Yazmak; esasında beyinlerin dumura uğradığı anlarda yazılmayacak kadar kutsal bir eylemdir. Buna rağmen kişioğlundaki sorumluluk duygusu galebe çalıyor kimi zaman.
Bu çalışma da böyle bir galebenin dışa yansıması olarak
değerlendirilmeli.
Ülkemizde Âlim yok denecek durumdadır. Olanlarda egemenlerin
gücüne boyun eğdiklerinden, öz İslam’ın ilahi kaynağı olan kitap, bu cenahı
tenkit eder ve onları geçmişteki örneklikler üzerinden bize tanıtır.
Biz, elinizdeki bu çalışmada, İslami bilimlerin ana taşıyıcı, üretici ve koruyucusu sorumluluğunu üstelenen rabbani âlimleri burada ele almayacağız.
Aydınlara dönelim.
Aydınlarımız, hasta ruhludur.
Hasta ruhlu olan bir aydın yakalandığı hastalığın virüsünü, mensubu olduğu
topluma da bulaştırır.
Arınmamış ve adanmamış bir ruhun, ışık/aydınlık
saçması mümkün değildir.
Kültür emperyalizmi, kendine önce
aydınların zihninde ve ruhunda zemin bulur.
Böylece emperyalizmi kanıksamış bu
aydınlar yolu ile toplumlara yayılmaya başlar.
Bu aydınların kullanıp konuştuğu
dil, elbette kendi toplumunun dili olacaktır. Artık bu aydının iletişim aracı
olan kendi dilinin Türkçe veya Kürtçe olmasının hiç bir önemi yoktur.
Aydınların varlığı, sorumluluğu ve
onların toplum içindeki rolü, nazarımızda güneş gibi zorunludur.
Mensubu olduğumuz toplumda düşünce
ve İnancımızın ilahi değerlerini topluma ulaştırmak, yaşatmak ve koruma
açısından aydınlar da en az o toplumun âlimleri kadar sorumludur.
Aydın, kendi kutsal değerlerinden
beslenmez ve uzak kalırsa, İnanç ve kültürde çürüme ve yozlaşma kaçınılmaz
olur.
Toplumun ahlak, maneviyat ve tüm
kutsal değerleri yıkıma ve yok olmaya maruz kalır.
Aydının birinci görevi ışığı/ilgi
kaynağını/’nı nereden aldığını bilmesidir. Kültür ve inanç emperyalizminin
yıkıma ve tahrifata nerden başladığını bilmesidir.
Bu yüzden Müslüman aydınlar
olarak, yenilik, bilim medeniyet kültür ve sosyalliğe ilişkin üretilen ve
ortaya atılan teorilere karşı ciddiyetle yaklaşıp, sahip olduğu ışığı altında
incelemelidir.
İslam ve onun medeniyeti, bin dört
yüz yıldan fazla bir tarihi geçmişe sahiptir. İslam medeniyetinin farkı,
evrensel ihtiyaçlara göre kendisini yenileyip çözüm üretebilmesidir.
Onun bu özelliği, İslam’ın zaman
üstü ve evrenselliğindendir. İslam, Musevilik ve İsevilik gibi değildir.
Şu halde İslami aydınlar, diğer
dinlere mensup olan aydınlardan çok daha avantajlıdır.
Medeniyetimizin öncü kadrosu
olması gereken aydınlarımız, genellikle kendilerini batılı modernist aydınlarla
özdeşleştirilmekte ve bu da aydınların ilham kaynağının aidiyeti olduğu
toplumla, kendi arasında uçurum oluşturmakta.
Önümüzde ve elimizde mevcut İslam
inkılabı gibi eşsiz bir esin kaynağı var.
Bu inkılapta, geçen yüzyılın son
çeyreğinde hızla gelişen, sosyal dünyada geçerliliğini kabul ettiren, yeni bir
kültürün topluma nasıl uyarlandığını gösteren yöntemler içeren pratiklikler
var.
Bu pratiklik, analiz edilip
sonuçlar çıkarmayı zorunlu kılan Ehl-i Beyt mektebi kaynaklarıdır.
En azından İslam inkılabı ile
birlikte kurulan devletin kurulma aşamasından bu güne gelen zaman diliminin
tahlil edilmesi, inkılabın sağlıklı ve doğru anlaşılabilmesi bize yeni fikri
ufuklar açacaktır.
Kendisi için üretip yazan aydın,
aydının ölümü ile yazdıklarının bedeli solar çürür ve ölür.
Milleti için yazan aydın, ölümü
ile milletinden uzaklaşır, ayrılır.
Vatanı için yazan aydının ölümüyle,
vatanı ona mezarı olur.
İlahi değerler için yazan aydın, ‘‘Halkın ve hakkın dergâhında ebedi kalır.’’
Öyleyse yazmak nedir, ne için yazılmalıdır,
yazmaktan amaç nedir?
Yazmak, kimlere sorumluluktur,
kimler yazmalıdır?
İçimizdeki bazı laik yazarların
diline pelesenk ettiği ‘‘sahici
yerlilik’’ nedir?
Sahici olan, kalıcı olmalı değil
midir?
Diktatörlüğü koruyuculuk,
hukuksuzluğu eleştiriden uzak tutulan ideolojilerin ve o ideolojinin ideoloğunu
savunanlar, sahici yerlilik kavramına ihanet etmiyorlar mı?
Acaba sahici yerlilik, emperyalizmin
değirmenine yerlilik adına su taşımıyor mu?
Aydın, muttaki yani takva ehli
olandır. Öyleyse, Takva nedir?
Takva ile donanmayan, nefsini
arındırmayan aydın, hasta ruhlu olur.
Aydın biri, âlim kadar olamasa da
mutlaka nefis tezkiyesi yapmalıdır.
Nefisini arındırmayan birinin, söz
ve eylemlerinin kalıcı karşılığı olmaz.
İslami Aydının meta ve makam
isteği olamaz.
İslami Aydın(ruşenfikr-münevver),
âlimden sonra gelen değerli bir unvandır.
Bugün güce boyun eğmiş
kalemşorların elindeki kalemler, kanalizasyon borusu olmuşsa, bunda o kalemi
tutan aydın sorumludur.
Âlim, aydın ve entelektüel
kavramları ayrışmalıdır.
Entelektüel, batılı kavramdır ve
bizdeki aydının karşılığına denk değil, yetersiz kalıyor. Entelektüel,
entelektüalizme dönüşebiliyor ama aydın kavramı ‘‘izm’’ almayı kabul etmiyor.
Entelektüel, günümüz Türkçesinde
‘‘anlamak’’ sözcüğüne denk geliyor.
Aydın ise İslami kavramlarda
münevver sözcüğüne denk düşer. Münevver aydınlatılmış, nurlanmış demektir.
Öyleyse aydınlanmış veya
nurlandırılmış nedir, nasıl olmalıdır?
Günümüz İslami(İslamcı değil zira
onlar dinsiz dindarlar gurubuna girer) aydınların yeni bilinçlenmeye ihtiyacı
var.
Yeni bilinçlenme nedir ve nasıl
olmalıdır?
Yeni bilinçlenme:
Yeni bilinçlenme, bir yöntemdir.
Büyük bir tufan gibi aydınlığın üstüne çöken zifiri karanlığı yarmak için ilahi
bilgi ünitelerinden beslenip, nurlanan münevverlerin, ışığını haklına yansıtan
‘sorumlu adanmış aydınlar’ın yöntemidir.
Biz burada hasta aydınların tüm
faaliyet alanlarını tek tek belirleyip bunların üzerinde analizlerde bulunup sorunlara
çözüm üretecek durumda değiliz...
Bu gün İslam dünyası ve ülkemiz de
an itibarı ile aktif olan hasta aydınların projelerini tespit edip ifşa etmek,
gerek zaman, gereke imkân ve gerekse nitelikli kadro açısından yetersizlik
içindedir.
Bunun çözümü devrimci mektep olan
Öz Muhammedî İslam’ın evrensele doğru yol alan gemisinde tayfalık ve kaptanlık
dersi almaktır.
Yeni bilinçlenme de ekonomiden,
siyasete, siyasetten savuma doktrinine hayatın her alanında ciddi çalışma
gerektiren tespitlere muhtacız.
Türkiye de Necmettin Erbakan, İran
da Ali Şeriati, Pakistan da Muhammed ikbal, Mısırda Hasan el Bennah ve Seyyid
Kutup İslam dünyasında tanınmış aydınlar olarak bilindiğinden, örneklik adına
hatırlatıyoruz.
Ve bu böyle uzayıp gider. Biz, bu
aydınlar listesi içinde kişilik analizi yapacak deliğiz.
Dolayısı ile tarih içinde uzun bir
sürece sahip olan bu ideolojik inanç mensupları, çeşitli zaman dilimlerinde çok
farklı yapılanmalar, gizli kurumsallaşmalar, zamanın ve coğrafyanın gereği
manifestolar üretmiş ve bunu hem yoldaşlarına, hem de etki alanında bulunan
diğer insanlara uyarlamak için elinden geleni yapmıştır.
Bugün İslam dünyasında toplumsal çürümüşlük,
sadece kültür, sanat edebiyat, mimari, sair alanlarda kendisini göstermiyor.
Çünkü çürümüşlüğün en belalısı,
din ve dolayısı ile din üzerinden dünya görüşü olarak kendisini kabul ettiren
çürümüşlüktür. Bunun en açık örneği Suudi Arabistan ve Türkiye İslamcılığıdır.
Kültürel çürümüşlük; Bilhassa
gençlik arasında yayılan batılı giyim ve yaşam tarzı ile kendisini kabul
ettirmiş yüzeysel kültürel bir tepkiyle dışlanacak olgu değildir.
İmam Hamenei’nin ‘‘Bir milleti ileri, saygın, becerikli,
teknoloji uzmanı, yenilikçi, üretken ve dünya çapında itibarlı yapan şey, o
milletin kültürüdür.’’ tespitini ilke edinerek, her türlü atalet ve
çürümüşlüğe karşı durmaktır.
Nitekim bunu başarmanın ilk etabı,
ilkeli ve saygın Âlim ve aydın kadrolarının oluşmasıyla başlar.
Sorunlarımız, her türlü eleştiri ve görüşe açık olduğunu
iddia eden ama taşlaşmış taraflı tarih ve tarihçilerle çözülemeyeceği gibi hele
mezhepsel bakışlarla, din adına sorunlara çözüm üretebileceğini savunan, Sümer
tapınak rahiplerini aratmayan dincilik pazarlayanlarla asla çözülecek de değildir.
Bu çalışmanın ana konusu, başata Türk İslam-cı Aydınlar ve
dolayısı ile yaşadığımız coğrafyada İslam adına söz sahibi olduğunu iddia eden
diğer aydınları da kapsar.
Eleştiriye hedef olan diğer gurup ise Kürt aydınlarıdır. Bu
gurubunda en az Türk aydınları kadar sorumlulukları vardır.
Niyetimiz, aynı coğrafyada aynı mukadderatı yaşayanları
ayrıştırıp, bölüştürmek değildir. Esefle belirtelim ki Müslüman milletimizin
öncülüğünü üstlenmiş aydınlarımız Halkına ihanet etmektedir. Bu ihanetin açık
örneği de İslam adına geliştirdikleri teori ve sahadaki pratiklikleridir.
Muhammed CAN
20.02.2024
Elazığ