Beklemek, Umut Etmek

GİRİŞ: 22.05.2023 21:50      GÜNCELLEME: 22.05.2023 21:50
Rasthaber -  “Sana kesinlikle olacak bir şeyi müjdeliyoruz. Sakın ümitsizliğe düşenlerden olma! İbrahim de: ‹Doğru yoldan sapanlardan başka kim Rabbinin rahmetinden ümidini yitirir ki?› diye karşılık verdi.” (Hicir-55-56)

Hayatımızın temel güç kaynağı umut dur. Umutsuz insan olamaz çünkü her varlık kendi varlığını oluşturan ana kaynağa doğru bir çekim gücü vardır. O çekim gücü ise umuttur. “Rabbin kim?” Fakat insanlar bunu dünyanın çekiciliği içinde farklı yorumlar.

Umut, Aslının bilme tanıma ve dönüştür, yolculuğa çıkan bir kişin evine döneceğini unut etmesi gibidir. Gideceği ve gezeceği yerleri tam bilmese de döneceği yeri yolla çıkmadan bilmesidir. “İnne lillah va inne ileyhi rajiun” Hz. Al (as) şehit edildiğinde farklı bir şekilde tanımlamıştır; Kâbe’ni rabbine hamt dolsun ki (sana kavuşuyorum) kurtuluşa erdim” yani el Hamdullah evime dönüyorum.

 İnsanlar birbirlerine muhtaç yaratılmıştır, çünkü her bir yapı diğer yapının özeliğine muhtaçtır, doğadaki (tabiattaki) denge böyle sağlanmaktadır. Tabiata baktığımızda bu dengeyi rahatlıkla görürüz.

Dengeyi kuran bir güç vardır, o denge ile uyumlu yaşayanlar ve o dengeyi bozmaya çalışanlar vardır birde denge içinde sıra dışı olanlar vardır. Sıra dışı olmak, limitleri zorlamak dengeyi sabitleme unsurudur yani dengenin bir parçasıdır. Dengeyi bozmak ve sıra dış olmak aynı şey değildir. Harmoni=Denge karşıtlık Anarşi = karışıklık.

Denge nedir? Denge adaletin bir parçası mıdır? Adalet ne üzerin oturmuştur? Hakkaniyet dengeni temelini mi oluşturur.

Adalet, Hakkaniyet belirli denge ve kurallar üzerine inşa edilir.

Denge nedir?

Denge' kavramı fiziki faktörler için sabit durma hali anlamına gelirken, durum ifadesi olarak bakıldığında birbirine zıt olguların kısa süreli, uzun süreli ya da kalıcı olacak biçimde sabit bir yapı oluşturması anlamına gelir. Bir nesnenin veya bir insanın devrilmeden durma hâli, muvazene, balans (équilibre).

1. - Zihinsel ve duygusal uyum, istikrar.

2. - Siyasi güçlerin, yetkilerin birbirini sınırlayacak biçimde dağıtılması.

3. - Ekonomik hayatın uyumlu düzeni.

4. - Birbirini ortadan kaldıran güçlerin sonucu olan durma hâli.

5. - Toplumsal denge.

6. - Vücudun en küçük dayanak yüzey ya da yüzeylerinde düşmeden durması. Bu, vücudun ağırlık merkezinden geçen bir düzey çizgisinin her zaman dayanak yüzeyi içinde kalması, böylece ağırlığın dayanak noktasının iki yanına denk olarak yüklenmesiyle sağlanır.

7. - Bir sesin tüm frekans aralıklarının, birisinin diğerine baskın gelmemesi için yakın değerlerde tutulması.

8. - Steryo bir müzik sistemindeki her bir hoparlörden çıkan ses şiddetinin aynı değerde olması. - İcra veya kayıt sırasında çalgıların ses şiddetlerinin birinin diğerine baskın gelmeyecek biçimde yakın olması.

9. - Birbirine ters yönlü güçlerin eşitlenmesi sonucu değişme eğiliminin kalmadığı durum.

10. - Bir nesneye etkiyen kuvvetlerin birleşenlerinin sıfır olduğu durum. Toplumsal denge; bir toplumun başlıca katmanlarının geniş ölçüde bir uyum içinde bulunmasını sağlayan toplumsal, kültürel ve ekonomik bütünleşmedir, hoş görü/ “tolerans”, saygı/ “hak & hukuka” riayet.

Bazen Denge ve eşitliği karıştırıyoruz, Denge tam anlamıyla eşitlik değildir. Daha açık ifade edersek 1mm≠ 1cm≠ 1m≠1km ya da 1€≠ 1TL rakamsal olarak aynı olmalarına rağmen içsel olarak aynı değildir. Kapsayan dışsal kapsanan ise içseldir. Eşitlik; içsel özeliklerin katığı eş değerlerdir. Bir örnek verirsek, Atmosferde ki karışımları baktığımızda oran olarak en çok Azot (78%) ve Oksijen (21%) olarak mevcutken en az olan 1% diğer gazlardır. Fakat buradaki yaşam için gerekli olan dengedir (içsel değerdir) dışsal eşitlik değildir. Şayet atmosferde 1% diğer gazlar olmaz ise insan tür (canlılar) normal şartlarda yaşayamaz. Kısaca 99% faydalı olması için 1% mutlak olması şarttır. İnsana değer veren içsel özellikleridir. “Görünüşe aldanma ve ya melek gibi ” deriz. Bu arada ufak bir parantez açarak; Toplumuzda birçok akım, kandın erkek eşitliğinde bahsederler ki çok yanlış bir yaklaşımdır asıl olan Kadın ve Erkek arasındaki dengedir “Harmoni, dinimiz kadın ve erkek arasındaki ilişkiye bu açıdan yaklaşır.

Adalet nedir?

Adalet, en geniş bağlamda, hem adil olanın sağlanmasını hem de felsefi açıdan neyin adil olduğunun tartışmasını içerir. Adalet kavramı; etik, akılcılık, hukuk, din, eşitlik ve hakkaniyeti de içeren birçok alana, farklı görüşlere ve perspektiflere dayanmaktadır. Sıklıkla adaletin genel tartışması felsefe, din bilim ve dindeki genel durumu ve hukuk bilimi ve hukukun uygulanması gibi prosedürle adalette bulunan iki farklı alana yoğunlaşır.

İlahi adalet ve Beşeri adalet bunun alt başlıkları ise, Harmoni, eşitlik, toplumsal sözleşme, yararcılık, paylaşım eşitliği, cezalandırma. Bazı düşünürlere göre Adalet o kadar karmaşık bir yapı değil sadece doğruluk ve sonuncun üzeredir yani insana sunulanlara olan hoşnutluğudur refah seviyesi, memnuniyeti, huzurdur.

Özetlersek: En yüksek erdem sayılan adalet, akıl ve vicdan unsurlarından oluşur. İlkel adalet, uygar adalet, eşitlendirince adalet, dağıtıcı adalet, sosyal adalet ve temel olan ilahi adalet vardır. Adalet, kişinin sosyal, kültürel ve ekonomik (rızk) hak, hukuk alanlarına riayet etme, saygı duyma ve haddi aşmama sınırlarını koruyan içsel mekanizmadır. TDK tanım: Hak ve hukuka uygunluk; hak ve hukuku gözetme ve yerine getirme; doğruluk.

Denge/ Harmoni (Hakkaniyet), Adaletin kavramsal olarak farklı gösterebileceğidir. Adil olmak her konum kendisinin oluşturduğu parametreler doğrusunda gelişmektedir. Örnek vermek gerekirse; Bir isçi 8 saat enerji sarf ederek kazandığı maaş ile aynı saat diliminde bir büroda çalışan bir kişinin isçiye göre çok az bir enerji sarf ederek daha fazla aldığı maaş adil midir? Veya bir babanın 4 çocuğu var, bunlar 2 yaşında, 10 yaşında 18 yaşında ve 20 yaşında. En küçük okula gitmiyor, diğer ortaokulda, birsi Lisede ve birde üniversitede okuyor. Babası bu çocuklara eşit davranmak adına hepsinde 5TL para veriyor. Bu baba çocuklarına karşı eşit ve adil mi davranmıştır? Dolaysıyla bizlerin çoğu zaman yukarda da açıkladığımız gibi kapsayan & kapsananın verdiği ince ayrıntılar vardır ki bizleri ince ayrıntıyı atladığımız an yanlış yorumlara ve anlamalara sürüklemekte.

Allah (cc) der ki Allah “Allah hiç kimseye kaldırabileceğinin üstünde bir yük yüklemez. Her canın kazandığı iyilik kendi yararına, işlediği fenalıklar da kendi zararınadır.” (Bakara-286) Her İnsanın bir kapasitesi vardır ve o kapasite üstüne çıkmak insanın kendi seçimine aittir. Bir başka ayette Allah (cc) der ki “Gerçekten Allah, kendi nefis (öz)lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip-bozmaz.” (Rad-11) Allah bizlere kapsayanımız kadar kapsanan verir bizlerde bunu kullanmaya çalışırız. Fakat kapsananı güncellemek ise bize aittir.

Bizler çoğu zaman nefsani arzularımızı doğrultusunda kapasitemiz üzeri yüklerin altına girmekteyiz ve neticesin de doğal olarak dengesiz ve adil olmayan pozisyonlarla karşı karşıya kalmaktayız. Genellikle bunları hep çıkarımız düşündüğümüzde yaparız, sonuç varmak & istediğimizi elde etmek için adaletten hakkaniyetten uzak tek hedefimize çıkarımıza ulaşmak olur. Yâda bizlerin çekemeyeceği yüklerle zorlarlar ki o da kendi yakın çevremizdeki yanlışlara (öyle veya böyle) hep göz yumduğumuzdan ötürü bize dokunmaktadır. “Bana dokunmaya yılın 1000 yıl yaşasın” mantığı çerçevesindeki hareketimiz bizleri hakkaniyetten uzaklaştırmaktadır.

Özet olarak Kendi özümüzde değişikliği yapmadıktan sonra konuşmak yâda sadece istiyor gözükmek bir şeyi değiştirmemektedir. Bizler kendi dengesizliğimizi adaletsizliğimizi çıkarlarımız doğrultusunda dengeli ve adil olarak görmekteyiz. Hatalarımızı kibrimizle, gururumuzla bencilliğimizle özürlerle savunmaktayız, Çünkü bizler, kendi sosyal & ekonomik ve fiziksel kapasitemiz aşan (kapsana ve kapsayanı dengesizliği) bir pozisyon içinde karar mekanizmamız kullanmaktayız. Balığa suda nasıl yüzülür, Dağ keçisine kayalar arasında nasıl yaşanır dersi vermekteyiz. Fakat Ailemizle, çevremizdeki insanlarla kendi özümüzle nasıl ilişki kuracağımız, nefsimiz nasıl terbiye edeceğimiz, kendimiz (varlık sebebimizi) özümüzü tanımayı ihmal etmekteyiz ya da toplu durum (konjonktürle) diyerek hatalarımızın üstünü örtmekteyiz. Beşeri adaleti ilahi adalet çerçevesi içinde algılayamıyoruz tam aksin çıkarlarımız doğrultusunda ilahi adaleti beşeri adalette uyumluyoruz. Daha anlaşır söylersek, İslam’a İslamcı diyoruz. Adalette eşitlik diyoruz.

İnsan, iç dünyasında huzur veren mutlu kılan değerlerin (Ella bi zikrullahi tatmayinel Glub) farkında olmaması, dünyanın çekici süsüne kanıp, bencilleşen, kibirlenen, mütekebbirlenen insanlar olmaktadır, kendi içlerindeki huzuru ve mutluluğu bir uyuşturucu bağımlısı gibi dünyanın çekici süslerinde & metasıyla tatmin etmekle aramaktadırlar. Bu hal, insanın cahil, açgözlü ve hırslı (hazım edemeyeceğinden fazla) olmasını sağlayarak adaletten hakkaniyetten uzaklaşmasını sağlamaktadır dolaysıyla toplumdaki sosyal &ekonomik denge bozulmaktadır.

Bizler adaleti her yönüyle özümüzde ailemizde çevremizde hakkaniyet çerçevesi içinde sağlayamadıktan sonra içimizdeki adalet önderini gelmesine/ uygulamasına mani olmaktayız. Allah (cc) açık ve net diyor ki; “Allah, kendi nefis (öz)lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip-bozmaz”

Netice olarak, İntizar (beklemek) umudunu taşımak; Sistemin istediği düzende siyasallaşmak değil, (politikayı inancın önüne koymak & İnancı politikaya alet etmek) sloganlarla sosyal medyada paylaşımlarla kendini tatmin etmek ve popüler olmak değil, Manevi bağlantıyı güçlendirmeyi sağlamaya çalışalım. Gerçek anlamda ve manada özümüzdeki önderin gelmesini sağlayarak (Takva elbisesiyle) Allah’ın emri ile insanları hidayete yönlendiren ilah önderin varlığını görmüş olalım.

Mustafa Kemal TASPINAR 14 MAYIS 2023

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM