Nephew, Amerika’nın İran tarafından yürütülen uranyum
zenginleştirme faaliyetlerini kabul etmesi ve İran’la bir anlaşma sağlamak için
“altın fırsat”tan yararlanması gerektiğine inanıyor.
İran’a yönelik yaptırımların mimarı, “İran ile iyi bir
anlaşma mümkün mü?” başlıklı kapsamlı bir yazıyı Foreign Affairs dergisinde
yayımladı.
Nephew yazısında, “Düşmanca geçmişe rağmen, Trump’ın Beyaz
Saray’a dönüşünden bu yana Tahran ve Washington karşılıklı ve sürekli bir
anlaşma ilgisi göstermiştir. Birkaç tur görüşme boyunca iki taraf olası
çerçeveleri bile belirledi. Her iki tarafın da bir anlaşma yapma konusunda açık
motivasyonları var.” dedi.
Eski ABD’li yetkiliye şöyle dedi: “Trump yönetimi Orta
Doğu’ya bir miktar stratejik istikrar geri getirmek istiyor ve Trump kişisel
olarak kendisini bir anlaşma yapıcı olarak göstermeye yatırım yapıyor. ABD
yaptırımlarının baskısı altındaki İran ise, birçok vekil gücünün zayıflamasının
ardından, ekonomik rahatlama ve düşmanlıkların sona ermesini istiyor.”
Nephew şöyle diyor: “Ancak Trump, nükleer meseleyi hızlıca
çözmek istediğini ve bir anlaşmanın yakın olduğunu söylese de iki taraf
arasındaki temel uzun vadeli anlaşmazlıklar süreci muhtemelen sekteye
uğratacaktır. ABD’nin İran’ın zenginleştirme programı ve vekil gruplara mali
destek konusundaki endişeleri hâlâ bir anlaşmazlık noktası olacak. Ayrıca
İran’ın nükleer programını azaltma konusundaki isteksizliği ve Trump’ın önceki
anlaşmayı ihlal etmesinden kaynaklanan herhangi bir yeni anlaşmanın
sürdürülebilirliğine dair şüpheleri de diğer anlaşmazlık konuları olarak
kalacaktır.”
İran'a yönelik yaptırımların mimarı eski ABD’li yetkili
Richard Nephew tarafından kaleme alınan yazısının diğer önemli kısımları şöyle:
“İran’ın, kırmızı çizgilerini aşmadan ABD için yeterince
anlamlı bir nükleer anlaşma sağlamak adına yeterli taviz vermesi zor olacaktır.
ABD’nin lehine şartlar içeren bir anlaşma dahi riskler taşır ve her iki tarafın
da hoş olmayan tavizler vermesini gerektirir.
İran’ın beyan edilmiş ya da edilmemiş nükleer tesislerine
kapsamlı denetim uygulanmasını ve uranyum zenginleştirmesinin bazı
yaptırımların kaldırılması karşılığında sınırlandırılmasını içeren bir anlaşma,
Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nın (KOEP - JCPOA) faydalarını tekrar sağlayabilir.
Bu tür bir anlaşma dikkatlice müzakere edilirse ve sonuçlarını gösterecek
yeterli zaman verilirse, ABD’nin önceki anlaşmadan çekilmesiyle oluşan
zararların bir kısmını telafi edebilir, kısa vadeli bir krizi önleyebilir ve gelecekteki
bölgesel istikrar için bir temel oluşturabilir.
Bu anlaşmanın birçok eleştirmeni vardı. Özellikle
Cumhuriyetçi Parti'deki aşırılar, bu anlaşmanın İran’ın nükleer ilerlemesini
geriletemediğini ve sabırlı bir İran’ın hâlâ nükleer bomba elde edebileceğini
savunuyordu. Onlar, Washington’un nükleer krizle, İran ekonomisi hâlâ ABD
öncülüğündeki yaptırımlarla sarsılırken yüzleşmesinin, yaptırımlar
hafifledikten sonraya bırakılmasından daha iyi olduğunu söylüyordu.
Başkan Joe Biden, görev süresi boyunca JCPOA’ya dönmek için
müzakere etmeye çalıştı, ancak İran liderleri Trump’ın yeniden seçilmesi
korkusuyla Biden’ın kalıcı bir anlaşma sağlayabileceğine güvenmediler. ABD ile
İran arasındaki görüşmeler başarısız olunca, Biden yönetimi tamamen yeni bir
anlaşma arayışına girmedi ve bunun yerine gerilimin tırmanmasını önlemeyi
tercih etti. Her iki ABD yönetiminin de 2015 anlaşmasına bir alternatif
sunamaması artık daha da belirgin hale gelmiştir.
Neyse ki, JCPOA’nın bazı unsurları hâlâ yeni bir anlaşmada
kullanılabilir. Bunların en önemlisi, ilk anlaşmanın şeffaflık araçlarıdır. Her
ne kadar diplomatik ve kamuoyundaki tartışmalar büyük ölçüde İran’ın
zenginleştirme programının geleceğine odaklansa da, uluslararası denetimler –
en son teknikler ve ekipmanlarla yapılacak denetimler – herhangi bir anlaşmanın
merkezinde yer almalıdır. İran, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na (UAEA)
nükleer programının barışçıl mı yoksa silah üretimine mi yönelik olduğunu
değerlendirebilmesi için gerekli erişimi vermelidir. Gelişmiş denetimler ve
şeffaflık olmadan hiçbir anlaşma sürdürülebilir olamaz."
Nephew yazısında şu ifadelere yer verdi: “Bazı
değişikliklerin kabul edilmesi İran için kolay olmalıdır. Nükleer anlaşma
kapsamında İran, silah yapımında kullanılabilir plütonyum üretebilen reaktörünü
değiştirerek kısa vadeli bomba seçeneğine son vermeyi ve kullanılmış yakıtı
yeniden işlememeyi kabul etmişti.
Ancak diğer değişikliklerin, özellikle İran’ın uranyum
zenginleştirme programına ilişkin olanların kabul edilmesi Tahran için daha zor
olacaktır. Bir ölçüde, İran’ın 2018’den bu yana kaydettiği nükleer ilerleme,
Nükleer Anlaşma’daki bazı sınırlamaları ortadan kaldırdı. O görüşmelerde, ABD
İran’ın birinci nesil santrifüjleriyle ilgileniyordu… 2015 yılında santrifüj
Ar-Ge’sinin sınırlandırılması, ABD için önemli bir zaferdi; ancak bugün İran,
daha az sayıda santrifüjle çok daha fazla şey yapabilir."
Bu açıklama, Seyyid Abbas Arakçi ve yürütülen dolaylı
nükleer müzakerelerde sorumlu diğer yetkililerin, her koşulda ülke içinde
uranyum zenginleştirmenin devam edeceğini defalarca dile getirdikleri bir
ortamda yapılmıştır.
Nephew, ABD hükümet yetkililerinin İran’daki uranyum
zenginleştirme konusundaki açıklamalarını reddederek şunları yazdı: “Trump
yönetimi, ülkelerin neden uranyum zenginleştirdiği konusunu sürekli yanlış
anladı. Birçok ülke bunu silah programları için değil, enerji üretimi için
yapıyor.”
Nephew şu iddiada bulundu: “İran, tüm baskılara, tehditlere
ve ABD ile ortaklarının diplomatik yalvarışlarına rağmen uzun süredir
zenginleştirme programını sona erdirmeyeceğini vurguluyor ve bu alana siyasi,
ekonomik ve sosyal olarak çok fazla yatırım yaptığını iddia ediyor. Ayrıca,
zenginleştirilmiş uranyum, Tahran gelecekte nükleer silah seçeneğini elinde
tutmak isterse en iyi seçeneği sunuyor.”
Ona göre, “Sonuçta Washington, belli bir riski kabul etmek
zorunda kalabilir. Uranyum zenginleştirme konusunda bir anlaşmaya varmak hem
Trump yönetimi hem de Tahran için hayati bir hedef olmaya devam edecek: ABD,
İran’ın belirli ölçüde zenginleştirme yapmasına izin verirken daha fazla
kısıtlama uygulayabilir; İran da bu kısıtlamaları, düşmanına tamamen boyun
eğmiş gibi görünmeden kabul edebilir.”
Nephew, “İran, yaptırımların önemli ölçüde kaldırılmasından
büyük kazanç sağlayacaktır. Yaptırımların azaltılması, İran’ın üretim
kapasitesini artırır ve ülkeyi krizden çıkarmak için gerekli olan dış yatırım
ve teknolojilere kapı açar.” dedi.