Hz. İmam Mehdi Vizyonu Işığında Harekete Geçmek

GİRİŞ: 10.05.2025 21:28      GÜNCELLEME: 10.05.2025 21:28
Rasthaber -  Hz. İmam Mehdi (a.f.), on birinci İmam, Hz. Hasan Askeri’nin (a.s.) oğludur. İsmi ve künyesi Hz. Resulullah Efendimizin (s.a.a.) isim ve künyesiyle aynıdır. Ehl-i Beyt inancına göre on iki İmam'ın son halkası, yani on ikinci yıldızıdır. Geleceği tüm Peygamberler, Hz. Resulullah (s.a.a.) ve Ehl-i Beyt İmamları tarafından müjdelenmiştir. Bu inanç sadece İslam ile sınırlı olmayıp semavi ve diğer birçok dinin kutsal metinlerinde de "kurtarıcı" motifine yer verilmektedir (Mutahhari).Sözlükte “doğru yolu bulmak; yol göstermek, rehberlik etmek” anlamındaki hüda kökünden türeyen “Mehdi” kelimesi, “hidayete erdirilmiş” veya “kendisine doğru yol gösterilmiş kişi” anlamına gelir (İbn Manzur). İlkel dinlerden büyük dinlere kadar birçok inanç sisteminde bir mesih ya da kurtarıcı inancı gözlemlenmektedir (Nasr). Salih bin Ukbe, babasından; o da İmam Muhammed Bakır’dan (a.s), babaları vasıtasıyla Hz. Resulullah’tan (s.a.a.) şu rivayeti nakletmektedir:

“Mehdi benim evlatlarımdandır. Onun gaybet dönemi olacaktır. Bu dönemde ümmetten birçoğu delâlete düşecektir. O, peygamberlerin nişaneleriyle gelecek, yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır.”

İslam dünyasında özellikle İslami-Şii yorumunda, kıyamete yakın bir dönemde ortaya çıkacak ve dünyayı adaletle dolduracak olan İmam Mehdi (a.f.) inancı, yalnızca teolojik bir kabule değil, aynı zamanda tarih boyunca mazlumların direniş motivasyonuna dönüşen bir umuda karşılık gelmektedir. İslami kaynaklara göre İmam Mehdi (a.f.), gaybet dönemine girmiş ve Allah’ın takdiriyle zuhur edeceği günü beklemektedir. Bu gaybet süreci, sadece bir yokluk hali değil; müminlerin bilinçlerinin, sabırlarının ve sorumluluk duygularının sınandığı bir dönem olarak görülmektedir. İmam Mehdi (a.f.) inancı, zulme karşı susmayanların tarihsel referansı, hak mücadelesine girişen her mümin için teolojik bir arka plan ve öngörüsel nitelik taşımaktadır. Bu inanç sistemi içerisinde zuhurun şartları da net hatlarla tanımlanmıştır. İslami-İslami-Şii rivayet literatüründe ve müfessirlerin yorumlarında, İmam Mehdi’nin (a.f.) zuhuru üç temel toplumsal şartın olgunlaşmasına bağlı kılınmaktadır: evrensel boyutta zulmün ve adaletsizliğin yaygınlaşması, zahiri İslam’ı temsil eden ama batıni hakikatten uzak sistemlerin egemen hale gelmesi ve zuhurun yarenleri olan salih insanların dünya çapında O’nun adını, hedeflerini ve zuhur hakikatini yaymak üzere harekete geçmesi. Bu şartlar sadece dogmatik kehanetler değil, aynı zamanda İslam toplumlarını harekete geçiren tarihsel ve devrimci işaret fişekleri olarak okunmuştur. Dolayısıyla İmam Mehdi’nin (a.f.) zuhuruyla ilgili bu ön koşullar, sadece bekleyişi değil aynı zamanda aktif bir hazırlığı da zorunlu kılan ideolojik bir bilinç doğurmaktadır. Bu bilinç, 20. yüzyılda belki de en güçlü tezahürünü İran İslam İnkılabı’nda vücut bulmuştur. 1979 yılında İmam Ruhullah Humeyni’nin öncülüğünde gerçekleşen bu inkılap, sadece bir monarşinin yıkılışı ve yerine teokratik bir sistemin inşası olarak görülmemektedir. Bu inkılap, İslami “Mehdeviyyet” inancının siyasal bir eyleme dönüştüğü, adaletin ilahi bir hedef olarak devletin merkezine yerleştirildiği bir dönüm noktası niteliğine sahiptir. İmam Humeyni, Şah rejimine karşı başlattığı direnişi yalnızca dünyevi bir kurtuluş mücadelesi olarak değil; ilahi adaletin yeryüzünde yeniden tesis edilmesi ve İmam Mehdi’nin (a.f.) zuhuru için toplumsal zeminin hazırlanması bağlamında yorumlamıştır. Ona göre, gaybet döneminde müminler pasif bir bekleyişe mahkûm değildir; bilakis bir “hazırlık mükellefiyeti” altındadır. Bu hazırlığın ilk adımı, zalim rejimlere boyun eğmemek ve İslam’ın özüne uygun bir toplumsal düzen inşa etmektir.

İnkılabın öncü kadroları olan Ayetullah Beheşti, Ayetullah Murtaza Mutahhari ve Ayetullah Talegani gibi düşünürler, bu devrimci bilinci akademik, felsefi ve teolojik düzeyde temellendirmiştir. Onlara göre inkılap, sadece bir siyasi dönüşüm değil, Kur’an’ın ve Ehl-i Beyt öğretilerinin çağdaş hayata uygulanmasıdır. Özellikle İmam Hüseyin’in (a.s.) Kerbela’da ortaya koyduğu kıyam ve şehadet çizgisi, inkılabın manevi haritasını oluşturmuştur. Her bir şehit, bu çizginin bir neferi olarak kabul edilmiş; onların kanı, devrimin ideolojik meşruiyetini beslemiştir. Bu çerçevede Kur’an-ı Kerim’in Tevbe Suresi 14. ayetinde geçen “Onlarla savaşın ki Allah onları sizin ellerinizle cezalandırsın...” ilahi buyruğu, mücadele ruhunun ilahi bir görev olduğuna işaret etmektedir. İmam Humeyni’nin devrim sonrası yaptığı en dikkat çekici vurgu, inkılabın yalnızca İran sınırlarıyla sınırlı olmadığı yönündedir. Ona göre İran İslam İnkılabı, aynı zamanda ümmetin tamamına yönelik bir çağrıdır. Bu çağrı, Batı’nın emperyalist tahakkümüne ve İslam dünyasının içine düştüğü siyasi dağınıklığa karşı bir birlik arayışını simgelemektedir. İmam Humeyni, Hz. Mehdi’nin zuhurunun evrensel bir boyutu olduğuna inandığından, devrimin de bu evrenselliğe hizmet etmesi gerektiğini vurgulamıştır. Onun şu sözü bu anlayışın özünü yansıtmaktadır: “Yetkililerimiz bilmelidirler ki, inkılabımız İran’la sınırlı değildir. Bu, dünya mustazaflarının inkılabıdır.” Bu söz, devrimi bölgesel bir siyasal hareket olmaktan çıkarıp Mehdevi vizyonun ümmet bilinci ile buluşma noktası haline getirmektedir.

Bugün geldiğimiz noktada İran İslam İnkılabı’nın etkisi, sadece bir devlet yapısı veya siyasi bir model değil, aynı zamanda küresel düzeyde bir bilinç dönüşümüdür. Bu inkılap, Ortadoğu’dan Latin Amerika’ya, Afrika’dan Güneydoğu Asya’ya kadar pek çok halk hareketine ilham olmuş, mustazaf halklara “direnmenin kutsallığı”nı hatırlatmıştır. İnkılabın en önemli kazanımı, mümin bireyde zuhurun sadece bir inanç değil, aynı zamanda bir görev olduğu fikrini yerleştirmiş olmasıdır. İmam Mehdi’nin (a.f.) zuhuruna hazırlık, artık sadece dua etmekle değil; adalet için mücadele, ilimle yükselme, ahlaki arınma ve sosyal sorumluluk alma ile anlam kazanmaktadır.

Nihai olarak, İmam Mehdi (a.f.) inancı, İslami-Şii doktrininde tarih boyunca bireysel bir bekleyişten kolektif bir sorumluluk alanına evrilmiştir. İran İslam İnkılabı, bu sorumluluğun 20. yüzyıldaki en somut uygulamasıdır. Devrim, gaybet döneminde yaşanan buhranı bir avantaja çevirmiş, halkı tarihin öznesi haline getirmiştir. Şah (Emperyalime Uşaklık Sistemi) rejiminin yıktığı sadece bir ülke değil; ümmetin inanç merkezini tahrip eden zihniyetti. Onun yerine kurulan sistem ise, İmam Mehdi’nin (a.f.) geleceği yönünde ümmete yol gösteren bir kılavuz, bir “öncül inkılap”tır. Artık görev bellidir: bu inkılabı gönüllere taşımak, ümmetin birliğini sağlamak ve zalim düzenlere karşı vakurca mücadele etmektir. Çünkü İmam Mehdi (a.f.) gelecektir. Ancak onu beklemek, onu çağırmakla değil; onun uğruna her şeye hazır olmakla mümkündür.

Ve O (a.f.) mutlaka gelecektir…

Hamd, Allah’a mahsustur.

Ali Ekber Karagöz

 

 

Kaynakça

  1. Diyanet İslam Ansiklopedisi, "Mehdi" maddesi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
  2. Şeyh Muhammed b. İbrahim Numani, El-Gaybe, Kum: Müessesetu'n-Neşr el-İslami.
  3. Allame Tabatabaî, El-Mizan fî Tefsiri’l-Kur’an, Kum: Müessesetul Alamil İslami.
  4. Kur’an-ı Kerim, Tevbe Suresi, 14. Ayet.
  5. İmam Humeyni, Sahife-i Nur, Cilt 21, Kum: Merkez-i Neşr-i Ensar.

 

 

 

 

 

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM