Ada ile ilgili olayın kamuflaj yönü şuydu: Birleşik Krallık
Ada'yı Osmanlı Padişahı adına yönetecekti ve Osmanlı İmparatorluğu Ada üzerinde
din, eğitim ve adalet kurumlarından yine sorumlu olacaktı. Fakat pratikte
bunlar pek hesaba katılmadı. Zira Enosis hareketi İngiltere’nin hamiliğinde
Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlamanın uğraş ve çabasına girmişti bile. Enosis'e
bağlı paramiliter gruplar bu bağlamda belirli aralıklarla Müslüman köy ve
yerleşkelere baskınlar düzenleyip terör eylemlerinde bulunarak katliamlar
yaptılar. Bu gelişmeler karşısında Türkiye'yi yöneten siyasîler İngiltere'yi
Ada üzerinde garantör devlet olarak gördüğü için sorunların Birleşik Krallık
tarafından diplomasi yolu ile halledilmesi talebinde bulunuyordu...
Kanlı Noel olarak tarihe geçen 20 Aralık 1963'ü 21 Aralık'a
bağlayan gece Kıbrıs adasında Enosis öncülüğünde Rum paramiliter terör
gruplarının Kıbrıs Türklerine karşı başlattığı katliam "Akritas
Planı" doğrultusunda gerçekleşti. Bu plan Müslüman Türk soydaşlarımızın
tamamen Ada'dan silinmesini hedefliyordu. Bu saldırıda 364 soydaşımız
acımasızca katledilmişti. "Kanlı Noel" adıyla tasvir edilen ilk
orantısız/asimetrik saldırılar ve yapılan katliamlar 27 Aralık 1963 tarihinde
imzalanan saldırmazlık ateşkes sözleşmesi ve 30 Aralık 1963 tarihinde imzalanan
Yeşil Hat Antlaşması'yla saldırılar sonlandırılmış görülse de Enosis'in
organize ettiği paramiliter terör baskınları 1964 yılında da belirli
aralıklarla devam etti. Her ne kadar 1971 yılında Enosis düşüncesini
gerçekleştirmek amacıyla EOKA Rum terör örgütü kurulmuş olsa da bunun öncesinde
ismi konulmamış terör örgütlerinin faaliyetleri vardı. EOKA, Kıbrıs'ta Britanya
yönetiminin sonlanması ve adanın Yunanistan'a bağlanması için uğraşan Kıbrıslı
Rum silahlı örgüttür. İngiltere'nin inisiyatif ve garantörlüğünde 1960 yılında Cumhurbaşkanı
Rumlardan, yardımcısı Türklerden olmak koşulu ile Kıbrıs Cumhuriyeti
kurulmuştu. Rumları temsilen Başpiskopos Makaryos cumhurbaşkanı, yardımcısı ise
Türkleri temsilen Fazıl Küçük olmuştu. Fakat Rumlar bu konsorsiyumdan memnun
değildi. Bir an evvel Yunanistan ile Ada'yı birleştirmek istiyorlardı. Kısa
süre içerinde Ada'da yaşayan Türk soydaşlarımıza yönelik saldırılar tekrar
başlatıldı. Bu saldırılar 1963-64 yıllarında yoğunlaştı. Dönemin Türkiye
hükümeti ve kamuoyumuz doğal olarak bu gelişmelerden son derece rahatsız
oluyordu. Bu üzüntü verici gelişmeler karşısında Türk hükümeti Genel Kurmay
Başkanlığı ile toplantı yapıp Kıbrıs'a barış amaçlı çıkarma yapmayı düşündü. Bu
niyetin Birleşmiş Milletler'e ve uluslararası kamuoyuna deklare edilme ihtiyacı
hissedildi. Dönemin ABD Başkanı Lyndon B. Johnson Türkiye'nin bu niyetini tepki
ile karşıladı ve diplomasi/nezaket dilinin dışında aşağılayıcı ve tehdit
içerikli bir üslupla dönemin başbakanı İsmet İnönü'ye mektup gönderdi. Bu
mektup sonraları "Johnson Mektubu" olarak anılmaya başlandı. (Bu
mektup İnönü'ye 5 Haziran 1964 tarihinde gönderilmişti.)
Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahalesini önlemek amacıyla yazılmış
olan bu mektup İnönü hükümeti tarafından dikkate alındı ve barış harekâtından
vazgeçildi. Bunu fırsat bilen ve bu şekilde ABD'ye sırtını dayamış olan Rum
terör örgütleri kısa bir süre içerisinde zulüm ve katliamlara yeniden başlamış
oldular. Hükümet ve askerî erkân tekrar toplanıyor ve barış harekâtı için
müzakereler yapılıyor. Sonuçta alınan kararlarla Genel Kurmay Başkanlığı Ada'ya
çıkarma yapmak için son hazırlıklarını yapıyor ve hükümetten onay bekliyor.
Fakat öte yandan, Türkiye'nin çıkarma yapma niyetine muttali olan ABD Başkanı
Johnson ikinci uyarı mektubunu İnönü'ye yolluyor. Sonuçta asker demoralize
olmuş vaziyette karargâhında kala kalıyor. Ne yazık ki o dönemde hükümet pasif
kalıyor ve olan Ada'daki çaresiz ve savunmasız soydaşlarımıza oluyor...
1974 yılının 15 Temmuz'unda ise Yunanistan taraftarı güçler
Kıbrıs'ta askerî darbe yaparak hükümeti ilga ediyor. Kısacası bir taraftan
soydaşlarımıza yönelik zulümler, diğer taraftan hükümeti devirip Ada'yı tamamen
ele geçirme teşebbüsü Türkiye için bardağı taşıran son damla olmuştu. Artık
Ada'ya müdahale kaçınılmazdı. Ancak Başbakan Ecevit öyle düşünmüyordu. Ecevit,
garantör devlet olarak gördüğü İngiltere'nin Kıbrıs sorununu diplomasi yolu ile
halletmesini istiyordu. Bu nedenle İngiltere'ye gidip dönemin başbakanı James
Callaghan ile görüşmüştü. Görüşmeden bir sonuç çıkmayacağını bilen koalisyon
ortağı ve Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan ısrarla barış harekâtının
yapılmasından yanaydı. Erbakan inisiyatif kullanarak Genel Kurmay Başkanı Semih
Sancar ile görüşüp niyetini söylüyor. Sancar, geçmişte iki kez barış harekâtı
için teşebbüste bulunulduğunu ancak ABD'nin tehditleri karşısında geri adım
atılarak askerin demoralize olduğunu söyleyip, bu bağlamda uyarıda bulunarak,
"Bu düşüncenizden geri adım atmayacaksanız biz hazırız" diyor.
Erbakan Genel Kurmay Başkanı Semih Sancar ile Hava Kuvvetleri merkez binasına
geçip brifing veriyor. Erbakan hava kuvvetlerine ait pilotlara tarihten ve
aidiyet değerlerimizden söz edip kahraman ecdadımızın zor zamanlarda düşmana
karşı nasıl mücadeleler verdiklerine dair örnekler verip duygusal ve hamasî bir
konuşma yapıyor. Ardından 6. Filo tehdidine karşı, "Aranızda olası
müdahale karşısında düşman gemisine 'kamikaze' yapacak 8 pilot istiyorum"
diyor. O esnada bütün pilotlar bir adım öne çıkarak, "Canımız kanımız feda
olsun yavru vatana" diyerek slogan atıyorlar. Semih Sancar o esnada
Erbakan'ın kulağına eğilerek, endişeli bir şekilde, "Efendim ne yaptınız,
bu ifadeleriniz anında Amerika'ya ulaşmıştır" deyince. Erbakan, gayet
vakur ve kendisinden emin bir tavır içerisinde, "Ben zaten onu istiyorum,
Amerika kararlı olduğumuzu anlasın" diyor. Sayın okuyucumuz, ABD bir
taraftan "Johnson Mektupları"nı hatırlatıyor, diğer yandan 6. Filo
ile tehditler savuruyordu. Ama Erbakan Hocamız Genel Kurmay Başkanı Semih
Sancar ile anlaşıp Ecevit, İngiltere ve ABD'ye rağmen birlikte büyük bir
dirayet örneği göstererek barış harekâtına karar veriyorlar. Bu şekilde 20
Temmuz 1974 tarihinin sabahında Kıbrıs'a asker çıkarılıyor. Kıbrıs Barış
Harekâtı silahlı kuvvetlerimiz ve Erbakan Hocamız için onur verici bir durumdu
ve bu onura bütün halkımız ortak olmuştu. Gurur hepimizin gururuydu. Ama sınav
bitmiyordu. ABD bu durumdan son derece rahatsız olup Türkiye'ye ambargo
uygulamaya koyuldu. Merhum Erbakan Hocamız ABD'nin bu küstahça tavrı karşısında
boş durur mu? O da misilleme yaparak 25 Temmuz 1975 tarihinde ABD'ye ait olan
21 tane üssü kapattı ve ABD askerleri taslarını taraklarını toplayıp defolup
gittiler. Maatteessüf ki, ABD piyonu Kenan Evren 12 Eylül 1980 darbesini
yapığının iki hafta sonrasında ABD üslerini tekrar açtı. Bu bağımsızlık yolunda
ilerleyen memleketimize yapılan en büyük ihanetlerden biridir. Bizim bağımsız
bir ülke olmamız için ABD tasallutundan ve NATO'nun hegemonyasından mutlaka
kurtulmamız ve aidiyet değerlerimizle insicam içerisinde olacak yeni bir
anayasal düzene geçmemiz gerekmektedir. Kıbrıs Barış Harekâtı bize bu
sorumluluğumuzu hatırlatmalı. Vesselâm...