ABD Hegemonyasına Karşı Çözüm; Tek Ses Ve Direniş

GİRİŞ: 15.02.2025 15:05      GÜNCELLEME: 15.02.2025 15:05
Rasthaber -  Bölgenin özel bir tarihi konumu bulunmaktadır. Gelecekteki gelişmelerin çoğu, bölgedeki mevcut gelişmelerin nasıl gelişeceğine bağlıdır. ABD yönetimi merkezli Batı, defalarca başarısızlıklar yaşadıktan sonra yeniden bölgeye hâkim olma ve mevcut engelleri ortadan kaldırma arayışındadır. Düşman bu aşamada başarıya ulaşırsa, bu nispi bir başarı bile olsa, bölge ülkeleri ve bütün Müslümanlar için iş zor ve maliyetli olacaktır.

Ancak bölge ülkeleri mevcut ortak tehlikeyi doğru anlayıp buna uygun hareket ederlerse hem temel ve sonuçları ağır olan bir sorunu aşmış olacaklar hem de dış çevreyle ilişkileri daha rasyonel hale gelecektir. Cahil ve kibirli ABD Başkanı Ürdün Kralı ile yaptığı son görüşmede, bir muhabirin Filistinlilerin yerinden edilmesinin başarıya ulaşacağından neden emin olduğuna ilişkin sorusuna “Güç “yanıtını verdi. Dolayısıyla sadece Filistin'e değil, bölgedeki tüm ülkelere karşı başlatılan fitneyi etkisiz hale getirmenin ancak güç göstermekle mümkün olacağı açıktır. Bölge ülkeleri güçlü bir coğrafyada yer alıyor ve ABD'yi bu çatışmada geri çekilmeye zorlayabilirler. Herkes bölgenin, üyelerinin ortak çıkarları doğrultusunda yönetilmesini sağlamak için Trump’ın kendi yerinde oturması gerektiğini bilmelidir.  Trump, “Önce Amerika” sloganıyla iktidara geldiğinden ve bu sloganı kısa sürede gerçekleştirebileceğini düşündüğünden dolayı herkesle çatışma politikasını benimsemiş ve ülkenin çevresini, yani Kuzey ve Güney Amerika'yı da bu çemberin içine dâhil etmiş, böylece onu yenmek daha kolay hale gelmiştir. Dolayısıyla bölge ülkelerinin Trump'ın abartılı söylemleri karşısında sinmemesi, kendilerini zayıf ve güçsüz hissetmemesi gerekiyor.

Amerika'nın bölgedeki mevcut tehditleri ve onun kötü sonuçları, Amerika ve İsrail rejimine karşı kurulan siperlerin zayıfladığı her dönemde, direnişte yer alsın veya almasın, bölgedeki tüm ülkelerin tehdit altında olduğunu göstermektedir.(Tıpkı Suriye’de yaşandığı gibi)

ABD ordusu Irak'ı işgal ettiğinde, dönemin ABD Başkanı George Bush, “Bu bizim Haçlı Seferleri'ne dönüşümüz ve bu seferlerdeki zaferimizdi” demişti. Dolayısıyla böyle bir ortamda İran'ın, Suudi Arabistan'ın, Türkiye'nin ve bu coğrafyanın diğer bölgelerinin hiçbir farkı yoktur.

Bölge yeni bir baskı dalgasıyla karşı karşıyadır. Bu baskıya savaşın yayılması sinyalleri de eşlik etmektedir, ancak acaba yeni savaşlar çıkacak mı? Cevap evet ise bu savaşın boyutları nelerdir? Eğer hayır ise savaşla bölgede ne gibi olaylar yaşanacaktır?

Şimdi Amerika'da herkesi tehdit ederek işe başlayan bir hükümet iktidara geldi. İran’ı ilgilendirdiği kadarıyla, Trump'ın yönetici muhtırası eski ve başarısız talep ve arzularla dolu. Bu muhtıraya göre, İran'ın bu noktada nükleer faaliyetlerini durdurması ve ABD'nin bunu denetlemesine izin vermesi, askeri faaliyetlerini ve konvansiyonel silah üretimini durdurması ve sınırlaması, son yirmi-otuz yıldır ABD ve İsrail'in hegemonik ve işgalci planlarına meydan okuyan bölgedeki direniş gruplarını ve hükümetleri desteklememesi ve diğer taleplerden uzaklaşması gerekiyor ve bu da İran'ın Amerika'ya yanıt vermesini sağlayacak tüm yetenek ve kapasitelerden uzaklaşması demektir.

Bölge ülkeleri, dünya ve ABD, İran'ın Trump'ın tehditlerini görmezden gelebilecek kadar güce sahip olduğunu biliyor ancak gerçek şu ki Trump'ın Amerika'sı tüm bölgeyi tehdit eden bir dizi eylemler düşünüyor ve eğer bölge Trump'ın kışkırtmaları karşısında zafiyet gösterirse İran da dâhil bölgedeki tüm ülkeler kayıplar yaşayacaktır. Şimdi ABD ve İsrail rejimi tarafından Filistin'e yönelik ortaklaşa yeni bir tehdit oluşturuluyor ve bunun odak noktası, Filistinlilerin Gazze ve Batı Şeria'dan göç ettirilmesidir ki, sonuçları itibariyle Arap coğrafyası için bir tehdittir.

Elbette, direniş ruhlu Filistinlilerin göçe zorlanması planı bir duvara çarpıyor ve hiçbir sonuca ulaşmayacaktır. Ancak eğer Arap hükümetleri bu konuyu gündeme getirmede pasif kalırlarsa, Siyonist rejimin istikrarını ve Arap meseleleri üzerindeki hâkimiyetini hedefleyen yeni konular ortaya çıkacak ve bölgenin çehresini değişecektir ve bu, herkesin bağımsızlığını baltalayan bir konudur.

ABD ile İsrail rejimi arasındaki mevcut ortak tehditlerden biri de Suriye ve bu İslam ve Arap ülkesinin hassas ve önemli bölgeleridir ve şu anda İsrail rejiminin kalıcı işgali altındadır. İsrail ordusu, yeni işgal edilen Kuneytra ve Şam banliyölerinde kalıcı mevziler inşa etmekle meşguldür. Arap ve İslam ülkelerinin gözü önünde Suriye'nin askeri altyapısının imha edilmesi, İsrail rejiminin bölgedeki tüm Arap ve İslam ülkelerine egemen olma yolundaki ciddi çabasının bir göstergesidir.

ABD ile gaspçı rejim arasındaki bir diğer ortak tehdit ise Lübnan’dır. Suriye-Lübnan sınırının hassas kısımlarının son iki ayda İsrail ordusu tarafından işgal edilmesinin yanı sıra, İsrail ordusunun Lübnan'ın kuzeydeki Hayyam ve Marciyun bölgelerindeki hâkimiyetini sürdürme çabalarına şahit oluyoruz. Eğer bu eylemle mücadele edilmezse, İsrail hükümeti Lübnan ve Lübnan hükümeti üzerinde kalıcı bir kontrole sahip olacak ve dolayısıyla Arap bölgesine yönelik baskıları artıracaktır.

Mevcut tehditler sadece direniş ekseniyle sınırlı değildir. Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Türkiye de ABD ve İsrail rejimi tarafından egemenlik ve toprak tehdidiyle karşı karşıyadır. Donald Trump, Ürdün Kralı ile görüşmesinde bölgede barışın sağlanması için Mısır ve Ürdün'ün topraklarının bir kısmından vazgeçmesi gerektiğini vurguladı.

