Genel bir olgudur: Sorgulanmayan, araştırılmayan ve temellendirilmeyen hurafeler, temelsiz iddialar ve yanlışlar zaman içinde “hakikat” ve “mutlak doğrular” olarak telakki edilir. İhtimal dâhilinde olan husus şudur ki, Sayın Erdoğan’ın “uç beyleri” Sultan Fatih misali eski devletleri belki yıkabilir, belki yeni şehirleri raptedebilir ve hatta zapt-edebilir. Belki de İbn-i Sina veya Ebu Ali Sina ya da Batılıların söyleyişiyle Avicenna olabilir. Ama ve lakin Peygamber Efendimizin müjdesine mazhar ve nail olmak için “Allah Allah Bismillah Allah-u Akbar” imanıyla müjdelenmek önemli ama yeterli değildir.
Naziler de çok cesur, asker, davaları ve liderleri Hitler için ölümü göze almışlardı. Cephelerdeki kararlılıkları ve savaş azimleri askeri edebiyata ve filmlere konu oldu. Japon askerleri cesur, azimli, davaları ve imparatorları için, iki atom bombasına rağmen son lahzaya kadar teslim olmayı reddetmiş ve ölümüne savaşmışlardı. İngilizler yeryüzünde Allah’ın en kutsal kavmi ve ilahi bir dava ile donanmış askerleri olarak Amerika’ya, Kanada’ya, Yeni Zelenda’ya, Avustralya’ya kutsanarak gönderildiler. Siyonistler de cesur, asker, dava ve yeryüzünü kendilerine verdiğine inandıkları ilahları için öldüler, öldürdüler ve halen öldürüyorlar. IŞİD, El-Nusra, ÖSO, SMO, El- Kaide, HTŞ’dekiler de askerler, cesurlar, davaları, şeyhleri, liderleri ve “Allah-u Ekber” sloganlarıyla öldürmeye ve ölmeye hazırlar. Bu sloganlarla ve hamasi söylemlerle şehirleri fethedebilir, gençleri coşturabilir, heyecanlandırabilir ve kaynayan kanını fokurdatabilirsiniz.
Sultan 2. Mehmet’in, kesin bir delil olmamasına rağmen, Peygamber Efendimizin müjdesine mazhar olduğu iddia edilir. Ama ve lakin onun müjdesine mazhar olan ilk sahabe, Peygamber’i Medine’de evinde ağırlayan ve Bizans’ın başkenti Konstantinopolis’in surlarına kadar ulaşabilen, Bizans’ın Arapların şartlarını kabul etmelerini sağlayan şahsiyet Eyüp El-Ansari’dir.
Sultan Eyüp, İstanbul’da surların içinde ilk Arap Müslüman mahallesinin kurulmasını ve ibadethanelerini açmalarını sağladı. 400 sene sonra Batı’dan gelen ilk “Haçlı” çeteleri İstanbul’a girdiğinde şehirdeki Doğu kiliseleri ve papazlarını katlettiği ve yaktığı gibi Arap Müslüman mahallesi ve ibadethanelerini de ateşe verdiler. Askeri deha, ilim ve irfanla donanmış, siyaset, diplomasi ve uluslararası ilişkilerde mahir ve Arapça, Farsça, Süryanice ve bunların uzantısı olan Yunancaya hâkimdi. Eyüp El-Anasari, İkinci İstanbul Kuşatması’na komutan olarak katıldığında bu genç savaşçı 90 yaşındaydı.
“Endülüs’ü fetheden” olarak tanıtılan Tarık Bin Ziyad’a gelecek olursak;
Komutanı fatih ilan edip fethin arkasındaki aklı, planlayıcısını ve projeyi hayata geçiren, askeri harekâtı tanzim eden başkomutanı tanımamak konusuna en bariz örneği teşkil eden kişilerden birisi de Tarık Bin Ziyad’dır. Arap Emevi ordusuna karşı savaşırken esir alınan, Tarık Bin Ziyad’ı Azad eden, himayesine alan, ordusuna katan, komutanlık veren ve Endülüs ile tüm Kuzey Afrika, Portekiz, İspanya “fethini” planlayan, uygulayan ve başaran siyasi-askeri lider Musa Bin Nusayr’dir. Eyüp El-Ansari gibi Mısır ve Kıbrıs dâhil birçok coğrafyalarda savaştı. Dinler tarihi, fıkıh, felsefe, tıp, astronomi, askerlik ve siyasi idare konularında üstat idi. Endülüs fethini 71 yaşında gerçekleştirdi.
