Hüseyni Kıyam Sırasında Mekke, Medine ve Kufe’deki Durum Nasıldı?

GİRİŞ: 07.08.2022 17:08      GÜNCELLEME: 07.08.2022 17:08
Rasthaber -  Bismillah
İmam Hüseyin (as) diyor ki:
“Ben ceddim Resulullah’ın ümmetini ıslah ve emri bil marufu(dinini) ihya etmek/ diriltmek için kıyam ettim”
İmam Huseyin(as) neyi ıslah ve ihya etmek istiyordu? Ümmete ve dine ne olmuştu da düzeltmeye ve diriltmeye ihtiyacı vardı? İslam’ın o zamanki merkezleri Mekke, Medine, Basra, Şam ve Kufe’deki toplumsal, ahlaki ve siyasal durum incelenmeden İmam’ın kıyamına neden olarak  ileri sürdüğü bu söz anlaşılamaz.
Kerbela’da  61/680 yılında Muharrem ayının onuncu günü/ Aşura günü zirvesine ulaşan Hüseyni Kıyam’ın tüm nesillere yönelik çok sayıda mesajı vardır. Hüseyni Kıyam tarih felsefesi, siyaset, toplum bilim, ahlak ilmi, askeri-hamaset, edebiyat-duygusallık gibi bir çok dalda incelenmiş ve incelenmeye devam edilecektir. Anlamak istiyorsak, tarihten ders çıkarmak istiyorsak araştırmaktan, incelemekten ve tekrar tekrar değerlendirmekten başka çaremiz yoktur.
Hüseyni Kıyam sadece  Müslümanlar arasında değil insanlık tarihinde  eşi benzeri  olmayan, idraki/anlaşılması oldukça  zor bir olay ve olgudur.  Geçmişte ve zamanımızda olayın derinliğine inmek, hikmetini kavramak, toplumsal/siyasal düzen için dersler çıkarmak  çok az kişiye  nasip olsa da  olayın duygusal yönünü anmak  ve zamanımıza kadar yaşatmanın önemi de yadsınamaz.
 Başta ülkemiz olmak üzere  dünyanın çeşitli yanlarında Hüseyni Kıyam’ın ruh ve hakikatini şiir, mersiye ve genel olarak  matem merasimleriyle  canlı tutan ve bizlere ulaştıranlara şükran borcumuz vardır. Ama bütün bu çabalar  Hüseyni Kıyam’ın duygusal yönünü anlatmakla sınırlı kalmış ve kıyamın asıl amacını ihtiva eden yönleri  henüz toplumsal çapta anlaşılabilmiş/anlatılabilmiş değildir.
Takdir edilir ki, İmam Hüseyin(as) ona mersiyeler okunup, merasimler düzenlenip ağlanılsın diye kıyam etmemiş ve  yeryüzüne gelmiş geçmiş en aziz ve reşid topluluk olan ashabını/yaranlarını bunun için feda etmemiştir. İmam Hüseyn’in kıyamının hedefleri konusunda şimdiye kadar  birçok görüş ileri sürülmüşse de genelin kabul ettiği şudur ki;  İmam’ın hedefi  vazifesini yerine getirmek/iyiliği emredip kötülükten sakındırmak,  tahrif edilmiş İslami değerleri ihya etmek, davete icabet ederek tağuuti saltanatı yıkmak ve zevk u sefaya dalmış/yozlaşmış toplumun uyanışı için  güçlü bir mesaj vermek/şok etkisi oluşturmaktı.
Hüseyni Kıyamı tüm yönleriyle özet olarak açıklamak bile aylarca yıllarca zaman gerektirirken  bizim gibilerin birkaç yazıyla  kıyamın hedeflerini ortaya koymak gibi bir iddiamız asla olamaz. Ama karınca kararıyla da olsa  bazı karanlık noktaları aydınlatmaya çalışmayı da görev bilmeliyiz. Ola ki, araştırmacılar ve kalemi güçlü olanlar bu hatırlatmaları dikkate alarak şimdiki ve gelecek nesilleri Hüseyni Kıyam’ın hedefleri konusunda aydınlatmayı başarırlar, inşallah.
Şimdi birkaç soruyla kıyam öncesi durumla ilgili bazı hususlara değinelim:
Kıyam zamanında  Mekke ve Medine’nin toplumsal siyasal durumu nasıldı?
Niçin başka bir şehir değil de Kufe? Mekke, Medine ve Basra’yla karşılaştırıldığında Kufe’nin  farkı neydi?
Cemel, Sıffin ve Nehravan savaşları sırasındaki sapma ve yozlaşmayı isyancıların  geçmişine bakarak anlamakta  zorlanan,  onbinlerce müslümanın kanının döküldüğü savaşları “ictihad farkı” olarak  tevil edenler gibi Hüseyni Kıyamı bir iktidar savaşı olarak gören ve başka nedenlerden dolayı anlamakta zorlananlar da İslam toplumunun 30 yıl gibi kısa bir süre içerisinde İslami değerlerden uzaklaşabileceğine inanamıyorlar.
İmam Hüseyin’e nispet edilen bir  rivayette Hazret  şöyle buyurur:  “Benim zamanımda  marufla münker yer değiştirdi.”  Yani kötülük iyiliğin yerine geçti, kötü işler iyi, iyi işler kötü olarak görüldü.  İmam Huseyin zamanında toplum nifak/ikiyüzlülük aşamasını geride bırakarak daha tehlikeli bir aşamaya  girmişti. Medine ve Mekke’de artık alenen şarap içiliyordu, evlerden çalgı ve kadın  şarkıcı sesleri yükselmeye  başlamıştı.
Zina konusunda duyarlılık zayıflamıştı. Bunun en açık örneği Muaviye’nin Ziyad ibn Ubeyd’i  kendi kardeşi olarak ilan ederek bundan sonra Ziyad’a Ubeyd’in oğlu değil Ebu Süfyan’ın oğlu değin, çünkü Ziyad  babamla annesi Mercane’nin gizli ilişkisinden dünyaya gelmiştir, diyor ve bu münkerin halife tarafından ifşa edilmesi karşısında kimseden ses çıkmıyordu. Kısacası Emeviler İslami değerleri ortadan kaldırmak ve cahiliye döneminin adetlerini geri getirmek için açıktan faaliyet gösteriyor,  Ebuzer ve Ammar gibi birkaçı dışında sahabelerden de  kimse buna  tepki göstermiyor veya  gösteremiyordu.  Hatırlatmak gerekir  ki,  Ziyad, Yezid tarafından Kufe’ye vali olarak atanan ve Kufe ordusunu Kerbela’ya gönderen baş katil  Ubeydullah’ın babasıdır.
Ebu’l Ferec İsfahani  “El-Eğani” adlı kitabında şöyle yazar: “ Hicri 60’lı yıllarda (İmam Hüseyin’in imamet yıllarında) hacc ibadetini yerine getirmek için Mekke’ye gelen hacılar, tavaf sırasında şarap da içiyorlardı… ”
Ahlaki laubalilik ve yozlaşmaya  kayıtsız kalındığı gibi siyasal açıdan da Emevilerin oluşturduğu  korku ve baskı ortamına kimse karşı çıkacak cesareti gösteremiyordu. Artık  nasihat edecek, karşı çıkacak Ebuzer , Ammar ve Salman da yoktu.
İmam Huseyin(as) işte böyle bir zaman ve ortamda Yezid gibi birine biyat edemeyeceğini ilan ediyor  ve “Ben ceddim Resulullah’ın ümmetini ıslah ve emri bil marufu(dinini) ihya etmek/yeniden diriltmek için kıyam ettim” diyerek ümmetin doğru yoldan çıktığını ve dinin tahrif edildiğini haykırıyordu.
Peki  nasıl oldu da  genel olarak toplum  ve özel olarak dünün mücahitleri kısa sürede böyle duyarsız, tepkisiz ve yozlaşmış bir duruma gelmişti?
Bilindiği üzere ikinci halifenin iş başına gelmesiyle birlikte  futuhat/başka ülkeleri fethetme yöntemi tebliğ-irşad ile İslamı’ı tanıtma yayma yöntemi yerine geçmiş ve kısa sürede geniş ülkeler Müslümanların kontrolüne geçmişti. Fethedilen  her bölgeden elde edilen ganimet ve haraç müthiş bir servet  yığılmasıyla sonuçlanmıştı.  Ganimet dağıtımı Pegamber (sa) ve birinci halife Ebubekir dönemindekinin aksine  katsayı sistemine göre dağıtılmaya başlandı. Yani İslam’a  girme geçmişi, muhacirden olma, savaşlara, gazvelere katılım sayısı vb ölçütlere göre dağıtılınca İslam’a ilk giren sahabelerden bazıları aniden müthiş servetlere sahip olmuştu.
 Misal olarak Abdurrahman bin Afv ilk muhacirlerden olup Ensar’ın yardımıyla  hayatını sürdürmüşken vefat ettiğinde servetinin miktarı hesaplanamayacak kadar fazlaydı. Bir rivayete göre öldüğünde  dört  eşinden birinin isteği üzerine  mirasın acil olarak bölünmesine karar verilmiş ve  sahip olduğu geniş araziler ve çiftlikler dışında sadece sahip olduğu altınlardan bu eşinin hissesine (1/32) 80.000 altın sikke düşmüştür. Yani 2.560.000 altın sikkeye sahipmiş.  Mesudi, “ Muruc ez-Zeheb” adlı kitabında şöyle kaydeder: “ Ravi diyor ki, Abdurrahman bin  Afv’ın altınlarını Mescid-i Nebi’nin ortasına yığdılar, ben Mescid’de durduğum yerden baktığımda Mescid’in öte tarafını göremiyordum.”
Bu sadece bir örnek olup  ülkeler fethetme döneminde  ganimet toplama savaşa katılmanın ilk saiki haline gelmişti. Şöyle ki, Cemel Savaşında  Ayşe, Talha ve Zubeyr’in  komuta ettiği ordu yenildikten sonra Emir’el Müminin  Ali’nin ordusundaki  askerler  ganimet toplamak ve müslüman kadınları kızları esir edip cariye edinmelerine izin verilmeyince şaşırmışlardı. Yani ganimetsiz, cariyesiz savaş düşünemeyecek duruma gelmişlerdi.  Bu misal bile Peyamber’in(sa) irtihailinden daha 30 yıl geçmeden  ortaya çıkan  sapmanın derinliğini göstermekte değil midir?
Mekke ve Medine başta olmak üzere önemli İslam beldelerinde servet bolluğunda, şehvet ve zevk u safa içinde boğulan sahabe ve tabiinin –istisnalar da vardı elbet- Peygamber’in (sa) getirdiği ilahi  dinin Emevilerce değiştirilmesine duyarlı olmaları veya  tepki göstermeleri beklenemezdi elbet.
İmam Huseyin (as) işte böyle bir ortamda Medine’den çıkmış, İslami beldelerden Hacc ibadeti için toplanmış  Müslümanlara Mekke’de  durumu anlatmaya çalışmış ve herhangi olumlu bir cevap alamamış ve  Kufelilerin davetine icabet etmek için yeniden Kuzey’e doğru yoluna devam etmişti.
Peki  Kufe nasıl bir yerdi?  Kufeliler niçin İmam’ı davet etmişlerdi? 
Kufe bir şehir  halini almadan önce  İkinci Halife Ömer zamanında  sürdürülen fetihlerde  ordunun toplanma merkezi olarak seçilmiş ve zamanla birlikte  doğu, kuzey ve batıya doğru genişlemede büyük bir garnizona  dönüşmüştü. Dicle ve Fırat nehirleri sayesinde sulak ve verimli arazilerin ortasında bulunan bu bölge  kısa sürede Yemen, Hicaz ve başka bölgelerden  göçlerle o zamanki en büyük şehrin oluşmasına tanık olmuştu. Beni Esed, Beni Temim  gibi büyük Arap kabilelerine ilaveten Arap olmayan anlamında mevali olarak adlandırılan İranlı Müslümanların da göçüyle  Kufe yeni kurulmuş çok uluslu bir şehir haline gelmişti.
Geçmişe dayalı belli bir gelenek ve kültüre sahip olmayan Kufe kabilelerin ve ulusların sayısı oranında kozmopolit, çoklu bir kültürel yapıdaydı.  Ama savaşa  hazır olma, ganimet toplama, yeni bölgelere hakim olma, beytülmaldan pay alma ve kabilelerini her açıdan güçlendirme konusunda ortak özelliklere sahiptiler.
Peki Kufeliler Şii miydiler?
Şiiliği Ehlibeyt’in(as) velayetini kabul etmek olarak düşünürsek bu tip Şiilerin sayısının birkaç yüz kişiyi geçmediği söylenebilir.  Bunlar açısından  İmam, Allah ve Resulü(sa) tarafından tayin edilmiştir, ister devletin başında  olsun ister makamı gasbedilmiş olsun. Bunların Kufe’de halk tabanında bir rolleri yoktu denilebilir. Çünkü farklı kabileler  içinde azınlık durumundaydılar. Ve çoğu defa kabilenin ortak kararı dışına çıkamıyorlardı.
Şiiliği İmam Ali’nin(as) halifeliğini, ilmi üstünlüğünü, komutanlıktaki üstünlüğünü kabul etmek olarak düşünürsek,  nüfusun önemli bir bölümünün bu grupta olduğu söylenebilir. Emirelmüminin zamanında olduğu gibi İmam Hasan ve İmam  Huseyin zamanında bunların geneli olmasa da ileri gelenleri savaşta ve barışta gerekli gördükleriinde kendi görüşlerini ve maslahatçılığı ileri sürebiliyorlardı.  Muslim ibn Akil’i Kufe’de yalnız bırakan ve Hüseyni Kıyama katılmadıkları için pişman olan Tevvabin  bu  kategoride değerlendirilebilir. İmam Huseyn’e mektup yazıp Kufe’ye davet edenlerin çoğu bu gruptaki Şiilerdi. Süleyman ibn Sured’i  bu grubun en belirgin şahsiyeti olarak görebiliriz. Kerbela  şehidlerinden Habib ibn Mezahir ve Müslüm ibn Avsece’nin birinci grupta mı yoksa bu ikinci grupta mı olduğu konusunda farklı görüşler vardır.
Üçüncü bir grup ise önceki üç halifeye biyat ettikleri ve meşruiyetini  kabul ettikleri gibi İmam Ali ‘ye de biat etmiş ve çıkarları korunduğu sürece savaşlarda İmam ali’nin yanında yer almış kesimlerdi. Güçlü Kindi kabilesinin lideri Eş’as ibn Kays  gibi kabile reisleri ve çoğu Kur’an karisi olan Haricilere bağlı topluluklar bu grupta bulunuyordu. Kufe nüfusunun ekseriyetini bunlar oluşturuyordu. Bunlardan  bazıları da İmam Huseyn’e davet  mektubu yazmış ve hatta kendilerini İmam’ın şiisi/taraftarı (Şebes ibn Rebii vb) olarak tanıtmışlardı. Bu gruptakiler öteden beri  iktidarın Şam’dan  Irak’a, Irak’ın o zamanki merkezi Kufe’ye aktarılması  yanlısı olarak Yezid’i halifelik makamına uygun görmüyorlardı. Bunlar hakkaniyet değil iktidar özlemi çeken ve iktidardan yararlanmak isteyen kesimlerdi.
Dördüncü bir grup ise sayıları çok olmasa da Emevilerin desteği ile Kufe’de bulunan, hükümetin nimetlerinden yararlanan ve Şam hükümeti lehine çalışanlardı.
Kufe  şehri yukarıdaki açıklamalar ışığında eksik yanlarına  rağmen Medine, Mekke, Basra ve Şam’dan  toplumsal faaliyetler bakımından daha  canlı, siyasal açıdan daha ileri ve dini duyarlılık  bakımından daha az yozlaşmış durumdaydı. Hangi saikle olursa olsun Emevi zulmüne karşı sözde de olsa direnişe hazır olmalarını açıklamaları bile öteki şehirlerden  biraz daha önde olduğunu gösteriyor.
Bu makalede İmam’ın sözünün  dayandığı tarihi gerçekleri, kıyam öncesi  İslam toplumunun düştüğü müptezel durumu bir nebze olsun açıklamaya çalıştık. Kufe halkının İmam Huseyn’i davet etmelerine ve O’na  biyat etmelerine rağmen verdikleri  sözde durmadıkları ayrı bir tarihi gerçek olup ayrı bir makalede incelenmesi gerekir.  Bu  konuve Kerbela’ya Ömer ibn Saad komutanlığında hareket eden grupların motivasyonlarını ayrı bir yazıda değerlendireceğiz inşallah.
Ziya Türkyılmaz

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM