Son yıllarda birçok gözlemci ve analist, ABD’nin bölgeden
yavaş yavaş çekildiğini ve Çin ile Rusya gibi rakiplerine alan açtığını
savunuyordu. Bu nedenle Pekin ve Moskova, bölge aktörleriyle siyasi ve ekonomik
ilişkilerini güçlendirme fırsatını değerlendirdi. Bu durumun örneklerinden biri,
İran ile Suudi Arabistan arasındaki yıpratıcı anlaşmazlıkların çözümünde
Pekin’in arabuluculuk yapmasıdır.
Şimdi ise “Donald Trump”, yeniden başkanlık koltuğuna
oturduktan birkaç ay sonra, ABD’nin konumunu yeniden tanımlamaya çalışıyor. Bu
bağlamda, geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap
Emirlikleri’ni kapsayan dört günlük ziyareti değerlendirilebilir. Ziyaret
sırasında ABD; ekonomi, savunma ve teknoloji alanlarında benzeri görülmemiş
anlaşmalar imzalayarak bölgeye dönüşünü ilan etti.
Aynı zamanda İran, Suriye ve Yemen’e yönelik yeni diplomatik
hamleler, Trump’ın yalnızca silah satışı ya da geleneksel güvenlik temininden
öte, Ortadoğu’daki yeni düzende Washington’un konumunu yeniden şekillendirme
hedefini gösterdi.
Trump’ın geçen hafta Ortadoğu’ya yaptığı ziyarette ekonomi,
diplomasi çabalarının ana ekseni olarak öne çıktı. İlk durak olan Suudi
Arabistan, enerji, altyapı, silah ve teknoloji alanlarını kapsayan 600 milyar
dolarlık bir anlaşma imzaladı. Ana projelerden biri, Neom kentinde Google,
Oracle ve Nvidia gibi Amerikan şirketlerinin işbirliğiyle kurulan ileri düzey
yapay zekâ merkezidir ve projenin uygulanmasına fiilen başlandı. Stratejik
anlaşmalarla eş zamanlı olarak, Suudi Arabistan ilk Amerikan askeri teçhizat
sevkiyatını da aldı.
Katar ise bu ziyarette ABD ile 1.2 trilyon dolarlık bir
anlaşma imzaladı. Anlaşma, 210 Boeing uçağı, askeri ekipman ve teknoloji
işbirliklerini içeriyor. Katar Emiri’nin Trump’a sembolik olarak lüks bir
Boeing 747 uçağı hediye etmesi, ABD içinde sert tepkilere yol açtı ve bu durum
“kamu çıkarlarına aykırı bir hediye” olarak nitelendirildi. Uzmanlara göre bu
hediye, Arap liderlerin Trump yönetimiyle ilişkilerini genişletme yarışındaki
hevesini gösteriyor.
Anlaşma kapsamında uçakların teslim süreci Boeing tarafından
başlatıldı ve Katar, bu yeni hava filosunu turizm ve bölgesel taşımacılık
endüstrisini geliştirmek için kullanacağını açıkladı. Katar, bu anlaşmayla
Körfez’de ABD’nin stratejik ekonomik üslerinden biri olma hayalini kuruyor.
BAE’de ise Trump, yapay zekâ ve veri depolama odaklı 200
milyar dolarlık bir anlaşmayı sonuçlandırdı. Abu Dabi’de dünyanın en büyük veri
merkezlerinden birinin inşası resmen başladı. Nvidia işbirliğiyle yürütülen bu
proje, BAE’yi bölgesel bir teknoloji merkezi haline getirmeyi amaçlıyor. Aynı
zamanda ilk Amerikan çip sevkiyatı ülkeye ulaştı ve teknik altyapı çalışmaları
başlatıldı.
Bu ziyaretin Amerika için ekonomik önemi, Trump’ın dün Fox
News ile yaptığı röportajda açıkça ortaya çıktı. Başkan, “Düşünün, bu ziyarette
Ukrayna için harcananın 12 katını kazandım. Bu parayı birkaç gün içinde elde
ettim.” dedi.
Trump’ın Ortadoğu ziyareti sırasında önemli gelişmelerden
biri, Suriye’ye karşı ABD yaptırımlarının resmi olarak kaldırılmasının ilan
edilmesiydi; bu adım Şam tarafından koşullu olarak karşılandı. Bu kararın
devamında, ABD Hazine Bakanlığı’ndan resmi bir heyet ve ekonomik aktörler
Suriye’ye gönderildi ve Amerikan şirketlerinin Suriye pazarına kademeli dönüş
koşulları incelendi.
Ayrıca ABD, Suriye’nin yeni hükümetine İbrahim
Anlaşmaları’na katılım önerisini resmi olarak sundu; bu teklif, ABD’nin İsrail
rejimini koşulsuz desteklediğinin göstergesidir. Görünüşte, bu ziyaret işgal
altındaki topraklar görmezden gelinmiş olsa da, Netanyahu ile Trump arasındaki
derin ayrılıkları işaret ediyor olabilir.
Bu ziyaretler ve Suriye’ye yaptırımların kaldırılacağı
vaadi, ABD içinde eleştirilerin hedefi oldu. “American Enterprise Institute”dan
Michael Rubin, Trump’ın bu hamlesini yanlış bir adım olarak değerlendirdi;
çünkü bunun deneyimsiz ve sınanmamış bir liderin söylemlerine dayanarak
yapıldığını ve El Kaide’nin güçlenmesine yol açabileceğini söyledi. Rubin,
yaptırımların kaldırılmasının başka bir açıdan da aceleci olduğunu; çünkü
Colani’nin kendi hareketi üzerinde bile kontrolü olmadığını, tüm Suriye
üzerinde ise hiç kontrolü olmadığını vurguladı.
Yemen bağlamında ise, son aylarda direniş cephesi üyesi bu
güçlü ülkeye karşı en sert saldırıları gerçekleştiren Trump, sonunda Umman’ın
arabuluculuğuyla ABD ile Ensarullah arasında bir ateşkes sağladı; bu anlaşma,
İsrail rejiminin Gazze’deki suçlarının devamı ve Beyaz Saray’ın gelecekteki
tutumları tarafından etkilenebilir.
Bölges turunda Trump, İran ile müzakereler konusunu da ele
aldı; bugüne kadar Maskat ve Roma’da dört turu yapılan müzakereler, taraflarca
yapıcı ve ileriye dönük olarak tanımlandı. Ancak, her zamanki gibi ABD
Başkanı’nın zaman zaman abartılı ve çelişkili ifadeleri görüldü; Trump,
Umman’ın arabuluculuğunda gerçekleşen dolaylı görüşmeler çerçevesinde ülkesinin
İran’a resmi bir teklif sunduğunu iddia etti.
Genel olarak, Trump’ın bu dış politika ekseni, bölgede
diplomasinin aktif bir şekilde yeniden tanımlanması olarak değerlendirilebilir.
Trump’ın Amerika’sı, geleneksel olarak Batı Asya’ya asker göndermek yerine,
bölge aktörleriyle pazarlık yaklaşımı benimseyerek, müdahaleci bir ülkeden
arabulucu rolüne geçmeyi hedefliyor.
Güvenlik ekseninde Trump’ın ziyareti, ABD’nin bölgedeki
silahlanma stratejisinde önemli bir dönüm noktası oldu. En önemli örneği, Suudi
Arabistan ile tarihin en büyük savunma anlaşmasının imzalanmasıdır; bu
anlaşmanın değeri 142 milyar dolardır. Bu yolun devamında, BAE ve Katar da
gelişmiş askeri teçhizatlar alarak, Washington’un bölgesel tehditleri
engellemek için güvendiği yeni askeri müttefikler halkasına katıldı. Bu
anlaşmalar sadece caydırıcı olmamakla kalmayıp, ABD’nin bölgede lojistik ve
teknoloji varlığını da güçlendirmektedir.
Gözlemcilere göre, Washington’un İran ve Suriye gibi bazı
ülkelerle ilgili stratejisini doğrudan askeri çatışmadan diplomatik baskıya
değiştirdiğini gösteriyor. Trump, saldırı veya askeri müdahale tehdidinde
bulunmak yerine amacına ulaşmak için ekonomik baskı ve diyaloğu kullanmayı
tercih ediyor. Bu tutum değişikliğinin amacı yaygın bir çatışma yerine az
maliyetle sınırlı ve yönetilebilir anlaşmalara ulaşmaktır.
Bu arada ABD’nin bu tavrından en kaygı duyan taraf
İsrail’dir. Trump'ın Tel Aviv'i seyahat programından çıkarıp Fars Körfezi’ne
kıyısı olan Arap ülkelerine odaklanması, Netanyahu'ya ABD’nin yeni
önceliklerinin geleneksel "İsrail güvenliği" ekseniyle çelişebileceği
yönünde açık bir mesajdı. Trump'ın Hamas temsilcileriyle görüşmesi ve Tel Aviv
ile tam bir koordinasyon sağlamadan ABD asıllı esirler meselesini takip etmesi,
İsrail güvenlik çevrelerinde endişe verici bir gelişme olarak
değerlendiriliyor.
Genel olarak ABD'nin geleneksel çatışma modelinden bölgesel
işbirliğine doğru ilerlediği söylenebilir. Bu model dengeye, ticarete ve
maliyeti azaltmaya dananıyor.
Son yıllarda uluslararası analistler, ABD'nin bölgedeki
rolünün azaldığından ve sahayı Çin ve Rusya gibi güçlere devredildiğinden sıkça
söz ediyorlardı; ancak Trump'ın üç Arap ülkesine yaptığı son ziyaret,
Ortadoğu’nun ABD için giderek artan önemini ortaya koydu. Suudi Arabistan, BAE
ve Katar ile büyük çaplı ekonomik, savunma ve teknoloji sözleşmelerinin
imzalanması, ABD'nin bölgeden çekilme niyetinde olmadığını, hatta Arap
dünyasının kalbindeki stratejik konumunu yeniden tanımlamayı ve sağlamlaştırmayı
hedeflediğini açıkça ortaya koydu.
ABD'nin Fars Körfezi’ne kıyısı olan ülkelerle ekonomik,
diplomatik ve askeri alanlarda ilişkilerinin yeniden inşa edilmesi bir tür geri
dönüş olarak değerlendiriliyor. Washington, kaybettiği konumunu askeri
müdahalelerle değil, ticari ve stratejik ortaklıklar yoluyla geri kazanmayı
amaçlıyor. Biden döneminde Washington'dan uzaklaşan Suudi Arabistan, BAE ve
Katar, şimdi yeni bölgesel düzenin şekillenmesinde ABD'nin temel müttefikleri
olarak tanımlanmak istiyor. Arapların Trump'a 400 milyon dolarlık uçak gibi
lüks ve pahalı hediyeler verme konusunda yarışması bu bağlamda
değerlendirilebilir.
Trump'ın son günlerde Fars Körfezi’ne kıyısı olan üç Arap
ülkesine yaptığı ziyaret, normal bir gezi veya gösteriş için değil, aslında
ABD’nin bölgedeki varlığına ilişkin yeni bir plan çizmeye gelmişti.
Trilyonlarca dolarlık sözleşmeler, İran'la nükleer müzakere ve Yemen'deki
Ensarullah'la yapılan beklenmedik anlaşmalar Trump'ın Amerika'yı bölgenin eski
konumuna geri döndürmek istediğini gösteriyor; ABD bu kez askeri güç göndererek
değil aslında; yatırım, teknoloji ve diplomasi yoluyla eski konumuna kavuşmayı
amaçlıyor.
Uzmanlar, Trump'ın zengin Arap ülklerin liderleriyle yakın
ilişkiler kurarak Çin ve Rusya'nın nüfuzunu sınırlamayı ve bölgede yeniden
dengeleme stratejisi araşında olduğunu düşünüyor. Trump’ın bölge ziyareti
sırasında işgal altındaki toprakları görmezden gelmesi, ABD’nin Hamas gibi
aktörlerle doğrudan görüşmelerde bulunulması, Amerika'nın önceliklerinin
değiştiğini ve yeni müttefiklere ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.
Amerika'nın Ortadoğu'daki rolünü pekiştirmeyi amaçlayan
Trump hükümeti, sadece askeri müdahaleyle değil, ekonomi, teknoloji ve siyasi
nüfuzunu kullanmaya çalışıyor. Bu yaklaşım bazı zorluklarla karşı karşıya kalsa
da, ABD Batı Asya'daki çıkarlarını yönetme biçiminde ciddi bir değişime işaret
ediyor/mehr