Bir Emevi ordusu komutanıydı. Ancak Muaviye ve Yezit’in temellerini attığı Emevi devletinin halifeleri, komutanları, valileri arasında daim süren bir rekabet, taht kavgası ve nüfuz alanlarının paylaşımı için ciddi kavgalar vardı. Entrikalar, zehirleyerek öldürmeler, pusular, kumpaslar revaçtaydı. Hz. Ali ve Peygamberin aile efradı ve torunlarına yaptıkları soykırım ve zulüm özellikle “halife” Ömer Bin Abdülaziz döneminde son bulması, yapılanları eleştirmesi, devletteki rüşvet sarmalı, iltimas, yakın akrabalara dağıtılan mevki ve makamları lağvetmesi, hesap sorması, ilme ve bilime önem vermesi, üreten sınıfı koruması, onlara zulüm edenleri cezalandırması Ömer’in katledilmesiyle son buldu. İşte Musa bin Nusayr Ömer ve benzeri Emevi sultanları döneminde zirveye oturdu.
Kuzey Afrika ve Avrupa (Endülüs) fetihlerinden sonra artan popülaritesi sadece yeni Emevi halifesi Süleyman Bin Abdülmelik, bazı valileri ve komutanları tarafından tehlikeli olarak görülmedi. Tarık Bin Ziyad ta onun gölgesinde kaldığı için öfkeli ve kıskanıyordu. Yeni Halifeyi Musa Bin Nusayr’e karşı dolduruyordu. En nihayet görevinden azledildi. Mekke’ye göçtü ve ölünceye kadar Kâbe’nin hizmetkarı olarak görev yaptı. Musa Bin Nusayr Arabi Dünyanın en köklü, en maruf ailelerindendir. Peygamber ve ehlibeytinin soyundandır. Emevi Devletinin Muaviye-Yezit kanadını temsil eden din adamları ve yalakaları ile Sünni Müslümanlar tarafından “yalan hadislerin mucidi” olarak ölüme mahkum edilen ve cesedi Müslüman mezarına gömülmeyen, bugün ise “Allah-u Akbar” söylemlerini ağzından düşürmeyen birçok terör örgütünün merci olarak kabule ettiği İbn-i Teymiye gibilerin hedefinde olan Alevilerin önemli bir İmamı Muhammed Bin Nusayr Endülüs Fatihi Musa bİn Nusayr’in akrabasıdır.
Kıssadan hisse; Gönülleri fetheden sahip olduğunuz medeniyet projesidir. Hani Atalarımız sporcunun çevik ve zeki olması nasıl ki yalnız başına yeterli değil ve bunları ziyneti ile güzelleştirenin Ahlak olduğunu tespit ettilerse bir yeri “fethetmek” için asker olmak, cesur olmak ve dava için sloganlar atarak ölümü göze almak önemli ama yeterli değildir. Afrika’yı, Mekke ve Medine’yi, dünya kentlerini ilim ve irfanımızla, buluşlarımızla, ekonomimizle, tarımımızla, su projelerimizle, temizliğimizle, dürüstlüğümüzle, ahlakımızla, müziğimizle, sanatımızla mimarimizle fethedelim. Yıkan değil inşa eden, ayrıştıran değil kucaklayan ve birleştiren, kin-dar ve dini-dar değil merhamet ve bağışlayıcı olan, yakan değil söndüren, bilim, sanat, edebiyatla kuşatan, benden değilsen, bana benzemiyorsan, bana tabi değilsen ve bana biat etmiyorsan yaşasın cehennem değil ben İnsanı en güzel surette (takvim ve tekvin) yarattım onun rızasını al bana öyle gel diyen sevgi kaynağı Allah-u Akbar olsun.
Allah’ın, “Sizi halklar ve kavimler olarak yaratık birbirinizle tanış olasınız… Her birinize ayrı bir kimlik ve özellik verdik, birbirinize saygılı olasınız, bana, sevgime, aşkıma en layık ve en yakın olanınız, en takva ve insana en güzel muameleyi yapan ile insanı yaşatan, insanın onuruna hürmet eden söylem ve eylemi amaç edinen medeniyet projesini belliğine, damarlarında akan kana ve ruhuna rehber edinen gençler yetiştirelim.
Aksi halde bugün maalesef “Allah-u Akbar” duyulduğu zaman “bir terör saldırısı mı var, birileri kendilerini mi patlatacak” korkusuna sebep oluruz.
AYDINLIK