(Lütfen kuracağım sistematikte zincirin katılmadığınız
halkasını belirtin, biz hangi noktada tıkandığımızı bilip ona göre o halkayı
sağlamlaştırmadan geçmeyelim. Çünkü inanç konuları sistematik bir halka gibidir,
zincirin bir halkası kopuk olursa ona bağlı olan sonrakiler bir işe yaramaz.)
2-
a) Örneğin biz Allah’ın var olduğunu, onun
ilminin sonsuz olduğunu dolayısıyla bu sonsuz ilmi gereği onun çelişkiye
düşmeyeceğini biliyor ve kabul ediyoruz doğru mu?
Evet.
b) Yine aynı şekilde Allah azze ve cellenin adil olduğunu
yarattıklarını rahman sıfatı gereğince koruyup kolladığını onlara asla
zulmetmediğini biliyoruz. Doğru mu?
Evet.
c) Allahu Teala’nın şefkatli olduğunu, adaletten öte
Allah’ın kullarına karşı şefkatle muamele ettiğini de biliyoruz doğru mu?
Evet.
Bu üç madde Allah’ın sıfatlarındandır.
3-
Bu 2. madde gereğince Allah yarattığı uçsuz
bucaksız evrende insan türünün zorluk çekmeden mutlu şekilde yaşamasını,
karşılaştığı olay ve olgularda hem yaratıcı olarak kendisini tanıtmak hem
yaşayan olarak kulunun mutlu şekilde yaşamasını, bela ve sıkıntılardan uzak
kalmasını, öteki dünyada da azaptan salim kalmasını irade buyurup istediğini de
kabul etmek zorundayız doğru mu?
Evet.
4-
Yine bu 2. Madde gereği Allah’ın, bu uçsuz
bucaksız, nereden gelip nereye gideceği, gittiği yerde nelerle karşılaşacağı,
yaşam süresince hangi kurallara uyacağı gibi konularda Allah’ın insana bilgi
göndermesi zorunludur. Ve Allah bu zorunluluk gereği söz konusu konularda
aydınlatma yapması gerekiyor doğru mu? (Allahı müteal için tabi ki kendisini
dışarıca sınırlayacak ve onu zaafa uğratacak manada bir zorunluluk söz konusu
değildir. Ancak onun fiileri tutarlıdır. Şefkatli olması nedeniyle o muhtaç
kullarının ihtiyacını gidermekten imtina edecek değildir. Biz onun fiillerinin
sıfatlarına uyumlu olduğunu biliyoruz. Bu bilgi gereğince onun fiillerini
anlamamız açısından çelişmezlik ilkesi doğrultusunda varmamız gereken zorunlu
neticeye ulaşma bakımından bu “Allahu teala için zorunludur” deyişini
kullanmaktayız. Biz zorunluluk dahil tüm noksan sıfatlardan onu tenzih
ederiz.)
Evet.
5-
Bu zorunluluk gereği Allah Peygamberler
görevlendirmiştir, doğru mu?
Evet.
6-
5. Madde gereği yani insanın örneğin dünyada
nasıl yaşayacağı olgular konusunda herhangi davranışın hükmünün ne olduğunun
Allah tarafından ona bildirecek bir elçinin olması zorunludur.
7-
Madem insan türünün karşılaştığı olgular
karşısında ona ilahi hükmü aktaracak bir elçinin bulunması zorunlu, o halde bu
elçinin tüm zamanlarda kesintisiz olarak yer yüzünde bulunması gerekir. Çünkü
yeni çıkan olgular sadece bir döneme has değil tüm zaman dilimlerinde söz
konusudur. Öyleyse bu da her dönemde
ilahi hükümleri insanlara şüphesiz olarak ulaştıracak yaşayan bir elçinin hazır
bulunmasını zorunlu kılar.
8-
Eğer siz bu zorunluluğun tarihte 610-632 yılları
arasında yaşayan bir elçi vasıtasıyla yerine geldiğini iddia ederseniz bu
durumda yaşamdaki olguları o dönemdeki olgularla sınırlı kabul etmek zorunda
kalırsınız ki bu da hayatın gerçeğine uygun değildir.
