Nisan ayında İsrail’e beklenmedik bir operasyon düzenleyen
İran, 1 Ekim akşamı daha ağır bir saldırı dalgasıyla yanıtını verdi. Bu
saldırı, önce Hamas lideri Heniye daha sonra Hizbullah Genel Sekreteri
Nasrallah’ın şehit edilmesiyle direniş cephesi ve toplam olarak bölge ülkeleri
aleyhine olan moral durumun tersine çevrilmesi için önemli bir başlangıç
oluşturuyor.
Bundan daha önemlisi, İran’ın füzelerinin, İsrail’in çok
güvendiği demir kubbeyi başarılı bir şekilde delip geçtiğinin çıplak bir
şekilde ortaya çıkması. Hem de her türlü medyanın kontrolünü elinde tutan
emperyalist propaganda mekanizmasının yoğun çabasına rağmen. Bu durum, zaten
diken üstünde olan İsrailliler için bütün ülkenin güvensiz olduğunu göstermiş
oldu.
İSRAİL NE YAPABİLİR, NE YAPAMAZ
Şimdi Netanyahu atıp tutuyor, Biden ve Harris arkasında
duruyor görünüyor ama İsrail yönetimi şunun hesabını yapmak zorunda kalacak:
Eğer, “vaziyeti kurtarmak” için göstermelik bir operasyon değil iddia edildiği
gibi İran’ın nükleer tesislerini hedef alan bir saldırı düzenlerse İsrail bu
kez neyle karşılaşacak?
Filistin’de Hamas ve diğer Filistin direniş örgütleri, Lübnan’da
Hizbullah halihazırda İsrail ile savaşıyor ama esas kuvvetlerini sahaya
sürmeden sınırlı bir savunma stratejisi izliyor. Yemen’de Ensarullah, Suriye’de
Suriye devleti ve direniş örgütleri, Irak’taki anti emperyalist-anti siyonist
örgütler belli ölçülerde savaşın içinde ama esas güçleriyle sahada değiller.
Bütün bu örgütler, eli tetikte bekliyor. Netanyahu
Hükümeti’nin bu tür bir çılgınlığa kalkışması durumunda, asıl İsrail’in
yaşanamaz hale geleceğini ABD’de ve İsrail’deki gerçekçi analistler saptıyor.
Üstelik İsrail’in dizginsiz saldırısı konusunda ABD’yi caydırmak için İran’ın
askeri kabiliyetleri dışında kullanabileceği çok önemli bir kozu daha var.
İran’ın dünya petrol ticaretinde kilit bir rota olan Hürmüz Boğazı’nı kapatma
kozuna sahip olduğunu da hesaba katmak gerekiyor.
ARZ-I MEV’UD MASALI DEĞİL, ABD’NİN STRATEJİK HEDEFİ
Gelelim bütün bunların Türkiye için ne anlam taşıdığına…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM’nin açılış törenindeki konuşmasında “arz-ı mev’ud”a
gönderme yaparak İsrail’in hedefinde Türkiye’nin de olduğunu belirtti. Erdoğan
konuşmasında bu hedefi doğru bir şekilde “ham hayal” diye niteliyor ama 7 Ekim
2023’ten bu yana bu tehdidin her geçen gün arttığını vurguluyor. Erdoğan şöyle
diyor:
“İsrail’in, Filistin ve Lübnan’daki saldırılarını çok
yakından takip ederken, Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde, bölücü örgütü maşa
olarak kullanmak suretiyle, nasıl birer küçük uydu yapı kurmak istediğini de
çok net görüyoruz.”
İlk bakışta doğru görünen bu tehdit değerlendirmesinde temel
bir eksik var: ABD bu işin neresinde? “Ne önemi var, ha ABD ha İsrail” demeyin.
Çünkü ABD’nin bu denklemdeki esas olan rolünü görmeyen ya da göstermeyen bu
değerlendirme, söz konusu tehdidi bertaraf etmek için gerekli stratejik
mevzilenmelerin doğru bir şekilde yapılmasına engel oluyor.
Dahası, bir yandan ABD ile Rusya’dan alınan S
400’leri masaya sürerek F 16/F 35 pazarlığı yapılıyor, diğer yandan “İsrail
saldırganlığına karşı İslam ülkeleri öncülük yapmalı ama maalesef bu konuda
ciddi zafiyet yaşanıyor” diye şikayet ediliyor.
Bir kez daha vurgulayalım: İsrail saldırganlığının arkasında
ABD liderliğindeki Atlantik sistemi vardır.
Aralarında esası etkilemeyen küçük farklı yaklaşımlar olsa
da NATO’suyla, AB’siyle mevcut Atlantik cephesini oluşturan ülkelere sırtını
vermese, İsrail bir gün bile dayanamaz. İsrail, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra
ABD ve İngiltere tarafından kurulmuş yapay bir devlettir.
Yani “ABD’yi, İsrail yönetiyor” safsatası, bugün esas
tehdidi perdelemekten başka bir işe yaramıyor.
Türkiye’ye yönelik tehdit, Tevrat’taki hayali hedeflere
dayanarak değil bugünün dünya saflaşmasındaki gerçeğe göre belirlenmek
zorundadır. Irak’ı bölen, Suriye’yi parçalama operasyonunu sürdüren ve ülkenin
bir bölümünü işgal altında tutan, İran’ı savaşla tehdit eden, yıllardır terör
örgütünü besleyip büyüten ve etrafını üslerle çevirip Türkiye’yi bölmeye
çalışan ABD’dir! Tehdidin kaynağı ABD’dir, İsrail onun kullandığı aletlerinden
biri olan bir terör devletçiğidir. Türkiye, ittifaklarını bu tehdide göre belirlemek
durumundadır.