Aslında bütün sevgi ve sevinçleri süpürdük içimizden.
Duruşumuz bozgunda sonraki günlerin duruşu. Gözlerimizdeki bakışlar kırık bir
gönlün ve çıplak bir bedenin sesi gibidir şimdi. Belki de yüreğimizdeki yaranın
sebebi, bulamadığımız, aramadığımız veya önemsemediğimiz güzelliklerdir. Ya da
içimizdeki aşkın, sevginin ve hüznün rengini tanımlayamamaktır.
İşte yaşadığımız bu son zaman diliminde, dudaklarımızdaki
ilkyaz gülümsemesinin yarım kalması gibi. Bu bozulan zamanda, Filistinli
çocukların çığlığı, göğün maviliklerini delercesine kulaklarımızı tırmalamakta,
Yemenli göğsünde yaralı, ölüm Suriyeli çocukların göğsünde açılmış bir gül
gibidir. Filistin sokakları insan avcısı kesilmiş İsrail asker ve tanklarıyla
doludur. İsrail bir kez daha tarihi tuzağına düşürüyor. Filistinli çocukların
dudaklarında dökülenler bin bir parçaya bölünmüş acının kanamasıdır
Ortadoğu’da. Yemen’de insanlık bombalanıyorken, acılarımızı, ağıtlarımızı hangi
dilde anlatmalıyız? Oysa bizler, sadece ölüm çığlıklarını konuk ettik gönül
hanemize. Dünyada yaşanan bütün acı ve vahşet görüntüleri bir çiçek gibi
yakamızda olsa da, hepsi bir gölge gibi, hafızalarımızda kayarak zamanın
derinliklerinde çoktan kayboldu.
Bizler de sessizliğimiz boncuk boncuk günlere dizerken,
kimimiz içimizdeki kötülükleri yola getirmenin telaşınızdayız. Kimi ruh
bezirgânları da, içlerindeki kara bilinmezlikleri bizlere ak düşler olarak
sunmaya devam ediyorlar. Kendi dürtü ve isteklerimize göre, insanların bir
tarafını yonttuk, yontmaya devam ediyoruz. Kendi dağımıza değil, başkalarının
dağına yaslanmaya çalıştık. Etrafımız kibir ateşinden yanıp tutuşanlarla dolu.
Bir anlamda yüreğimiz mahşer yeri, zamanın gölgesi düşmüş gibidir.
Yani zamanın oyuklarına sıkışmış, çıkma zahmetinde dahi
bulunmuyoruz. Ve dünyamız da sıkıştığımız oyuktan ibaret gibi.
Çirkinliklerimizin üstünü hep bir şeylerle örtmeye, gizlemeye çalışıyoruz.
Aslında avunuyor, avutuyor ve zamanın sıcaklığında eriyip tükeniyoruz.
Görülmemiş bir rüyayı yorumlamak gibi.
Hüseyin Kaya