Terzi arkadaşımın dükkanına girdim. Selâm verip hâl-hatır
sorarken arka tarafımda kalan televizyondan sesler geliyordu. "Biz Ehl-i
Beyt imâmlarımızı ne kadar tanıyoruz? Çocuklarımıza Ehl-i Beyt sevgisini ne
kadar anlattık? Özellikle İmâm Hüseyin'in zalim Yezid'e karşı verdiği
mücadeleyi, Kerbelâ kıyamını evlâtlarımıza anlatıyor muyuz?" Kulaklarım bu
sesi duyduğunda dönüp televizyona baktım. TRT1'de Yunus Emre dizi filmi
yayındaydı. Bu sözleri Yunus Emre hitap ettiği cami cemaatine söylüyordu. Yine
bir gün bir ortamda arkadaşlar ile sohbet ederken arka tarafta televizyon
açıktı. Konuşmalar yine Ehl-i Beyt üzerine olunca yüzümü ekrana döndüm. Kurtlar
Vadisi yayındaydı. Memati, Polat Alemdar'ın elinde tuttuğu kitabı kast ederek,
"Usta sen bu kadar kitabı nasıl okuyorsun? Benim kafam almıyor stresten."
(O esnada Polat Alemdar'ın elinde Ahmet Turgut'un yazmış olduğu Aşkın Şehidi
isimli eser var.) "Sen Kerbelâ kitabını mı okuyorsun?" "Evet,
istersen sana da bi tane alayım." "Yok usta ben okuyunca da strese
giriyorum. Bu namussuzlar Peygamber torununa nasıl kıymışlar? Ah ben orada
olmalıydım.." Polat Alemdar Memati'ye cevap veriyor: "Kitap okuyunca
stres-mıtres kalmıyor Memati. Okumazsan unutursun. Günübirlik hayat o kadar
meşgul ediyor ki, kendini bile unutursun. Hâlbuki okursan hatırlarsın ne
olduğunu, nereden geldiğini, neden yaratıldığını, hangi amaca hizmet ettiğini,
hedeflerini, ideallerini hatırlıyorsun, en nihayetinde Kerbelâ'nın bitmediğini
ve safını hatırlıyorsun, İmâm Hüseyin'in peşinden gidenlerden mi, yoksa onun
yolunu kesenlerden mi olduğunu hatırlıyorsun."
Bir başka gün yine Kurtlar Vadisi, dizisinde babası Polat'a
soruyor: "Oğlum sen ne zaman karar verdin bu yola baş koymaya?"
"Hatırlıyor musun baba, ikinci senenin sonunda Ankara'dan söylene söylene
gelmiştim. Üniversitedekilerin hepsi ceplerinin derdinde, kimse
vatanını-milletini düşünmüyor, o kadar haksızlık, adaletsizlik var, kimse
sesini çıkarmıyor, demiştim. Sen bana İmâm Hüseyin'in hikayesini anlatmıştın.
Dedin ki: 'İmâm Hüseyin Kûfe'ye doğru yola çıkacağı sırada, mü'minler, 'gitme
ya Hüseyin, korkarız ki Kûfeliler seni yarı yolda bırakır, seni satar'
demişler. İmâm Hüseyin de, 'ben kimseye güvenip de yola çıkmıyorum' demiş.
'Büyük bir zulüm, büyük bir adaletsizlik var. Bu yola baş koymazsam korkarım ki
benden sonra kimse zulme baş kaldırmaz, adaletsizlikle savaşmaz,' diye
anlatmıştın. İşte o gün karar vermiştim. Ben adaletsizliğe savaş açanların
yolundan gitmezsem, senin oğlun da bu yola baş koymazsa kim koyar diye düşündüm
ve kararımı verdim."
Sayın okuyucumuz bu örneği neden verdim? Konumuz "Ehl-i
Beyt'i tanımak" olduğu için. Malumunuz, "Kurtlar Vadisi" isimli
dizi şu an yayınlanıyor mu bilmiyorum. 25 Ocak 2003 tarihinde yayına başladı.
Baştan sona bir tek dizisini izleme fırsatım olmadı. Ancak bir şekilde Ehl-i
Beyt ile ilgili aktarmış olduğum kesim dikkatimi çekmişti. Burada, tarih
boyunca zulme ve adaletsizliğe başkaldırının sembol ismi İmâm Hüseyin'in idol
olarak gösterilmesi dikkate değer değil mi? Elbette biz sadece İmâm Hüseyin'in
hayatını tetkik etmekle yetinmemeliyiz. Bütün Ehl-i Beyt imâmlarımızın yaşam
serüvenlerini ve insanlığa bıraktıkları ilmî miraslarını bilmek zorundayız.
Onların kılavuzluğunu/hidayetlerini/yol göstericiliğini bilmek ve bu değerleri
sorumluluk bilinci ile kuşanmak ödevindeyiz...
Bir gün sosyal medyada karşıma çıktı, Cübbeli Ahmet olarak
bilinen kişi vaazı esnasında serzenişte bulunarak, "Biz neden
çocuklarımıza Ehl-i Beyt imâmlarını anlatmıyoruz? Bu bizim büyük eksiğimiz
değil mi? Şimdi size sorsam kaç taneniz Ehl-i Beyt imâmlarını isimlerini tek
tek sayabilir?" Cübbeli Ahmet sözlerine böyle devam ederek, Ehl-i Beyt
imâmlarımızı anlatıp durdu. Cübbeli Ahmet doğru söylüyor, bugün mütedeyyin
olarak bilinen insanlarımızın en büyük eksikliği Ehl-i Beyt imâmlarımızı
tanımamaktır. Onlar hakkında neden sağlıklı bir araştırmada bulunmuyoruz? Yine
bir gün TV kanallarının birinde Nihat Hatipoğlu, Ehl-i Beyt imâmlarımızı
anlatıyor ve Ehl-i Beyt imâmlarımızın nesillerimize tanıtılıp anlatılması
gerektiğini dile getiriyordu. Aynı şekilde bir gün Merhum Ömer Döngeloğlu Hoca,
kendine özgü üslubuyla, gözyaşları içerisinde Ehl-i Beyt imâmlarımızı
anlatıyor. Ardından o da serzenişte bulunarak çocuklarımıza Ehl-i Beyt
imâmlarımızı tanıtmamız gerektiğini vurguluyor..
"Ey imân edenler, Allah'tan sakının ve doğrularla
(sadıklarla) birlikte olun." (Tevbe: 119) ayeti nazil olduğunda ashab
soruyor, "Ya Resûlullah uymamız gereken kimlerdir. "Ehl-i Beyt'imden
12 imâm" diye buyuruyor. Bildiğiniz üzere bu 12 imâmın ilki İmâm Ali idi.
Ama ümmet uymadı, Sakife'de alınan kararlarla Ehl-i Beyt ile ümmet arasına
setler-bariyerler konuldu. Oysa insanların aydınlık yolda yürümesi ve İslâm
medeniyetinin inkişafı onların siyasî rehberliklerini zorunlu kılıyordu. Bu
olmayınca İslâm ümmeti dünya sahnesinde tarih boyunca olması gerektiği yerde
olmadı. Saltanat sistemleri ümmete tasallut etti. Gerçek İslâm medeniyetini
bilmeyenler ise züğürt tesellisi babında olanla yetindi. Oysa olması gereken bu
değildi. Nass ile sabit olan Ehl-i Beyt imâmlarının rehberiyeti bir tarafa
bırakıldı ve liyakat sahibi olmayanlar işbaşına geçti. Onlar da tarih boyunca
İslâm'ı gönül fetihleri ile yaymak yerine kılıçla yaymanın derdine düştü.
Açıkçası mesele bu da değildi, zira onların İslâm'ı yaymak diye bir derdi
yoktu. Onların maksadı, egemenlikleri altındaki toprakları genişletip, girdikleri
coğrafyalarda ele geçirdikleri ganimetlerle hazinelerini doldurmaktı. Eğer
dertleri İslâm'ı yaymak olsaydı Müslüman olanları "Mevâli" statüsünde
tutup bu insanlara gâvur muamelesi yapmaz ve cizye almaya devam etmezlerdi...
Bu asrımızda ise gelinen nokta itibariyle Rabbimize şükürler
olsun ki Ehl-i Beyt adına gerçek manada İslâm medeniyetini temsil eden bir
devrime tanık olduk. Bu devrim vesilesi ile milyonlarca Müslüman Ehl-i Beyt'i
ve ümmetin yolunu aydınlatan Ehl-i Beyt'in misyonunu görmüş ve tanımış oldu.
Evet, sosyal hayatta popüler olan birçok kişinin, birçok
entelektüelin, birçok Ehl-i Sünnet âliminin söylediği gibi çocuklarımıza Ehl-i
Beyt imâmlarımızı tanıtalım, Ehl-i Beyt imâmlarımızın misyonunu
anlatalım/bilgilendirelim. Bilirlerse, tanırlar, tanırlarsa severler,
severlerse aydınlık yollarını kendilerine düstur edinirler. Vesselâm...