Oysa yaşadığımız bu zaman diliminde dinsel biçim ve
kısıtlamalarla yaratılmak istenenler, tam tersi toplumu manevi belirsizliklere
sürüklemekte ve insanın yaratılışına uygun eksenden uzaklaştırmaktadır. Çünkü
hala Alevileri mezhepçi, İslami ve insani olmayan bir anlayışın tahrikiyle veya
bu tarz bir bakış açısıyla görenler, yorumlayanlar ve her türlü davranışını bu
anlayışın üzerine inşa edenlerin gerçekliliğiyle karşı karşıyadır Aleviler.
Alevilerin itildiği noktada, yeniden tanımlamaya veya yeniden oluşturulmaya
çalışılan Aleviliğe ihtiyaçları olmadığı gibi, her türlü sapma sayılabilecek
Çarpıtmaların da zaten mevcut olan, bilinç dışı bir tutsaklığa düşeceklerinin
farkındadırlar.
Mevcut otoritenin tanımadığı, kendi argümanlarıyla
yorumladığı ve bu yolla asimile etmeyi düşündüğü Aleviler zaten zamanlar
arasına sıkıştırılarak bu güne gelmişlerdir. Dayatmaları, aşağılanmaları, hor
görülmeleri yaşamış bir inanç toplumu olarak “ benim gibi” olmazsan “ mutlu”
olamazsın “ ya benim gibi olursun, ya da” seni yok sayarım, tanımam zihniyetini
yakından tanıdığı için, bu türlü psikolojik ve ideolojik sapmaların, kalıpların
sökülüp atılması için mücadele etmektedir. Bu yüzdendir ki; son zamanlarda
çeşitli illerde yaşayan Alevilerin evleri işaretlenmekte, tehdit edilmekte ve otoritenin
oluşturduğu dine ve mezhebe davet edilmektedirler.
Alevilerin yaşadığı ve yüz yıllardan gelen memnuniyetsizliği
yeni bir dünya düşünü de kaçınılmaz kılıyor. Saçma politik oyunlardan,
tahakküme dayalı yaşamaktan, tek mezhepli dayatmalardan, dinsel kılıflı
saçmalıklardan dolayı, özüne dönüş anlamında bir aydınlanmaya doğru evirilmiş
ve bu yönde çalışmaların yoğunlaştığı bilinmektedir. Yani Aleviler aydınlanma
çabasına girmiş, Alevilerin ufkunu açmak için aydınları, dernekleri, yayınları
olgunlaşmaya başlamış ve artık inançsal geleceğini tasarlamış bir sürece
girmiş olan Aleviler fincancı katırlarını ürkütmüşe benziyorlar. Tam da bu
noktada, gerçekleri tutsak edemeyenlerin, toplumun zihnini bulandırmak
isteyenlerin yeni senaryolarının figüranları elbette olacaktır.
Yaşadığımız bu süreçte çok farklı şeylere tanıklık
etmekteyiz. Bir yandan bu süreç içerisinde eylemlerin, düşüncelerin ve
yapılanların tümünün birebiriyle çeliştiği ve gelecek adına, insanlık adına
olumsuz, güzellik ve gerçeğin içinde olmadığı bir varoluşu yaşarken; diğer
yanda yaratılan edilgen insan tutsaklığından kurtulmak için bilinçli ve gerçeğe
odaklanan aklın temsilcilerinin mücadelesini görüyoruz. Bu anlamda Alevilerin
kendi sorunlarına odaklanmaya, inancını yaşamaya ve Aleviliğini içselleştirip
yaşamsal kılmak ve tarihini bilmek ya da öğrenmeye açık olma yönündeki
toplumsal farkındalığını doğru ve haklı bir çıkış olduğunu, bu yaratılan sahte
gerçekliği alt etmenin yolunun, adil, şefkatli, cömert davranışları hayatla
ilişkilendirerek yaratılan engelleri aşacağımızı bilme, kavrama sürecindeyiz.
Hayat resmen Alevileri “ kendi gerçekliğine dönmeyi”
dayatıyor. Bu tutsaklığın, yaratılan esaretin, ezberletilen sapmaların
üstesinden gelmeyi, Ehli Beyt ve on iki imam inancını yaşamsal kılmayı
kaçınılmaz kılıyor. Bu anlamda kendisine Aydın’ım diyenlere büyük sorumluluklar
düşüyor. Ve hayat bütün yaşanmışlıklarımızdan önümüze bir perspektif koymasına
rağmen, bu sorumluluktan, doğruluk ve adaletten kaçanların, bu gerçekliği inkar
edenlerin aslında Aleviliği ihanetin kadehine bir şarap gibi doldurup,
inkârcılara sunmak olduğunu unutmamalarını, bütün tarihi gerçekleri, bütün
renkleri, sevgileri, güzellikleri kirletmek olduğunu bileceklerini ümit
ediyorum.