Müslümanın her ameli/davranışı inanç, düşünce ve görev
eksenli olmalıdır. Müslüman yaşadığı zamanın ihtiyaçlarını tanımalı, bu zaman dilimindeki önceliklerini belirlemeli,
hangi zamanda ne yapması gerektiğini iyi
hesaplıyarak hareket etmelidir. Hüseyni kıyam karşısındaki görevini de bu kural
dairesinde belirlemelidir.
Kerbela kıyamının
hemen sonrasından zamanımıza kadar geçen
sürede müminler bu eşsiz kıyamla ilgili görev ve davranışlarında çeşitli
evreler geçirmişlerdir. Kıyam’ın sıcaklığının hissedildiği ilk yıllarda ortaya
çıkan Tevvabin, Muhtar ve benzeri birkaç silahlı kalkışma ve intikam hareketini
istisna tutarsak müminlerin çok sıkıntılı aşamalardan geçtiğini, katliamlara
uğradıklarını, evlerine kapanmak zorunda bırakıldıklarını görürüz.
Öyle zamanlar olmuştur
ki, Ehlibeyt İmamları(as) ve yakınları kendi evlerinde bile Aşura’yı anma ve
matem merasimi düzenlemeyi gizlice
yapmak zorunda kalmışlardır.
Öyle zamanlar olmuştur
ki, müminler İmam Hüseyin’in pak
türbesini ziyaret etmek için canlarından geçmiş, topluca katliama uğramış,
hapsedilmiş, ziyaret etmeleri yasaklanmış ve her türlü medeni haklarından
mahrum bırakılmışlardır.
Öyle zamanlar olmuştur
ki, İmam Huseyin(as) ve yaranlarının pak türbeleri defalarca yıkılmış, yerle
bir edilmiş, yağmalanmış, ziyaretçileri topluca katledilmiştir.
Öyle zamanlar olmuştur
ki, din büyükleri halkı çeşitli yollarla teşvikle Muharremin ilk on günü ve
özellikle Aşura gününde matem merasimlerini ayakta tutmaya çalışmışlardır.
Başta İmam Cafer-i Sadık(as) olmak üzere Ehlibeyt İmamlarından bu konuda
yüzlerce hadis rivayet edilmiştir. Araştırmak isteyenler Kütub-u Erba’a ve
Bıhar’ul Envar hadis mecmualarına
bakabilirler.
Daha bizim yaşadığımız
zaman diliminde bile öyle zamanlar olmuştur ki, müminler İmam Hüseyn’in pak
türbesini ziyaret etmeye cesaret edememişlerdir. Bugün 24 saat binlerce
ziyaretçiden boşalmayan Hz.İmam Huseyin ve Hz.Ebulfazl-ı Abbas’ın türbelerine
Saddam zalimi döneminde, 1988 yılı Hac menasiki ziyaretinden dönüşte tek başıma
girdiğimde sadece 3-4 ihtiyar kadınla karşılaşmıştım. Türbelerde Kur’an ve
ziyaretname bulunmuyordu. Yanımdaki kitabı açıp ziyaretname okumaya
başladığımda hazır bulunan ihtiyar kadınlar hazine bulmuş gibi arkamda
sıralanıp ziyaretnameyi tekrarlamaya
başlamış ve ziyaret sonunda ısrarla kitabı onlara hediye etmemi istemişlerdi.
Allah’a binlerce şükürler
olsun ki, İslam İnkılabı’nın bereketiyle
müminler bugün Irak’ta ve Suriye’de bulunan Ehlibeyt haremlerini rahatlıkla
ziyaret etmekte, asırlardır yapılamayan Erbain Yürüyüşü’nü
gerçekleştirebilmekte, her geçen gün Peygamber Ehlibeyti’nin öğretileriyle daha
çok aşina olabilmekte, hepsinden önemlisi müstekbirlerin tüm engellemelerine
rağmen Ehlibeyt’i dünyaya tanıtmakta ve dünya
mustaz’aflarını ehlibeyt ekseninde
dayanışmaya, vahdete çağırmaktadırlar.
Azerbaycan, Arabistan
gibi bazı ülkelerde hala bile Aşura Matem merasimlerine sınırlama getirilmeye
çalışılsa da başarılı olamayacaklardır. Bu gibi baskı ve sınırlamalar birkaç
asır öncesine ait insanlık ayıplarıdır ve artık
geçmişte kalmıştır. Tağutların bu anlamsız çabaları devam etse de
müminler iletişim çağında bu aşamaları çoktan geride bırakmışlardır.
Benim gibi altmış yaş ve
üzerinde olanlar hatırlayacağı gibi kendi ülkemizde de Aşura matem merasimleri
bugünkü gibi rahat düzenlenemiyordu. Şiilerin yoğunlukla yaşadıkları Iğdır ve
Kars illeri merkezlerinde daha son
yıllara kadar Aşura günü meydanlara, caddelere çıkıp matem merasimi düzenlemek yasal
olarak olmasa da fiilen yasaktı. Ama günümüzde Iğdır ve Kars gibi şiilerin
çoğunlukta olduğu şehirlerin hemen her mahallesi ve şehir merkezlerinde coşkulu merasimler
düzenlenmektedir., merasimler halk tabanına yayılmış bulunuyor. Daha da
önemlisi bugün İstanbul, Ankara, Bursa, İzmir, Kayseri, Malatya, Elazığ, Çorum
ve Gümüşhane gibi birçok büyük ve küçük şehirde Aşura matem
merasimleri düzenlenmektedir. Ülkemizin dört bir yanında Aşura matem
merasimlerini ayakta tutan, yaşatan ve yayan alimlerimiz, meddahlarımız ve
hayırseverler başta olmak üzere tüm müminlerden Allah razı olsun.
Bunca olumlu ilerlemeye
rağmen acaba görevimizi zamanın ihtiyaçlarına ve çağın gereklerine göre yerine
getirebiliyor muyuz?
Günün birinde Kerbela’da
olup bitenler müslümanlara ulaştırılmalı, müstekbir ve tağutların
cinayetlerinin boyutu, derinliği bilmeyenlere, tezvirle/medya ile
aldatılmışlara aktarılmalıydı. İmam Ali bin Hüseyin Zeynelabidin(as) ve
Hz.Zeynep(sa) nice zahmetlerle katlanarak bunu gerçekleştirdiler.
Ayrı bir dönemde, İmam
Cafer-i Sadık(as) zamanında İmam Hüseyin’in kıyamının hakikati, Aşura’nın
hikmeti anlatılmalı, kıyamın hedefinin
canlı tutulması, gelecek nesillere aktarılması gerekirdi ve nice zahmetlere rağmen
bu da gerçekleştirildi.
Ehlibeyt İmamlarının her
biri kendi dönemlerinde zamanın
şartlarına ve ihtiyaçlarına göre Kerbela Kıyamı’nın hedeflerini teşrih ettiler,
açıkladılar ve matem merasimlerini ihya ettiler.
Allah zuhurunu bir an
önce gerçekleştirsin İmam-ı Zaman’ın gaybet döneminde özel nayipleri ve
ardından genel nayipleri olan alim ve
fakihler de bu doğrultuda görevlerinin idrakinde olarak ellerinden geleni
yapmışlardır.
İran’da İslam
İnkılabının, Allah rahmet etsin İmam Humeyni(ra) liderliğinde zafere ulaşması
ve Ehlibeyt’in(as) maarifini, öğretilerini ihya etmeye kararlı bir devletin
kurulmasıyla birlikte Kerbela Kıyamı’nın hakikati, hikmeti ve hedefleri her
zamankinden daha çok, daha geniş boyutlarda ve daha yüksek bir ivmeyle
aydınlatılmaya devam etmektedir.
Aşura mateminin ayakta tutulması
ve sürdürülmesi için geçmişte maslahat icabı göz yumulan görmezden gelinen
birtakım hürafeler matem mersimlerinden temizlendi ve hala da temizlenmeye
devam etmektdir. Merasimlerde yapılan konuşmalar, okunan şiirler ve mersiyeler
her geçen yıl hem içerik olarak yükselmekte hem de daha sağlam belgelere
dayanılarak rivayet edilmekte, halkı hüzne boğan ama gerçeği olmayan ve
yorumdan ibaret mersiyeler/ağıtlara yer verilmemektedir.
Merasimler şekil olarak
da geçen bu kırk küsur yıl içerisinde önemli değişikliklere uğradı.
Merasimlerde kılıç/hançer/kama kullanılması yasaklandı; davul/matem müziği ve
zincir kullanılması yasaklanmasa da kullanılmaması tavsiye edilmektedir.
Kerbela Kıyamı cesaret,
şecaet, kahramanlık, cömertlik, sadakat ve fedakarlık gibi erdemlerin yanında
heyecan ve coşkunun da zirve yaptığı bir harekettir. Bu erdemlerin hepsi aynı
oranda ihya edilmelidir. Heyecan ve coşkunun yanında idrak ve şuurlanma da ihya
edilmelidir.
Hepsinden daha önemlisi Kerbela Kıyamı zamanın
ihtiyaçlarına göre yorumlanmalı ve bu kıyamın hikmeti ve hedefinden
yararlanılarak günümüz insanı toplumsal
hayatına nasıl yön verileceğine dair sonuçlar çıkarılmalıdır.
Aşura matemi elbet her
yönüyle ilelebed korunmalı ve yaşatılmalıdır. Hiç bir yönü küçümsenemez ve
zamanı geçmiş olarak nitelenemez. Ama matem merasimlerini birkaç yönüyle
sınırlamak doğru değildir. Bizden yüz yıl, elli yıl önceki nesillerden farklı
bir zamanda yaşadığımızın farkında olarak Kerbela Kıyamının şimdiki karşılığı
üzerinde düşünmeli ve ona göre davranmalıyız. Yüz yıl önceki şartlar, imkanlar
farklı olduğu gibi zamanın ihtiyaçlarına göre konuyu idrak düzeyi de farklıydı.
Birkaç asır öncekiler için belki bu merasimler sadece Ehlibeyt’e bağlılığımızı
bildirmek, teselli vermek, matemi yaşatmak, ağlamak ve ruhsal olarak rahatlamak
için anlaşılabilirdir. Ama yaşadığımız zaman dilimi sahip olduğumuz imkanlar ve
şartlarda Aşura’nın hikmetini, hedefini idrak ve dünyaya ilan etmek, açıklamak,
tanıtmak zamanıdır. Coşkuyla yetinmemek, şuurlanmak ve şuurlandırmak,
tebyin/beyan zamanıdır. Aksi takdirde
kendi zamanımızda yaşıyor olamayız.
İmam Humeyni(ra) 5 Kasım
1980 tarihinde yaptığı bir konuşmada Aşura matem merasimleriyle ilgili olarak
şöyle diyordu:
“Biz İslam'ın
şiarlarını/ ritüellerini canlandırmak için devrim yaptık, Aşura'yı yaşatmak çok
önemli bir siyasi-ibadi meseledir. Her şeyini İslam uğrunda vermiş bir şehidin
yasını tutmak siyasi bir meseledir; Bu, devrimin ilerlemesinde çok büyük etkisi
olan bir konudur... Biz siyasi gözyaşları olan bir milletiz, bu gözyaşlarıyla
sel gibi akan, İslam'ın önündeki engelleri yıkan bir milletiz... Gençlerimiz
bilsinler ki, İslam'ın her hangi bir tecellisine/tezahürüne yönelik her türlü
propaganda, müstekbirlerin ve yağmacıların ajanları tarafından İslam'ı ezmek/yenmek için yürütülen
propagandalardır... Allah'a şükür Müslüman ve aktif olan gençlerimiz,
düşmanların bu İslami ritüellerin her birine niçin karşı olduklarına dikkat
etmelidir."
Vesselamu aleykum
Ziya Türkyılmaz