Şiiler, Hristiyanlar (Doğu Kiliseleri, Süryaniler ve Ermeniler), Yahudiler (20. yüzyılın başında Suriye’de 100 bin Yahudi vatandaş varken en son veriye istinaden bugün Suriye’de sadece 6 veya 9 Yahudi kalmış), Aleviler, Dürziler ve Şara rejimine taraftar, karşıt veya tarafsız Sünnilerin ezici çoğunluğu yeni yönetimin uzun yıllar idare ettiği İdlib Vilayeti tecrübesinden korkmaktadır. El-Kaide-DEAŞ, El-Nusra, HTŞ gibi terör örgütlerinin içinden gelmeleri, tüzük ve programlarında kendi sünnet telakkisi dışında kalanları mürted, zındık, yoldan çıkmış, küfür içinde yaşayanlar olarak görmesi, yabancı ülkelerden devşirilen dini-dar, cahil ve kendilerine benzemeyenlere ölüm dışında seçenek bırakmayanların Esad sonrası süreci idare edebilecek donanımda olmadıklarına inanıyorlar. Suriye gibi sorunları kangren hale gelmiş, üstünde birçok farklı senaryo ve hedefin dolaştığı ülkenin yükünü taşıyacak kalite ve kabiliyette olmadıklarına şahit oluyorlar, yaşayarak görüyorlar. Tüm bu gerçekliğe ve Colani lakaplı yeni Ahmed Şara rejimine güvenmemelerine rağmen kendisine bir şartlı, yetmez ama evet mahiyetinde bir şans vermeye yanaştılar.
Ama ve lakin Ahmed Şara’nın, filhakika başkaca bir seçeneği, imkanı ve kudreti de olmadığından, “Esad ve kaçak askerleri, taraftarları, provokatörleri” argümanına sığınarak, İdlib Vilayeti’ni yönettiği avanesiyle tüm Suriye’yi yönetmeye talip olarak hareket ettikçe dostları azalacak, düşmanları daha çok artacaktır. ABD’nin yaktığı yeşil ışık, Körfez petro-dolar hanedanlıklarının desteği, AB’nin hakkındaki olumlu açıklamaları, İsrail’e verdiği tavizler ve AK Parti iktidarının arkasında durmasından aldığı cesaretle bu amacına zor kullanarak hasıl olabileceğine inandı. İç cepheyi birleştirecek adımları atmak yerine, Suriye Milleti’nin tüm bileşenlerini Millet Meclisi’ni inşa edeceğine, “Kurtaran karar verir!” kibriyle hareket etti. Suriye Alevilerinin maruz kaldığı soykırım misali diğer Suriye Milleti’nin parçalarına da tatbik edebileceğine inandı veya inandırıldı.
Azerbaycan, Bakü’de İsrail tarafıyla yaptığı görüşmenin olumlu geçtiğine, İsrail’in kopardığı imtiyazlara karşılık Netanyahu’nun Ahmed Şara ve avanesinin Suriye’nin güney bölgesinde (Süveyda, Dera) siyasi, idari, iktisadi ve bir müddet sonra mutlak güvenlik kontrolü sağlamasına gönlünün razı olacağına inandı veya inandırıldı. Kandı veya kandırıldı. SDG meselesinin de ABD ve Türkiye ile görüşmeler ve uzlaşılar ile halledileceğine kandı veya kandırıldı. Netanyahu ve avanesinin, efendilerinin, uluslararası tekelci kapitalist rejimin 100 sene sonra ele geçen tarihi fırsatı heba etmeyeceklerini, yakaladıkları ceylanın derisini yüzmeden, parçalara ayırmadan ve onu yutmadan, onun üzerinden Türkiye dahil tüm bölge üzerinde mutlak hakimiyet kurmadan vazgeçmeyeceklerini, bunun için her türlü çılgınlığa açık olduklarını Şara, efendileri ve avanesi anlayamadı veya anlamak istemedi.
Tarihi bir fırsat ele geçirdiler. Bu gelişmelerden zarar görecek ve etkilenecek iki kuvvet var. Biri Şam’daki kuvvet, diğeri Türkiye’dir. Ancak bunun altını kalın çizelim: İsrail Suriye’nin güneyinden Fırat’ın doğusu ve Irak’a kadar uzanan Davut Koridoru’nu açmadan durmayacaktır. Bunu durduracak tek makul ve meşru müdahale Ahmet Şara’nın Dürziler, Aleviler, Süryaniler, Hristiyanlar, Türkmenler, Çerkezler, Ermeniler, laik ve geleneksel Sünniler ve Kürtlerle kıssadan hisse Suriye Milleti ile ortak bir devlet inşa etmesidir. Bunu yapacak irade, kapasite, niyet ve kudreti yoksa hamisi konumunda olan Türkiye bunu ona yaptırmalıdır. Türkiye’nin de bunu yapacak irade, kapasite, niyet ve kudreti yoksa, Suriye iç cephesini örgütlemekten, inşa etmekten aciz ve Suriye’de ciddi bir nefret ve düşmanlık kazanan Ahmed Şara ve avanesi yabancı savaşçılar için İsrail’e karşı savaşa girmeye kalkışmak veya ABD ile kapışmak akla ziyandır.
Zira tecrübe ile sabittir; kırbacı yiyen, bıçak boynunda yaşayan, infaz edilen, katliamlara, soykırıma maruz kalan, yabancıların VIP Suriyeli muamelesi görürken Suriye’nin asli milleti Kızılderili muamelesi görüyorsa, az bir kesim belki canım da vatanım da rızkım da evlatlarım da Suriye’ye feda olsun diyebilir ama demeyenlere, “Kim gelirse gelsin yeter ki bizi kurtarsın!” durumuna getirilenleri de işbirlikçi, hain, İsrail piyonu olarak yaftalamanın kimseye bir yararı yoktur.
Bir gerçeğin altını tekrar hatırlatalım: Başta Aleviler, Dürziler, Kürtler olmak üzere Suriye Milleti İsrail’in memuru, piyonu, taşeronu olmayı zul kabul eder. Suriye tarihi bu söylediklerimize en büyük şahittir. Ancak onları ötekileştirerek, Şam’a Emevi Devleti’ni inşa edeceğiz diyerek, kendilerinin sünnetinden olmayan herkesi düşman ve katli vacip görerek, devlet, millet, bayrak, yasa benim kibri ile, büyük bir yalandan ibaret olan ben kurtardım ben karar veririm zihniyetiyle devam ederseniz, tarihin az şahit olduğu trajikomik bir durum yaşatırsınız: Netanyahu ve avanesini, Suriye’de mazlumların, azınlıkların, halkların koruyucusu konumuna getirisiniz.
aydınlık