Hayatımızın temel güç kaynağı umut dur. Umutsuz insan olamaz
çünkü her varlık kendi varlığını oluşturan ana kaynağa doğru bir çekim gücü
vardır. O çekim gücü ise umuttur. “Rabbin kim?” Fakat insanlar bunu dünyanın
çekiciliği içinde farklı yorumlar.
Umut, Aslının bilme tanıma ve dönüştür, yolculuğa çıkan bir
kişin evine döneceğini unut etmesi gibidir. Gideceği ve gezeceği yerleri tam
bilmese de döneceği yeri yolla çıkmadan bilmesidir. “İnne lillah va inne
ileyhi rajiun” Hz. Al (as) şehit edildiğinde farklı bir şekilde
tanımlamıştır; Kâbe’ni rabbine hamt dolsun ki (sana kavuşuyorum) kurtuluşa
erdim” yani el Hamdullah evime dönüyorum.
İnsanlar birbirlerine
muhtaç yaratılmıştır, çünkü her bir yapı diğer yapının özeliğine muhtaçtır, doğadaki
(tabiattaki) denge böyle sağlanmaktadır. Tabiata baktığımızda bu dengeyi
rahatlıkla görürüz.
Dengeyi kuran bir güç vardır, o denge ile uyumlu yaşayanlar
ve o dengeyi bozmaya çalışanlar vardır birde denge içinde sıra dışı olanlar
vardır. Sıra dışı olmak, limitleri zorlamak dengeyi sabitleme unsurudur yani
dengenin bir parçasıdır. Dengeyi bozmak ve sıra dış olmak aynı şey değildir.
Harmoni=Denge karşıtlık Anarşi = karışıklık.
Denge nedir? Denge adaletin bir parçası mıdır? Adalet ne
üzerin oturmuştur? Hakkaniyet dengeni temelini mi oluşturur.
Adalet, Hakkaniyet belirli denge ve kurallar üzerine inşa
edilir.
Denge nedir?
Denge' kavramı fiziki faktörler için sabit durma hali
anlamına gelirken, durum ifadesi olarak bakıldığında birbirine zıt olguların
kısa süreli, uzun süreli ya da kalıcı olacak biçimde sabit bir yapı oluşturması
anlamına gelir. Bir nesnenin veya bir insanın devrilmeden durma hâli, muvazene,
balans (équilibre).
1. - Zihinsel ve duygusal uyum, istikrar.
2. - Siyasi güçlerin, yetkilerin birbirini sınırlayacak
biçimde dağıtılması.
3. - Ekonomik hayatın uyumlu düzeni.
4. - Birbirini ortadan kaldıran güçlerin sonucu olan durma
hâli.
5. - Toplumsal denge.
6. - Vücudun en küçük dayanak yüzey ya da yüzeylerinde
düşmeden durması. Bu, vücudun ağırlık merkezinden geçen bir düzey çizgisinin
her zaman dayanak yüzeyi içinde kalması, böylece ağırlığın dayanak noktasının
iki yanına denk olarak yüklenmesiyle sağlanır.
7. - Bir sesin tüm frekans aralıklarının, birisinin diğerine
baskın gelmemesi için yakın değerlerde tutulması.
8. - Steryo bir müzik sistemindeki her bir hoparlörden çıkan
ses şiddetinin aynı değerde olması. - İcra veya kayıt sırasında çalgıların ses
şiddetlerinin birinin diğerine baskın gelmeyecek biçimde yakın olması.
9. - Birbirine ters yönlü güçlerin eşitlenmesi sonucu
değişme eğiliminin kalmadığı durum.
10. - Bir nesneye etkiyen kuvvetlerin birleşenlerinin sıfır
olduğu durum. Toplumsal denge; bir toplumun başlıca katmanlarının geniş ölçüde
bir uyum içinde bulunmasını sağlayan toplumsal, kültürel ve ekonomik
bütünleşmedir, hoş görü/ “tolerans”, saygı/ “hak & hukuka” riayet.
Bazen Denge ve eşitliği karıştırıyoruz, Denge tam anlamıyla
eşitlik değildir. Daha açık ifade edersek 1mm≠ 1cm≠ 1m≠1km ya da 1€≠ 1TL
rakamsal olarak aynı olmalarına rağmen içsel olarak aynı değildir. Kapsayan
dışsal kapsanan ise içseldir. Eşitlik; içsel özeliklerin katığı
eş değerlerdir. Bir örnek verirsek, Atmosferde ki karışımları baktığımızda oran
olarak en çok Azot (78%) ve Oksijen (21%) olarak mevcutken en az olan 1% diğer
gazlardır. Fakat buradaki yaşam için gerekli olan dengedir (içsel değerdir)
dışsal eşitlik değildir. Şayet atmosferde 1% diğer gazlar olmaz ise insan tür
(canlılar) normal şartlarda yaşayamaz. Kısaca 99% faydalı olması için 1%
mutlak olması şarttır. İnsana değer veren içsel özellikleridir. “Görünüşe
aldanma ve ya melek gibi ” deriz. Bu arada ufak bir parantez açarak; Toplumuzda
birçok akım, kandın erkek eşitliğinde bahsederler ki çok yanlış bir yaklaşımdır
asıl olan Kadın ve Erkek arasındaki dengedir “Harmoni, dinimiz kadın ve
erkek arasındaki ilişkiye bu açıdan yaklaşır.
Adalet nedir?
Adalet, en geniş bağlamda, hem adil olanın
sağlanmasını hem de felsefi açıdan neyin adil olduğunun tartışmasını içerir.
Adalet kavramı; etik, akılcılık, hukuk, din, eşitlik ve hakkaniyeti de içeren
birçok alana, farklı görüşlere ve perspektiflere dayanmaktadır. Sıklıkla
adaletin genel tartışması felsefe, din bilim ve dindeki genel durumu ve hukuk
bilimi ve hukukun uygulanması gibi prosedürle adalette bulunan iki farklı alana
yoğunlaşır.
İlahi adalet ve Beşeri adalet bunun alt başlıkları ise,
Harmoni, eşitlik, toplumsal sözleşme, yararcılık, paylaşım eşitliği,
cezalandırma. Bazı düşünürlere göre Adalet o kadar karmaşık bir yapı değil
sadece doğruluk ve sonuncun üzeredir yani insana sunulanlara olan hoşnutluğudur
refah seviyesi, memnuniyeti, huzurdur.
Özetlersek: En yüksek erdem sayılan adalet, akıl ve vicdan
unsurlarından oluşur. İlkel adalet, uygar adalet, eşitlendirince adalet,
dağıtıcı adalet, sosyal adalet ve temel olan ilahi adalet vardır. Adalet,
kişinin sosyal, kültürel ve ekonomik (rızk) hak, hukuk alanlarına riayet etme,
saygı duyma ve haddi aşmama sınırlarını koruyan içsel mekanizmadır. TDK tanım:
Hak ve hukuka uygunluk; hak ve hukuku gözetme ve yerine getirme; doğruluk.
Denge/ Harmoni (Hakkaniyet), Adaletin kavramsal olarak
farklı gösterebileceğidir. Adil olmak her konum kendisinin oluşturduğu
parametreler doğrusunda gelişmektedir. Örnek vermek gerekirse; Bir isçi 8 saat
enerji sarf ederek kazandığı maaş ile aynı saat diliminde bir büroda çalışan
bir kişinin isçiye göre çok az bir enerji sarf ederek daha fazla aldığı maaş
adil midir? Veya bir babanın 4 çocuğu var, bunlar 2 yaşında, 10 yaşında 18
yaşında ve 20 yaşında. En küçük okula gitmiyor, diğer ortaokulda, birsi Lisede
ve birde üniversitede okuyor. Babası bu çocuklara eşit davranmak adına hepsinde
5TL para veriyor. Bu baba çocuklarına karşı eşit ve adil mi davranmıştır?
Dolaysıyla bizlerin çoğu zaman yukarda da açıkladığımız gibi kapsayan &
kapsananın verdiği ince ayrıntılar vardır ki bizleri ince ayrıntıyı atladığımız
an yanlış yorumlara ve anlamalara sürüklemekte.
Allah (cc) der ki Allah “Allah hiç kimseye
kaldırabileceğinin üstünde bir yük yüklemez. Her canın kazandığı iyilik kendi
yararına, işlediği fenalıklar da kendi zararınadır.” (Bakara-286) Her
İnsanın bir kapasitesi vardır ve o kapasite üstüne çıkmak insanın kendi
seçimine aittir. Bir başka ayette Allah (cc) der ki “Gerçekten Allah, kendi
nefis (öz)lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı
değiştirip-bozmaz.” (Rad-11) Allah bizlere kapsayanımız kadar kapsanan
verir bizlerde bunu kullanmaya çalışırız. Fakat kapsananı güncellemek ise bize
aittir.
Bizler çoğu zaman nefsani arzularımızı doğrultusunda
kapasitemiz üzeri yüklerin altına girmekteyiz ve neticesin de doğal olarak
dengesiz ve adil olmayan pozisyonlarla karşı karşıya kalmaktayız. Genellikle
bunları hep çıkarımız düşündüğümüzde yaparız, sonuç varmak & istediğimizi
elde etmek için adaletten hakkaniyetten uzak tek hedefimize çıkarımıza ulaşmak
olur. Yâda bizlerin çekemeyeceği yüklerle zorlarlar ki o da kendi yakın
çevremizdeki yanlışlara (öyle veya böyle) hep göz yumduğumuzdan ötürü bize
dokunmaktadır. “Bana dokunmaya yılın 1000 yıl yaşasın” mantığı çerçevesindeki
hareketimiz bizleri hakkaniyetten uzaklaştırmaktadır.
Özet olarak Kendi özümüzde değişikliği yapmadıktan sonra
konuşmak yâda sadece istiyor gözükmek bir şeyi değiştirmemektedir. Bizler kendi
dengesizliğimizi adaletsizliğimizi çıkarlarımız doğrultusunda dengeli ve adil
olarak görmekteyiz. Hatalarımızı kibrimizle, gururumuzla bencilliğimizle
özürlerle savunmaktayız, Çünkü bizler, kendi sosyal & ekonomik ve fiziksel
kapasitemiz aşan (kapsana ve kapsayanı dengesizliği) bir pozisyon içinde karar
mekanizmamız kullanmaktayız. Balığa suda nasıl yüzülür, Dağ keçisine kayalar
arasında nasıl yaşanır dersi vermekteyiz. Fakat Ailemizle, çevremizdeki
insanlarla kendi özümüzle nasıl ilişki kuracağımız, nefsimiz nasıl terbiye
edeceğimiz, kendimiz (varlık sebebimizi) özümüzü tanımayı ihmal etmekteyiz ya
da toplu durum (konjonktürle) diyerek hatalarımızın üstünü örtmekteyiz. Beşeri
adaleti ilahi adalet çerçevesi içinde algılayamıyoruz tam aksin çıkarlarımız
doğrultusunda ilahi adaleti beşeri adalette uyumluyoruz. Daha anlaşır
söylersek, İslam’a İslamcı diyoruz. Adalette eşitlik diyoruz.
İnsan, iç dünyasında huzur veren mutlu kılan değerlerin
(Ella bi zikrullahi tatmayinel Glub) farkında olmaması, dünyanın çekici süsüne
kanıp, bencilleşen, kibirlenen, mütekebbirlenen insanlar olmaktadır, kendi
içlerindeki huzuru ve mutluluğu bir uyuşturucu bağımlısı gibi dünyanın çekici
süslerinde & metasıyla tatmin etmekle aramaktadırlar. Bu hal, insanın
cahil, açgözlü ve hırslı (hazım edemeyeceğinden fazla) olmasını sağlayarak
adaletten hakkaniyetten uzaklaşmasını sağlamaktadır dolaysıyla toplumdaki
sosyal &ekonomik denge bozulmaktadır.
Bizler adaleti her yönüyle özümüzde ailemizde çevremizde
hakkaniyet çerçevesi içinde sağlayamadıktan sonra içimizdeki adalet önderini
gelmesine/ uygulamasına mani olmaktayız. Allah (cc) açık ve net diyor ki; “Allah,
kendi nefis (öz)lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı
değiştirip-bozmaz”
Netice olarak, İntizar (beklemek) umudunu taşımak;
Sistemin istediği düzende siyasallaşmak değil, (politikayı inancın önüne koymak
& İnancı politikaya alet etmek) sloganlarla sosyal medyada paylaşımlarla
kendini tatmin etmek ve popüler olmak değil, Manevi bağlantıyı güçlendirmeyi
sağlamaya çalışalım. Gerçek anlamda ve manada özümüzdeki önderin gelmesini
sağlayarak (Takva elbisesiyle) Allah’ın emri ile insanları hidayete yönlendiren
ilah önderin varlığını görmüş olalım.
Mustafa Kemal TASPINAR 14 MAYIS 2023