İran'a Düşman Olan Bir Mü'min İmânını Sorgulasın

GİRİŞ: 20.12.2024 15:51      GÜNCELLEME: 20.12.2024 15:51
Rasthaber -  İran halkı "İslâm Devrimi" öncesi, yani Şah döneminde de Şiî mezhebine mensuptu ama ne hikmetse o yıllarda İran ümmet nezdinde ayrıştırıcı bir sorun oluşturmuyordu. Birtakım sanatçılar Türkiye’den gidip İran'da konser veriyordu. Bazı artistler İran'ı mekân edinmişti. Cüneyt Arkın bir TV programında İran'da 5 yıl kaldığını orada Fahrettin ismini kullanarak filmler çektiğini dile getirmişti. Aynı şekilde İran'dan Türkiye'ye sanatçılar geliyordu. Bunlardan biri de Cihangir Gaffari isimli artistti. Gazetelerin magazin sayfaları hep bunlardan söz ediyordu. Yani o yıllarda mezhep farklılığının ve Şiîliğin esamesi okunmuyordu. Kimse İran halkı Şiî diye, mezhebi farklı diye husumet içerisinde değildi.

Bu açıklamalardan sonra şimdi sadede gelecek olursak: 11 Şubat 1979 tarihinde İslâm Devrimi gerçekleşince doğal olarak başta büyük şeytan ABD ve Siyonist çetenin sömürü vantuzları İran coğrafyasından kesilmiş oldu. Buna tahammül edemeyen emperyalist ABD ve Siyonist çete, bu devrimin diğer Müslüman ülkelerde domino etkisi yapmaması için çok yönlü entrikalarla birlikte asıl olarak "mezhep fitnesini devreye sokmuş oldular. Müslüman halklar bu devrime öykünmesin, bu devrime sempati duymasın, hatta bu devrime düşman olsunlar diye matbuatlarını ve medya kuruluşlarını harekete geçirdiler. Maatteessüf ki, ABD ve Siyonist çete istedikleri minvâl üzere kendilerine hizmet edecek taraftar bulmakta zorlanmadılar. Zira bir tarafta tevhidî değerlerden, imâna taallûk eden vahdet anlayışından ve ümmet kardeşliğinden bi haber olan cahil halk kitlesi, diğer taraftan taassub ehli/mezhep fanatiği olan cemaat ve tarikat liderleri bu işe teşne olarak devreye girmiş oldular. Bunları ABD'nin ve Siyonist çetenin fonlamasına da gerek yok. Bunlar gönüllü bir şekilde din adına bu düşmanlığı körüklemektedir. Fıkhi farklılıklara yüklenmiş tezvirat içerikli anlamlar bunlar için "kaçırılmaz malzeme" olarak görülmektedir. Yaptıkları iş, bu farklılıklar üzerinden "tekfir" silahını kullanmak. Bundan sonrasında ise dışlamak, ötekileştirmek kolay. Nasıl olsa ellerinde "tekfir" kaşesi var. Cahil halk kitlesini bu şeytanî plâna angaje etmek kolay. Bu gelişmeler sonucu, bir medya çalışanı olarak sokak röportajlarında böylelerine fazlasıyla tanık olmaktayız. Özellikle Gazze direnişine hangi ülkelerin fiîlen (eğitim, silah ve mühimmat ile) yardımcı olduğunu sorduğumuzda bildikleri hâlde geçiştirip cevap vermiyorlar. Biz söylediğimizde ise inkâra yeltenip "tiyatro" ve "danışıklı dövüş" metaforunu devreye sokuyorlar. Hakikate kör ve sağır olmak böyle bir şey olsa gerek. Nice bedeller ödenerek amansız bir mücadele veriliyor, Siyonist çeteye darbe üzerine darbe vuruluyor fakat bu kesim tarafından bütün bunlar görülmüyor...

Şu da bir gerçek ki, Siyonist çete güçlü olduğuna ilişkin imajı sarsılmasın diye Direniş Cephesi'nden yediği darbeleri örtbas etmeye çalışıyor. Ölü sayısını gizliyor. Ayrıca "acımadı ki" metaforunu kullanıyor. Aslında düşman cephesinin kullandığı aldatıcı taktikler normal bir durum. Siyonist düşman, dostları nezdinde imajı zedelenmesin diye bunu yapıyor. Ancak bizim ana akım medyamızın Siyonist çetenin yediği darbeleri görmezden gelmesine anlam veremiyoruz. Aynı şekilde bir takım cemaat liderleri ve sözüm ona hocaefendiler kendi müntesiplerine (Direniş Cephesi'ni konsolide eden ve sahada bizzat bulunan) İran'ın ve Hizbullah'ın vurduğu darbeleri "tiyatro" ve "danışıklı dövüş" olarak anlatmaktadırlar. Bu yaklaşım hakikatin örtbas edilmesi anlamına gelmektedir. Rabbimiz Bakara Sûresi'nin 42'nci ayetinde şöyle bir uyarıda bulunuyor: "Hakkı bâtılla örtbas etmeğe kalkışmayın ve bile bile gerçeği gizlemeyin."

Bu davranış bir yönüyle "itibar cellatlığı" olmaktadır. Bu nasıl bir düşmanlıktır ki, böylesine çirkin, böylesine hamaset dolu tezviratlara gerek duyuluyor?

Bir başka garabet örneği ise bu vebâlin farkında olmamak. Ana akım medyanın yapıp ettiği tezviratları anlamak mümkün! Çünkü onların ahiret hassasiyeti yok gibi; fakat cemaat liderlerinin ve bir takım hocaefendilerin tutum ve söylemlerine anlam vermekte zorlanıyoruz. Ahiret korkusu, hesap endişesi olan bir insan nasıl olurda mezhep taassubu üzerinden böylesi yalan, iftira ve tezviratlara tenezzül ve tevessül eder? Müslüman şahsiyetin en önemli hassasiyeti kul hakkına riayet etmesidir. Aleni bir şekilde kul hakkını ihlâl etmek kişiyi Müslümanlık vasfından uzaklaştırır. Hatta kişiyi din dairesinin dışına çıkarır ve şirke sokar. Çünkü Yüce Rabbimiz biz Müslümanları Hucurat Sûresi'nin10'ncu ayetinde "kardeş" olarak tavsif ediyor; Enbiya Sûresi'nin 92'nci ayetine ise "bir tek ümmet" olarak nitelendiriyor. Hukukî anlamda böylesi bir iltisak ve aidiyetin muhatabı olan Müslümanların büyük bir rikkat ve hassasiyet içerisinde olmaları gerekmiyor mu? Ümmet birlikteliğini engelleyici her yaklaşım fitnedir. Bakınız, Rabbimiz fitne konusunda nasıl bir uyarıda bulunuyor: "Fitne katlden beterdir." (Bakara: 191)

Müslümanları ahirette kurtaracak olan Allah Teâlâ'nın rızasına uygun amelleridir. Hiç kuşkusuz, Allah Teâlâ'nın kerih gördüğü ayrıştırıcı yaklaşımları mezhep üzerinden üretilecek mazeretler temize çıkarmayacaktır. Zira Allah Teâlâ'nın öncelikli buyruğu vahdettir. "Toptan Allah'ın ipine sarılın. Tefrikaya düşmeyin, dağılıp ayrılmayın." (Al-i İmrân: 103)

Yüce Rabbimiz grupçuluğu, hizipçiliği şirk ve dinden inhiraf olarak tanımlıyor.

"O müşrikler dinlerini fırkalara ayırmış ve kendileri de parça parça olmuşlardır; ki her hizip kendi taraftarlarıyla övünüp sevinç duymaktadır." (Rum: 32)

"Gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip kendileri de gruplaşanlar, sen hiçbir şekilde onlardan değilsin." (Enâm: 159)

Müslümanların kardeşlik bilinci ile nasıl bir uhuvvet içerisinde olmaları gerektiğini ve kardeşleri hakkında Rablerine nasıl bir dua ve niyazda bulunmaları gerektiğini şu ayette görüyoruz:

"Onlardan sonra gelenler: 'Ey kerim Rabbimiz, bizi ve bizden önceki mümin kardeşlerimizi bağışla! İçimizde müminlere karşı hiçbir kin bırakma! Duamızı kabul buyur. Ya Rabbena, çünkü Sen raufsun, rahimsin! (şefkat ve ihsanın son derece fazladır)' derler." (Haşr: 10)

Mezhep üzerinden İran düşmanlığını körükleyenler bu uyarı ayetlerini okumuyorlar mı? Ayetlerin tefsiri mahiyetinde Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki: "İmân etmedikçe cennete giremezsiniz birbirinizi sevmedikçe imân etmiş olamazsınız."

Şunu da ifade etmiş olalım ki sevmek kişinin günah ve yanlışını tasvip etmek anlamına gelmez.

Müslümanlar arası diyalog ve uhuvvet imâna taallûk eden bir vecibe olmakla birlikte, Rabbimiz çıtayı daha yüksek tutarak gayri müslimlerle bile iyi ilişkiler geliştirmemizi salık vermektedir: "Dininiz hususunda sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmaya teşebbüs etmeyen gayrimüslimlerle iyi ilişkiler geliştirmenizi Rabbiniz men etmemektedir." (Mümtehine: 8)

Gayrimüslimlerin emperyalist olmayanlarıyla iyi ilişkiler geliştirmemiz salık verilirken mezhebi ayrı diye Müslüman kardeşlerimizi nasıl dışlayabiliriz, onlara nasıl husumet besleyebiliriz? Bu Allah'a reva mıdır? Bir İran düşmanlığıdır gidiyor. Bunun vebâli büyük. Darb-ı meselde boşuna denmemiş, "Yarım doktor candan eder, yarım hoca dinden eder." Bazı hoca müsveddeleri mezhep üzerinden kullandıkları tezvirat ve iftiralar ile müntesiplerini İran İslâm Cumhuriyeti'ne karşı kin ve düşmanlığa tahrik ediyor. Bunu kendilerince mezhep üzerinden oluşturdukları din anlayışlarını savunma refleksi ile yapıyorlar. Fakat farkında değiller, büyük şeytan ABD'ye ve Siyonist çeteye hizmet ediyorlar. Çünkü düşmanın istediği ümmet bünyesinde tefrika çıkarmak. Özellikle mezhebi farklılıkları niza ve husumet konusu yapıp Müslümanları birbiri ile çatıştırmak istemektedirler.

Müslümanlar olarak bu oyuna gelmemek için feraset sahibi olmalıyız. Ümmet kardeşliği bilincine sahip olmalıyız. Tevhidî değerler muvacehesinde birliktelik Allah Teâlâ'nın imâna taallûk eden bir emridir.  Buna istinaden mezhebinden dolayı İran'a husumet beslemek, onun Filistin için yapıp ettiklerini yok saymak veya görmezden gelmek küfür ve şirk musibetini beraberinde getirir. Baştan beri bu tehlikeye dikkat çekmeye çalıştık. Vesselâm...

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM