Bugün, Şam Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda on yılı aşkın süredir eşi benzeri
görülmemiş bir gelişme yaşandı: Suriye-Suudi Arabistan Yatırım Zirvesi 2025
düzenlendi. Zirveye 120'den fazla Suudi yatırımcı, sözde geçici Suriye
hükümetinin başkanı Ahmed Şara ve Suudi Yatırım Bakanı Halid el-Falih katıldı.
Bu zirve, iki ülke arasındaki resmi ilişkilerin yeniden
başlamasından bu yana düzenlenen en büyük ekonomik buluşma olup, Suudi Veliaht
Prensi Muhammed bin Selman’ın doğrudan talimatıyla gerçekleşti. Aynı zamanda,
Suudi Arabistan’ın uzun yıllar süren yaptırım ve küskünlükten sonra Suriye’ye
ekonomik dosyada dönüşünün önemli bir adımıdır.
Zirvede yaklaşık 7 milyar dolar değerinde 47
anlaşma ve mutabakat zaptı imzalandı. Anlaşmalar konut geliştirme,
iletişim, sanayi, turizm, enerji, otelcilik, finansal hizmetler ve tarım gibi
kilit sektörleri kapsıyor. En dikkat çekici projelerden biri, Şam’ın Meze
bölgesine yılda 30 milyon yolcu kapasitesine sahip yeni bir uluslararası
havaalanı inşası oldu. Bu proje, Suriye’nin tekrar bölge ve dünyayla
bağlantı kurma niyetini gösteriyor.
Ancak bu yatırım kutlamalarının ardında görmezden
gelinemeyecek ağır gölgeler var.
Suudi Arabistan’ın yatırımlarının sadece ekonomik çıkarlarla
sınırlı olmadığı yönündeki analizler giderek güçleniyor. Riyad, Suriye’de
yeniden siyasi ve ekonomik nüfuz kazanmak istiyor. Bu sayede bölgesel
rakiplerine karşı direniş gösterebilecek ve ülkedeki konumunu
sağlamlaştırabilecek.
Ayrıca, yıllarca Suriye’deki silahlı grupları destekleyen
Suudi Arabistan’ın, bu yatırımlarla imaj tazeleme ve bölgedeki itibarını onarma
çabası içinde olduğu söyleniyor. Yatırımlar aynı zamanda, Ahmed Şara
başkanlığındaki geçici hükümeti Suudi çıkarları doğrultusunda yönlendirme aracı
olarak görülüyor.
Riyad, Şam’daki yeni havalimanı gibi stratejik projelere
nüfuz ederek Suriye’nin altyapısında kalıcı bir yer edinmeyi hedefliyor. Aynı
zamanda Güney Suriye’deki siyasi müzakerelerde etkili olma ve İran ile
müttefiklerinin nüfuzunu sınırlama hedefi de dikkat çekiyor.
Suudi Arabistan, siyasi çıkarların yanında büyük ölçekli
ekonomik projelerle de bölgesel jeopolitiği şekillendirme niyetinde:
Suudi Yatırım Bakanı’nın güney Suriye’de çatışmaların
sürdüğü bir dönemde Şam’a gönderilmesi, ekonomik bir girişimden çok
siyasi-stratejik bir adım olarak değerlendiriliyor. Bu adım, Suudi Arabistan’ın
uzun vadeli çıkarlarının İsrail’in Barış Koridoru projesi ve Türkiye’ye karşı
ekonomik rekabetle doğrudan bağlantılı olduğunu gösteriyor.
Bu sırada uluslararası çevreler, Suriye’nin geleceğine dair
hâlâ karamsar. ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barak, Ahmed Şara
liderliğindeki geçici hükümetin hızlı ve köklü değişiklikler yapamaması
durumunda, Suriye’nin Libya veya Afganistan’dan daha kötü bir senaryoyla karşı
karşıya kalabileceğini belirtti.
Üstelik ABD’nin uyguladığı Caesar Yasası gibi
ekonomik yaptırımlar, Suriye ekonomisinin yeniden inşasının önünde ciddi engel
olmaya devam ediyor. Şam’daki yeni yönetim bu yaptırımların hafifletilmesini
umsa da, bu ancak Batı’nın katı koşullarının karşılanmasıyla mümkün olabilir.
Bu sorunun cevabı, şu üç temel motivasyonda yatıyor
olabilir:
Sonuç olarak, Suudi Arabistan’ın milyar dolarlık
yatırımları, mevcut kriz ve güvensizlik ortamında yalnızca ekonomik değil,
derin bir jeopolitik hesaplaşmanın parçasıdır. Bu adım Suriye’ye istikrar
getirir mi? Yoksa Suudi etkisinin güçlenmesini ve bölgesel çıkarlarının
ilerletilmesini mi sağlar? Bu soru, önümüzdeki dönemin gidişatını belirleyecek.