Nefis ve Ben

GİRİŞ: 11.08.2023 13:24      GÜNCELLEME: 11.08.2023 13:24
Rasthaber -  Şu soruları hep kendime sormuşumdur. Nefsimin istediğini bende mi istiyorum? Ya da benim istediğimi nefsi mi uyguluyor? Nefsime taleplerini kim üflüyor? Ya da ben, her istediğimi kendi arzumla mı yapıyorum?
İnsanlara baktığımızda gördüğümüz odur ki insanlar farklı farklı yapılara sahip. Kimi çekingen, kimi girişken, kimi konuşkan, kimi kapalı vs… insanların bu yapılarını oluşturan etkenleri baktığımızda göreceğimiz birçok faktör olmakla beraber insanın öz yapısı en büyük etkendir. İnsanın öz yapısı nedir dediğimizde karşımıza çıkan insanını nefsi ve onu etkiliyken çevresi olmakta ki oda insana bir kimlik & kişilik oluşturmakta. Kimlik ve kişilik bir birine eş değer gibi gözükse de aralarında ince ayrım farkı vardır. Kişilik, kişini özü ile oluşan bir tanımlama iken kimlik kişini özünün çevresiyle oluşturduğu bir tanımlama olmakta. Mesela bir kişinin çekingen olması o şahsın kişilik tanımlaması olurken Avrupalı olması o şahsın kimlik tanımlamasını oluşturmakta.
Burada karşımıza çıkan diğer bir husus ise yörelerin kendilerine göre oluşturdukları tanımlamalar vardır ki biz bunlara dini-kültür (sosyal kültürel) yapılar diyoruz.
Kimlik tanımlamasını şöyle yapabiliriz, bir şahsın sahiplendiği tarihi, yaşadığı çevresi, biyolojik ve sosyolojik yapısını oluşturan özelikler kimlik diyebiliriz. Bu yapı değişebilir, değiştirilebilendir fakat insanın özünü oluşturan ise “sevgi, merhamet, güzelliklere hayranlık” değişmeyen yapılardır. Fakat insanın yapısında doğuştan olan bu özelik beslenmesi ve güçlendirilmesi gerekmektedir. Buda yukarda bahsettiğimiz kimlik yapısını oluşturan etkenler bağlıdır.
Şehirde yaşayan, teknolojini sunduğu “kolaylıkların” esaretin yaşayan insanlar, kendi öz yapılarını geliştirmesinde çok büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Çünkü kişi, özünün en üstü seviyesini görmemekte ve bilmemekte sadece ona sunulan ve kendi özü ile bağdaşmayan veriler ile kendine bir kimlik oluşturmakta. Buda kişinin, “İnsan olmak, insan gibi düşünmek ve insan gibi yaşamak” doğasında çıkıp sanki bir makinanın parçası gibi davranmasını sağlamakta.
Böyle bir yapılanmada yazımızın girişindeki sorularımız sorduğumuzda nefsin istediğini ben mi istiyorum? Yâda benim istediğim nefsim mi uyguluyor? Yâda her istediğimi kendi arzumla mı yapıyorum?
Burada cevabımız çok basit, bir bilgisayarın uygulama ve yazılımların donatımını yapan kişilerin girdiği veriler doğrultusunda o bilgisayar kullanılıyorsa bizlerde sistemi sunduğu uygulamalar ve yazılımlar doğrultusunda yaşamaktayız. İnsanlarımız artık akıllı evler, akıllı telefon, akıllı araba, akıllı TV yani yapay zekânın sunduğu ve o yazılımı yapanların sunduğu yapının bir parçası olmaktayız. Kimliğimiz artık kültürel, tarihi, sosyolojik, biyolojik olmaktan çıkıp, yapay zekânın sunduğu kimlik olmakta ve insan insanlıktan çıkıp “Tek tip yapı” olmakta, siz, artık buna istediğiniz adı verin “Cyborg, Transhuman, Androit, Metevars hayat, tek yapı insan, etc.” Kısaca, İnsan özünü servis dışı olduğu, akıl ve düşünme kapasitesini yitirdiği, sadece yönlendirilen bire robot misal bir hal aldığını görmekteyiz.
Eğer ben yönlendiriliyorsam nefsimin benimle olan ilişkisi nasıl oluyor? Aslında yapılan bütün bu çalışma (program) sanki bir uyuşturucu, nefsimi uyuşturucu müptelası haline sokup, düşünmek, akıl etmek ve insani duygularımı “özümü” yitirerek beni, benim kontrolümden alıp kendi istedikleri şekle sokmak olmakta.
O zaman Ahlaki değerler, sosyal değerler, dini değerler ve kısaca insani değerlerin yok olduğu hayvandan da daha aşağı bir hale sokulmuş, köleleşmiş yaratıklar olmaktayız. Buna karşı olmak sizi uçuk, toplumdan soyutlanmış, akli dengesi bozulmuş, ötelenmiş olarak sistem uygulamasının baskısı altında kılmakta.
İnsanlarımızın kafa tasına bir çip (chip) koymaya gerek kalmadan karnımızı doğurmak için satın aldığımız kimyasal & endüstriyel yiyecekler ve özelikle epidemi dönemindeki aşı diye enjekte edilen “mRNA ve spike protein” ile elimizden düşürmediğimiz küçük dalga frekansla çalışan telefonlarımızla bizleri nasıl yönlendirmekteler?
Netice olarak; Nefsimin kışkırtmalarının farkına varıyorsam ben de daha insan olma özelliği var demektir. Eğer nefsimin kışkırtmalarının farkında bile değilsem artık ben, bu sistemin bir parçası olmuşum demektir. Aklım ve düşüncelerim servis dışı bırakılmış boynuna ip takılmış, ipi elinde tutanın bir “yaratığı” haline dönmüşüm demektir.
Buna karşı en büyük silahımız özümüzün ham maddesi olan Sevgi, Merhamet ve İnançtır. Onun içindir ki bizlere sevginin, merhametin inancın olmadığı tam aksine çıkarcı, bencil, zalim (acımasız), kibirli olmanın akılı olmak, güçlü olmak olduğunu telkin etmekteler ve sistem baskısıyla da kabul ettirmekleler. (Bu sistemin uygulama ve yazılımına dayananlara uygulanmakta)
Bugünkü yaşadığımız her türlü krizleri tek sebebi de budur.


YORUMLAR

EBU HUSEYIN 11 ay önce
Çok güzel bir tespit. nefis bile servis dış kaldı. Insanlarda birer aygıt oldu.

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM