Rasthaber - Filistin İslami Cihad Hareketi’nin İran temsilcisi Nasır Ebu Şerif, İsrail rejiminin İran’a yönelik saldırısının sembolik hedefler peşinde olduğunu ve askeri bir başarı elde etme amacı taşımadığını belirtti.
26 Ekim Cumartesi günü Siyonist rejim kışkırtıcı ve saldırgan bir hamle yaparak İran topraklarındaki bazı hedefleri vurmaya çalıştı, fakat İran hava savunmasının yüksek dikkat ve hazırlığı sayesinde, Siyonist rejimin saldırısı kör ve etkisiz kaldı.
İran İslam Cumhuriyeti yetkilileri defalarca, İran’ın toprak bütünlüğünü savunurken BM Şartı'nın 51. maddesi uyarınca her saldırıya uygun ve sert bir yanıt vereceğini vurgulamıştır. Örneğin, Siyonist rejimin Suriye’deki İran Konsolosluğu’na yönelik saldırısına karşılık olarak, 14 Mart Pazar günü sabaha karşı Gerçek Vaat-1 Operasyonu gerçekleştirildi. Bu operasyon kapsamında İran topraklarından gaspçı Siyonist rejimin askeri hedeflerine 300’den fazla insansız hava aracı ve füze fırlatıldı.
Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, cumhurbaşkanlığı yemin törenine katılmak üzere İran’ın resmi davetlisi olarak gelmişti. Ancak 31 Temmuz Çarşamba günü saat 1:37’de sahte Siyonist rejim tarafından Tahran’da kendisi ve koruması suikasta uğradı.
İsrail, İran’ın acı intikamını, 1 Ekim Salı gecesi "Ya Resulullah" parolasıyla gerçekleştirilen Gerçek Vaat-2 operasyonuyla tattı. Bu bağlamda Devrim Muhafızları Ordusu’ndan yapılan açıklamada, "İsmail Heniyye, Seyyid Hasan Nasrullah ve Tümgeneral Abbas Nilforuşan’ın şehadetine karşılık olarak, 200 füze ile işgal topraklarının kalbi hedef alınmıştır." ifadelerine yer verildi.
İran füzelerinin yüzde 90’ı hedeflerine ulaşırken, bu operasyonda üç hava üssü hedef alındı.
Batı medyasında Siyonist toplumunun kriz içinde olduğuna dair fazla bir kanıt görmüyoruz, ancak bu topluma baktığımızda bu sahte rejimin temel yapılarının çökmekte olduğunu ve ordusunun yorulup zayıfladığını fark ediyoruz. İsrail işgal ordusu, Gazze ve Lübnan’daki iki cephede ilerlemek için zorlanıyor. Askerlerin moral ve iradesi açısından büyük sorunlarla karşı karşıya bulunuyor ve çağrı yapıldığında Siyonistleri askerliğe almaya çalışmakta güçlük çekiyor.
Chicago Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü John Mearsheimer şöyle dedi: "Şu anda olan şey, İran ve İsrail’in tansiyonu giderek artırdığı ve İsrail’in bu gerilim döngüsünü kontrol edebildiğine dair herhangi bir kanıt olmadığıdır. Bu sürecin sonucuna bakarsanız, gerilimin sonunda nükleer bir İran’a yol açacağını görürsünüz ki bu, İsrail için hiç de iyi bir haber olmayacaktır. İsrailliler gerilim döngüsünü kontrol edemiyor. İran’ı anlamlı bir şekilde yenemezler ve aynı şekilde Hizbullah ve Hamas’ı da anlamlı bir şekilde mağlup edemezler."
İsrail’in zayıf ve iddialarının ötesinde kalan başarısız saldırısını değerlendirmek amacıyla, Mehr Haber Ajansı İran’daki Filistin İslami Cihat Hareketi Temsilcisi Dr. Nasır Ebu Şerif ile bir röportaj gerçekleştirdik. Bu röportajın detayları şöyle:
Sayın Ebu Şerif, İsrail rejiminin İran’a yönelik son saldırısının önemi ve boyutları hakkında görüşleriniz nelerdir? Bu rejim ve müttefikleri, bu saldırı yoluyla hedeflerine ne ölçüde ulaşabildiler? Bu eylemi askeri bir operasyon olarak mı değerlendirmeliyiz yoksa sadece siyasi bir adım mı?
Siyonist rejiminin İran’a saldırısı bir askeri operasyondan öte, siyasi bir yön taşımaktadır. Bu başarısız saldırı, İran’ı korkutmak ve İsrail rejiminin bölgedeki müttefikleri ile uluslararası toplum karşısında gücünü gösterme amacıyla gerçekleştirilmiştir. Bu saldırının ana mesajı, işgalci İsrail rejiminin İran’ın derinliklerine nüfuz edebileceğini ve askeri tesislerini hedef alabileceğini ima etmektir. Ancak, bu hedefine ulaşabildi mi? İsrail rejimi, pratikte kayda değer bir başarı elde edememiştir. İran’ın hava savunma sistemi, bu kör saldırıya zamanında ve bilinçli bir şekilde karşılık vererek kayıp ve hasarları en aza indirmeyi başarmıştır. Bu başarısız saldırıda İran’ın hava savunma güçlerinden beş kişi şehit olmuştur, ancak bu durum İran’ın savunma veya saldırı yetenekleri üzerinde uzun vadeli stratejik bir etki yaratmamıştır. Bu nedenle, bu saldırıyı taktiksel olarak başarısız olmuş, sınırlı ve zayıf bir güç gösterisi olarak değerlendirmek mümkündür; İsrail rejimi yalnızca sembolik olarak korku yaratmaya çalışmıştır.
İran’ın Siyonist rejiminin saldırısına karşılık senaryoları nasıl olacak?
İran, Siyonist rejimin başarısız saldırısına yanıt vermek için çeşitli seçeneklere sahiptir. İslam Devrimi Lideri’nin buyurduğu gibi, İran ne aceleci ne de gecikmeli davranacaktır. İran İslam Cumhuriyeti, akılcı ve uygun bir yanıt seçerek hareket edecektir. İran’ın verebileceği yanıtlardan biri, bölgesel müttefikleri olan Hamas ve Hizbullah gibi gruplara desteğini artırarak İsrail’in çıkarlarına darbe vurmaktır. Böylece, saldırgan İsrail rejimine, her türlü saldırının yanıtı olacağına dair güçlü bir mesaj iletilebilir.
Bir diğer yanıt senaryosu ise İran’ın doğrudan çatışmayı tırmandırmaktan kaçınarak, İsrail rejiminin bu saldırısını uluslararası alanda kınamaya çalışmasıdır. Bu yolla İran, uluslararası hukuk kurallarına bağlı bir ülke olarak kendini gösterebilir. Bu dengeli yaklaşım, İran’ın iç istikrarını koruyarak caydırıcı gücünü sergilemesine ve kapsamlı bir savaş tuzağına düşmeden hareket etmesine olanak tanır.
İran İslam Cumhuriyeti’nin Siyonist rejiminin bazı müttefiklerine yönelik önceki uyarılarına rağmen, Ürdün gibi bazı komşu ülkelerin Siyonist rejimine hava sahalarını kullanma izni verdikleri iddia ediliyor. Bu konuda görüşünüz nedir?
Suudi Arabistan ve Ürdün, hava sahalarını Siyonist rejime İran’a yönelik saldırılar için açmadıklarını açıkladılar. Bu tutum, bu ülkelerin maliyetli bölgesel çatışmalara doğrudan karışmak istemediklerini göstermektedir. Ancak, eğer böyle bir iş birliği gerçekleşmişse, bu, ümmetin haklarına karşı açık bir ihanet ve bazı ülkelerin politikaları ile Arap ve Müslüman halklarının çıkarları arasındaki çelişkinin bir göstergesidir.
Bölgedeki geçici İsrail rejiminin müttefikleri ve bu rejime komşu ülkelere saldırılar düzenlemek için hava sahalarını kullanma izni veren her ülke, bu sahte rejimin yayılmacı stratejisinin ve bölgedeki saldırganlıklarının güçlenmesinin bir parçasıdır. Bu tür politikalarla bu ülkeler, sadece bölgesel güvenliği zayıflatmakla kalmamakta, aynı zamanda İsrail rejiminin komşu ülkeleri kendi hedeflerine ulaşmak için araç olarak kullanmasına olanak tanımaktadır ve bu durum, bölgenin güvenliği ve istikrarı için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Siyonist rejimin İran’a yönelik saldırısı, iddialarından daha zayıf bir operasyon değil miydi? Bu saldırı sahte rejim için bir askeri kazanç sağladı mı?
Siyonist rejimin İran'a yönelik saldırısı, taktiksel olarak sınırlı bir operasyondu ve sahip olduğu çok sayıda uçak ve karmaşık elektronik ekipmana rağmen, İran’ın ileri savunma sistemlerine karşı yetersizliklerini ortaya koydu.
İran hava savunması, bu saldırıyı başarılı bir şekilde püskürterek İsrail’in çoğu hedefine ulaşmasını engelledi. İran hava savunmasının bu hazırlığı ve etkin performansı, yalnızca büyük hasarların önüne geçmekle kalmadı, aynı zamanda İran’ın büyük tehditlerle başa çıkabilme kapasitesini de gösterdi.
İsrail rejiminin saldırısı, İran hava savunmasında beş kişinin şehit olmasına yol açsa da stratejik olarak bu rejim için bir yenilgi olarak değerlendiriliyor ve örgütlü ve güçlü bir savunma karşısında yetersizliklerini ortaya koyuyor. İsrail'in bu saldırısı, İran’ın egemenliğine açık bir saldırıdır. Sahte rejim, askeri kazanımlardan çok, sembolik ve siyasi hedefler peşindeydi; bu yüzden saldırısı aceleci ve başarısız bir girişim olarak değerlendirilmektedir.
Lübnan Hizbullahı, Şeyh Naim Kasım’ı Seyyid Hasan Nasrullah ve Seyyid Haşim Safiyeddin’in halefi olarak seçtiğini duyurdu. Bu seçimin hemen ardından Siyonist Rejim Savaş Bakanı Yoav Gallant, "Geçici atama uzun sürmeyecek" diyerek tepki verdi. Siyonist Rejim Enerji Bakanı Eli Cohen de "Bu partinin başına kim geçerse geçsin, hedef alınacak" iddiasında bulundu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Şeyh Naim Kasım’ın, şehit Seyyid Hasan Nasrullah’ın yerine Hizbullah Genel Sekreteri olarak seçilmesi, Siyonist düşman ve müttefiklerine yönelik güçlü ve anlamlı bir mesaj niteliğinde. Bu karar, Lübnan direnişinin ilkelerine bağlı kaldığını ve uzun bir mücadeleye hazır olduğunu gösteriyor. Şeyh Naim Kasım, yıllarca şehit Seyyid Hasan Nasrullah ile direnişin ön saflarında bulunmuş bir lider olarak, Hizbullah’ın kararlılığını ve direniş yolunun devamlılığını temsil ediyor.
Hizbullah, Şeyh Naim Kasım’ı Seyyid Hasan Nasrullah’ın yerine seçerek İsrail’e, direnişin değişmeyeceği ve hedeflerinden geri adım atmayacağı mesajını veriyor. Şeyh Naim Kasım’ın “uzun bir savaşa hazır olma” vurgusu, Hizbullah’ın uzlaşma veya tavizden uzak durduğunu ve topraklarını ve haklarını her ne pahasına olursa olsun savunacağını ortaya koyuyor.
Şeyh Naim Kasım’ın yeni Genel Sekreter olarak seçilmesi, ABD’ye de bir mesaj niteliğinde: Baskılar ve yaptırımlar, direnişin iradesini etkilemeyecek. Şeyh Naim Kasım’ın, ABD Büyükelçisine “Direnişin yenilgisini hayallerinizde bile göremeyeceksiniz” sözleri, dış baskılara karşı direnişin kararlılığını ifade ediyor.
Şeyh Naim Kasım’ın seçilmesi yalnızca bir liderlik değişikliği değil, düşmanlara ve direnişin dostlarına yönelik stratejik bir mesajdır. Bu konu, Hizbullah’ın liderlerine yönelik her türlü tehdit veya suikasta karşı hazırlıklı olduğunu ve İsrail’in bu yöntemlerle Hizbullah’ı sarsamayacağını ortaya koyuyor.
Aslında Şeyh Naim Kasım’ın seçilmesi, direnişin tüm düşmanlarına Hizbullah’ın ilkelerine sadık olduğunu ve topraklarının özgürlüğü için her türlü bedeli ödemeye hazır olduğunu ilan ediyor. Düşman, direnişin teslim olmayacağını ve yeni liderliğiyle daha büyük zaferlere hazır olduğunu anlamalı.
Şeyh Naim Kasım, Hizbullah Genel Sekreteri olarak göreve gelmesinin ardından ilk konuşmasını yaptı. Şeyh Naim Kasım’ın verdiği mesajları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şeyh Naim Kasım’ın, "Ön cephedeki mücahitler şehadet arzusuyla doludur" ifadesi, Lübnan direnişinin derin köklerinde yer alan fedakârlık ve adanmışlık ruhunu yansıtmaktadır. Bu yaklaşım, düşmanı Hizbullah’a baskı yapma veya korkutma çabalarından vazgeçirmekte ve direnişin her türlü tehdide karşı kararlılıkla ayakta olduğunu göstermektedir.
Hizbullah Genel Sekreteri, direnişin “düşmanın tanklarını ve insansız hava araçlarını yok ettiğini ve günlük olarak planlı bir şekilde saldırılarını sürdürdüğünü” vurgulamıştır. Bu askeri kapasite, Hizbullah’ın İsrail’e ağır darbeler vurma yeteneğine sahip olduğunu ve Siyonist rejimi hedeflerine ulaşmada başarısız kıldığını göstermektedir.
Şeyh Naim Kasım, savaş sonrası Siyonistlerin ihtiyaç duyduğu geniş çaplı psikolojik tedavilere dikkat çekerek, direnişin İsrail’e karşı psikolojik savaşta başarı sağladığını belirtmiştir. Bu durum, Siyonist toplumuna olan baskıyı artırmakta ve geçici Siyonist rejimin savaş sürdürme gücünü zayıflatmaktadır.
Ayrıca, Şeyh Naim Kasım, İsrail’i, daha fazla kayıptan kaçınmak için Lübnan topraklarından çekilmeye çağırmıştır. Bu mesaj, Hizbullah’ın düşmana ağır kayıplar verdirebileceğine yönelik ciddi bir tehdit taşımakta ve bu kayıplardan kaçınmanın tek yolunun saldırılara son vermek olduğunu ifade etmektedir.
Hizbullah Genel Sekreteri, "Bu mücadele fedakârlık gerektirir" diyerek, Hizbullah’ın her türlü yıkımdan sonra halkın desteğiyle topraklarını yeniden inşa etmeye hazır olduğunu vurgulamıştır. Bu ifadeler, direnişin mücadele yolunda zorluklara göğüs germeye ve kararlılıkla ayakta kalmaya hazırlıklı olduğunu göstermektedir.