Bilimsel ve Dini Açıdan Depremin Hakikati

GİRİŞ: 21.02.2023 18:19      GÜNCELLEME: 21.02.2023 18:19
Rasthaber -  Hiç şüphesiz deprem gibi afetlerın acı yönü ön plandadır. Bu afetlerde canlarını kaybedenler, yaralılar, yakınlarını kaybedenler, maddi zarar ve ziyan görenler en fazla bu acıyı tadanlardır. “İnsanlar bir bedenin üzuvları gibidir, birisi acırsa bütün beden hisseder” hadisi gereği bu afetlerden doğan acıyı bütün toplum hissetmektedir.
Afetlerin acı yönü sadece bu yönüdür. Her afetin bir acı yönü vardır, bir adalet yönü verdır, bir de rahmet yönü. Acı yönü insanların hissettiğidir. Adalet boyutu, Allah’ın varlık aleminde hakim kıldığı düzen, nizam ve denge kanunudur. Rahmet ise Allah’ın kullarına gösterdiği şefkat, merhamet, ibret, hidayet ve öze dönüş boyutudur. 
Varlık alemindeki bütün yaratılanlar Allah’ın “Adalet ve Rahmet” sıfatının gölgesinde hayatlarını sürdürürler.
1- ADALET: Tekvin alemine adalet hakimdir; her şey dengeli ve düzen üzerinedir, illet-malul, sebep-sonuç kanunları, her varlığın kendi vazifesini yerine getirmesi Adalet ilkesi ile vardır.
Deprem gibi tabiatta vuku bulan afetler kaçınılmazdır, yaratılış alemine hakim olan Adalet kanunu gereği vuku bulan bir tabiat olayıdır. Varlık aleminde herşey birbirine bağlı ve uyum içindedir, birbirinden etkileşim halindedir. Varlık alemini yaratan “Halik” adalet sıfatıyla alemde bir denge ve düzen kurmuştur. Hiçbir varlık diğerinden bağımsız değildir. Deprem, sel, tusinami, kuraklık, hastalıklar gibi afetler tabiattaki denge, düzen ve kanun çerçevesinde gerçekleşir.
Depremi oluşturan faktörler nelerdir?
a) Bilimsel açıklama: Bilim adamları varlık alemine hakim yaratılış kanunlarının kodlarını çözmekle görevlidirler.
Depremi tanımlarken şöyle diyorlar; “Yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yeryüzeyini sarsma olayına "DEPREM" denir”. 
Diğer bir tabirlerle, “Deprem, yer sarsıntısı veya halk arasında zelzele, yer kabuğunda beklenmedik bir anda ortaya çıkan enerji sonucunda meydana gelen sismik dalgalanmalar ve bu dalgaların yeryüzünü sarsması olayıdır”.
Jeololoji ve Fizik bilimleri veya depremle ilgili diğer bilim dalları depremin gerçekleşmesine sebep olan faktörleri ve hızlandıran etkenleri belirler. Yeraltındaki enerjilerin birikmesi, yer değiştirmesi, fay oluşturması...vs gibi jeolojik bilgiler ve bilimsel veriler depremin tahmini olarak ne zaman olacağını, kaç şiddetinde olacağını, nerelerde olabileceğini tesbit etmektedir. Jeofizikçiler/deprem bilimciler, yer bilimciler/Jeologlar, mühendis ve mimarlar kendi alanlarında depremi oluşturan faktörleri açıklarlar. 
b) Dini açıklama: Tabiatta vuku bulan olayların insan ile bir bağı vardır. Öncelikle insanın tabiat ile bu bağının nasıllığı beyan edilmelidir.
Her varlığın bir yaratılış özelliği vardır. İnsan bu özelliği tanır doğru kullanır ve yönetirse o varlığı kendi emrine almış olur ve onu tashir etmiş olur. Allah-u Teala varlık alemini insanın kullanımına sunmuş, insanı yaratılış alemine hakim kılmıştır.
