Bismillahirrahmanirrahim
Sizleri biraz üzgün ve öfkeli ama çokça umutlu bir şekilde
selamlıyoruz. Üzgünüz. Çünkü barış, adalet ve eşitlik kelimelerinin bu denli
cümle içinde kullanılarak, yorgun düşürüldüğü başka bir çağ tanımıyoruz.
Aydınlanma çağı ile gelen; adaletten sarayların, barış konseylerinin, özgürlük
heykellerinin dikildiği bu devirde, Filistin’e reva görülen karanlık için üzgünüz.
Ve öfkeliyiz, 100 yılı aşan haksızlığa, zulme ve işkenceye maruz kalan
çocukların ve yetişkinlerin gittikçe kısılan seslerine, yalnızca birer sayıdan
ibaret kalması hallerine. Zamanla yarışırcasına işlerimizden evlerimize
koştuğumuz bir vakitte, bilmem kaçıncı çocuğu veya anneyi sorgusuz sualsiz
sokak ortasında öldürme cürretine sahip olan bir israil askerine, öfkeliyiz.
Avrupa milliyetçiliği ve Avrupa sömürgeciliğinin bir ürünü
olarak doğan, yahudilik dinini bariz bir şekilde siyasi amaçları için araçsallaştıran
siyonist israil; 1917 yılından beri bir kanser tömürü olarak dünya barışını ve
insanlık onurunu tehdit etmektedir. İnsanlığın felahına düşman olan bu kanser
tümörü, her nerede özgürlük ve batıl sistemlere karşı kıyam girişimleri olursa
onu engellemek için bütün gücünü kullanmaktadır. Kurulduğu günden itibaren
özellikle Ortadoğu’da ve İslam coğrafyasında hükümetleri, ekonomileri,
savaşları ve anlaşmaları yönlendirmekte, kurduğu şebekeler, ilişki içinde
olduğu çıkar grupları ve küresel emperyalizmin gizli ve açık kurumlarıyla
birlikte her alanda fitne ve bozgunculuğun merkezini oluşturmaktadır. Bu yapı
günden güne zulmünü arttırmaktan çekinmemektedir. Hiç bir neden göstermeksizin
masum bir insanı öldürebilmekte, meskenleri zorla boşaltıp toplama yerleşimcileri
elini kolunu sallayarak oraya yerleştirebilmektedir. Peygamberler beldesi
Kudüs, vahye dayalı dinlerin gözbebeği bu tertemiz mekanlar; ‘ekini ve nesli’
helak etme amacı taşıyan, kan ile beslenen, savunmasız bir halkın mazlumiyeti
üzerinden zulüm sarayları kuran tarihin en kirli zihniyeti tarafından işgal
altındadır. Bu zihniyet, Kerbela’daki Huseyni zihniyetin karşısında olan Yezidi
zihniyetin bir devamıdır.
Değil mi ki Kerbela, tarihin en izzetli safının en zillet
dolu ordusu ile karşılaşmasıdır? Değil mi ki Kerbela’nın mesajı mezhepler,
mektepler, tarihler üstü ve evrenseldir? Sanki Huseyn’in Rabb’i adeta bir
Kerbela sahnesini günümüzde bizlerin gözleri önüne sermekte ve ‘Helmin nasirin
yensurini’ sorusunu Mescidi Aksa’nın sokaklarından duyurmaktadır. Sanki
Kerbela’da olsaydı hangi safta olacağını bilmek isteyenler için ilahi irade
Kudüs’ü tüm dünya insanlarının öz değerlendirmesine sunmuştur. Zulüm ile
inleyen coğrafyalara kulaklarımız ne kadar ayarlı? ‘Benim gibi biri Yezid gibi
birisine itaat etmez’ cümlesinin neresindeyiz? Bugünün yezid gibileri Ariel
Şaronlar, Netanyahular bağlı oldukları zulüm sisteminin sadık askerleriyken,
Huseyn gibiler nerededir, ne ile uğraşmakta, gündemlerini neler belirlemekte,
neyin arzusu içerisinde hangi yönlere gitmektedirler?
Peki dünyanın suskunluğu ve zalimlerin desteğiyle yanan bu
100 yıllık zulüm ateşi daha nerelere kadar ulaşmayı hedeflemektedir sizce? Bir
sonraki durağı neresidir, bir sonraki tutuşturacağı ev kimin evidir? Korkarım
ki dünya masum evlatlarının ‘yok mu bize bir yardım eden?’ çağrısına kulak
tıkadığı sürece, kendi evladının, kardeşinin de emniyette olmayacağı bir
geleceği hazırlamaktadır. Tam da bu sebeple bu feryat her birimizi muhattap
almaktadır. Ve biz zihin dünyalarımızı ve gönül evlerimizi bu muhattaplığa
açarsak bu çağrıya yanıt verişimizin ilk adımını atmış olacağız.
Muharrem ayı geldiğinde yüreklerimizi kaplayan hüzün,
annelerimizin aşkla ve gözyaşlarıyla ütüledikleri siyah gömlekler,
babalarımızın ‘zillet bizden uzaktır’ feryatlarıyla büyüttükleri nesiller elbet
zulmün sarayını titretecekler. Filistin’e ve dahi tüm acı ile kaplı olan
coğrafyalara eli yetişemese de kalben ve diliyle lanet eden annelerimizin,
babalarımızın, gençlerimizin, yanan kor gibi yürekleri Huseyni bahçemizin en
göz alıcı meyveleridir. Bu kor gibi yanan yürekler kendi içlerinde de ilahi bir
meşale bulunduran sonraki nesilleri aydınlatacak ve karanlığın zulmü elbet yok
olacaktır. Ve dün olduğu gibi bugün de zulmün sembol ismi olan Filistin, izzet
dolu direnişiyle nefes almaya devam edecektir.
Ümitvar olmamızın sebebi budur. Ümitliyiz çünkü tarih binlerce
atlı ve yaya ordusu ile 72 kişiye karşı savaşan Yezidi zihniyetin hüsranını ve
çaresizliğini gün gibi aşikar kılmaktadır. Ümitliyiz çünkü ‘nice az topluluğun,
Allah’ın izniyle nice çok topluluklara galip geldiği’ ilahi vaadinin inancıyla
yoğrulan bir toplumun evladıyım. Ve ümitliyiz çünkü işlerin nasılda
değiştiğini, hak safının nasılda ‘azı’ ‘çok’ kıldığını, ‘yapacağımız en iyi
şeyin ‘elimizden gelen en iyi şeyi yapmak olduğunu’ bizlere gösteren kutlu bir
davanın yolcularından olduğumuza inanıyoruz.
Adalet Güneş’inin doğacağı günün özlemiyle.
Iğdır Kudüs Gönüllüleri