Rasthaber - Suriye’de Beşşar Esad yönetiminin yıkılması sorunu, aynı zamanda küresel güç mücadelesinin bir parçasıdır. O perspektiften bakıldığında elbette Esad’ın yıkılması Küresel Güney cephesi açısından bir yenilgidir.
Ancak bu yenilgi üzerinden “liberal kapitalizmin” ve
Atlantik’in zaferi bağlamında, tıpkı 90’larda olduğu gibi bir “tarihin
sonu” okuması yapmak elbette doğru değildir. Zira küresel güç
mücadelesi inişli çıkışlıdır, düz bir doğru şeklinde ilerlemez.
Atlantik cephesinin ideologları ve propaganda makineleri,
Esad’ın yenilgisini dar anlamda Rusya-İran cephesine, geniş anlamda Çin’in
inisiyatifinde gelişen Küresel Güney cephesine bir hezimet olarak yazmaya
çalışmaktadır ama bu hem tarihin kısa bir anı hem de asıl görüntünün içinde bir
kesitten ibarettir.
Doğru, Suriye cephesinde bir yenilgi yaşanmıştır ama
mücadele Batı Asya’da, Güney Amerika’da, Afrika’da, Asya’da sürmektedir ve
Küresel Güneycilik hâlâ hamle üstünlüğüne sahip olan taraftır.
KÜRESEL GÜNEYCİLİK
Meseleye güneyden baktığı halde “kesin yenilgi” görenler
ise Küresel Güneyciliği eski blok siyasetiyle karıştırmaktadır. “Hani
Çin nerede?” diye soranlar, Küresel Güneyciliği ya da çok kutupluluğu, blok
siyasetinde olduğu gibi, herkesin birinin arkasına dizilmesi şeklinde
algılamaktadır. Oysa çok kutupluluk özü itibarıyla hegemonyacılıkla
mücadeledir; yeni bir hegemonun arkasında bloklaşmak değildir.
Dolayısıyla sorun çıkan her yere asker göndermek, soruna
çatışma riski alarak doğrudan müdahil olmak Küresel Güneycilik
değildir. Küresel Güneycilik, Atlantik’in hegemonyasını kırarak gelişmekte olan
ülkelere alan açma işidir. Üstelik “büyük savaş”sız çözüm gereği ağır
ilerleyecek bir süreçtir. Haliyle inişli çıkışlı olacaktır. Zira
Atlantik de kendi düzenini tamamen yitirmemek için hamleler yapacaktır.
ATLANTİK CEPHESİNİN DURUMU
İşte Suriye’de olan budur; Atlantik kuvvetleri,
elbirliğiyle, vekillerinin toplamıyla bir hamle yaptı. Öyle olduğu için de
karşıt görünümlüler fiilen aynı cephede buluşabildi.
ABD için Suriye cephesi, küresel düzlemde Rusya’yla,
bölgesel düzlemde İran’la mücadele edilecek sahadır. O sahada stratejik hedef
Suriye’nin kuzeyinde bir PKK devleti kurmaktır; yolu Esad’ı yıkmaktır.
İsrail için Suriye cephesi, bölgesel düzlemde İran’la
mücadele edilecek ve direniş eksenini kıracak sahadır. Tel Aviv bu nedenle
güvenliği açısından müttefiki gördüğü PKK devletini istemekte ve Suriye’nin
güneyinden parça koparmayı amaçlamaktadır.
Durumu en karışık olan ise Türkiye’dir çünkü
Türkiye’nin ulusal çıkarları ile Türkiye’yi yönetenlerin siyasi çıkarları
çelişmektedir. O nedenle neden-sonuç bağlamında açmazlar yaşanmaktadır; hem PKK
devletine karşı çıkıp hem de Esad’ı yıkmaya çalışmak gibi, hem İsrail’e karşı
olup hem de İsrail’in Esad ve İran karşıtlığıyla fiilen uyumlu olmak
gibi...
Sonuçta ABD, İsrail ve Türkiye Esad’ı yıkmakta
ortak; Esad’ın yıkılmasının doğurduğu iki sonuçtan “HTŞ devletine” bakışta
ortak, “PKK/PYD devletine” bakışta karşıttır. Washington’un yeni uğraşı, işte
bu karşıtlığı uyumlulaştırmaktır.
13 YIL DİRENEBİLMEK
Bitirirken önemle belirteyim: Baas ve Esad’ın 13 yıl
boyunca Atlantik saldırganlığına karşı direnebilmesi, petrolü ve
doğalgazı olmayan bir ülkenin 13 yıl boyunca ambargoyla mücadele edebilmesi,
dünyanın dört bir tarafından terörist akınına uğrayan bir ülkenin 13 yıl
boyunca terörle mücadeleyi sürdürebilmesi hiç kolay değildir.
cumhuriyet