İmamet Gaybet Müctehidlik ve Velayeti Fakihin Akli Bakımndan Sistematik İspatı

GİRİŞ: 09.10.2020 11:32      GÜNCELLEME: 09.10.2020 11:32
Rasthaber -  İmamet ve dolayısıyla “yaşayan İmam” ilkesi usulü din ilkesidir. Yani inanılması zorunlu olan temel inanç esasıdır. Bu nedenle bu ilkenin nakli delillerden önce/daha ziyade akli delillerle ispatı gerekir. Çünkü (ilahi sistem) Şia’da inanç alanında taklit caiz değildir.

(Lütfen kuracağım sistematikte zincirin katılmadığınız halkasını belirtin, biz hangi noktada tıkandığımızı bilip ona göre o halkayı sağlamlaştırmadan geçmeyelim. Çünkü inanç konuları sistematik bir halka gibidir, zincirin bir halkası kopuk olursa ona bağlı olan sonrakiler bir işe yaramaz.)

2-     a) Örneğin biz Allah’ın var olduğunu, onun ilminin sonsuz olduğunu dolayısıyla bu sonsuz ilmi gereği onun çelişkiye düşmeyeceğini biliyor ve kabul ediyoruz doğru mu?

Evet.

b) Yine aynı şekilde Allah azze ve cellenin adil olduğunu yarattıklarını rahman sıfatı gereğince koruyup kolladığını onlara asla zulmetmediğini biliyoruz. Doğru mu?

Evet.

c) Allahu Teala’nın şefkatli olduğunu, adaletten öte Allah’ın kullarına karşı şefkatle muamele ettiğini de biliyoruz doğru mu?

Evet.

Bu üç madde Allah’ın sıfatlarındandır.

3-     Bu 2. madde gereğince Allah yarattığı uçsuz bucaksız evrende insan türünün zorluk çekmeden mutlu şekilde yaşamasını, karşılaştığı olay ve olgularda hem yaratıcı olarak kendisini tanıtmak hem yaşayan olarak kulunun mutlu şekilde yaşamasını, bela ve sıkıntılardan uzak kalmasını, öteki dünyada da azaptan salim kalmasını irade buyurup istediğini de kabul etmek zorundayız doğru mu?

Evet.

4-     Yine bu 2. Madde gereği Allah’ın, bu uçsuz bucaksız, nereden gelip nereye gideceği, gittiği yerde nelerle karşılaşacağı, yaşam süresince hangi kurallara uyacağı gibi konularda Allah’ın insana bilgi göndermesi zorunludur. Ve Allah bu zorunluluk gereği söz konusu konularda aydınlatma yapması gerekiyor doğru mu? (Allahı müteal için tabi ki kendisini dışarıca sınırlayacak ve onu zaafa uğratacak manada bir zorunluluk söz konusu değildir. Ancak onun fiileri tutarlıdır. Şefkatli olması nedeniyle o muhtaç kullarının ihtiyacını gidermekten imtina edecek değildir. Biz onun fiillerinin sıfatlarına uyumlu olduğunu biliyoruz. Bu bilgi gereğince onun fiillerini anlamamız açısından çelişmezlik ilkesi doğrultusunda varmamız gereken zorunlu neticeye ulaşma bakımından bu “Allahu teala için zorunludur” deyişini kullanmaktayız. Biz zorunluluk dahil tüm noksan sıfatlardan onu tenzih ederiz.) 

Evet.

5-     Bu zorunluluk gereği Allah Peygamberler görevlendirmiştir, doğru mu?

 

Evet.

6-     5. Madde gereği yani insanın örneğin dünyada nasıl yaşayacağı olgular konusunda herhangi davranışın hükmünün ne olduğunun Allah tarafından ona bildirecek bir elçinin olması zorunludur.

7-     Madem insan türünün karşılaştığı olgular karşısında ona ilahi hükmü aktaracak bir elçinin bulunması zorunlu, o halde bu elçinin tüm zamanlarda kesintisiz olarak yer yüzünde bulunması gerekir. Çünkü yeni çıkan olgular sadece bir döneme has değil tüm zaman dilimlerinde söz konusudur.  Öyleyse bu da her dönemde ilahi hükümleri insanlara şüphesiz olarak ulaştıracak yaşayan bir elçinin hazır bulunmasını zorunlu kılar.

8-     Eğer siz bu zorunluluğun tarihte 610-632 yılları arasında yaşayan bir elçi vasıtasıyla yerine geldiğini iddia ederseniz bu durumda yaşamdaki olguları o dönemdeki olgularla sınırlı kabul etmek zorunda kalırsınız ki bu da hayatın gerçeğine uygun değildir.

9-     Eğer siz aynı zorunluluğu söz konusu dönemdeki bir elçi ile sınırlı tutarsanız bu durumda Allah’ın yukarıdaki alim adil ve şefkatli sıfatlarının sadece bu dönemle sınırlı tahakkuk ettiğini, sonraki zaman dilimlerinde gerçekleşmediğini söylemiş olursunuz ki bu da muhaldir.

10-  Her olgunun indi İlahi’de şu üç hükümden hali olmadığı malumdur. İnsan için bir olguyu yapmak ya farzdır ya haramdır ya caizdir. Hiçbir olgu bu üç hükümden birinden hali değildir.

11-  8. Maddenin daha iyi anlaşılması için örnek verelim. Peygamber (s.a.a) zamanında genetik ilmi yoktu ya da gelişmemişti. Günümüzde bu bilim gelişti ve bugün Japonlar pirince domuz geni eklediler. Ya da bugün tıp üç ebeveynli çocuk icat etti. Bir babanın spermleri yeterli gelmeyince başka bir erkekten tamamlayıcı sperm alınıyor kadının rahmine konuyor böylece üç ebeveynli çocuk meydana geliyor. Şimdi bu iki olgunun indi ilahide söz konusu üç hükümden hangisinde kategorilendirildiğini çağdaş zamanın insanına Allah’ın iletmesi zorunlu mudur?

Evet!

12-  Resulü Ekrem’in zamanında olmayan bu üç olgu için hadis bildirdiğini iddia edebilir misiniz? Ya da şöyle sorayım; Resulün kıyamete kadar vuku bulacak her olgu için ilahi hükümleri insanlara tebliğ ettiğini söyleyebilir misiniz? Şüphesiz ki bunu genel ortamda ashabına aktardığına dair ne akli ne nakli delil gösteremezsiniz.

13-  Bakın hala her dönemdeki olgular hakkında o üç sıfat gereği insanlığa ulaşması zorunlu olan ilahi hükümlerin hangi yolla ulaşacağına dair çözüm/cevap sunmuş değilsiniz varsa lütfen sunun.

14-  13. Maddedeki yol için tek yöntemin yaşayan İmam’ın zorunluluğu olduğunu kabul etmek zorundayız. Eğer siz sonradan çıkan ve hükmü nakli bilgilerde geçmeyen olgulara dair hükümlerin her dönemde Müctehid ya da Fakihlerce tespit edileceğini iddia ederseniz, bu da kabul. Ancak delaleti ve sübutu zanni değil kat’i olması şartıyla.

15-  Zamanın olgularıyla ilgili İlahi hükmün insanlığa zanni ve ihtilaf yaratacak biçimde ulaştırılması ve bir olgunun ilahi hükmünün caiz mi yoksa haram mı olduğu konusunda en ufak bir ihtilafın yine Allah’ın o üç sıfatı ile çelişeceği nedeniyle kabulü mümkün değildir.

16-  Ali İmran 103, Nahl 64. Ayete’l-Kürsi’den sonraki ilahi kulpa tutunma emri geçen Ayetler başta olmak üzere birçok ilahi emirde, insanların dağılmadan topluca ilahi yola girmeleri emredilmiştir. İnsanlara vahiy gönderilme nedeni de budur. Aksi halde kendi haline bırakılan insanlığın dağılacağı hem tecrübi hem akli olarak şüphe götürmeyen bir husustur.

17-  İnsanlar ilahi vahiy olsa bile onu uygulayıp organize edecek, bu ilahi vahyi günün şartlarına göre yorumlayacak, hangi bilginin hangi olgu ve nesne için söz konusu olduğunu açıklayacak canlı yaşayan bir lidere yine mecburiyet duyacaklardır.

18-  Madem vahyin tahrife uğramadan bulunması insanlığın toplanıp bir ümmet olması için yeterli değil o halde her dönemde zamanın şartlarına göre bu vahyi açıklayacak bir Masum liderin bulunması da zorunludur. Aksi halde toparlanmak hayal olur.

19-  Bu toparlanmanın sadece yaşayan Masumla mümkün olduğunun anlaşılması için bir açıklama: Allah Musa (a.s)’a Tevrat’ı göndermiştir. Tevrat’tan sonra ta İsa (a.s)’a kadar ilahi kitap gönderilmedi. Bunun manası Tevrat İsa (a.s) zamanına kadar tahrif edilmeden baki kaldı. Ancak bu süre içinde Allah dolu peygamber görevlendirdi. Madem ilahi vahiy insanlığın vahdeti için kafi idi neden vahiy ortada olduğu halde (Tevrat durduğu halde) Tevrat’ı doğru uygulayacak olan elçiler vefat ettikçe yenisiyle tahkim edildi? Siz bu uygulamanın sadece tarihin bir dönemine has olduğunu iddia ederseniz biz de Allah’ın ilim adalet ve rahmet sıfatlarının sadece tarihin bir dönemde tahakkuk ettiğini sonraki dönemlerde onların askıya alındığını söyleriz buna cevabınız olabilir mi? Varsa nedir?

20-  Allah; “Toptan Allah’ın ipine sarılın, dağılmayın.” buyurmuştur. (Ali İmran 103) Toptan bir arada bulunmak, olgular dünyasında; farz haram ve caiz olan olgularda vahdetin her ferdinin ortak uygulamasıyla mümkün olabileceği malumdur. Bu uygulama birliği ise sadece tek lidere biatla mümkündür. Örneğin Bedir Savaşı farziyetini ele alalım. Bu savaşın vahdet içinde yürütülebilmesi için komutanın tek olması şarttır. Aksi halde farz kılınan Bedir savaşının yaşama geçirilmesinde, müşrikler için savaşacak çok sayıda ordu oluşabilir. Ki günümüzdeki sorunlardan biri de budur.

21-  Buraya kadar olgularda ilahi hükmü ulaştıran elçinin varlığının zorunluluğunu, bu elçinin her dönemde hazır bulunmasının zorunluluğunu, hükmü belli olan olgunun pratiğe geçirilmesi için organize edici tek başlı olmayı sağlayacak tek liderin zorunluluğunu ispatladık.

22-  21. Maddedeki özetin gerçekleşmesi için hali hazırda dünyada, Şia’nın İmamet ilkesi, Müctehid’lik ve velayeti Fakih makamı dışında bir yol bulunmamaktadır. İmamet ilkesi demek her dönemde ilahi hükümleri Müctehid ya da insanlara ulaştıracak yaşayan bir İmam’ın varlığının zorunluluğu demektir. Yaşayan İmam’ın insanlara ilahi hükümleri direk kendisinin ulaştırmasıyla, onun emrinde çalıştığından ve getirdiklerinden kuşku olmayan bir elçi kullanması arasında bir fark yoktur. Çünkü 8 milyar insana tek bir Masum İmam’ın yetişmesi onlarla konuşup ilgilenmesi, karşılaştıkları zamanın olgularının hangi ilahi hükme denk geldiğinin açıklanması imkansızdır. Bu açıktır.

23-  Madem her dönemde yaşayan bir İmam’ın varlığı zorunludur eğer güç sahibi zenginler bu Masum İmam’ı şehit ediyorlarsa o halde o İmam’ı koruyacak bir yöntem de zorunludur ki o İmam yaşayabilsin. Yoksa her zaman için bir İmam atamak ama onu zalimlerin katlinden korumamak her dönem için Masum İmam atamamak anlamına gelir ki bu da söz konusu üç sıfata aykırıdır.

24-  Eğer siz Masum İmam’ın Allah’ın onu korumasıyla haramlardan salim kaldığını iddia ederseniz o zaman biz Allah’ın adalet sıfatının yok olduğunu söyleriz. Örneğin Allah beni de korusaydı ben de Masum olurdum derim. Ki Allah’ın adalet sıfatı gereği Masum İmam’ın, Allah’ın korumasıyla değil kendi özgür iradesiyle günahlardan salim kalması gerekir.

25-  Allah’ın özgür iradeli insanlar yaratması ve onların haramı mı helali mi seçeceği alanında müdahil olmaması yine Yüce Yaratıcının üç sıfatı (ilim adalet merhamet) gereği zorunludur.

26-  Özgür iradeli insanlardan sadece kendisini günahtan salim tutan insan İmam olabilir. Ki Masum olmanın anlamı da budur. Tüm günahlardan salim kalması. Günahların bazılarından salim kalmak Masumiyete terstir ve ilahi hikmete zıttır.

27-  Üç sıfat gereğince dinin tüm haramlarından salim kalmak mümkün olmalıdır. Eğer dinin tüm haramlarından uzak kalınamıyorsa bu durumda şu üç halden başkası mümkün değildir:

a)      Allah haramların sayısını çok tutarak yaşamın zorunlu hareket alanını daraltmıştır. Böylece haramlara düşmeden bir yaşam imkansız hale gelmiştir.

b)      Allah dini zor yapmamış haramları da doğru seviyede tutmuştur ancak insanı zayıf yaratmıştır. İnsan bu haramlara girmeden bir yaşam sürememektedir.

c)      Ya da her ikisi de yerindedir ancak haram helal belli değildir o yüzden din insanlara ulaşmadığından yani haram helal belli olmadığından, aslında Masum olması mümkün olan onca insan haramlara düşmüştür.

28-  Bu üç halin de ilahi sıfatlara zıt olduğu ve Allah’a noksanlık izafesini zorunlu hale getirdiği malum olduğunun kabul edilemez. Öyleyse her dönemde özgür iradesiyle bir tane bile olsa günahsızın bulunması zorunludur.

29-  Allah’ın günahları yasaklaması onların uygulanabilir oluşunun ispatıdır. Eğer tüm günahlardan uzak kalmak imkansız olsaydı Allah onları haram yapmazdı. Eğer siz her dönemde günahsızlık imkansız derseniz, o zaman Allah’ın insana gücü üzerinde sorumluluk yüklediğini iddia etmiş olursunuz ki bu da o üç sıfata zıttır.

30-  Ayrıca her dönemde bir Masumun bulunması öteki dünyada insanları sorgularken hüccet olması bakımından da şarttır. Mahşerde bir kul dese ki Allah’ım; Peygamberi Ekrem zamanında dünyadaki günahlar çok değildi, ben de o dönemde yaşasaydım Masum kalırdım ya da Peygamberi Ekrem de benim zamanımda yaşasaydı o da günahlardan salim kalamaz mutlaka birine batardı. İşte bunu demesin diye insanlar kendi döneminin İmam’ıyla hesaba çağrılacaklardır (İsra 71) ve o İmam kendi zamanında günahsız yaşama konusunda hüccet ve örnek gösterilecektir. Bu adalet sıfatı gereği zorunludur.

31-  Eğer her dönemde özgür iradesiyle Masum kalan bir kulun bulunması zorunlu ve Allah’ın iradelere karışmadığı gerçekse (ki gerçek) bu durumda vakıa o olmuştur ki bu Masum kalabilmek Peygamberi Ekrem’den sonra sadece 13 kişi için mümkün olmuştur. Biri Fatıma (s.a) bayan olduğundan İmam kılınmamış, diğer 12’si İmam kılınmıştır.

32-  12 İmam’ın bulunacağı ve bulunduğu dost düşman tüm kitaplarca aktarılan mütevatir ve inkarı mümkün olmayan bir vakıadır. Şöyle ki:

33-  12 İmama muhalif inanca sahip rivayetçi Buhari, “Sahih” adını verdiği kitabında Peygamberin (s.a.a); “Benden sonra 12 Emir gelecek, bunların hepsi Kureyş’ten olacak.” dediği rivayetini almıştır. (Emir sahipleri itaati farz olan kişilerdir. Nisa 59) Buhari’nin vefat tarihinde daha 11. İmam yaşamda değildi. 12 mükemmel insan yaşayıp dünyaca görülse onların ardından 12 İmam hadisleri üretilebilir, ama daha 12 İmam yaşayıp tanınmadan birisi 12 İmam’ın geleceğine dair bir rivayeti kitabına almışsa bunu ne ile izah edebilirsiniz? Tek izah Resul böyle bir nassı haber vermiş ve bu rivayet olarak Buhari’ye ulaşmış o da kitabına almıştır!

34-  12 İmam tabirinin kendisi ontolojik olarak 12 İmam’ın sıhhatini ispat etmektedir. Çünkü bu 12 İmam’ın kim olduğu ve sayısı hakkında dünyada ihtilaf oluşmuş değildir. İlahi kaynaktan gelme doğru bilginin bir vasfı da üzerinde ihtilaf olmayacak şekilde ilahi elce korunmasıdır. Bu size ispat etmemiz gerekmeyen, bir sürü örneklerine sizin de vakıf olduğunuz açık bir konudur.

35-  12 İmam’ın kendilerinin yaşam tarzları 12 İmam’ın sıhhatine delildir. Tarih bu 12 kişinin ihtilafına, günahına cehaletine asla tanıklık etmiş değildir. Her lidere zafiyet fiilleri isnat edilirken bu İmamlara böyle zafiyetler yamanamamıştır. Yamansa da gerçeği arayanlara bu zafiyet isnatlarının iftira olduğu gizli kalmamıştır. Oysa tarihte onca büyük şahsiyet kral veya liderler için böyle bir nezahet görülmüş değildir.

36-  12 İmamların ilimlerini aldığı hocaları yoktur. Her alim ilmini birinden almıştır. Bir alimin yaşamını okuduğunuzda denir ki kıraat ilmini falancadan fıkıh ilmini falancadan öğrendi. Ama 12 İmam’ın insandan taraf tek bilgi kaynağı kendilerinden önceki İmamlardır. Bu da ilahi bilgi sisteminin isnad zincirinin de Masum muttasıl senet olduğunun ispatıdır.

37-  12 İmam’ın ihtilafa düşmeksizin ve sorulan her soruya cevap vermeleri onların ilimlerinin vahye dayandığını ve kendilerinin Masum olduklarını ispatlar. Eğer bu 12 İmam, (örneğin) beşer ürünü olan Sunnilik normlarında olsaydı en az 12 cemaatin oluşması 12 mezhebin oluşması demekti. Bu 12 İmam’ın birbirlerine zıt fetvalar vermesi demekti. Ama Şia’da böyle bir vakıa görülmüş değildir. Nasıl ki peygamberlerin ihtilafsız yaşamaları onların tek kaynaktan beslenmelerine ispat olarak sunuluyorsa bu husus 12 İmam için de geçerlidir.

38-  Şu halde her dönemde bir Masumun bulunması zorunluysa, Allah’ın insan türünün özgür iradesine karışmadığında Peygamberi Ekrem’den sonra kendini günahlardan koruyan sadece 12 erkek çıkmışsa, kıyametin bu 12 insanın yaşamı süresine göre ayarlanması zorunlu olurdu. İlahi hikmet öyle tecelli etmiştir ki (bunun nedenlerini beyan buraya ait değildir) Resulü Ekrem’den sonra dünyada insan türünün süresi 12 normal insan yaşamından daha uzundur.  Bu durumda bu 12 İmam’ın yaşam sürelerinin uzatılması gerekirdi.

39-  12 İmam’ın yaşam süresi uzatılması ilahi hikmet gereği hepsinin değil sonuncunun yaşamının uzatılması şeklinde tecelli etti. Mehdi (a.s)’ın yaşamı uzun takdir buyruldu.

40-  12. İmam’ın yaşamının uzun olması öncekiler gibi zalimlerce şehit edilmesi şu bir kaç yolla sağlanabilirdi. Ya onun sonsuz canlı kılınması ya öldürülmeye karşı sürekli mucizevi biçimde korunması ya da gizli yaşaması. Aksi halde onun korunması mümkün olmazdı.

41-  Madem sebepler dünyası gereği onun yaşamı ancak gizli yaşamakla mümkündür o halde gaybet, ilmi ve haktır. Ancak bu gaybetin yaşayan İmam’ın varlığını zorunlu kılan olguların iptal edilmemesi şartıyla.

42-  Madem gaybet “yaşayan İmam” olgusunu zorunlu kılan vasıfları ortadan kaldırmamalı o halde yaşayan İmam’ı zorunlu kılan görevlerden, ilahi hükümlerin insanlığa ulaştırılması, insanlığa ulaştırılan ilahi hükümlerin tek merkezden icrasını sağlayacak terk merciin bulunması da zorunludur.

43-  Gaybette ilahi hükümlerin insanlara ulaştırılması zorunlu olmakla beraber dünyada örneğin günümüzde 8 milyar insana ulaştırılmasını zorunlu kılmaz. Çünkü inanmayan ve ilahi hükümlerle ilgilenmeyen insanlara Allah’ın, hükümlerini iletmesi şart değildir. Ancak inanan ve doğruya layık olanlara bu hükümlerin ulaştırılması o üç sıfat gereği zorunludur.

44-  Bu hükümlerin inanan ve layık olanlara ulaştırılması zorunluysa bunların sayısının günümüzde gaybete ve İmamete inanan 200 milyon kadar Şii ile sınırlı olacağı açıktır. Çünkü nasıl Peygamberlerin kendi dönemlerinde kendilerine inanmayan ve emirlerine itaat etmeyecek olanlara ilahi hükümleri beyan fiili olmamışsa günümüzde de aynı ilke geçerlidir.

45-  200 milyon civarı Şii’ye ilahi hükümleri, gaybette yaşaması zorunlu olan İmamca iletilemeyeceği açıktır. Açıktan yaşasa bile bu kadar işe bir insanın tek başına gücünün yetmeyeceği malumdur. Ki Emiru’l-Müminin (Ali a.s) iktidarında, icraat için valilik sisteminin kullanılması bu zorunluluktandır.

46-  Valilik sisteminin zorunlu olması ancak valiler için Masumiyet şartının gerekli ve mümkün olmayışı ilahi emirlerin tebliği ve organizesinde bazı aksaklıklara neden olsa da, bu aksaklıkların sorumlusu emri ileten (Rabbimiz) değil emri alanlardır.

47-  Şehit Çamran’ın bu konudaki açıklaması aklını kullananlar için bir hüccettir: Biz tabi ki Veliyyi Fakih’in Masumiyetine inanıyor değiliz. Ancak ümmet toplu olarak sıkıca bir Veliyyi Fakih’e itaat etse Allah bu ümmetin bu güzel gayreti hürmetine bu Veliyyi Fakih’i hatalardan koruyacaktır. Madem tek bir Masumun ilahi hükümleri tebliğ ve icrasını organizede yeterli olmayacağı kesinse o halde Masum denetimindeki valilik ya da Müctehid’lik sisteminin devreye girmesi zorunludur.

48-  Günümüzde tüm Şiilerin aynı coğrafyada yaşayıp da tabi olduğu bir siyasi yönetim madem vakıa değil o halde Şiilerin kendilerinin tabi olacağı Müctehid’lik sisteminin devrede olması şarttır.

49-  Madem Masum İmamdan ilahi hükümleri insanlara ulaştıracak Müctehid’lik makamı zorunlu o halde bu Müctehid’lerin olgulara dair ilahi hükümlerde ihtilafsız olması şarttır.

50-  İlahi hükümlerin müçtehitlerce inananlara iletilmesi aşamasında iki husus kaçınılmazdır.

a)      Ya Müctehid’ler her olguya dair hükmü Masumdan direk alacak

b)      ya kendisi ictihad edecek ama içtihadı sadece Masum indindeki hükme ulaştırıcı nitelikte olacak.

51-   50. Maddede ilk şık olan her hükmü direk Masumdan alma olayı zalimlerin tehdidi nedeniyle gaybet yaşamında olan İmamla irtibatın zor oluşu nedeniyle mümkün değildir, gerekli de değildir. Çünkü ikinci imkan olan içtihadın bu ihtiyacı kapatacağı malumdur.

52-  Madem ictihad caiz o halde bu içtihadın hatasız olması zorunludur. Hatasız olan ictihadlar Müctehid’ler arası ihtilafa mahal vermez. Eğer Müctehid’ler arası ihtilaf varsa birbirine zıt olan iki hükümden birinin yanlış olması zorunludur. Çünkü ilahi hükümlerde çelişki olması muhaldir.

53-  İlahi olan Şia İctihad sisteminde alem (en bilgin) olan müçtehidi seçmek taklit için şarttır. İlahi makamın; “Alem müçtehidi seçmelisin yoksa doğacak hasardan biz sorumlu değiliz.” demesi ve alem müçtehidi seçebilmenin de her liyakat sahibi için mümkün oluşu, en azından adalet sıfatının gereği olmakla beraber ilim ve şefkat sıfatlarına da zıt değildir.

54-  Olguların kendilerinin tek tip olmadığı, tek tip olan olguların dile getirilme şeklinin de standart olmadığı malumdur. Benzer ama farklı olguların, aynı olduğunun sanılması, dile getirilen o olgulara cevabi hükümlerin de aynı olması beklentisini doğurmaktadır. Oysa Peygambere gelen benzer değil aynı olguda bile, o olguyu getiren şahısların kişisel şartlarının değişikliği nedeniyle aynı hükmün verilmediği bir gerçektir. Örneğin aynı sayıda koyunu olan iki kişi bu koyunlar için bir yükümlülüğe sahip olup olmadığını sorsalar, Rasulü Ekrem de birine sen iki tane koyunu zekat olarak vermelisin senin zekat vermen gerekmez dediğinde biri çıkıp da bu iki hükmü çelişki görüyorsa bilmediği var demektir. O bilmediği de zekatın üzerinden bir yıl geçmiş mallardan verildiği, bu koyun sahiplerinden birinin bir yılı aşkındır o kadar sayıda koyuna sahip olduğu oysa diğerinin koyunlara sahip olduğu sürenin bir yıl aşmadığı gerçeğidir.

55-  Fıkıhta mükellefe açıklanan ilahi hükümlerin, sorulan sorulara göre değiştiği de bir malumdur. Resul gerçeği bilse bile zahire göre iki kişi arasında getirilen delile göre hükmettiği bir gerçektir. Bunlar ayrıntı fıkhi konular olup bu yazıyı kaleme alışımızın amacı dışında kalmaktadır. Ancak kısaca hükümler konusunda her ihtilafın hemen bu farklılığın ilahi kaynağa dayanmamakla açılanmasının ilmi olmadığını açıklığa kavuşturmak için olduğu bilinmelidir.

56-  Peki o zaman Müctehid’ler hükümlere ulaşma ve onların tebliği konusunda Masumlardır diyebilir miyiz? Hayır.

57-  Madem Müctehid’ler hükümler konusunda Masum değiller o halde “ilahi hükümlerin zansız ve ihtilafsız olarak layık olan kullanıcılara ulaştırılması zorunluluğu” gerçekleşmediğinden o üç sıfat yara almış olmaz mı?

58-  İşte buradaki kilit nokta “layık olan” son kullanıcı deyimindedir. Ki Mustafa Çamran’ın açıkladığı konu da budur. İlahi adalet gereği yer yüzünde Masumun hükmünü eksiksiz ve çelişkisiz olarak ulaştırmada Masum bir tek Müctehid mutlaka vardır. Eğer yok denirse ilahi üç sıfat zarar görmüş olur.

59-  Bu Müctehid tek Müctehid midir yoksa bu vasıf tüm Müctehid’lerde dağılmış mıdır? Yani falanca Müctehid bazı hükümlerde Masum diğeri diğer konularda… bunu dememiz de sonucu değiştirmez. İctihadında Masum bir müctehid yoktur demekle, Masum hükümlere ulaşmak tek müçtehidi taklitle değil her müçtehidi doğru hükmünde taklitle mümkündür demek aynıdır. Bu durumda o müçtehidin hangisi olduğu da liyakat ehli mukallitlere zandan uzak şekilde bildirilmesi zorunludur. “Falanca müctehid hükümleri teşhis ve tebliğde masumdur.” şeklinde bir bilginin olmadığı açıktır.

60-  Bu durumda Müctehid’ler arası ihtilafı ve müçtehidin yanılgısının layık mukallitlere ulaşması aşamasında ilahi müdahale gerekir. Ki bunun olduğu İmam Zaman (a.f) in hadislerinde geçmektedir. O (a.s), şeyh Müfid’in yanlış fetva nedeniyle bir daha fetva vermeyeceğine dair kararına karşılık; “Sen fetva ver eğer yanlış fetva verirsen biz onun zararından Şiilerimizi koruruz.” buyurmaktadır.

61-  Yanlış fetvadan Şiileri korumanın sadece 3 yolu vardır:

a)      Ya o fetva liyakat ehli Şiilere ulaşmadan düzeltilir ve düzgününün ulaşması sağlanır.

b)      Ya o yanlış fetva ulaştırılır ancak yanlış amelden doğan yükümlülük ve zarar ilahi elce iptal edilir

c)      Ya o yanlış fetvaya neden olan olgu silinerek fetvanın fiile geçmesi engellenir. Bu üç yolun mümkün olduğunu akli olarak ya da tecrübi dünyada görmekteyiz.

62-  Layık olmayan Şiilere yanlış fetvaların ulaşması noktasında o üç ilahi sıfat zarar görmez. Ve Rabbimizin bu konuda yükümlülüğü bulunmamaktadır.

63-  Liyakatin kulun bildiği kesin hükümler ve doğrularla amel etmesi ile oluştuğu bir gerçektir. Hadiste buyrulur ki; “Eğer siz bildiğiniz doğrularla amel ederseniz Allah size bilmediklerinizi de öğretir. Hidayet de ilahi hükümlere ulaşmada da bu manada bir ilahi adalet ve icra sisteminin yürürlükte olduğu ilim ve akıl ehli için malumdur.

64-  Günümüzde dünya liyakat kazandığı için Müctehid’lerin ilahi hükümlerini tespit ve tebliğine ek olarak Velayeti Fakih ile de nimetlendirilmiş durumdadır. Bu makam sayesinde artık Müctehid’lerin de organize birliği ve tek başa bağlanacağı bir siyasi makam oluşmuştur. Bu Allah’ın zuhur öncesi liyakati nedeniyle dünyaya verdiği (belki de) son hediyedir. Bu sayede İmam Zaman’ın siyasi tercihlerini de eksiksiz şüphesiz olarak görmekteyiz.

65-  Veliyyi Fakih’in ilki İmam Humeyni idi ki bunun dünyaya verdiği hizmet ve başarının zuhurla alakalı olduğu şüphesizdir. Çünkü Resuli Ekrem’den sonra asırlardır böyle bir nimet verilmiş değildi.

66-  Veliyyi Fakih’in ikincisi İmam Hamenei’dir. Bunun Masumla irtibatı ve ilahi hükümleri fiiliyat düzeyinde organizesi şüphe götürmez bir gerçektir. Şu gerçekler bunu ispat yollarından sadece birkaç tanesidir:

a)      İmam Hamenei 40 yılı aşkındır tek bir gelecek öngürüsünde yanılmış değildir.

b)      Sahip olduğu gücü 40 yıllık Veliyyi Fakihliğinin hiçbir döneminde ilahi irade dışında kullanmış değildir. Onca fakir ve mazlum yaşaması bunun kanıtlarından sadece biridir.

c)      Düşmanlar onca güçlü, asırlar boyu birikmiş, sistematik, kurumlaşmış hali ve dünyada kurduğu emperyalist düzene rağmen onu yenebilmiş değillerdir. Eğer İmam Hamenei’nin Masum kaynaklı çözümlere ve siyasi kararlara dayandığını kabul etmezsek ve ilahi yardımları devreye sokmazsak bu başarıyı izah etmek mümkün değildir. Dahi liderler dünya tarihinde görülmüştür. Ama İmam Hamenei’nin başarısı bunlarla karşılaştırılmaz bile.

67-  Zamanın İmam’ı’nın siyasi ya da diğer alanlardaki hükümleri ve organizesi madem dünyanın liyakati halinde zorunludur o halde Velayeti Fakih makamının bulunması da zorunludur. Çünkü bunun dışında bu temsiliyetin imkanı yoktur. Vardır diyen çıksın.

68-  Zamanın İmam’ının varlığı zorunlu ancak onun temsiliyeti zorunlu değildir demekle, böyle bir İmam yoktur demenin bir farkı yoktur. Çünkü her dönemde canlı bir Masum İmam’ın bulunmasını zorunlu kılan o üç sıfatın gereği şart olan misyon sadece böyle bir temsiliyet ile mümkündür. İmam var işe yaramıyor. Ne layık olanlara ilahi hükümler ulaşıyor, ne bu ilahi  hükümlerin vahdet içinde organizesi var. İmam’ın varlığı o zaman ne anlama geliyor ya da ilahi sıfatlar gereği olması zorunlu olan işler nasıl icra ediliyor diye sorulmaz mı? 

YORUMLAR

Leyla Akar 3 yıl önce
Kaleminiz ve ilminize daim olsun allah razı olsun

REKLAM