“Allah'ın göklerdeki ve yerdeki herşeyi emrinize verdiğini, görünen ve gizli olan nimetlerini, alabildiğine serdiğini görmez misin? Yine de insanlar arasında öylesi var ki, Allah hakkında hiçbir gerçek bilgisi, rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan, Allah hakkında çene çalarlar.” Lokman/20
Yeryüzünü ve gökyüzünü yaratan Allah insanı da yaratıp yerde ve gökte olan varlıkların insanın emrinde olmalarını takdir etmiştir.
İnsan salih, kamil olur, Allah'ın emrine itaat eder, kendisine verilenlere ihanet etmezse daha büyük bir ilahi emanet olan halifetullah makamına ulaşma liyakatini kazanarak varlık âlemini tashir etme/emrine alma yetkisine sahip olur.
İnsanın dış dünyasındaki herşey ilahi emanetlerdir, emanete ihanet eder vazifesini yerine getirmezse bütün varlık alemi ona karşı tavır alır ve ona karşı tepkisini gösterir. Hatta insanın helak olmasına kadar gidebilir. Çünkü bütün varlıklar ilahi iradeye teslim olurlar, onun emriyle hareket ederler. Allah'ın iradesiyle salihlerin emrine teslim olur ve vazifesini yerine getirmeyen asilerden intikam alır.
İnsan elinde bulundurduğu hiç birşeye malik değildir, sadece emanetçidir. Kur'an'ın beyanında insan kendi azalarının dahi maliki değilken, dış dünyaya nasıl malık olabilir? “De ki: Size gökten, yerden rızık veren kimdir, kulaklarla gözlere malik olan kim ve ölüden diriyi izhar eden, diriden ölüyü meydana getiren kim ve işleri tedbir eden kim? Diyecekler ki Allah. O vakit de ki: Neden çekinmezsiniz öyleyse?”  Yunus/31
İnsan sahip olmadığı bir mülkte istediği gibi tasarruf edemez; yer gök, tabiat aleminde herşey insanın emrine verilmiştir ama insan kendi menfaat ve çıkarı için onu istediği gibi kullanamaz. Tahrip edip zarar veremez. 
İnsanın emrine verilmiş varlıklar sadece emanettir, insan da emanette ancak sahibinin izin verdiği ölçüde tasarruf edebilir.
İnsan kendisine emanet edilen dağlar, denizler, ormanlar, tâbi kaynaklar, iklim....vs gibi yaşamı için gerekli varlıkları istediği gibi kullanıp tahrip etme yetkisine sahip değildir.
Bunlara karşı tavır ve davranışlarının nasıl olması gerektigini asıl sahibi olan yüce Yaratıcıdan öğrenmesi gerekmektedir.
Halik/Yaratıcı Allah bu varlıklar hakkında hüküm ve emirlerini peygamberleri aracılığı ile din kalıbında insanlara ulaştırmıştır.
Din bilimciler, bilim adamlarının tekvin alemindeki bilimsel verilerinin yanısıra Allah’ın teşrî alemdeki hükümlerinin kodlarını çözer ve insanlara sunar.
Afet ve Belalar neden olur? 
Allah-u Teala insanların başına gelebilecek müsibetleri beyan ederken buyuruyor; “İnsanların elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıkar; Allah da belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını böylece kendilerine tattırır”. Rum/41
“Ve size gelip çatan her felaket, ellerinizle kazandığınız bir şeydir ancak ve çoğunu da bağışlar”. Şura/30
Her iki ayette de insanları olumsuz etkileyen yeryüzündeki afet, bela, fesad ve müsibetlerin insanların yaptıklarının neticesinde olduğunu buyurmaktadır. İnsanların yaptıkları ya alemi yaratan Halik’in tekvin alemindeki kanunlarına ters hareket ederler veya Rab sıfatıyla teşri ettikleri hükümlere muhalefet ederler.
