HÜSEYNİ MATEM VE GÖZYAŞLARIYLA GEÇTİ İKİ AYIMIZ
Acı Matem aylarından Safer ayını da geride bıraktık ve matem
bu sene de bol göz yaşlarımızla, vâ Hüseynâ feryatlarıyla geçti. Rabbim bu
yaslarımızı kabul ederek Mazlum Kıyam Komutanı İmam Hüseyin a.s’a ulaştırsın.
Pandeminin baskısı altında geçen sene gidemeyenlerimizden bazıları kutsal
Erbain Ziyareti için Kerbela yollarına düştü. Hüseyin (a.s)’e yas tutmak için
matem meclislerinde buluşan gönüller, Meddahların mersiyeleriyle hüzünlenirken,
hatiplerin Kerbela Kıyamının felsefesine dair bilgilendirmeleriyle gıdalanan
akıllar, hayata yön çizici olgunlaşmaya doğru ilerledi.
Peki gerçekten de yeterli miydi bu seneki bu faaliyetler,
gerçekten Hüseyin a.s’ın uğruna canını feda ettiği Kıyam’a layık mıydı? Buna
herkes şüphesiz ki hayır cevabını verecektir. Matem meclislerinin zirve
hedefinin ağlamak olduğunu düşünen halk ve meddahlarla Hüseyni Kıyam’ın Yezidi
egemenlik ve esaret zincirlerini kırmak olduğuna inanan inkılapçılar
yapılanların çok eksik olduğunu biliyorlar. Her kesimin üzerinde birleşeceği
bir diğer gerçek de eğer Hüseyin (a.s)’e yas tutan yüz milyonlarla, Erbain için
Matem yollarına düşen on milyonlar gerçekten hakkıyla bu faaliyetleri yerine
getirmiş olsalardı şu kesindi ki Zamanın Garip İmamı Mehdi (a.s) çoktan zuhur
etmişti. Hüseynin (a.s) isyan ettiği Yezidleri devirip Kerbela’ların intikamını
almıştı. Kerbela’ların, çünkü Ehlibeyt tarihi mazlumiyet tarihi olarak İmam
Hüseyin (a.s) gibi şehit olan daha 11 Masumun da intikamı alınacaktır.
HÜSEYNİ YAS VE ZUHUR
Zuhur için 313 kişi yeterliyken, Hüseyin (a.s)’e yas
tutanların sayısı yüz milyonlara ulaşmış ve hala zuhur olmuyorsa o zaman bir
şeyleri gözden geçirmemiz gerekmiyor mu, hiç şüphe yok ki gerekiyor. İyi ki
Şiiyiz ve iyi ki elimizde Zuhur diye bir ölçüt var. Zuhur olmuyorsa demek bir
yerlerde yanlış yapıyoruz deyip yaşantımızı gözden geçirme imkanımız var.
Başta şahsım olmak üzere alimlerin ve Kerbela Kıyamını
anlamış olan aydınların üzerinde çok büyük vebal vardır. Hüseyni hareket sadece
matem ve göz yaşına indirgenemez. Bu kıyam çok daha büyük amaç ilke anlam ve
felsefeye sahiptir. Eğer İmam Hüseyin a.s’ın hareketine ağlanırken onun sözleri
incelenmiyor, Yezidin niteliği amacı anlaşılmıyor, İmam’ın o mel’una neden biat
etmediği doğru analiz edilmiyorsa dökülen gözyaşları ve çizilen hedefler
işlevsiz kalacaktır.
Neydi İmam hüseyin a.s’ın uğruna yaşamını verdiği kıyam
davası ve bu davanın felsefesi? Bir çok aydın Hüseyni Kıyam’ın felsefesini değişik
açılar kavramlar ile ele alabilir bendeniz ise bu Kıyamı ele almak için anahtar
kavram ve bakış noktası olarak “Şeriatler” kavramını seçtim.
ŞERİAT KANUN DEMEKTİR
Şeriat Arapça şeraa kelimesinden türemiştir. Şeraa yola
çıkmak yol gibi anlamlara gelir. Şeriat ise uygulanan gidilen yol, kanun
anlamına gelmektedir. İslam Şeriatı dendiğinde İslam kanunları; Müslüman ise
İslam’a teslim olan kişi demektir. Bu iki kelimeyi birleştirdiğimizde
Müslüman’ın İslam Şeriatı’na teslim olan onu gönülden benimseyip bir maddesini
bile inkar etmeyen, ona gönülden bağlanan kişi demek olduğu açıktır. İslam
Şeriatı yani bir başka deyişle İslam kanunları Peygamber(s.a.a)’e Allah’tan
vahiyle inen kanunlar ve Masumların buyruklarından oluşmaktadır.
Kur’an tüm insanlara seslenerek, sizi yaratan Allah ise size
Emretme yetkisi de O’nundur.” diyerek, sadece Müslümanları değil tüm toplumları
İslam Şeriatına çağırmaktadır. Bunun için dünyayı düşünmeye çağırmaktadır.
İslam Şeriatı’nın dünyaya nasıl bir huzur getireceği konusu İslam’ın nasıl bir
huzur için gönderildiği konusuyla aynı cevaba sahiptir.
İSLAM ŞERİATI İÇİN DEVLET GEREKİR
Peygamberimiz’e Şeriat yasaları Mekke döneminde inmemişti,
Mekke’de inen ayetler İnanç konularını içeriyordu. Çünkü muhatapları daha
Kur’ana tevhide Resulullah’a inanmıyorlardı, ki onların getirdiği yasalara
uysunlar. Hicret öncesi Mekke döneminde Müslümanların bir devleti yoktu, bu
yüzden otorite, kanunları uygulayacak güce sahip olmadan Resulullah’a İslam
Şeriatını belirleyen ayetlerin inmesi anlamsız olurdu. Ama ne zaman ki
Müslümanlar Medine’ye göç ettiler ve orada devlet olma gücüne ulaşarak yönetimi
ele aldılar o zaman Allah İslam Şeriatını oluşturan ayetleri vahyetmeye
başladı. Bu yasalar insanlar arasındaki toplumsal kuralları devletin ve yöneticilerin
uygulaması gereken kuralları içeriyordu. Yasama yürütme ve yargıya dair
yasalardı. Aile hukuku, toplumsal ve ticari kurallar, savaş ve barış hukuku,
toplumlar arasındaki mutabakat esasları, ceza yasaları gibi toplumun üzerine
oturtulacağı tüm esaslar bizzat Vahiy ile belirlenmişti. Bunlara uymayanlara
yine Şeriatın kendi cezai müeyyideleri tatbik ediliyordu. Müslümanlar 13 yıl
süren Mekke’deki zor, çile ve işkence ortamından, otorite ve sorumluluk
hisseden yöneticiler konumuna geçince İslam Şeriatına büyük oranda uydular.
Kimse çıkıp da Resulullah’a ayetlerin hangi tür yasalardan söz ettiğini, hangi
uygulamanın İslam Şeriat esaslarına uygun olup olmadığı konusunda akıl vermeye
kalkmıyordu. Bireysel çıkışlar olsa da Resulullah’a itaat Allah’a itaat sayıldığından
ve herkes öyle inandığından, bu çıkışlar toplumca onay bulmuyor ve sahipleri
münafık konumuna düşüyordu.
RESULULLAH İSLAM DEVLETİNİ KURDU
Resulullah’ın Medine’de kurduğu toplumsal yapı tam anlamıyla
bir hükümet ya da başka deyişle devletti. İslam Devleti. Bu devleti başka ne
ile adlandırabiliriz ki? Devlet olmak için ne gereklidir?
Vatan, millet, bayrak, para, oylanıp onay görmüş anayasa,
ordu, yöneticiler vergi ve maliye sistemi, yasama yürütme yargı organları.
Resulullah’ın Medine’sinde bunlardan hangisi eksikti? O Hazretin devleti
yönetme binası bile vardı, bu Mescidi Nebevi idi. Kurulan yapının ya da vatan
sınırlarının büyük küçük olması nüfusunun ne kadar olduğu gibi konular devleti
devlet yapan konular değildir. Zamanının en güçlü devleti olmasaydı bu
devletinçevre ülkeleri ele geçirme planları, savaşları fetihleri olamazdı. Şu
halde bu yapının devlet olduğunda şüphe kalmadığına göre bu devleti,İslam
Devleti ya da İslam Hükümeti dışında başka en iyi nasıl isimlendirirsiniz, biz
buna İslam Devleti diyoruz.
İSLAM DEVLETİNİ ABD VE İŞİDE NEDEN KAPTIRALIM?
Büyük şeytan ABD çok uyanık. Resulullah’ın yüzük mührü olan
“Allah Resul Muhammed (s.a.a)” kelimelerini, kurduğu terör örgütü İŞİD’e bayrak
olarak seçti. Yıllar yılı Emperyalist hile ve desise krallığı İngilizler İslam
Devleti tabirini İŞİD, el Kaide, Selefi, Vahhabi gibi tekfirci terör
örgütlerine hedef ve slogan yaptılar. Böylesine çok önemli ve Resulullah’ın
temellerini atıp ilkelerini belirlediği, ilk uygulamasını gösterdiği İslam
Devleti,başta Müslümanların kendileri olmak üzere tüm dünyaya terör cinayet ve
kan dökme vasıtası olarak tanıtılmış oldu. Artık İmamet ilkesine sahip olan Şii
Müslümanlar bile “İslam Devleti bizde yok.” demeye başladılar. Resulullah’ın ve
İmam Ali (a.s)’ın uğruna yaşamlarını harcadıkları bu yüce organizasyon böylece
tekfirci Selefilere terk edilmiş oldu.