ABD Başkanı, Mısır ve Ürdün hükümetlerini korkutup, onların onayını alabileceğini düşünüyor. Oysa eğer Filistin'e komşu olan bu iki Arap ülkesi, ABD'nin topraklarının bir kısmını devretme planına boyun eğecek olurlarsa, bir yandan iç krizler, diğer yandan da peş peşe tavizler koridoruna girmiş olacaklardır. Trump talebinde ısrar ediyor ve kolay kolay pes edecek gibi görünmüyor. Bu arada her şey Mısırlılara ve Ürdünlülere bağlı. Eğer onlar büyük bir bedel ödemeden “hayır” pozisyonlarında kalırlarsa, uzun vadeli tehlikeyi geride bırakmış olacaklar ve eğer zayıflık gösterirlerse sürekli sorunlarla karşı karşıya kalacaklar. Mısır ve Ürdün, Trump'ın ilk döneminde içeriği tamamen aynı olan ve bu iki ülkenin topraklarının bir kısmının devredilmesini öngören “Yüzyılın Anlaşması” planını kabul etmemişti ve hiçbir sorun yaşamadılar.

ABD’nin yeni hükümetinin ve Siyonist rejimin tehditlerinden biri de Suudi Arabistan’dır. Trump, Suudi Arabistan'ın çok büyük olduğunu ve ülkesinin bir kısmını verebileceğini açıkladı. Zaten İsrail hükümeti de Suudi Arabistan'ın Amerika ve İsrail ile oyununda dürüst olmadığını ve bunun yıkıcı bir oyun haline geldiğini düşünüyor. Dolayısıyla ABD hükümetine en yakın hükümetlerin de mevcut fitneden muaf olmadığı açıktır. Bu aşamada Amerikalılar sadece direniş cephesiyle değil, tüm bölgeyle karşı karşıya geliyor. Açık gerçek şu ki, ABD ve İsrail rejimi son 25 yıldır direniş cephesini defalarca sınadı ve her seferinde başarısız oldu. Bunlardan biri de 16 ay süren Gazze savaşıydı ve onda da başarısız oldular. (Kanıtlar, savaşın önümüzdeki günlerde yeniden başlayacağını gösteriyor)

ABD, gelişmeleri inceleyerek ve Batı Asya bölgesindeki gücünü dakik bir şekilde değerlendirerek, daha genel bir plan izlemesi ve direniş cephesiyle yeni bir hesaplaşma şekillendirmesi gerektiği sonucuna varmış gibi görünüyor. ABD, “silahlı barış” ve “derin güvenlik” bahanesiyle bölgedeki bazı kesimleri diğerleriyle çatıştırmaya çalışıyor.

Amerika yeni bir coğrafya çizerek, tüm bölgeyi bir meydan okuma bölgesi haline getirip kendi sorunlarını çözmek istiyor. Filistinliler, Suriyeliler, Lübnanlılar, Ürdünlüler, Mısırlılar, Suudiler, İranlılar vb. bölgenin Amerika ile yaşadığı sorunu çözmek için güvenlik meselelerine ve siyasi sorunlara müdahil olmalıdır.

“Önce Amerika” stratejisi, Amerika'nın süper güç dönemi sona ermişken önümüzdeki on yılda süper güç statüsüne kavuşmasını hedefliyor. Trump, çöken Amerika'nın gücünü yeniden sağlamaya gözünü dikmiş durumda ve uluslararası gücün oluşumunda merkezi bir rol oynayan Batı Asya'ya egemen olmayı hedefliyor.

Bu fitne ortamına karşı bölgesel çözüm ilk olarak “Tek ses” olmaktır. Amerika'daki mevcut durum şu anda öyle bir halde ki birlik sesi onu geri püskürtmektedir. İkinci olarak direniş cephesinin otoritesini ve gücünü göstermektir. Bugün hem bu birlik sesini hem de bu otoritenin işaretlerini görüyoruz. Bunu güçlü bir şekilde sürdürmemiz gerekiyor.

 Sadullah Zarei

YORUMLAR

Deniz 6 gün önce
Evet... Oldukça güzel izah etmiş.

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM