“Hoşunuza gitmese de savaş üzerinize
yazıldı. Olur ki, hoşunuza gitmeyen bir şeyde sizin için hayır, yine olur ki
hoşunuza giden bir şeyde de sizin için şer vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”
(Bakara-216)
İnsanoğlu her zaman kendisi için iyi olan
ile hayırlı olanı karıştırmaktadır, iyi olanın kendisi için hayırlı olanın da
olduğunu düşünür. Acaba gerçekten böyle midir?
Allah (cc), Ayetinde diyor ki; “siz,
kendinize iyi sandığınız aslında sizin için olumsuz” burada Allah'ın demek
istediği şey nedir? Yani siz kendiniz için iyi diye düşünerek (faydanıza diye)
yaptığınız aslında sizin zararınıza olduğunu vurguluyor. Aynı tanımlamayı
farklı bir şekilde de sorabiliriz, sizce “pak” dediğiniz şey ile “temiz”
dediğiniz şey aynı mıdır? Günlük yaşantımızda bazı kişiler bu ayrımı
bilmeyerekten de olsa dikkat ediyor. Nasıl mi? Bir gıda alırken “Bio &
organik” ile endüstriyel ürün ayrımı arasında yapıyor.
İyi nedir? Nitelikçe
beğenilecek düzeyde olan, uygun ve istenilen nitelikleri taşıyan, yarar
sağlayan, kazançlı, yararlı, bol.
Hayırlı nedir? İşe yarayan,
yararlı olan, içinde hayır (I) bulunan, kötü olmayan, uğurlu, güzel,
iyi, rahat. (Oxford sözlük tanımı). Bu tanımlamada gördüğümüz şey Hayırlının
iyiden daha üst olduğudur.
Bir örnekleme yaparak açıklama getirelim;
sizin arzunuz, bir ev sahibi olmak ve elinizden gelen her türlü gücü sarf edip
eve sahip oluyorsunuz ve kendiniz için bunu çok iyi bir kazanç olduğunu
düşünüyorsunuz, bu mantık açısından çok doğru ve yerinde çünkü hedefiniz o idi
ve hedefinize ulaştınız fakat acaba bu eve sahip olmak sizin için hayırlımı
idi?
Bunu nasıl anlayabiliriz? Tabi ki eve sahip
olduktan sonra çünkü evi aldıktan sonra; komşunuz ile geçimsizlik yaşıyor ve
sizi hayatınızdan bezdiriyor ve sizin hayatınızı karartacak olaylarla karşı
karşıya bırakıyor. Başka bir örnek, evleneceksiniz ve aradığınız kişinin
özelikleri, güzel, zengin ve ünvan sahibi bir kişi olsun istiyorsunuz ve öyle
birini de buluyor ve evleniyorsunuz fakat evlendikten sonra o kişinin sizi
aldattığını, kumarbaz olduğunu ve her akşam ev sarhoş gelip hayatınız tam
anlamıyla bir cehenneme dönüştürüyor. Örneklerde gördüğümüz gibi Bizler ilk
etapta istediğimiz o, iyi & güzel ve tam aradığımız eşi bulduk dememize
rağmen sonunda pişman ve üzgün olduğumuz görüyoruz. Özetle, iyi olan her bir
şey her zaman bizim için hayırlı olmuyor yani bizim kendi çıkarımız için
pozitif olarak düşündüğümüz asıl itibariyle bizim için negatif olan olabiliyor. İnsan hep kendisi için iyiyi ister fakat hep
dua ederken deriz ki “Ya Rabbi,
benim istediklerim hayra çevir ve hayırlı olarak ver”
Aynı ilişki “Temiz” ve “Pak” arasında
da mevcut olup İyi ve hayırlı ile bağlantılıdır. Temiz nedir dersek
anladığımız; kirli, lekeli ya da bulaşık olmayan, göz nizamız rahatsız
etmeyecek, özenerek, gereğince yapılmış olan. Pak nedir desek
anladığımız; Arı duru, arınmış, tertemiz. Aynı yaklaşımı burada da görüyoruz ki
o, pak olmak temiz olmaktan daha üst bir seviye.
Buraya kadar normal sosyal hayat bakışıyla
açıklama getirdik ve aralarındaki farkı açıklarken anlatmak istediğimiz,
herhangi arzuladığımız ve kendimizi için “iyi” olduğunu düşündüğümüz bir
şey, aslında bizim için zararlı ve negatif olabileceğidir. Daha açık olarak;
kendisini oluşturacak etkenlerle bağlı olarak değişkenlik arz etmekte olan bir
yapılanmadır “rölatif” olmaktır (tek başına bir işleve sahip olmayıp başka
şeylerin hareketiyle ortaya çıkan, göreceli, nisbi) Özet olarak: İyi,
asıl itibariyle rölatif olandır. Hayırlı, asıl itibariyle mutlak olandır.
İyi ve Hayırlı tanımına İnanç boyutundan
bakarsak;
Allah (cc) kitabında iyinin tanımına geniş
olarak yapmıştır. Bu iyinin sadece samimi ve dürüst bir şekilde Allah’a
yakınlaşma ve itaat konusunda yapıldığında “hayırlı” olmakta ve bu kişilere ise
Takva sahip olan kişilerdir. Diyebiliriz ki her türlü amel/karar bizi takva
sahibi kılıyor & yönlendiriyorsa o yapılan & sahip olunan hayırlıdır. “Yüzlerinizi
doğu ya da batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah’a,
ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere inanan; malını sevdiği
halde akrabasına, yetimlere, yoksullara, yolda kalan gariplere, dilenenlere,
hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere veren; namazı dosdoğru kılıp
zekâtı ödeyen, antlaşma yaptığında sözünde duran; sıkıntı, darlık, hastalık ve
şiddetli savaş zamanlarında sabredenlerin yaptığıdır. Kulluklarında samimi ve
dürüst olanlar işte bunlardır; gerçek takva sahipleri de yine bunlardır.”
(Bakara-177)
İyilik; insanın yaptığı amellerin kişilere
faydası olan ve dokunanıdır. Hayırlı; yapılan iyi amelin kendisini Allah
dahada çok yakınlaştırmasıdır. “Eğer sadakaları açıktan verirseniz bu da
iyidir. Ama onları gizler ve fakirlere gizlice verirseniz bu sizin için daha
hayırlıdır.” (Bakara 271). Hayırlı amel, size mutlak kazandıran bir ameldir
o ise sadece Allah rızası aranarak yapılan bir ameldir. “Siz hep hayırlı
işler yapmada birbirinizle yarışın!” (Bakara-148). “İşte onlardır hayırlı işlerde koşuşarak
yarışanlar ve onlardır bu işlerde hep önde gidenler!” (Mumin-61).
Allah'ın aslanı Hz. Ali (as) hayatından bir
örnek verirsek, Hazret-i Ali (as), Allah yolunda bir gazâ esnasında karşısına
çıkan amansız, güçlü bir düşmanı alt ederek yere düşürmüştü. Tam son darbeyi
indirecekken, ölümle burun buruna kalmış olan rakibi, o an can havliyle
Hazret-i Ali’nin yüzüne tükürdü. Bu iğrenç davranış karşısında Hazret-i Ali o
düşmanını bıraktı.
Ölümün pençesinden kurtulan düşman,
rakibinin gösterdiği bu merhamet ve af karşısında dehşete kapıldı. Hazret-i
Ali’ye kendince bir mana veremediği bu davranışın sebebini sordu.
Aralarında geçen konuşmayı Mevlânâ
Hazretleri gönül diliyle şöyle anlatır:
“O kişi dedi ki:
«–Yâ Ali! Üzerime keskin kılıcını
çekmiştin! Tam öldürecektin ki, bundan vazgeçip canımı bağışladın! Neden böyle
yaptın? Ne gördün ki, o beni yere seren kudretli öfken sükûnet buldu?
«Ey cenk meydanlarının yenilmez kahramanı!
Lütfedip hâlinden bir parça anlat! Bu nice ahvâldir?»
«Yâ Ali! Şimdi anladım ki bu Hakk’ın
sırlarındandır. Zira kılıçsız adam öldürmek, ancak Rabbin kârıdır. Bu sırrı
bana anlat!»
Rakibinin bu sözleri üzerine Hazret-i Ali
şöyle buyurdu:
«–Ey kişi! Bilesin ki ben, kılıcımı Hakk’ın
rızâsı için kullanmaktayım. Çünkü ben, Hakk’ın kuluyum, nefsimin, hevâ ve
hevesimin değil...»
«Ben nefsimi tanıdım. Senin tükürüğüne
mağlûb olmak bana ağır geldi. Nefsimin şerrinden korktuğum için kılıcımı kınına
soktum. Bunun için Allah'ın rızasından gayrı her şeyden yüz çevirdim.»
«Ben, mücevherlerle süslenmiş bir kılıç
gibi tevhîd incileriyle doluyum. Bu sebeple muharebede insanları öldürmekten
ziyade onların dirilmeleri için gayret sarf ederim.»
«Bunun içindir ki, şu gazâda seninle
dövüşürken tükürmen dolayısıyla nefsani bir hâl zuhur edince, kılıcı kınına
koymayı münasip gördüm. Ta ki, Allah için seven ve Allah için buğzeden
bahtiyarlardan olayım.»
«Nefs ve şehvetinin esiri olana gelince, o,
köleden ve esirden daha beter bir durumdadır. Çünkü köle, efendisinin bir
sözüyle hür olur ve hürriyetine kavuşur, ancak nefs ve şehvetin kulu olan,
yaşadığı geçici lezzetlerle sarhoş olarak acı bir felâketin ebedî hüsranında
uyanır.»
«İşte bunun için ben nefsime tâbî olmayıp
seni öldürmekten vazgeçtim.»
«Ey kişi! Bende Hakk’ın sıfatlarından gayrı
sıfat yoktur. Eğer sen de bu hidâyet devletine erişmek istiyorsan beri gel ve
bana yaklaş!»
«Beri gel; Allah, fazl u rahmeti ile seni
de hür eylesin! Zira O’nun rahmeti, gazabını geçmiştir.»”
Bu sözlerden sonra hidâyet nuruyla müşerref
olan bahtiyar adama Hazret-i Ali, şöyle hitap eyledi:
“İşte şimdi tehlikeden kurtuldun. Nefsini
tanıdın. Şimdi hidâyet nuru sâyesinde ender bir mücevher hâline geldin.”
“Ey
ilâhî nurla şereflenen kişi! Artık sen bensin, ben de senim. Yâni sen de bir
Ali’sin. Hâl böyleyken ben Ali’yi nasıl bağrıma basmam?”
Ve son olarak, Hayır'ın tanımı bir ayetle özetleyerek
yazımı bitireyim; “Allah’ı görürcesine iyilik yapan bir kimse olarak bütün
varlığıyla Allah’a teslim olan ve şirkten uzak dupduru tevhit inancıyla
İbrâhim’in dinine uyan kimseden daha güzel bir hayra kim sahiptir ki? Üstelik
Allah, İbrâhim’i dost edinmiştir.” (Nisa 125)
Mustafa Kemal TASPINAR
25 Haziran 2022