Halbu ki basit bir soru zinciriyle tüm Şiiler bu gerçeği
anlayabilir. İmamet nedir? Resulullah’tan sonra insanların itaat edeceği
Masumlara bağlanmak. En büyük itaat yetkisi Masumlardaysa ve Masumlar asla
yanlış yapmayacaksa, Masumların üzerinde kimse olabilir mi? Hayır. Öyleyse
devletin başı otomatik olarak Masumlara tahsis edilmiş olmaz mı? Evet. Masumlar
devlet kurmadan bir devletin başı olmadan İmametlerinin gereğini toplumlarda
uygulayabilir mi? Hayır! Masumların kurduğu devletin adı İslam Devleti
olmayacak da daha iyi hangi ad olacak? İslam Devleti’nin yasal düzenlemedeki
ifadesi ve kavramı hiç şüphe yok ki İslam Şeriatı’dır.
Allah Resulu (s.a.a)’in kurduğu Medine İslam Devleti bir çok
fetihlerle sınırlarını genişletti. Mekke, Taif başta olmak üzere bir çok il
İslam Devletinin yönetimine geçti. O Hazretin vefatıyla birlikte bu sınırlar
genişledi. Ancak yöneticiler ilkesinde bir darbe yedi. Devletin başındakilerin
masum olmayanlardan olması gibi. Bu değişiklik İslam Şeriatı olan yasalara da,
bu yasaların oluşturduğu toplumsal hayata da olumsuz olarak yansıdı. Ortalık ve
işler karıştı derken ilk kurucu devlet başkanı Resuli Ekrem’den 25 yıl sonra İmam
Ali (a.s) bu devleti devraldı. İmam Ali
(a.s) 60 konuda bidatlar türetildi dediği toplumsal ve yasal değişikliklerden
düzeltebildiklerini düzeltti. İslam Devletinin en önemli ilkesi olan Adaleti
yeniden rayına oturtmaya çalıştı ki bu noktada büyük bir muhalefetle
karşılaştı. Muhalefet Muaviye merkezinde birleşti.
MUAVİYE ŞERİATI
Muaviye dinsiz değildi, o da Müslüman olduğunu iddia ediyor,
hatta İslam’ın emirlerini görünürde uyguluyordu. Muaviye devleti kendisi
devralmak istiyordu. Devlette uygulayacağı kanunlar farklı değil İslam’ın
kanunları idi. Çünkü halk Müslüman olduğundan başka bir yönetimi getirmesi
imkansızdı. Yani Muaviye de İslam Şeriatı taraftarı olduğunu iddia ediyordu.
Kanunlar ilkeler, Şeriata temel olan ayet ve hadisler aynı olsa da bunların
yorumları, ayet ve hadislere dayanılarak çıkarılacak yönetmelik uygulama ve
emirler farklı olacaktı. Örneğin en büyük farklılık yöneticilik ve onların
vasıfları hakkında olanı idi. Muaviye Ehlibeyt’in (a.s) otoriterliğini
biliyordu, buna rağmen İmam Ali (a.s) ile o alanda mücadeleye girişecek ve
halifeliğin kendi hakkı olduğunu iddia edecek kadar aptal değildi. Bunun yerine
mazlum postuna bürünerek 3. Halife Osman’ın kanlı gömleğini kendine bayrak
yaptı. Ayetleri, gasbedilmiş hak olduğunu ve bu hak aramanın merkezinde
kendinin bulunduğunu iddia edecek biçimde yorumlamaya başladı. Yani
Resulullah’ın buyurduğu gibi: “Ey Ali (a.s) ben Kur’an’ın inişi için savaştım
sense onun yorumu için savaşacaksın.”
Biz bu yazı dizimizde Muaviye’nin uyguladığı devlet yasaları
ve düzeni için “Muaviye Şeriatı” deyimini kullanacağız. Onun mücadele ettiği
Ali (a.s) hakkında ise “Ali Şeriatı” diyeceğiz. Ali Şeriatı, Muhammed (s.a.a)
Şeriatı yani İslam Şeriatı’nın bizzat kendisi ve aynısıdır. Muaviye Şeriatı ise
görünüşte İslam şeriatına benzeyen, gerçekte Muaviye ve destekçilerinin
konforunu sağlayan tam anlamıyla münafıkça bir şeriattır. Ali Şeriatı Peygamber
(s.a.a)’ın kurduğu birey ve toplum yaşantısıyla aynıyken Muaviye Şeriatı,
merkeze kendisini almıştır. Halk fakirleştirilir, toplumsal sınıflar
oluşturulur, yöneticiler saraylar güç ve zenginlikler sahibidir. Ancak tüm
bunlar hala İslam ve onun emri adına yapılır. Allah’ın gönderdiği kutsallardan
yararlanılarak bu sınıfçı düzen kurulur. (sürecek…)
Ali Mert