nesil savaş uçaklarını, füzelerini vermedi.
Zira business için para gerekiyordu ve Suriye’nin bunları ödeyecek durumu yoktu.
Sarhoşluk geçince akıl başa geldi ve coğrafyamızın üşütmesi bile Çin, Rusya ve
İran’ın zatürreye yakalanması için yeterli olduğunu en nihayet idrak ettiler
ama atı alanda Üsküdar’ı geçti. Bakalım bu Üsküdar’ı geçen atlıyı yakalama
imkânı olacak mı?
Not: Bir sonraki yazımızda, Esad’ı biz devirdik kararları
biz veririz!” diyen El-Golani’nin İsrail ile yürüttüğü gizli pazarlıklarını,
taleplerini, Esad’ı deviren cephedeki durumu ve Suriye’yi bugün gerçekte kimin
yönettiğini irdeleyeceğiz.
aydınlık