2-Cemşid Şarmehd, İran vatandaşıydı ve Alman vatandaşlığına da
sahipti ve Amerika'da ikamet ediyordu. Tonder terör örgütünün lideriydi. Şarmehd’in
tutuklanmadan önce Alman televizyonuna verdiği röportaj da dahil olmak üzere
televizyon röportajlarında itiraf ettiği bazı suçları şunlardır:
-14 İran vatandaşının şehit olduğu, 300'e yakın kişinin de
yaralandığı, 12 Nisan 2008'de Şiraz'ın Seyyüd’üş Şüheda Hüseyiniyesine düzenlenen
bombalı saldırı.
- 4 Mayıs 2008'de Tahran'daki Cihan Oteli'ndeki yangın.
- 20 Haziran 2009'da İmam Humeyni'nin (ra) türbesinde
meydana gelen patlama.
- 16 Kasım 2006’da Şiraz'daki Sivand barajını bombalama
girişimi.
Kamuya açık yerleri, devlet tesislerini, toplu ulaşım kanallarını
ve altyapı tesislerini bombalamak, devlet ve sivil toplum mal ve tesislerine
zarar vermek, suyu zehirleyerek ve ormanları yakarak çevreye zarar vermek, Ayetullah
Gülpayigani ilmi havzasında patlama gerçekleştirmek için bomba hazırlamak, Tonder
terör örgütü ve lideri Cemşid Şarmehd’in diğer eylemleri arasındadır.
Cemşid Şarmehd, tutuklanmadan önce Amerika ve Avrupa'daki
çeşitli televizyon kanallarına verdiği röportajda bahsi geçen tüm olayları
itiraf etmiş ve bu suçları İran İslam Cumhuriyeti'ne karşı özgürlükçü eylemler
olarak nitelendirmiştir!
3-Almanya Dışişleri Bakanı, bu fitne ve fesat mikrobunun
infazını protesto ederken, Alman hükümetinin Şarmehd'in infazını protesto
etmesinin temel nedenini de gizleyememiş ve İran'ın Hizbullah'a, Hamas'a,
Ensarullah'a, Iraklı devrimcilere ve İsrail'e karşı mücadeleye verdiği desteğe
açıkça değinerek, bahsi geçen konuları İran İslam Cumhuriyeti'nin eylemlerinin
bir parçası olarak değerlendirmiştir! Yani Almanya'nın cahil dışişleri bakanı,
Netanyahu'nun ağzıyla, onun adına konuştuğunu inkâr etmemiştir!
2006 yılında Lübnan Hizbullah Hareketi ile Siyonist rejim
arasındaki 33 günlük savaş sırasında İsrail'i destekleyen Alman hükümetinin
İran İslam Cumhuriyeti'ne yaptırımlar uyguladığını da belirtmek gerekir.
O dönemde Almanya’nın Spiegel dergisinin muhabiri, o dönemde
Almanya Başbakanı olan Angela Merkel’e şunu sormuştu: “Bu yaptırımlar Viyana
Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı değil mi? Bu yaptırımlarda İran halkı zarar görürken, bu
yaptırım demokrasinin ilkelerine aykırı değil mi?” Almanya Başbakanı da yanıt
olarak şunları söylemişti: “İran'da halk ve hükümet birbirinden ayrı değil.”
Merkel bu açıklamasıyla İran İslam Cumhuriyetine karşı olası her türlü
yaptırıma izin verdi! Merkel’in bu açıklamaları, Sosyal Demokrat Partinin
çeşitli temsilcileri tarafından güçlü bir şekilde protesto edildi ve bu
partinin sözcüsü Christine Lange, Merkel’in siyasi anlayıştan yoksun olduğunu söyledi.
O günlerde “Merkel, bu sizin kararınız mıydı, yoksa
İsrail'in mi?!” başlıklı yazılarla, Almanya'nın o günkü eylemini Siyonist
rejimin iradesinin kayıtsız şartsız bir takibi olarak değerlendirdik ve bu
bakış açımızı kanıtlayacak deliller sunduk.
4-İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya'ya kısa bir bakış
bile, Almanya'nın bağımsız bir ülke kimliğine sahip olmadığı konusunda hiçbir
şüpheye yer bırakmıyor. Almanya, İkinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgisinden sonra,
galip gelen dört ülke arasında bölündü: Amerika Birleşik Devletleri, eski
Sovyetler Birliği, İngiltere ve Fransa (Müttefikler). Batı Almanya, Amerika,
İngiltere ve Fransa'dan oluşan üç ülkeye verildi ve Doğu Almanya, eski
Sovyetler Birliği'nin yönetimi altındaydı. Eski Sovyetler Birliği'nin
dağılmasından (Aralık 1991) sonra Doğu Almanya, Batı Almanya'ya katıldı ve “Federal
Almanya Cumhuriyeti” adı altında birleşik Almanya kuruldu.
Şimdi Alman hükümetinin işgalden (1945) bugüne kadarki
pozisyonlarına ve performansına bir göz atın. Almanya hiçbir zaman Amerika'nın
iradesi ve dikteleri dışında bir konum ve performansa sahip olmamıştır. Bu
arada Almanya, Avrupa'nın en kalabalık, sanayileşmiş ve en zengin ülkesidir.
5-2023 nüfus sayımında Almanya'nın nüfusu 90 milyona
yakındı. Almanya'da yaşayan ve çoğunluğu Alman kökenli olmayan Yahudilerin
sayısı 150 bin civarındadır. Alman parlamentosu Bundestag’daki (Federal Meclis)
Yahudi temsilcilerinin sayısının 115 kişi olmasına ve geriye kalan 600'e yakın
milletvekilinin ise bu ülkenin 90 milyonluk nüfusuna ait olmasına şaşırmadınız
mı? Şimdi Alman hükümetinin karar ve politikalarında parlamentonun yerini
öğrenmek için şu örneklere dikkat edelim;
A.Uluslararası anlaşmaların ve ülkenin genel bütçesinin
onaylanması görevi bu merkezi parlamentonun yani Bundestag’ın (Almanya Federal
Meclisi) sorumluluğundadır ve Almanya'nın Başbakanı da Federal Meclis'in oyuyla
seçilir.
B. Federal Meclis aynı zamanda hükümetin çalışmalarını
denetlemek ve hükümetin politikasını ve performansını belirlemekle de
sorumludur.
C. Almanya'nın ekonomik arterleri, büyük ve kârlı şirket ve
fabrikaları da Yahudilerin elindedir.
D. Bu ülkenin parlamentosunda toplam 150 bin Yahudi nüfusu
içinde Alman olmayan Yahudilerden 100 temsilcisinin bulunduğu ve ülkede
neredeyse her şeyden sorumlu olan parlamentonun görevlerinin tanımlanması
dikkate alındığında, Alman hükümetinin Siyonist rejimin kirası altında olduğunu
kolaylıkla tahmin edilebilir.
6. Uzun süredir Alman halkında, ülkelerinin kaderinin çocuk
katili terörist İsrail'in elinde olduğuna dair bir memnuniyetsizlik dalgası var
ve bu durum bugünlerde daha da yoğunlaşıyor. Öyle ki, yakın zamana kadar Alman
Yahudilerinin liderlerinden biri, bu ülkede yaşayan Yahudilerin halka açık
toplantılarda ve halkın önünde Yahudi dini şapkasını takmamalarını ve
birbirleriyle selamlaşırken “Şalom” kelimesini kullanmamalarını tavsiye etti!
Siyonist rejimin Gazze ve Lübnan'da işlediği barbarca suçlar
ve bu bölgenin savunmasız halklarına yönelik soykırım ve katliamlar, diğer
Batılı ülkeler gibi Almanya halkı tarafından da güçlü protestolarla karşı karşıya
kaldı. Öyle ki, protestocu kitlelerin bastırılması ve ağır para cezaları bile
bu büyük anti-Siyonist dalganın önüne geçemedi. Halkın en büyük protestosu bu
ülkenin yönetimi ve İsrail'e bağımlılığıdır.
“Holokost” efsanesinin sahteliği de bugün pek çok Alman'ın
farkına vardığı büyük yalanlardan biridir ve Almanya İçin Alternatif (AfD)
partisinin önde gelen bir üyesi olan Bjorn Hocke, Berlin'deki Yahudilerin
öldürülmesi anıtını açıkça “utanç anıtı” olarak nitelendirmiş ve Münih'te
krematoryum (Dachau) olarak kurulan tesisi tarihin büyük yalanı olarak
adlandırmıştır.
7- Almanya hükümeti, Buşehr nükleer santralinin inşasına
ilişkin söz ve taahhüdünü ihlal etmesi nedeniyle 18 milyar marklık (yeni adıyla
Avro) borcu ve denizaltı sözleşmeleriyle ilgili 300 milyon marklık hasardan dolayı
ve İran şehirlerini ve yerleşim yerlerini bombalamak için füzelerin menzilini
artırma teknolojisinin Saddam'a aktarılması, kimyasal bomba üretmek için
Saddam'a kimyasal madde satmak gibi örneklerde olduğu gibi İran halkına karşı
zaten büyük bir kin besliyor.
8. Yukarıdaki açıklamalar ve Alman hükümetinin Siyonist
kimliğine ilişkin sunulan inkâr edilemez belge ve deliller karşısında,
İran'daki Alman büyükelçiliğinin İsrail konsolosluğu olduğuna ve kapatılması
gerektiğine dair herhangi bir şüphe var mı?! Peki Alman büyükelçiliğinin ve büyükelçisinin
İran’da varlığını sürdürmesine izin verilmesi, Siyonist rejimin konsolosluk açmasına
izin vermek anlamına gelmiyor mu?! Bu günlerde, Siyonist rejimin barbarca
suçları ve dünya halklarında anti-Siyonist duyguların uyanması göz önüne
alındığında, İran'daki Almanya büyükelçiliğinin (siz ona İsrail konsolosluğunu deyin)
kapatılması için en iyi ve en uygun fırsat sağlanmıştır. İran’ın saygın
yetkililerinin bu altın fırsatı kaçırmayacağını ümit ediyoruz.
Hüseyin Şeriatmedari