Hüseyn'in (as) Varisi Mehdi (af) 1.Bölüm

GİRİŞ: 21.06.2020 15:23      GÜNCELLEME: 21.06.2020 15:23
Rasthaber -  Bismillahirrahmanirrahim

فَاَسْأَلُ اللهَ الَّذي أكْرَمَني بِمَعْرِفَتِكُمْ وَمَعْرِفَةِ اَوْلِيائِكُمْ وَرَزَقَنِى الْبَراءَةَ مِنْ اَعْدائِكُمْ اَنْ يَجْعَلَني مَعَكُمْ فِي الدُّنْيا وَالآخِرَةِ وَاَنْ يُثَبِّتَ لي عِنْدَكُمْ قَدَمَ صِدْقٍ فِي الدُّنْيا وَالآخِرَةِ وَاَسْأَلُهُ اَنْ يُبَلِّغَنِى الْمَقامَ الَْمحْمُودَ لَكُمْ عِنْدَ اللهِ وَاَنْ يَرْزُقَني طَلَبَ ثاري مَعَ اِمامٍ هُدىً ظاهِرٍ ناطِقٍ بِالْحَقِّ مِنْكُمْ

O halde, sizi ve dostlarınızı tanımakla bana lütufta bulunan ve düş-manlarınızdan uzaklaşmayı bana nasip eden Allah'tan beni dünya ve ahi-rette sizinle beraber kılmasını, dünya ve ahirette sizin yanınızda benim için doğru makam sabit kılmasını niyaz ediyorum. Allah'tan beni, sizin için Allah katında olan makam-ı mahmud'a (beğenilmiş makama) ulaştır-masını ve sizden hidayet üzere olan, aşikar ve -hakkı- konuşan İmam (Mehdi) ile sizin intikamınızı almayı bana nasip etmesini niyaz ediyorum. (Ziyareti Aşura’dan bir bölüm)

İmam Mehdi as.‘ın vasıflarının, hedefinin ve ona tabi olanların vazifelerinin konu edinildiği en muteber kaynaklardan ve bu maarife ulaşmanın yollarından birisi; yine masumların diliyle nakledilmiş dua ve ziyaretlerdir. Şüphesiz ki; masumlar bir nurdurlar ve hepsi birbiri ardınca aynı hedef doğrultusunda yaşamış ve beyan ettikleri hakikatler birbirinden farklı şeyler değildi. Ama Imamı Zaman af.‘ın hedefi ve kıyamının özelliği konu edildiği zaman; ‘O kendisini İmam Huseyin as.ile tanıtacaktır ve onun intikamını almak için kıyam edecektir.‘ rivayeti dikkate alındığında  Aşura Ziyareti ve onun beyan ettiklerini anlamaya çalışmak, gaybetteki İmamı ve hedefini tanımanın en iyi yollarından bir tanesidir.

Ziyaretin anlamına ve ifade edilen sözlere dikkat edildiğinde; İmam Mehdi as.‘ı tanımanın şartlarından bir tanesinin; kişinin Ehlibeyt as.‘ın dostlarıyla düşmanları arasında ayrım yapabilmesinin ve bu tanımasının marifet düzeyine erişmesi olduğu beyan edilmiştir. Bu ilk bakışta çok basit görünen bir meseleymiş gibi gözükse de; bu konunun detayları, bu konunun şahıs değil de düşünce, yol ve yordam farklılığının idrakini gerektirmesi  ve düşmanın hakla batılı birbirine karıştırması silahını etkin bir biçimde kulanması bu işi zorlu bir yol haline getirmektedir.

Batıl  haktan tam ayrılsaydı arayanlara gizli kalmazdı. Eğer hak da batıla karıştırılmaktan kurtulsaydı ona  düşman olanların diline düşmezdi.‘ Imam Ali as.

Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile. (Saff Suresi 8. Ayet)

İmamların gaybette bulunmadığı, halk arasında dolaştığı dönemlerde bile halk onların şahsiyetlerine ve hedeflerine tam anlamıyla vakıf değillerdi, onların emirlerine kendilerini yanan tandıra atacak kadar itaatkar ashapları bulunmuş; ama Ammar gibi olup; batılın kendini hakkın rengine bürüdüğü, İmam Ali as. hakkında buyrulan rivayetlerin kucak dolusu servetin dökülerek liyakat sahibi olmayan şahıslara uyarlandığı dönem de; kimin kimle niçin savaştığını anlatmak sadakat vasfına sahip olmanın ötesinde; insanın kendi içindeki düşmanla savaşıp, hakkı kendi renginde görmeyi ve görmek isteyenler için klavuzluk edebilecek yetiye  sahip olacak bir basiret liyakatini de beraberinde gerektirir.

İmam Mehdi as.‘ın gaybet dönemin de yapılan hatalardan birisi; zuhurun İmam’ın şahsının ortaya çıkmasıyla gerçekleşeceği zannına kapılması ve halkın bu gaflete yönelmelerine sebep olacak bir siyasetin hakim olmasıdır.‘ Imam Mehdi as.‘la şahsi görüşmek için önerilen rivayetlerin varlığı, onu islam toplumu için değil de bireyin sadece kendi sorunlarını çözecek bir yolun sebebi olarak görmek ve sanki; İmam as. sadece kendi hayatına yönelik olan bir tehlikeden dolayı zuhur etmemektedir ve düşman yok olduğunda ortaya çıkacaktır.‘ yanlış zannı; İmam Mehdi as.’ın zuhurunun önündeki engellerden bir tanesidir.

Kendisini islami hedefler doğrultusunda yetiştirmek isteyen bireylerin bugüne kadar yaptıkları en büyük yanlış; kendilerini düşünce ve siyaset alanında yetişmelerine sebep olacak, aklın tekamülüne katkı sağlayacak pragmanları ortadan kaldıramamalarıdır. Bugün her ne hadis görüyorsak onunla amel etmeye çalışıyoruz, oysa düşman diridir, şianın içinde bile ihtilaflı birçok konu mevcuttur.  Fıkıh kitaplarında bile, insanın fıkhı konularda birilerine tabi olmanın gerekliliğinin belirtilmesine rağmen; kişinin usuli dinini sağlam temellere oturtması gerektiği şahsi vazifesi olarak beyan edilmektedir. Biz bugün islami toplumu düşünmeyen, sorgulamayan her ameli taklit üzere olan temellere oturtmakla gaybetin önüne en büyük engeli bu yolla kendimiz koyduk. 

Usuli Dinin Şartlarından bir tanesi; cennetin ve cehennemin hak olduğu, insanın diriltildikten sonra cennete ve cehenneme atılmak üzere sorgu suale olunacağını dikkate aldığımız da; insan herşeyden önce en azından bu dünyanın neden cennet olamayacağının kendi  nefsinde hesabını yapmalıdır.

Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene Ver onları
Bana seni gerek seni

Kişi ilk önce kendi nefsinde Yunus Emre’nin dediği gibi cennetin birkaç huri ve köşkten ibaret olmadığının, cennetin ne olduğunun tanımlamasını yapmak zorundadır. 
Ya da islamı fıkıhtan ibaret bilip; Ben her helale ve harama amel ediyorum, şahsi vazifemi yerine getiriyorum, Allah benden razıdır, onun razılığı bana cennet olarak yeter‘
‚Dön Rabbine, ondan razı olarak ve rızasını kazanmış bulunarak.‘ Fecr suresi 28. Ayet

Düşüncesi İslam’ın hiç bir zaman sadece fıkhi hükümlere amel etmekten ibaret olmadığı, toplumsal vazifelerimize amel etmemenin Imamı Zamanı tanımanın engellerinden biri olduğunu ortaya koymaktadır.

Ya da zuhurdan hedefin sadece İslami bir devletin oluşturulup, İmam Mehdi as.‘ın yönetime geçmesinden ibaret olmadığını; İmam Ali as.‘ın Şıkşıkıye Hutbesinde hilafet için buyurduğu; ‚Sizler de biliyorsunuz ki şu dünyanızın değeri benim gözümde bir keçinin aksırığından daha değersizdir, hakkı hakkına vermekten başka” Sözünden anlaşılmaktadır.

Konu elbette ki; usuli dinin ispatı değil ve bu her kişinin kendi nefsinde farklı yol ve yöntemlerle halletmesi gereken meseledir. Ama bir müslümanın sorumluluğunun sadece fıkhi meselelere amel etmek olmadığı, fıkhın bile İmamı Zamanı ve vazifemizi tanıma da sadece bir araç olduğu, müslümanın diğer müslümanların sorunlarıyla ilgilenmesi gibi toplumsal sorumluluklarını gerçekleştirmeden zuhurun hakikatine ulaşılamayacağı idrak edilmesi gereken konulardan birisidir.

Tercüme kültüründen öteye geçememek, olayları ve düşünceleri  velayet ekseninde tahlil edememek, her islamı slogan ve söylemle ortaya çıkan kimselerle vahdet oluşturma çabasına girişmeye, bunların işledikleri zulümlerden sonra, bu durumun getirisi ancak halkın hakiki, öz islama müspet olmayan yorumlar da ve bakış açısına bakması olacaktır.

Ya da velayeti tahlil edememek; tarih de yaşanan bir zülmün, vahdet ouşturmamıza engel oluyor düşüncesiyle inkarı gibi bir sapmaya neden olacaktır. 
 İki Yüz Elli Yaşında insan kitabında; Rehber İmam Hüseyin kıyamını beyan ederken; islama yönelik dahili izmihlal ve harici düşmanlar olarak iki tip tehlikenin olduğunu beyan ediyor. 

İkinci düşman ve afet; dahili izmihlaldir. Bu düşman, sistemin derinliklerindediir ve yabancı değil, bizden birileridir. Bir sistemde, o sistemi kabul edenler, yorulmaları, doğru yolu anlamaktaki hataları, nefsani duygulara yenilmeleri, maddiyata dalmaları gibi sebeplerle ansızın bozulamaya yüz tutabilirler. ‚ İki Yüz Elli Yaşında İnsan, 6. Bölüm, s. 152

YORUMLAR

REKLAM