Başta Avrupa, Asya, Afrika, Türkiye, ABD, Kanada, Arap
devletleri, bu fanatik taraftarların ülkelerinden çıkmasını milli güvenlikleri
için kazanım olarak gördüler. Belki de bağırsaklarını “pislikten”
temizlediklerini ve bu “pisliği” Suriye’ye attıklarını düşündüler. Kıssadan
hisse, bir taşla birkaç kuş vurduklarını düşündüler. Devirmek, yıpratmak ve
zayıflatmak istedikleri Esad, Rusya ve İran’a karşı savaşanların sayısını
artırdılar. Öldürdükleri ve öldükleri zaman “iki düşmandan kurtuluruz” diye
tasarladılar. “İti ite kırdırdılar” veya “böcek yiyen böcekler” olarak
kullandılar.
ELVERİŞLİ APTALLAR
Bu savaşçıların Suriye müzelerinden ve sit alanlarından
çaldıkları eserlerin, petrolün, fabrika makinelerinin, sanayi ürünlerinin,
tarım ürünlerinin, kuyumcuların paraları Avrupa bankalarına yattı. Ayrıca Esad
sonrası için düşünülen Suriye’nin parçalanmasını sağlayacak olan etnik ve
mezhepçi fitne ve katliam operasyonlarında kullanılan en elverişli aparatlar
oldular. Kıssadan hisse, amaçlarına hizmet eden şer de olsa mubah kabul
ettiler. Avrupa resmi ve gayriresmi raporlarına istinaden sadece bu kıtadan DEAŞ,
YPG, ÖSO, HTŞ saflarında savaşmak üzere 2012’den itibaren Avrupa
pasaportlarıyla Suriye ve Irak’a beş binden fazla savaşçı gitmiş.
Özellikle fanatik mezhepçi grupların sahip oldukları dini
öğretiye istinaden; dinlerine uygun yönettiği yerler Dar El-Selam (barış ve
huzur diyarı), idareleri dışında kalan dünyanın her karış toprağı ise Dar
El-Harp (savaş ve kurtarılması gereken küfür diyarı) olarak telakki edilir.
Kendilerini kutsal bir savaşın mensubu olduklarına inandırılan bu kullanışlı
gruplar bir küfür diyarı olarak baktıkları Avrupa’ya da kutsal dinlerini yaymak
üzere harekete geçtiler. Bu grupları yöneten lider kadronun dizginlerini elinde
tutan üst akıl ise Avrupa devletlerinde, Ukrayna üzerinden Rusya tehdidi ve
Rusya düşmanlığı propagandası gibi, fanatik örgütleri ve terör eylemlerini
emsal göstererek İslam düşmanlığını körüklemektedir. Rusya, “fanatik İslam ve
Müslüman devlet ve örgütler” üzerinden “önlem ve savunma amacıyla” arzulanan
silahlanmayı kabullenme, askeri bütçeleri arttırma, ordu sayısını yükseltme,
zorunlu askerliği uygulama ve toplumu savaşa hazır hale getirme hedefleri için
gayet iyi kullanmaktadır.
ORTODOKS KİLİSESİ VE İSLAM BAŞ DÜŞMAN İLAN EDİLDİ
Başta etkili İngiliz akıl olmak üzere Avrupa tekelci finans
kapitalistler “Komünizm tehdidinden” Ortodoks Kilisesi ve İslam’ın Batı
medeniyeti için baş düşman olacağını açıkça beyan etmişlerdi. Irak ve Suriye
tablosunda zuhur eden fanatizm ve Avrupa’da gerçekleşen “Müslüman” terör
eylemleri yukarıda zikrettiğimiz habis akıl, müdahale tamahına ve savaş
planlarına hizmet etmektedir. Ayrıca bu eylemler bu grupların kontrolden çıkma
ihtimalinin de varit olduğu ve sihrin sihirbazı avladığına imkân yarattığına da
delalettir. 13 Kasım 2015’te Fransa’da Abdülhamit Abaaaoud liderliğinde
gerçekleşen “İslami” katliamlar, 22 Mart 2016’da Brüksel’de vuku bulan Halit ve
İbrahim El-Bakraoui kardeşlerin kendilerini havalimanı ve metroda patlattı,
onlarca insan katledildi.
SURİYE’DEN GERİ DÖNMELERİ İSTENMİYOR
2020 Viyana, 2023 Fransa ve 2024 Almanya’da gerçekleşen
terör eylemlerine iştirak edenlerin hepsi daha önce Suriye’de farklı örgütlerde
“cihatçı savaşçı” olarak bulunmuşlardır. Türkiye’de disko, polis, stadyum ve
başka yerlerde benzer katliamlara girişenler de ülkemizi “savaş ve küfür
diyarı” olarak gören zihniyetin mensuplarıydı. Bugün Suriye ve başta Hatay’a
sıfır noktada yer alan İdlib ve Lazkiye vilayetinde binlerce Orta Asya kökenli,
Afrika kökenli, Arap ülkeleri kökenli “cihatçı savaşçı” bulunmaktadır. Avrupa
ve Orta Asya ülkeleri bu savaşçıların Suriye’den geri dönmesini istemiyor.
Batılı diplomat ve istihbaratçılar Suriye geçici rejiminin başkanı Ahmet Şara
ile yaptıkları görüşmelerde, bu savaşçıların ya Suriye ordusuna entegre
edilmelerini yahut etkisiz hale getirilmelerini istiyor. Şara yönetiminin en az
17 bin yabancı savaşçıya Suriye vatandaşlığı verdiği, aileleriyle birlikte
Suriye’ye yerleştirilmesi için çalışmalar başlattığı iddia ediliyor. Şara’nın
bizatihi kendisi bu savaşçıların kontrol edilemez ve başa bela olduklarını,
kendisini “light (yumuşak) Müslüman” olarak gördüklerini ve planlarına çomak
soktuklarını görüyor. “İktidar değişikliğine destek veren bu grupların, kendi
iktidarı için de tehdit ve tehlike oluşturduklarını” biliyor. Ama ne yapacağı
ve bunu nasıl yapacağı konusunda kendisi de aciz.
Yukarıda bahsedilen sayıya, yeniden hortlatılan DEAŞ
savaşçıları dâhil değil. Fırat’ın doğusunda YPG kontrolünde olan hapishanelerde
tutulan binlerce DEAŞ mensubu ve yabancı savaşçılar dâhil değil. Bu durum
sadece Suriye’de ciddi sorunlar yaratmayacak. Komşumuzda pişenin bize de
düşeceği muhakkaktır. Kullanışlı, hayatları boyunca sadece “kiralık silah”
olarak yaşamış, kendisinden ve kendisine benzeyenden başka her şeye düşman ve
yok edilmesi gereken olarak bakan bu kitleyi Suriye milletinin bir parçası yapmak,
deveyi iğneden geçirmeye çalışmak gibi olur.
Bunları Suriye toplumuna entegre etmek, Suriye’nin farklı
etnik, din ve mezhepleriyle bir arada yaşamalarını sağlamak nesnel koşullara
baktığımızda beyhudedir. Ama ve lakin bunların oluşturacağı en önemli tehdit ve
tehlike başta Türkiye olmak üzere Suriye’ye komşu ülkeler için olacaktır. Sahi
Suriye’yi birlikte yönettiğimizi iddia eden hükûmetimizin yabancı savaşçılarla
ilgili bir planı var mı?
aydınlık