Bu, Direnişin Seyyidi’nin oluşturduğu komuta tarzının onun
yokluğunda bile işini çok iyi bir şekilde gerçekleştirecek kadar tutarlı ve
hesaplı olduğu anlamına geliyor.
“Direnişin Seyyidi” olarak anılan Lübnan’ın Şii alimi ve
siyasetçisi “Seyyid Hasan Nasrallah”, 31 Ağustos 1960'ta Doğu Beyrut'un fakir
mahallelerinden El Bazuriye'de doğdu.
Seyyid Hasan, 1976 yılında gençlik döneminde Necef'e gitti
ve orada ilahiyat çalışmalarına başladı. 1978 yılında Lübnan'a döndü ve şehit
Seyyid Abbas Musavi'nin kurduğu İmam el-Muntazar(a.s.) okulunda eğitimine devam
etti. Aynı zamanda Bekaa bölgesindeki Emel Hareketi içinde siyasi faaliyetlerde
bulundu.
Seyyid Hasan, 1975'ten 1982'ye kadar Lübnan'daki Şii siyasi
örgütlerden biri olan Emel hareketinin bir üyesiydi. Ancak 1982'de bir grup savaşçı
alimle birlikte bu hareketten ayrıldı ve onların yardımıyla Lübnan Hizbullah
hareketini kurdular. Seyyid Hasan Nasrallah, Seyyid Abbas Musavi'nin 16 Şubat
1992'de şehit edilmesi üzerine bu hareketin genel sekreterliğine seçilmiş ve
2024 yılındaki şehadetine kadar bu görevi sürdürmüştür.
Seyyid Hasan Nasrallah'ın dört oğlu ve bir kızı vardı. Seyyid
Hasan'ın Muhammed Hadi adlı ilk çocuğu 1979'da doğdu. Muhammed Hadi 1994
yılında, güney cephelerinde Siyonist rejimle çatışan Hizbullah savaşçıları
grubuna katıldı. Eylül 1997'de Lübnan'ın güneyindeki Cebel el-Rafya bölgesinde
işgalci rejimin mevzilerinden birine düzenlenen saldırıda iki Hizbullah
savaşçısı şehit oldu ve cenazeleri de işgalci rejim güçlerinin eline geçti.
Siyonist rejim televizyonu bu iki kişinin kimliğini bilmeden kanlı
fotoğraflarını yayınlayınca, bu iki şehitten birinin Seyyid Hadi Nasrallah
olduğu kısa sürede anlaşıldı. Lübnan tarihinde ister iç savaş sırasında, ister
Siyonist rejimin askeri saldırılarıyla mücadelede siyasi parti ve gruplarının üst
düzey liderlerinden birinin oğlunun savaş alanlarında şehit edildiği
görülmemiştir!
İMAM’A HAYRANDI
İmam Humeyni’ye hayranlık duyan Seyyid Hasan Nasrallah ilk
kez 1981 yılında gönüllerim İmamı İmam Humeyni (r.a) ile görüştü. İmam Humeyni,
Lübnan'da şer-i ödemelerin alınmasından sorumlu temsilcisi olarak 21 yaşındaki
Seyyid Hasan'ı atadı. Seyyid Hasan İmam Humeyni'den böyle bir emir alan ilk
Hizbullah lideri oldu. Ayrıca Seyyid Hasan 1987 yılında dini eğitimini
sürdürmek için Kum'a hicret etmeye karar verdi. İki yıl boyunca Kum ilmi havzasında
eğitim gördü. Bu süre zarfında Nasrallah, Farsçayı iyi bir şekilde öğrendi ve
İran'ın siyasi-askeri elitleri arasında yakın arkadaşlar edindi ve 1989'da
Lübnan'a döndü.
BÜYÜK LİDERLE BİRLİKTE BÜYÜK ZAFERLER
1992 yılında şehit Seyyid Abbas el-Musevi’nin şehit
edilmesiyle, Hizbullah’ın yapısının dağılacağını düşünen Siyonist rejim, Seyyid
Hasan'ın liderliğe başlamasıyla çok zor günler yaşadı. Hizbullah Seyyid
önderliğinde son otuz yılda ve özellikle 7 Ekim 2023 savaşında yaptığı eylemlerle
ve İsrail'e karşı, Siyonist rejimin güvenliği ve siyasi durumu üzerinde önemli
etkileri olan benzersiz saldırılar gerçekleştirdi.
SEYYİD HASAN NASRALLAH'IN BAZI BAŞYAPITLARI
Siyonist rejimin 2000 yılında Lübnan'dan çekilmesi:
Bu olay, Hizbullah'ın Siyonist rejim güçlerine direnmedeki başarısını gösterdi
ve bu hareketin ve Lübnan toplumunun moral ve motivasyonu üzerinde derin bir
etki yarattı. Aslında Siyonistler Lübnan'ı yavaş yavaş ve birkaç ay içinde terk
ettiler. Ancak bu geri çekilmeye yol açan temel gelişmeler ve çatışmalar,
özellikle 1996'dan bu yana ve 1996'da İsrail'in büyük bir askeri saldırısı olan
Nehirler Operasyonu'ndan sonra ortaya çıktı ve amacı Hizbullah'ı zayıflatmak ve
Lübnan'ın altyapısına zarar vermekti ancak gerilimin tırmanmasına ve
Hizbullah'a verilen desteğin artmasına yol açtı ve bu durum 2000 yılına kadar
devam etti.
Şunu belirtmek gerekir ki, Hizbullah, sürekli olarak Siyonist
güçlere saldırdı, öyle ki bu baskılar Siyonist rejimin siyasi ve askeri
iradesini zayıflattı. İşgal altındaki topraklardaki siyasi değişimler ve yüksek
kayıplar ve savaştaki başarısızlık hissi nedeniyle Lübnan'ı terk etme yönündeki
artan toplumsal baskılar da bu yöndeydi. Siyonistlerin Lübnan'daki hedeflerine
ulaşamamasının ardından uluslararası toplum, gerilimin azaltılması ve
çatışmaların sona erdirilmesi için bu rejime baskı yaptı. Bu faktörler bir
araya geldi ve sonuç olarak bu rejim Lübnan’daki stratejik hedeflerine
ulaşamadan 25 Mayıs 2000'de Lübnan'dan çekilme kararı almak zorunda kaldı. Bu
geri çekilme Hizbullah için tarihi bir zafer ve direnişin başarısının bir
işareti olarak değerlendirilmektedir.
2006’daki 33 Gün Savaşı: Siyonist rejimin Lübnan'dan
çekilmesinin ardından Hizbullah, Lübnan sınırında ve işgal altındaki
toprakların kuzey bölgelerinde Siyonist güçlere saldırılarını sürdürdü ve
askeri gücünü güçlendirip yeni silah ve teçhizat kullanabildi. Ayrıca Hizbullah
ve diğer Lübnanlı siyasi gruplar, 12 Temmuz 2006'dan 14 Ağustos 2006'ya kadar süren
33 gün savaşına kadar Lübnan'ın haklarının tanınması ve Siyonist rejimin
işgalinin sona ermesi için müzakerelerde ve uluslararası forumlarda aktif bir
rol oynadılar.
Bu savaşta Hizbullah, işgal altındaki toprakların kuzeyinden
merkezine kadar geniş alanları kapsayan işgal altındaki topraklara doğru
binlerce roket ateşledi. Ayrıca Hizbullah, Lübnan'ın yanı sıra sınırdaki
Siyonist güçlere karşı düzensiz savaş ve pusu yöntemlerini de kullandı.
Siyonist rejimin hava ve kara saldırılarına karşı tahkimat
inşa etmek ve engebeli araziyi kendi avantajına kullanmak Lübnan'ın bu savaşta
başarıya ulaşmasını sağlayan diğer eylemleriydi. İşgal altındaki bölgelere çok
sayıda roket atılması ciddi kayıplara ve maddi hasara neden olmuş, nihayet bu
savaş 33 gün sonra sona ermiş ve Hizbullah bölgesel denklemlerin kilit oyuncusu
olduğunu dünyaya kanıtlamıştır.
Lübnan direnişinin 2006 yılında Siyonistlere karşı kazandığı
zaferle Hizbullah, Lübnan'da başarılı bir direniş ve ulusal güç olarak tanındı
ve halkın desteğini aldı. Hizbullah, askeri gücünü güçlendirerek ve sınırlı
saldırılar gerçekleştirerek işgal rejimine karşı bir nevi caydırıcı etki
yarattı ve bu rejimi Lübnan'a yönelik saldırılarında daha dikkatli olmaya
zorladı.
ÖMRÜNÜ DİRENİŞ YOLUNDA GEÇİRDİ
Siyonist rejimin Filistin'e yönelik saldırılarının
başlamasıyla birlikte Seyyid Hasan Nasrallah, geçen yıl 7 Ekim'de Filistin'e
kapsamlı destek sağlanması yönünde bir emir yayınlamıştı. Direnişin aziz
Seyyidi 7 Ekim operasyonunu anlatırken şöyle diyor: “Bu operasyon direnişin tamamen
hakkıydı. Siyonist rejimin işgal, katliam, saldırı ve tehditlerinin hedefi olan
tüm bölge halklarını destekliyoruz. Filistin halkına destek veren tüm ulusların
savaşı olan Filistinlilerin Aksa Tufanı mücadelesinde Lübnan'da destek
cephesini açtık. Filistin'e, mazlum Gazze Şeridi'ne, Batı Şeria'ya ve Lübnan
halkına yardım etmek için buradayız.’
Direnişin Seyyidi Hasan Nasrallah’a göre, Aksa Tufanı
operasyonu, Siyonist rejimde güvenlik, siyasi, askeri, psikolojik ve manevi bir
deprem yarattı ve bu savaş düşmanın zayıflığını, Siyonist rejimin örümcek
ağından daha zayıf olduğunu gösterdi.
Bu savaşta Hizbullah, diğer gruplarla iş birliği yaparak
işgal altındaki topraklara koordineli saldırılar gerçekleştirmiştir ve direniş
güçlerine karşı mücadele etme kabiliyetine sahip olmayan Siyonist rejim her
zamanki gibi direniş liderlerine yönelik suikast yöntemine başvurmuştur. Ancak
terör rejimi, tecrübeli ve güçlü Hizbullah hareketinin bu hareketi tek kişiye
dayalı olarak kurup güçlendirmediğini ve bir kişinin kaybıyla bu hareketin
zayıflamayacağını anlamamıştır.
Örnek olarak, işgal altındaki bölgelerdeki “Alma” araştırma
merkezinin bazı üst düzey araştırmacılarının ve diğer bazı önde gelen
uzmanların açıklamalarına dikkat edin! Bu araştırma merkezi, yayınladığı
raporda, saldırıların başladığı 7 Ekim 2023 tarihinden 2024 Ekim başına kadar
Hizbullah tarafından toplam 3 bin 235 saldırının kaydedildiğini, bunun da ayda
270 saldırı anlamına geldiğini belirtti. Ancak geçtiğimiz ay Seyyid Hasan
Nasrallah'ın kaybıyla Hizbullah'ın saldırıları dört kat arttı! Ekim ayında
Hizbullah saldırılarında 40'ı asker olmak üzere 54 civarında Siyonist öldürüldü.
Singapur Üniversitesi profesörü ve Batı Asya uzmanı “James
A. Dorsey” de Seyyid Hasan Nasrallah ve Hizbullah hakkında şöyle diyor: ‘İsrail
Başbakanı Binyamin Netanyahu, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'a düzenlenen
suikastın paradigmayı değiştirmeyeceğini muhtemelen anlayacaktır. Bu,
Netanyahu'nun İsrail’in onlarca yıldır devam eden hedefli suikastlarından alması
gereken bir derstir.’ İngilizce web sitesi “Conversation” de çağrı cihazları
operasyonları ve Hizbullah liderlerine yönelik suikast sonrasında şunları yazdı:
‘İsrail'in Abbas el Musavi'yi, eşini ve oğlunu öldürmesinin ardından, onun
ölümü yalnızca Hizbullah'ın kararlılığını ve bağlılığını vurgulamasına neden
oldu. Nasrallah, Musevi'nin yolunu takip etti ve bu hareket onun liderliğinde,
Lübnan içinde ve dışında üyesini, cephaneliğini ve nüfuz alanını artırdı.’