Rasthaber - "Şirk" metaforu kullanıldığında genel olarak
putlar veya tağutî rejim vasıtasıyla Allah Teâlâ'ya ortak koşmak
anlaşılmaktadır. Oysa "şirk" kavramı hadislerde de belirtildiği üzere
çok yönlü olabilmektedir. Şirk olgusunun zıddı "tevhid"tir. Müslüman
kişi tevhid inancını zedelememe azmi ve rikkati içinde olmalıdır. Hadis-i
Şerif'te belirtildiği üzere, "Şirk, gece karanlığında siyah bir taş
üzerinde siyah karıncanın yürümesinden daha gizlidir." Bu yüzden şirk
günahına karşı teyakkuz hâlinde olmak gerekmektedir. Bunun için de şirk
günahının kapsam alanını bilmek gerekmekmektedir. Allah Teâlâ'ya ortak koşmak
anlamına gelen şirk affı olmayan kebâhir günahtır. "Allah kendisine ortak
koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını dilediği kimse hakkında bağışlar.
Allah’a ortak koşan kimse büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur."
(Nisa: 48) Ayette belirtildiği üzere şirk affı olmayan bir günah olmakla
birlikte aynı zamanda Allah Teâlâ'ya iftira atmaktır. Konuya şu zaviyeden
girmiş olalım: AllahTeâlâ, "Sizin ümmettiniz bir tek ümmetir." diyor
ama insanlar üzerinde nüfus sahibi olan din kisveli kişi kalkıp ümmeti
fırkalara ayırıyor. Kendi cemaati veya mezhebi dışındakileri ötekileştiriyor.
Bu yüzden bilinmesi gereken o ki, "tevhid" kavramının en önemli
boyutu Allah Teâlâ'yı birlemekle birlikte, Allah Teâlâ'nın "bir"
dediğini de "bir"lemektir. Evet, Allah Teâlâ isim ve sıfatlarında
"bir" ve "tek" olduğu gibi, hüküm koymada kendisine ortak
kabul etmemektedir. (Kehf: 26) Bizim bu satırlarda ifade etmek istediğimiz,
Allah Teâlâ'nın, "Sizin ümmettiniz bir tek ümmetir." (Enbiya: 92)
hükmünün hilafına ümmet bünyesinde ayrıştırıcı tutum sergilenerek
"şirk" batağına düşülme hadisesidir. Ne yazık ki bazı cemaat
liderleri veya tarikat şeyhleri iltisak hâlinde oldukları yapılarını hayatın
merkezine alarak (etnosantrik duyguların esareti içerisinde) ümmet bünyesinde
ayrıştırıcı tutum sergileyebilmektedirler. Oysa ümmeti fırkalara bölme
teşebbüsü şirktir/küfürdür. "Dinlerini parçalara bölüp gruplara ayrılan ve
her grubun kendi yanındakiyle böbürlendiği kimselerden olmayın." (Rum: 32)
"Gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip kendileri de gruplaşanlar, sen
hiç bir şekilde onlardan değilsin. Onların işi ancak Allah'adır. Sonra O,
işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir." (Enâm: 159) Bu uyarı
ayetleriyle birlikte Rabbimiz bir başka ayette diyor ki, "Onların çoğu
ortak koşmadan Allah’a iman etmezler." (Yusuf: 106) İnsanlar kuşatıcı
ümmet bilincinden mahrum olunca teritoryal alanlarını daraltarak grup
taassubuna kapılmakta ve kendi dar alanlarına hapsolmaktadırlar. Öğündükleri, önceledikleri ve kendilerini
"fırka-i naciye" (kurtulmuş cemaat) olarak gördükleri sadece kendi
grupları, kendi cemaatleri olmaktadır. Bunlar etnosantrik duygulara gark
oldukları için kendi dışındakileri "öteki" olarak görebilmektedirler.
Bugün sadece Türkiye'de irili ufaklı belki de 100 dolayında din adına
örgütlenmiş cemaat ve grup var. Bunların çoğu birbirini sevmez; eleştiri ve
tekfir oklarını birbirlerine yöneltmişler. Gece-gündüz birbirleri aleyhine ağıza
alınmayacak sözler söylemekteler. Cüretkârca ve büyük bir husumet içerisinde
birbirlerini tekfir etmektedirler. Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki:
"İmân etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe imân etmiş
olamazsınız." Bir başka hadiste ise şöyle buyrulmaktadır: "Uyumluluk
ve dayanışmada Müslümanlar bir bedenin azaları gibidir. Bir uzuv rahatsız
olduğunda bütün beden bundan muzdarip olur." Ama gelin görün ki, bütün bu
uyarıların hilafına hareket edilerek cemaatler arası husumet had safhada. Oysa
Rabbimiz buyuruyor ki: "Müslümanlar kardeştir."
(Hucurat: 10) Peki bu kardeşliğin gereği nedir? Dayanışma,
insicam ve birlik içerisinde olmaktır. Nitekim Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:
"Toptan Allah'ın ipine sarılın, tefrikaya düşmeyin." (Al-i İmrân:
103) "Allah ve Resûlü'ne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin, birlik olun.
Eğer birlik olmazsanız gücünüz gider." (Enfâl: 46) Bu ayetlerin hilafına
bir tutum içerisinde olmak hiçbir mazeretle kabul edilemez. Çünkü tefrika
şirktir. Bir takım insanlar cemaatlerine öylesine angaje olmuşlar ki, din ve
ümmet bütünlüğünü kendi merkezlerinde görmektedirler. Oysa ümmet kavramı bütünü
ifade eden bir olgudur. Ümmet Müslümanların üst kimliğidir. Bu olgu alt
kimliklerle yer değiştirilirse şirke düşülmüş olur. Ayrıca üst kimlik zaman
zaman ihtiyaç duyulduğunda kullanılacak aksesuar değildir. Ümmet tevhidî değer
olarak hayatın odak noktasıdır. Bu yüzden ümmet bilinci imâna taallûk eden bir
olgudur. Ancak ne yazık ki İslâm dünyası 57 ulus devlete bölündüğünden beri
ümmet olgusu Müslümanların gündeminden düşmüş/uzaklaşmış. Ümmet uluslara,
cemaatlere, tarikatlara, daha doğrusu ayette belirtildiği üzere
gruplara/fırkalara bölünmüş vaziyette. Bu durum güç kaybını ve zilleti
beraberinde getirmiş. Oysa iki milyara varan İslâm ümmeti Avrupa Birliği veya
Amerika Birleşik Devletleri örneğinde olduğu gibi tek devlet çatısı altında
birlik olsa dünyanın çehresi bugün böyle olmazdı, Gazze soykırıma uğramazdı. 8
milyonluk işgal çetesi 5 aydan bu yana dünya tarihinin görmediği bir vahşilik
ve barbarlıkla Gazze halkını soykırıma tabi tutuyor iki milyar İslâm ümmeti ah
vahlarla kahır içerisinde seyrediyor. Çünkü "İslâm Birliği" tesis
edilmemiş. Biz İslâm ümmetinin en büyük ve en öncelikli eksiği budur. Başta
Gazze halkı olmak üzere, Doğu Türkistan'da, Keşmir'de, Arakan'da ve daha nice
coğrafyalarda zulme maruz kalan insanlarımıza yardım edememenin tek nedeni
birlik olmayışımızdır. Bu nedenle acı bir gerçek olarak ifade etmiş olalım ki:
"Birlik olmamak sosyal şirktir." Vekâleten bulunan Müslüman halkların
başındaki siyasîler bu olguyu iyi düşünüp tahlil etmeli ve gereğini yapmak için
çabalamalıdır. Bakınız, Merhum Erbakan Hocamız konumuza ilişkin şu veciz
sözleri söylüyordu: "Hangi cemaatten, hangi tarikattan, hangi mezhepten
olursan ol eğer İslâm Birliği ve Adil Düzen için mücadele etmiyorsan beş para
etmezsin." Merhum Erbakan sözlerine bir de şunu ekliyor: "Allah Teâlâ
sana bu yolda 100 adım atacak güç vermişse, sen de buna mukabil 95 adım
atmışsan, geriye kalan 5 adımın hesabını mahşer günü Allah Teâlâ sana
soracaktır." Merhum Erbakan İslâm Birliği'ni tesis etmenin önemini iyi
bilenlerdendi. Bunun aksinin şirk olduğunu da çok iyi biliyordu. Vesselâm.