9-
Eğer siz aynı zorunluluğu söz konusu dönemdeki
bir elçi ile sınırlı tutarsanız bu durumda Allah’ın yukarıdaki alim adil ve
şefkatli sıfatlarının sadece bu dönemle sınırlı tahakkuk ettiğini, sonraki
zaman dilimlerinde gerçekleşmediğini söylemiş olursunuz ki bu da muhaldir.
10- Her
olgunun indi İlahi’de şu üç hükümden hali olmadığı malumdur. İnsan için bir
olguyu yapmak ya farzdır ya haramdır ya caizdir. Hiçbir olgu bu üç hükümden
birinden hali değildir.
11- 8.
Maddenin daha iyi anlaşılması için örnek verelim. Peygamber (s.a.a) zamanında genetik
ilmi yoktu ya da gelişmemişti. Günümüzde bu bilim gelişti ve bugün Japonlar
pirince domuz geni eklediler. Ya da bugün tıp üç ebeveynli çocuk icat etti. Bir
babanın spermleri yeterli gelmeyince başka bir erkekten tamamlayıcı sperm
alınıyor kadının rahmine konuyor böylece üç ebeveynli çocuk meydana geliyor.
Şimdi bu iki olgunun indi ilahide söz konusu üç hükümden hangisinde
kategorilendirildiğini çağdaş zamanın insanına Allah’ın iletmesi zorunlu mudur?
Evet!
12- Resulü
Ekrem’in zamanında olmayan bu üç olgu için hadis bildirdiğini iddia edebilir
misiniz? Ya da şöyle sorayım; Resulün kıyamete kadar vuku bulacak her olgu için
ilahi hükümleri insanlara tebliğ ettiğini söyleyebilir misiniz? Şüphesiz ki
bunu genel ortamda ashabına aktardığına dair ne akli ne nakli delil
gösteremezsiniz.
13- Bakın
hala her dönemdeki olgular hakkında o üç sıfat gereği insanlığa ulaşması
zorunlu olan ilahi hükümlerin hangi yolla ulaşacağına dair çözüm/cevap sunmuş
değilsiniz varsa lütfen sunun.
14- 13.
Maddedeki yol için tek yöntemin yaşayan İmam’ın zorunluluğu olduğunu kabul
etmek zorundayız. Eğer siz sonradan çıkan ve hükmü nakli bilgilerde geçmeyen
olgulara dair hükümlerin her dönemde Müctehid ya da Fakihlerce tespit
edileceğini iddia ederseniz, bu da kabul. Ancak delaleti ve sübutu zanni değil
kat’i olması şartıyla.
15- Zamanın
olgularıyla ilgili İlahi hükmün insanlığa zanni ve ihtilaf yaratacak biçimde
ulaştırılması ve bir olgunun ilahi hükmünün caiz mi yoksa haram mı olduğu
konusunda en ufak bir ihtilafın yine Allah’ın o üç sıfatı ile çelişeceği
nedeniyle kabulü mümkün değildir.
16- Ali
İmran 103, Nahl 64. Ayete’l-Kürsi’den sonraki ilahi kulpa tutunma emri geçen
Ayetler başta olmak üzere birçok ilahi emirde, insanların dağılmadan topluca
ilahi yola girmeleri emredilmiştir. İnsanlara vahiy gönderilme nedeni de budur.
Aksi halde kendi haline bırakılan insanlığın dağılacağı hem tecrübi hem akli
olarak şüphe götürmeyen bir husustur.
17- İnsanlar
ilahi vahiy olsa bile onu uygulayıp organize edecek, bu ilahi vahyi günün şartlarına
göre yorumlayacak, hangi bilginin hangi olgu ve nesne için söz konusu olduğunu
açıklayacak canlı yaşayan bir lidere yine mecburiyet duyacaklardır.
18- Madem
vahyin tahrife uğramadan bulunması insanlığın toplanıp bir ümmet olması için
yeterli değil o halde her dönemde zamanın şartlarına göre bu vahyi açıklayacak
bir Masum liderin bulunması da zorunludur. Aksi halde toparlanmak hayal olur.
19- Bu
toparlanmanın sadece yaşayan Masumla mümkün olduğunun anlaşılması için bir
açıklama: Allah Musa (a.s)’a Tevrat’ı göndermiştir. Tevrat’tan sonra ta İsa (a.s)’a
kadar ilahi kitap gönderilmedi. Bunun manası Tevrat İsa (a.s) zamanına kadar
tahrif edilmeden baki kaldı. Ancak bu süre içinde Allah dolu peygamber
görevlendirdi. Madem ilahi vahiy insanlığın vahdeti için kafi idi neden vahiy
ortada olduğu halde (Tevrat durduğu halde) Tevrat’ı doğru uygulayacak olan
elçiler vefat ettikçe yenisiyle tahkim edildi? Siz bu uygulamanın sadece
tarihin bir dönemine has olduğunu iddia ederseniz biz de Allah’ın ilim adalet
ve rahmet sıfatlarının sadece tarihin bir dönemde tahakkuk ettiğini sonraki
dönemlerde onların askıya alındığını söyleriz buna cevabınız olabilir mi? Varsa
nedir?
20- Allah;
“Toptan Allah’ın ipine sarılın, dağılmayın.” buyurmuştur. (Ali İmran 103)
Toptan bir arada bulunmak, olgular dünyasında; farz haram ve caiz olan
olgularda vahdetin her ferdinin ortak uygulamasıyla mümkün olabileceği
malumdur. Bu uygulama birliği ise sadece tek lidere biatla mümkündür. Örneğin Bedir
Savaşı farziyetini ele alalım. Bu savaşın vahdet içinde yürütülebilmesi için
komutanın tek olması şarttır. Aksi halde farz kılınan Bedir savaşının yaşama
geçirilmesinde, müşrikler için savaşacak çok sayıda ordu oluşabilir. Ki
günümüzdeki sorunlardan biri de budur.
21- Buraya
kadar olgularda ilahi hükmü ulaştıran elçinin varlığının zorunluluğunu, bu
elçinin her dönemde hazır bulunmasının zorunluluğunu, hükmü belli olan olgunun
pratiğe geçirilmesi için organize edici tek başlı olmayı sağlayacak tek liderin
zorunluluğunu ispatladık.
22- 21.
Maddedeki özetin gerçekleşmesi için hali hazırda dünyada, Şia’nın İmamet
ilkesi, Müctehid’lik ve velayeti Fakih makamı dışında bir yol bulunmamaktadır.
İmamet ilkesi demek her dönemde ilahi hükümleri Müctehid ya da insanlara
ulaştıracak yaşayan bir İmam’ın varlığının zorunluluğu demektir. Yaşayan İmam’ın
insanlara ilahi hükümleri direk kendisinin ulaştırmasıyla, onun emrinde
çalıştığından ve getirdiklerinden kuşku olmayan bir elçi kullanması arasında
bir fark yoktur. Çünkü 8 milyar insana tek bir Masum İmam’ın yetişmesi onlarla
konuşup ilgilenmesi, karşılaştıkları zamanın olgularının hangi ilahi hükme denk
geldiğinin açıklanması imkansızdır. Bu açıktır.
23- Madem
her dönemde yaşayan bir İmam’ın varlığı zorunludur eğer güç sahibi zenginler bu
Masum İmam’ı şehit ediyorlarsa o halde o İmam’ı koruyacak bir yöntem de
zorunludur ki o İmam yaşayabilsin. Yoksa her zaman için bir İmam atamak ama onu
zalimlerin katlinden korumamak her dönem için Masum İmam atamamak anlamına gelir
ki bu da söz konusu üç sıfata aykırıdır.
24- Eğer
siz Masum İmam’ın Allah’ın onu korumasıyla haramlardan salim kaldığını iddia
ederseniz o zaman biz Allah’ın adalet sıfatının yok olduğunu söyleriz. Örneğin
Allah beni de korusaydı ben de Masum olurdum derim. Ki Allah’ın adalet sıfatı
gereği Masum İmam’ın, Allah’ın korumasıyla değil kendi özgür iradesiyle
günahlardan salim kalması gerekir.
25- Allah’ın
özgür iradeli insanlar yaratması ve onların haramı mı helali mi seçeceği
alanında müdahil olmaması yine Yüce Yaratıcının üç sıfatı (ilim adalet
merhamet) gereği zorunludur.
26- Özgür
iradeli insanlardan sadece kendisini günahtan salim tutan insan İmam olabilir.
Ki Masum olmanın anlamı da budur. Tüm günahlardan salim kalması. Günahların
bazılarından salim kalmak Masumiyete terstir ve ilahi hikmete zıttır.
27- Üç
sıfat gereğince dinin tüm haramlarından salim kalmak mümkün olmalıdır. Eğer
dinin tüm haramlarından uzak kalınamıyorsa bu durumda şu üç halden başkası
mümkün değildir:
a)
Allah haramların sayısını çok tutarak yaşamın
zorunlu hareket alanını daraltmıştır. Böylece haramlara düşmeden bir yaşam
imkansız hale gelmiştir.
b)
Allah dini zor yapmamış haramları da doğru
seviyede tutmuştur ancak insanı zayıf yaratmıştır. İnsan bu haramlara girmeden
bir yaşam sürememektedir.
c)
Ya da her ikisi de yerindedir ancak haram helal
belli değildir o yüzden din insanlara ulaşmadığından yani haram helal belli
olmadığından, aslında Masum olması mümkün olan onca insan haramlara düşmüştür.
28- Bu
üç halin de ilahi sıfatlara zıt olduğu ve Allah’a noksanlık izafesini zorunlu
hale getirdiği malum olduğunun kabul edilemez. Öyleyse her dönemde özgür
iradesiyle bir tane bile olsa günahsızın bulunması zorunludur.
29- Allah’ın
günahları yasaklaması onların uygulanabilir oluşunun ispatıdır. Eğer tüm
günahlardan uzak kalmak imkansız olsaydı Allah onları haram yapmazdı. Eğer siz
her dönemde günahsızlık imkansız derseniz, o zaman Allah’ın insana gücü
üzerinde sorumluluk yüklediğini iddia etmiş olursunuz ki bu da o üç sıfata
zıttır.
30- Ayrıca
her dönemde bir Masumun bulunması öteki dünyada insanları sorgularken hüccet
olması bakımından da şarttır. Mahşerde bir kul dese ki Allah’ım; Peygamberi Ekrem
zamanında dünyadaki günahlar çok değildi, ben de o dönemde yaşasaydım Masum
kalırdım ya da Peygamberi Ekrem de benim zamanımda yaşasaydı o da günahlardan
salim kalamaz mutlaka birine batardı. İşte bunu demesin diye insanlar kendi
döneminin İmam’ıyla hesaba çağrılacaklardır (İsra 71) ve o İmam kendi zamanında
günahsız yaşama konusunda hüccet ve örnek gösterilecektir. Bu adalet sıfatı
gereği zorunludur.
31- Eğer
her dönemde özgür iradesiyle Masum kalan bir kulun bulunması zorunlu ve Allah’ın
iradelere karışmadığı gerçekse (ki gerçek) bu durumda vakıa o olmuştur ki bu Masum
kalabilmek Peygamberi Ekrem’den sonra sadece 13 kişi için mümkün olmuştur. Biri
Fatıma (s.a) bayan olduğundan İmam kılınmamış, diğer 12’si İmam kılınmıştır.
32- 12
İmam’ın bulunacağı ve bulunduğu dost düşman tüm kitaplarca aktarılan mütevatir
ve inkarı mümkün olmayan bir vakıadır. Şöyle ki:
33- 12
İmama muhalif inanca sahip rivayetçi Buhari, “Sahih” adını verdiği kitabında
Peygamberin (s.a.a); “Benden sonra 12 Emir gelecek, bunların hepsi Kureyş’ten
olacak.” dediği rivayetini almıştır. (Emir sahipleri itaati farz olan
kişilerdir. Nisa 59) Buhari’nin vefat tarihinde daha 11. İmam yaşamda değildi.
12 mükemmel insan yaşayıp dünyaca görülse onların ardından 12 İmam hadisleri
üretilebilir, ama daha 12 İmam yaşayıp tanınmadan birisi 12 İmam’ın geleceğine
dair bir rivayeti kitabına almışsa bunu ne ile izah edebilirsiniz? Tek izah
Resul böyle bir nassı haber vermiş ve bu rivayet olarak Buhari’ye ulaşmış o da
kitabına almıştır!
34- 12
İmam tabirinin kendisi ontolojik olarak 12 İmam’ın sıhhatini ispat etmektedir.
Çünkü bu 12 İmam’ın kim olduğu ve sayısı hakkında dünyada ihtilaf oluşmuş
değildir. İlahi kaynaktan gelme doğru bilginin bir vasfı da üzerinde ihtilaf
olmayacak şekilde ilahi elce korunmasıdır. Bu size ispat etmemiz gerekmeyen,
bir sürü örneklerine sizin de vakıf olduğunuz açık bir konudur.
35- 12
İmam’ın kendilerinin yaşam tarzları 12 İmam’ın sıhhatine delildir. Tarih bu 12
kişinin ihtilafına, günahına cehaletine asla tanıklık etmiş değildir. Her
lidere zafiyet fiilleri isnat edilirken bu İmamlara böyle zafiyetler
yamanamamıştır. Yamansa da gerçeği arayanlara bu zafiyet isnatlarının iftira
olduğu gizli kalmamıştır. Oysa tarihte onca büyük şahsiyet kral veya liderler
için böyle bir nezahet görülmüş değildir.
36- 12
İmamların ilimlerini aldığı hocaları yoktur. Her alim ilmini birinden almıştır.
Bir alimin yaşamını okuduğunuzda denir ki kıraat ilmini falancadan fıkıh ilmini
falancadan öğrendi. Ama 12 İmam’ın insandan taraf tek bilgi kaynağı
kendilerinden önceki İmamlardır. Bu da ilahi bilgi sisteminin isnad zincirinin
de Masum muttasıl senet olduğunun ispatıdır.
37- 12
İmam’ın ihtilafa düşmeksizin ve sorulan her soruya cevap vermeleri onların
ilimlerinin vahye dayandığını ve kendilerinin Masum olduklarını ispatlar. Eğer
bu 12 İmam, (örneğin) beşer ürünü olan Sunnilik normlarında olsaydı en az 12
cemaatin oluşması 12 mezhebin oluşması demekti. Bu 12 İmam’ın birbirlerine zıt
fetvalar vermesi demekti. Ama Şia’da böyle bir vakıa görülmüş değildir. Nasıl
ki peygamberlerin ihtilafsız yaşamaları onların tek kaynaktan beslenmelerine
ispat olarak sunuluyorsa bu husus 12 İmam için de geçerlidir.
38- Şu
halde her dönemde bir Masumun bulunması zorunluysa, Allah’ın insan türünün
özgür iradesine karışmadığında Peygamberi Ekrem’den sonra kendini günahlardan
koruyan sadece 12 erkek çıkmışsa, kıyametin bu 12 insanın yaşamı süresine göre
ayarlanması zorunlu olurdu. İlahi hikmet öyle tecelli etmiştir ki (bunun
nedenlerini beyan buraya ait değildir) Resulü Ekrem’den sonra dünyada insan
türünün süresi 12 normal insan yaşamından daha uzundur. Bu durumda bu 12 İmam’ın yaşam sürelerinin
uzatılması gerekirdi.
39- 12
İmam’ın yaşam süresi uzatılması ilahi hikmet gereği hepsinin değil sonuncunun
yaşamının uzatılması şeklinde tecelli etti. Mehdi (a.s)’ın yaşamı uzun takdir
buyruldu.
40- 12.
İmam’ın yaşamının uzun olması öncekiler gibi zalimlerce şehit edilmesi şu bir
kaç yolla sağlanabilirdi. Ya onun sonsuz canlı kılınması ya öldürülmeye karşı
sürekli mucizevi biçimde korunması ya da gizli yaşaması. Aksi halde onun
korunması mümkün olmazdı.
41- Madem
sebepler dünyası gereği onun yaşamı ancak gizli yaşamakla mümkündür o halde
gaybet, ilmi ve haktır. Ancak bu gaybetin yaşayan İmam’ın varlığını zorunlu
kılan olguların iptal edilmemesi şartıyla.
42- Madem
gaybet “yaşayan İmam” olgusunu zorunlu kılan vasıfları ortadan kaldırmamalı o
halde yaşayan İmam’ı zorunlu kılan görevlerden, ilahi hükümlerin insanlığa
ulaştırılması, insanlığa ulaştırılan ilahi hükümlerin tek merkezden icrasını
sağlayacak terk merciin bulunması da zorunludur.
43- Gaybette
ilahi hükümlerin insanlara ulaştırılması zorunlu olmakla beraber dünyada
örneğin günümüzde 8 milyar insana ulaştırılmasını zorunlu kılmaz. Çünkü
inanmayan ve ilahi hükümlerle ilgilenmeyen insanlara Allah’ın, hükümlerini
iletmesi şart değildir. Ancak inanan ve doğruya layık olanlara bu hükümlerin
ulaştırılması o üç sıfat gereği zorunludur.
44- Bu
hükümlerin inanan ve layık olanlara ulaştırılması zorunluysa bunların sayısının
günümüzde gaybete ve İmamete inanan 200 milyon kadar Şii ile sınırlı olacağı
açıktır. Çünkü nasıl Peygamberlerin kendi dönemlerinde kendilerine inanmayan ve
emirlerine itaat etmeyecek olanlara ilahi hükümleri beyan fiili olmamışsa
günümüzde de aynı ilke geçerlidir.
45- 200
milyon civarı Şii’ye ilahi hükümleri, gaybette yaşaması zorunlu olan İmamca
iletilemeyeceği açıktır. Açıktan yaşasa bile bu kadar işe bir insanın tek
başına gücünün yetmeyeceği malumdur. Ki Emiru’l-Müminin (Ali a.s) iktidarında,
icraat için valilik sisteminin kullanılması bu zorunluluktandır.
46- Valilik
sisteminin zorunlu olması ancak valiler için Masumiyet şartının gerekli ve
mümkün olmayışı ilahi emirlerin tebliği ve organizesinde bazı aksaklıklara
neden olsa da, bu aksaklıkların sorumlusu emri ileten (Rabbimiz) değil emri
alanlardır.
47- Şehit
Çamran’ın bu konudaki açıklaması aklını kullananlar için bir hüccettir: Biz
tabi ki Veliyyi Fakih’in Masumiyetine inanıyor değiliz. Ancak ümmet toplu
olarak sıkıca bir Veliyyi Fakih’e itaat etse Allah bu ümmetin bu güzel gayreti
hürmetine bu Veliyyi Fakih’i hatalardan koruyacaktır. Madem tek bir Masumun
ilahi hükümleri tebliğ ve icrasını organizede yeterli olmayacağı kesinse o
halde Masum denetimindeki valilik ya da Müctehid’lik sisteminin devreye girmesi
zorunludur.
48- Günümüzde
tüm Şiilerin aynı coğrafyada yaşayıp da tabi olduğu bir siyasi yönetim madem
vakıa değil o halde Şiilerin kendilerinin tabi olacağı Müctehid’lik sisteminin
devrede olması şarttır.
49- Madem
Masum İmamdan ilahi hükümleri insanlara ulaştıracak Müctehid’lik makamı zorunlu
o halde bu Müctehid’lerin olgulara dair ilahi hükümlerde ihtilafsız olması
şarttır.
50- İlahi
hükümlerin müçtehitlerce inananlara iletilmesi aşamasında iki husus
kaçınılmazdır.
a)
Ya Müctehid’ler her olguya dair hükmü Masumdan
direk alacak
b)
ya kendisi ictihad edecek ama içtihadı sadece Masum
indindeki hükme ulaştırıcı nitelikte olacak.
51- 50. Maddede ilk şık olan her hükmü direk Masumdan
alma olayı zalimlerin tehdidi nedeniyle gaybet yaşamında olan İmamla irtibatın
zor oluşu nedeniyle mümkün değildir, gerekli de değildir. Çünkü ikinci imkan
olan içtihadın bu ihtiyacı kapatacağı malumdur.
52- Madem
ictihad caiz o halde bu içtihadın hatasız olması zorunludur. Hatasız olan
ictihadlar Müctehid’ler arası ihtilafa mahal vermez. Eğer Müctehid’ler arası
ihtilaf varsa birbirine zıt olan iki hükümden birinin yanlış olması zorunludur.
Çünkü ilahi hükümlerde çelişki olması muhaldir.
53- İlahi
olan Şia İctihad sisteminde alem (en bilgin) olan müçtehidi seçmek taklit için
şarttır. İlahi makamın; “Alem müçtehidi seçmelisin yoksa doğacak hasardan biz
sorumlu değiliz.” demesi ve alem müçtehidi seçebilmenin de her liyakat sahibi
için mümkün oluşu, en azından adalet sıfatının gereği olmakla beraber ilim ve
şefkat sıfatlarına da zıt değildir.
54- Olguların
kendilerinin tek tip olmadığı, tek tip olan olguların dile getirilme şeklinin
de standart olmadığı malumdur. Benzer ama farklı olguların, aynı olduğunun
sanılması, dile getirilen o olgulara cevabi hükümlerin de aynı olması
beklentisini doğurmaktadır. Oysa Peygambere gelen benzer değil aynı olguda
bile, o olguyu getiren şahısların kişisel şartlarının değişikliği nedeniyle
aynı hükmün verilmediği bir gerçektir. Örneğin aynı sayıda koyunu olan iki kişi
bu koyunlar için bir yükümlülüğe sahip olup olmadığını sorsalar, Rasulü Ekrem
de birine sen iki tane koyunu zekat olarak vermelisin senin zekat vermen
gerekmez dediğinde biri çıkıp da bu iki hükmü çelişki görüyorsa bilmediği var
demektir. O bilmediği de zekatın üzerinden bir yıl geçmiş mallardan verildiği,
bu koyun sahiplerinden birinin bir yılı aşkındır o kadar sayıda koyuna sahip
olduğu oysa diğerinin koyunlara sahip olduğu sürenin bir yıl aşmadığı
gerçeğidir.
55- Fıkıhta
mükellefe açıklanan ilahi hükümlerin, sorulan sorulara göre değiştiği de bir
malumdur. Resul gerçeği bilse bile zahire göre iki kişi arasında getirilen
delile göre hükmettiği bir gerçektir. Bunlar ayrıntı fıkhi konular olup bu
yazıyı kaleme alışımızın amacı dışında kalmaktadır. Ancak kısaca hükümler
konusunda her ihtilafın hemen bu farklılığın ilahi kaynağa dayanmamakla
açılanmasının ilmi olmadığını açıklığa kavuşturmak için olduğu bilinmelidir.
56- Peki
o zaman Müctehid’ler hükümlere ulaşma ve onların tebliği konusunda Masumlardır
diyebilir miyiz? Hayır.
57- Madem
Müctehid’ler hükümler konusunda Masum değiller o halde “ilahi hükümlerin zansız
ve ihtilafsız olarak layık olan kullanıcılara ulaştırılması zorunluluğu” gerçekleşmediğinden
o üç sıfat yara almış olmaz mı?
58- İşte
buradaki kilit nokta “layık olan” son kullanıcı deyimindedir. Ki Mustafa
Çamran’ın açıkladığı konu da budur. İlahi adalet gereği yer yüzünde Masumun
hükmünü eksiksiz ve çelişkisiz olarak ulaştırmada Masum bir tek Müctehid
mutlaka vardır. Eğer yok denirse ilahi üç sıfat zarar görmüş olur.
59- Bu
Müctehid tek Müctehid midir yoksa bu vasıf tüm Müctehid’lerde dağılmış mıdır?
Yani falanca Müctehid bazı hükümlerde Masum diğeri diğer konularda… bunu
dememiz de sonucu değiştirmez. İctihadında Masum bir müctehid yoktur demekle, Masum
hükümlere ulaşmak tek müçtehidi taklitle değil her müçtehidi doğru hükmünde
taklitle mümkündür demek aynıdır. Bu durumda o müçtehidin hangisi olduğu da
liyakat ehli mukallitlere zandan uzak şekilde bildirilmesi zorunludur. “Falanca
müctehid hükümleri teşhis ve tebliğde masumdur.” şeklinde bir bilginin olmadığı
açıktır.
60- Bu
durumda Müctehid’ler arası ihtilafı ve müçtehidin yanılgısının layık
mukallitlere ulaşması aşamasında ilahi müdahale gerekir. Ki bunun olduğu İmam
Zaman (a.f) in hadislerinde geçmektedir. O (a.s), şeyh Müfid’in yanlış fetva
nedeniyle bir daha fetva vermeyeceğine dair kararına karşılık; “Sen fetva ver
eğer yanlış fetva verirsen biz onun zararından Şiilerimizi koruruz.” buyurmaktadır.
61- Yanlış
fetvadan Şiileri korumanın sadece 3 yolu vardır:
a)
Ya o fetva liyakat ehli Şiilere ulaşmadan
düzeltilir ve düzgününün ulaşması sağlanır.
b)
Ya o yanlış fetva ulaştırılır ancak yanlış amelden
doğan yükümlülük ve zarar ilahi elce iptal edilir
c)
Ya o yanlış fetvaya neden olan olgu silinerek
fetvanın fiile geçmesi engellenir. Bu üç yolun mümkün olduğunu akli olarak ya
da tecrübi dünyada görmekteyiz.
62- Layık
olmayan Şiilere yanlış fetvaların ulaşması noktasında o üç ilahi sıfat zarar
görmez. Ve Rabbimizin bu konuda yükümlülüğü bulunmamaktadır.
63- Liyakatin
kulun bildiği kesin hükümler ve doğrularla amel etmesi ile oluştuğu bir
gerçektir. Hadiste buyrulur ki; “Eğer siz bildiğiniz doğrularla amel ederseniz
Allah size bilmediklerinizi de öğretir. Hidayet de ilahi hükümlere ulaşmada da
bu manada bir ilahi adalet ve icra sisteminin yürürlükte olduğu ilim ve akıl
ehli için malumdur.
64- Günümüzde
dünya liyakat kazandığı için Müctehid’lerin ilahi hükümlerini tespit ve
tebliğine ek olarak Velayeti Fakih ile de nimetlendirilmiş durumdadır. Bu makam
sayesinde artık Müctehid’lerin de organize birliği ve tek başa bağlanacağı bir
siyasi makam oluşmuştur. Bu Allah’ın zuhur öncesi liyakati nedeniyle dünyaya
verdiği (belki de) son hediyedir. Bu sayede İmam Zaman’ın siyasi tercihlerini
de eksiksiz şüphesiz olarak görmekteyiz.
65- Veliyyi
Fakih’in ilki İmam Humeyni idi ki bunun dünyaya verdiği hizmet ve başarının
zuhurla alakalı olduğu şüphesizdir. Çünkü Resuli Ekrem’den sonra asırlardır
böyle bir nimet verilmiş değildi.
66- Veliyyi
Fakih’in ikincisi İmam Hamenei’dir. Bunun Masumla irtibatı ve ilahi hükümleri
fiiliyat düzeyinde organizesi şüphe götürmez bir gerçektir. Şu gerçekler bunu
ispat yollarından sadece birkaç tanesidir:
a)
İmam Hamenei 40 yılı aşkındır tek bir gelecek
öngürüsünde yanılmış değildir.
b)
Sahip olduğu gücü 40 yıllık Veliyyi Fakihliğinin
hiçbir döneminde ilahi irade dışında kullanmış değildir. Onca fakir ve mazlum
yaşaması bunun kanıtlarından sadece biridir.
c)
Düşmanlar onca güçlü, asırlar boyu birikmiş,
sistematik, kurumlaşmış hali ve dünyada kurduğu emperyalist düzene rağmen onu
yenebilmiş değillerdir. Eğer İmam Hamenei’nin Masum kaynaklı çözümlere ve
siyasi kararlara dayandığını kabul etmezsek ve ilahi yardımları devreye
sokmazsak bu başarıyı izah etmek mümkün değildir. Dahi liderler dünya tarihinde
görülmüştür. Ama İmam Hamenei’nin başarısı bunlarla karşılaştırılmaz bile.
67- Zamanın
İmam’ı’nın siyasi ya da diğer alanlardaki hükümleri ve organizesi madem
dünyanın liyakati halinde zorunludur o halde Velayeti Fakih makamının bulunması
da zorunludur. Çünkü bunun dışında bu temsiliyetin imkanı yoktur. Vardır diyen
çıksın.
68- Zamanın
İmam’ının varlığı zorunlu ancak onun temsiliyeti zorunlu değildir demekle,
böyle bir İmam yoktur demenin bir farkı yoktur. Çünkü her dönemde canlı bir Masum
İmam’ın bulunmasını zorunlu kılan o üç sıfatın gereği şart olan misyon sadece
böyle bir temsiliyet ile mümkündür. İmam var işe yaramıyor. Ne layık olanlara
ilahi hükümler ulaşıyor, ne bu ilahi
hükümlerin vahdet içinde organizesi var. İmam’ın varlığı o zaman ne
anlama geliyor ya da ilahi sıfatlar gereği olması zorunlu olan işler nasıl icra
ediliyor diye sorulmaz mı?