Gazze’den sonra soykırım operasyonunda sıra Batı Şeria’ya
geldi. Geldi derken burası zaten yıllardır gasp, işgal, apartheid ve yerleşimci
terörü ile zulmün ve zilletin en yoğun halini yaşıyor. İlaveten 7 Ekim’den bu
yana Batı Şeria’da Filistinliler ‘atış serbest’ rejimine tabi. Asker ve
yerleşimcilerin öldürdüğü Filistinli sayısı 662’yi geçti. Şimdi olan,
Gazze’deki senaryoyu burada tekrar etme girişimi.
Cenin, Nablus, Kalkilya, Tulkerim ve Tubas’ta başlatılan
geniş çaplı operasyona Yaz Kampları adı verilmiş.
İsrailli bakanlar Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve
Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) açıktan delil sunarcasına soykırımı
tamamlayacak eylem çağrıları yapıyor. İsrail’in gelmiş geçmiş en boş Dışişleri
Bakanı Yisrael Katz, Batı Şeria'ya Gazze'deki gibi muamele edilmesi ve
Filistinlilerin topluca sürülmesi gerektiğini yazdı. Benzer çağrı Tarım Bakanı
Avi Dichter’den geldi. İmha ve sürgün! Bahaneleri de hazır: “İranî ve İslamî
terör altyapılarını temizlemek.”
İnsanlığın aklıyla dalga geçen hokkabazlık burada da
tekrarlanıyor. İsrail, Batı Şeria’da ‘utanç duvarları’, kontrol noktaları,
ileri karakollar ve yasadışı yerleşimlerle Filistinlilere nefes aldırmıyor.
Burası adeta kelepçelenmiş bir toprak parçası.
***
Son operasyon, işgali genişletme planları ve gizlenmeyen
ilhak niyetine paralel gelişiyor. Hemen öncesinde Maliye Bakanı Bezalel
Smotrich yeni yasa dışı yerleşim planlarını açıkladı. Ulusal Güvenlik Bakanı
Itamar Ben Gvir de Mescid-i Aksa’da sinagog yapma niyetini açığa vurup Batı
Şeria’nın ilhak edilmesini istedi.
Batı Şeria’nın kentlerinde asfalt yollar, su, kanalizasyon,
elektrik ve telefon şebekeleri dahil bütün altyapıyı tahrip ederek ilerleyen
zırhlı buldozerler imha stratejisinin basit bir göstergesi.
Filistinliler için hayatı çekilmez kılan ne varsa
yapıyorlar. Bu stratejinin boyutları oldukça geniş.
İleri karakolların koruması altında yerleşimciler,
Filistinlilerin evleri ve araçlarını kundaklıyor; canlarına kastediyor; zeytin
ağaçları, ekili alanlar ve hayvanları yani geçim kaynaklarını yok ediyor.
Zeytinlikleri ateşe vermekle kalmayıp kimyasallarla zehirliyorlar.
7 Ekim Aksa Tufanı’ndan bu yana yerleşimciler daha da
küstahlaştı. Devlet, azgın yerleşimcilere tonlarca silah dağıttı. Buna ilaveten
Batı Şeria’nın C bölgesinde inşaat ve arazi meseleleriyle ilgili orduya bağlı
Sivil İdare, 29 Mayıs’ta Smotrich’e bağlandı. Kabinenin faşist bakanlarından
biri yerleşim inşaatlarını onaylama ve Filistinlilerin evlerini yıkma yetkisine
kavuştu. İşgali genişletme süreci hızlandı. Smotrich 2022’de göreve gelirken
yerleşimci sayısını iki katına çıkarma sözü vermişti.
***
Peki neler oluyor? Herkesin gözü Gazze’deyken yerleşimciler
Batı Şeria’da terör taktikleriyle Filistinlileri sürmeye çalışıyor, mülklerini
gasp ediyor. Siyasi ortam gayet elverişli.
BM’ye göre Batı Şeria’da son 10 ayda Filistinlilere yönelik
1270 saldırı belgelendi. Bu sayı 2022'de 856 idi.
İsrailli insan hakları örgütü B'Tselem'e göre son 10 ayda
yerleşimciler Filistinlileri en az 18 köyden çıkmaya zorladı.
B'Tselem’ın paylaştığı bir videoya göre El Halil kentine
bağlı Vadi el Rahim’de 4 Ağustos’ta yerleşimciler sığırlarını Harini ailesinin
arpa tarlasına soktu. Bir yerleşimci ev ve tarlanın kendilerine Tanrı
tarafından verildiğini belirterek Filistinli aileyi kovdu. Yerleşimciler
direnen aileyi "Tanrı adına tecavüzle" tehdit etti.
Gözde hedeflerinden biri de zeytinlikleri ve üzüm bağlarıyla
bilinen Battir. Unesco Dünya Mirası listesinde yer alan muhteşem bir köy.
Hükümet geçenlerde 23 kilometrekarelik bir alanı gasp eden 5 yeni yerleşim
planını onayladı. Bunlardan biri Battir’de. Yerleşim için mülküne el konulan
Gassan Olyan BBC’ye demecinde diyor ki, “Bizim felaketimizin üzerine
hayallerini inşa ediyorlar.”
İşleyişi bundan daha iyi tanımlayan ifade olmazdı.
Batı Şeria'daki toprak gasplarını izleyen Peace Now'a göre,
İsrail’in bu yıl el koyduğu topraklar 3 bin 300 futbol sahasına denk geliyor.
BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi'ne (OCHA) göre de İsrail
ordusu ve yerleşimciler bu yıl 641 yapıyı yıkıp 1285 Filistinliyi yerinden
etti. En az 15 Filistinli tarım topluluğu tamamen temizlendi. Çiftçilerin çoğu
köylerin yakınlarındaki kasabalara sığındı.
El Cezire’ye göre etnik temizlik özellikle Ürdün
Vadisi'ndeki çiftçilere karşı yapılıyor. İnsanlar yanlarına şilte ya da
battaniye bile alamadan evlerinden çıkartılıp sürülüyor. Yeri geliyor
yerleşimciler otlaklarda çobanlara saldırıyor; hayvanları İHA kullanarak
terörize ediyor. Bu insanlar tamamen savunmasız.
Geçen şubatta Nablus yakınlarındaki Huvara köyü yakılıp
yıkıldı; evler, arabalar, tarım arazileri ateşe verildi.
Bedeviler de saldırıların hedefinde. Middle East Eye’a (MEE)
göre köyleri ve otlaklıkları ellerinden alınan, önce evleri, ardından
kurdukları çadırlar yıkılan Bedeviler, toprağı kazarak oluşturdukları
sığınaklarda yaşamaya çalışıyor.
El Halil’de bir dükkân sahibi MEE’a “Kendimizi korumaya
alsak da pencerelerden üzerimize her şeyi atıyorlar: Taş, şişe, çöp ve hatta
bazen dışkı. Durum dayanılmaz bir hal aldı. Hâlâ dükkânı açık olan çok az kişi
kaldı” diyor.
New York Times 18 Ağustos’ta Kalkilya’ya bağlı Cit köyünden
bir haber geçti. Taşlar, Kalaşnikoflar ve M-16'larla silahlanmış yerleşimciler
köyü bastı. Muaviye el Sidee, ön bahçede oynayan 13 yaşındaki kızının “Baba,
yerleşimciler geliyor” diye bağırması üzerine panikle beş çocuğunu arabaya atıp
evden uzaklaştı. Saniyeler sonra yerleşimciler evin camlarını kırıp üç molotof
kokteyli atarak odaları yaktı. Bu şekilde 4 ev ve altı araç kundaklandı.
***
2.7 milyonu aşkın Filistinlinin yaşadığı Batı Şeria’daki
yasadışı yerleşimcilerin sayısı 30 yılda 250 binden 700 bine çıktı. Yerleşim
yerlerinin sayısı 150’ye, ileri karakolların sayısı da 128’e ulaştı.7 Ekim
sonrası rakamın nereye vardığı şimdilik meçhul.
Uluslararası hukuk açısından İsrail işgalci ve yerleşimler
yasadışı. Geçen temmuzda işgal altındaki topraklarla ilgili BM Genel Kurulu’nun
talebi üzerine Uluslararası Adalet Divanı’nın vardığı sonuç şuydu: İsrail'in
işgal altındaki Filistin topraklarındaki varlığı hukuka aykırıdır. İşgal en
kısa sürede son bulmalı ve zarar tazmin edilmelidir. Ayrıca tüm devletler
işgali tanımamak ve işgalciye yardım etmemekle yükümlüdür.
İsrail’in sınır tanımazlığı dünya mahkemesi tarafından
tescil edildi. İsrail hükümeti kutsal kitaba ve mitlere dayanan şu yanıtı
verdi: “Yahudi halkı kendi topraklarında işgalci olamaz.”
***
Şiddet, kundaklama ve cinayetlerle genişleyen bir işgal hali
var. Bunlar insan hakları örgütlerince tescillenen suçlar. Fakat
kovuşturulmuyor. Suçlular korunuyor. Sonuçta yerleşimciler devlet politikasının
icra kısmında yer alıyor.
Nehirden denize tüm toprakların işgal ve ilhakını savunan
faşistler kabinede yer alıyor. Gazze’deki yüzde 70’i zaten mülteci olan
Filistinlileri Sina’ya sürdükten sonra Batı Şeria’dakileri de Ürdün’e
göndermekten bahseden azgın bir güruh. Siyasete çöken hava yerleşimcileri daha
da dokunulmaz kılıyor. Yerleşimciler yeni topraklar ele geçirmek için inşa
ettikleri barakalar ve getirdikleri karavanlarla İsrail’in kendi yasalarını
çiğnerken de güçlük çekmiyor. Uluslararası hukuka aykırı resmi gasp planlarına
ilaveten yerleşimcilerin iç hukuku çiğneyen işgalci pratikleri. Fakat devlet
işgal edilen yerlere altyapı hizmeti vererek kendince yasadışı olanı da
meşrulaştırıyor.
İcraat başka söze yer bırakmıyor. İsrailli sivil haklar
grubu Yeş Din’e göre 2005 ile 2023 yılları arasında yerleşimci şiddetine
ilişkin soruşturmaların yüzde 93'ü iddianame hazırlanmadan kapatıldı. Bunların
sadece yüzde 3'ü mahkumiyetle sonuçlandı.
Beri tarafta Filistinlilere asla ruhsat vermeyen İsrail,
işgal altındaki Doğu Kudüs’te ‘ruhsatsız’ diye evleri yıkıp duruyor. 25
Ağustos’ta Beytüllahim’deki Mahrur tepesinde Filistinli Hıristiyan Alice
Kisyia, aile topraklarına çöken yerleşimcileri protesto ederken tutuklandı. İki
gün sonra kefaletle bırakıldı. Fakat mahkeme kararına göre 60 gün boyunca kendi
topraklarına ve evine yaklaşamayacak. Sürülmüş Filistinlilerin topraklarını
gasp için 1950’de çıkarılmış yoklukta müsadere yasası kullanılıyor. Yahudi
fonlarına aktarılmış mülkiyetler için savaş veriliyor. Ama adalet Filistinliler
için tecelli etmiyor.
Şin Bet Şefi Ronen Bar bile telaşa kapılmış olmalı ki geçen
hafta başbakana mektup yazıp “Yerleşimcilerin işlediği suçların artması ulusal
güvenliğin çökmesine yol açacaktır” uyarısında bulundu.
İsrail’de gidişatı tehlikeli bulanlar yerleşimci terörünü
hükümetteki aşırı dinci bakanlara bağlayarak devletin rolünü örtüyor. Smotrich
ve Ben-Gvir’in kattığı ivme sistematik işgal ve apartheid gerçeğini
değiştirmiyor.
****
Sonuç olarak İsrailli siyasetçiler önlenemez bir hırsla yeni
bir Nekbe hedefliyor. Yani 1948’deki terör kampanyası, sürgün ve soykırımın
tekrarı. Bu durum Filistinlilerin direncini kırabilir mi? Batı Şeria Oslo Barış
Anlaşması ile ‘teslim alınmış’ sayılıyordu. Fakat son zamanlarda Filistinliler
kendilerine reva görülenler karşısında Filistin Yönetimi’nin İsrail’le yaptığı
işbirliğine rağmen örgütlenmeye başladı. Aslanlar Yuvası, Cenin Tugayları ve
Nablus Tugayları ortaya çıktı. Batı Şeria’nın Gazzeleşmesinden söz ediliyor.
Silahlı direniş uç veriyor. Bu dönüşümde Hamas’tan ziyade İslami Cihad’ın rolü
üzerinde duruluyor. Çatışmalarda FHKC, Demokratik Cephe ve Aksa Şehitleri
Tugayı da öne çıkıyor. Batı Şeria’nın bağlantılı olduğu Ürdün’ün İsrail’le sıkı
işbirliği dikkate alındığında bu dönüşümün ivme kazanıp kazanmayacağını
kestirmek zor. Ama bir tarafta ordu diğer tarafta yerleşimcilerin olduğu hibrid
terör insanları silahlanmaya zorluyor. İsrail bu dönüşümü burayı da cehenneme
çevirmek için kullanabilir. Beri tarafta Şin Bet’in uyarısı Batı Şeria ya da
Doğu Kudüs’ün patlamasıyla sınırlı olmayabilir. İsrail vatandaşı sayılan 1948
sınırlarındaki Filistinlilerin de direnişin içine çekilme ihtimali üzerinde
duruyor olmaları da muhtemeldir.
Fehim Taştekin/duvar