Tekvin kanunlarının tersine hareket etmek, tabiata yapılan zulümler, eko sistemi bozma, yeryüzünü, yeraltını, denizleri zalimce kullanma neticesinde düzen ve denge bozulur veya bozulmasını tetikler. Binalarda uyulması gereken  statik kurallar da fizik/ tekvin kanunlarının bir parçası olarak görülmelidir. İnsanların tekvin kanunlarına aykırı fiilleri, tabiata yönelik hoyratça uygulama ve haksız kullanımve davranışlar  musibet, bela ve afet olarak insana geri döner.
Teşrî kanunlara uymak, tekvin alemindeki kanunların işlevliğini, denge ve düzenin korunmasını sağlamak içindir. Bu hükümlere muhalefet etmek ise ilahi kanunları ayaklar altına alma, görmezden gelme ise ceza ve bela olarak tecelli eder.
Yani insan hem tekvin/yaratılış aleminde ilahi kanunların zıddına hareket eder, hem de teşri alandaki hükümleri çığnerse her ikisinde de bela ve afetlere düçar olması kaçınılmazdır.
İslam’da insan haklarının ilkelerinden biri insanın dış dünyası ile bağı ve ilahi emanetlere karşı vazifesidir. “Allah bir örnek getirir, bir şehir var mesela ahalisi, emniyet içinde yaşamada, gönülleri rahat, rızıkları her yandan bol bol gelmede; derken Allah'ın nimetlerine nankörlük ederler de Allah onları açlık ve korku elbisesine bürür, onlara açlığı ve korkuyu tattırır işledikleri işler yüzünden”. Nahl/112
İnsanın ilahi nimetlere karşı barışçıl ve dostça bir yaklaşımı olmalıdır; maddi ilerleme, sanayileşmek, teknoloji buluşlar doğayı tahrip etmeye sebep olmamalıdır.
Allah kimseye zülm etmez, insan kendine zülm eder. “Onların şu dünya hayatında harcadıkları, tıpkı kendilerine zulmeden bir kavmin tarlalarına vuran zemheri yeline benzer, eser, ekinleri mahvedip gider. Onlara Allah zulmetmez, onlar, kendi kendilerine zulmederler”.  Al-i İmran/117
2- RAHMET: Varlık aleminde canlılar Allah’ın Rahmet sıfatıyla hayatlarını sürdürmektedirler. “Rahmeti herşeyi kuşatmıştır” ayeti canlıların sağlam, sağlıklı, düzenli yaşamlarını sürdürmelerinin temelinde ilahi Rahmet olduğunu beyan buyuruyor.
Yukarıda beyan adilen iki ayette de Allah-u teala insanların yaptıklarının neticesinde meydana gelen afetlerin sonucuna katlanmaları gerektiğini, ama buna rağmen Rahmeti ile bunların sadece birazını insanlara tattırdığını ve birçoğunu da affettiğini açıklıyor.
Allah-u Tealanın insanları bazı belalara müsibetlere düçar etmesi de O’nun rahmetindendir.
Bela ve müsibetlerin çoğunun insanların yaptığı günahlardan dolayı meydana geldiğini vurgulayarak bazen insanları bir takim bela ve müsibetlerle imtahan eder; kimin sabrettiği, kimin isyan ettiği ortaya çıksın diye.
Bazen bela ve müsibetler sıratı mustakimden ayrılan toplumların tekrar hak yola dönmesi için bir  uyarı niteliği taşır.
Bazen de Allah bela ve müsibetleri insanların olgunlaşması ve kemale ulaşması için gönderir.
Diğer taraftan bu afetler insanın kendi acizlik, çaresizliğını görmesi, Rabbine sığınması gerektiğini idrak etmesi içindir.  Bela ve müsibetin arkasındaki Rahmet ve Adaleti görüp vazifesini yerine getirmesi için bir uyarıdır.
Kısacası bu afet, bela ve müsibetler bazıları için ceza, bazıları için uyarı, bazıları için imtihan, bazıları için tekamül vesilesidir.
Toplumlar deprem gibi afetlerin acı tarafını görürler. Bir afet ve belada en önplanda olan onun acı yanıdır. Dikkatler ona odaklanır, mercekler ona yönelir; yıkımlar, yaralılar, ölümler, hasar ve zararlar.... somut boyutu daha fazla görülür. İnsan ilk bakışta sorumlu ve suçlu arar.
Bu afetlerin zararlarının somut olarak görülmesindeki ilahi hikmet, insanların zarara sebep olan ihmal ve ihaneti görmeleri içindir. Yöneticilerin, sorumluların, halkın kendi ihmal ve ihanetlerde kendi payını anlamaları içindir.
Adalet ve Rahmet boyutu ancak müminlerin, ariflerin görebileceği hikmetlerle doludur.

Deprem için Bilimsel tedbirler ve Dini tedbirler
Bilimsel tedbirler, Tekvin/yaratılış kanunlarına uyarak gerekli önlemleri almak ile, dini tedbirler ise Teşrî hükümlere uyarak alınır.
Bilimsel tedbir nasıl alınır?
1-Yerleşim yerlerinin zemin etüdü: Ev yapılacak bölgenin, arazinin zemin etüdü yapılmalıdır. Deprem gibi yeraltı, sel, fırtına, şimşek gibi yeryüzü ve gökyüzü afetlerinden korunabilecek bir yerde olmalıdır. Hayvanlar bile kendilerine barınak yaptıkları zaman önce yuvalarını yapacak yeri tesbit ederler. 
Bunun tesbiti ve belirlenmesi yer bilimi/jeoloji, jeofizik/deprem bilimi gibi alanlardaki uzman bilim adamları tarafından yapılmalıdır.
2-İnşaatın yapımı ve projesi mühendislik ve mimarlık kanunlarına göre yapılmalıdır.
3-İnşaat yapımından sorumlu müteahit bilir kişi olmalı ve ihtiras; çok kazanma hırsı, dünya ihtirası gereği ucuz ve kalitesiz malzeme kullanmadan uzak durmalıdır.
4- Yöneticiler tarafından denetleme ayrımcılık olmadan yapılmalıdır.
Dini tedbirler nasıl alınmalıdır?
Toplumdan sorumlu herbir birey teşri hükümlerdeki vazifesini ve sorumluluğunu yerine getirmelidir.
Afetlerin Adalet yönünü görerek buna sebep olan faktörlerde etkisinin ne olduğunun bilincinde olmalıdır. Ben özgürüm istediğimi yaparım düşüncesinin ilahi adaletle bağdaşmadığını idrak etmelidir.
Afetlerin Rahmet boyutuna bakarak; ilahi iradeye boyun eğip imtihan, ibret, hidayet, öze dönüş boyutunda kendi payının ne olduğunu teşhis edip Allah’a dönüşü gerçekleştirmelidir.
Günahlar; bazen Hakkullaha riayet etmemek, bazen ise kul hakkına girme ile gerçekleşir. Allah’ın hakkını zayi etme, teşri ettiği emirleri ayaklar altına alma ve tekvini kanunlara uymayıp tabiat alemine zülm etme, eko sistemi bozma, doğaya zarar vererek gerçekleşir. Hırsızlık; malzemeden çalma, kalitesiz mal kullanma vb.
- Cehalet; bilimsel ve dini cehaleti yok etmeli, yer etüdü, mimarlık ve mühendislik bilgisinı gözardı ederek bilinçsizce yerleşim planları yapma...
Kısacası varlık alemine hakim tekvinî kanunlar ve teşrî aleme hakim ilahi hükümler dikkate alınmazsa afetlerin acı boyutunu görmek kaçınılmaz olacaktır.

Sabahattin Türkyılmaz

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM